Yalçın Bayer

Baykal, ‘merkez sağa’ hızla koşuyor

10 Haziran 2003
<B>Altan Öymen, CHP delegesi seçtirilmedi</B> CHP'nin 43 ilin ilçelerinin mahallesinde geçen cumartesi ve pazar günleri mahalle delege seçimleri yapıldı. Hafta sonu bu konuda birçok usulsüzlük aktarıldı bize.

Arayanların, delege seçimlerinde anlamadıkları konu; ‘‘CHP nereye koşuyor’’du.

İstanbul'da yaklaşık 15 bin 'naylon üye' yazılmış... Bunların aralarında öyle isimler ortaya çıkmış ki, yaşamları boyunca CHP karşıtı olmuşlar.

Genel Merkez karşıtlarına ‘‘CHP'de neyin kavgası yapılıyor?’’ diye sorunca şu ilginç yanıt veriliyor:

‘‘CHP'lilerin delege yapılmaması kavgası...’’

Ortak şikáyetleri bir grup partiliden dinliyoruz:

‘‘İstanbul Beşiktaş'ta 2500 kişi üye yapıldı; 500'ün naylon üye olduğunu genel merkez de kabul ederek düşürdü. Eski Genel Başkan Altan Öymen, delege seçtirilmedi. Çünkü, Beşiktaş Kültür Mahallesi'nde kayıtlı 14 üye yeni yazımlarla 90'a çıkarıldı. Bütün yaşamını CHP'ye adayan Öymen'e karşı büyük bir ayıp işlendi. Önce adı silindi, daha sonra yanlışlık yapıldı dendi. Öymen belki eski genel başkan olarak kurultay delegesi olabilir; ama kendisinin taban siyasetini izlemesinde ne gibi bir korku vardır? Aynı şekilde CHP eski İstanbul il başkanları Ali Özcan ile Bozkurt Nuhoğlu da, Kadıköy'deki seçimlerde, mahallelerinde naylon üyeler yaptırılarak delege seçtirilmediler. İl Disiplin Kurulu üyesi Erkan Önenci'nin de aralarında bulunduğu yüzlerce CHP'linin üyeliklerinin silinmesi de anlaşılmaz bir durumdur. Ümraniye'de 4 mahallenin dışında (3'ünü muhalefet kazandı) diğer seçimlerin dışında nasıl yapıldığını il örgütünden başka kimse bilmiyor. Zeytinburnu'nda genel merkezden gelen 'naylon' üyeler, ilçe yönetimi tarafından kabul edilmedi; bunun üzerine seçimin ertelendiği bildirildi. Büyükçekmece Bahçeşehir beldesinde gerçek CHP üyeleri, dışardan getirilen naylon üyelere oy kullandırtmadılar; Esenyurt'ta ise son gün kaydedilen 150 naylon üyenin katkısıyla genel merkez yanlısı delegeler seçtirildi. En tartışmalı delege seçimi Eyüp İlçesi'nde oldu. Karadolap Mahallesi'nde gösterilen seçim yeri, AKP'nin seçim bürosu çıktı. Alibeyköy'de oylama için gösterilen adreslere oy kullanmak için gidenler kimseyi bulamadı. 10.00'da başlayacağı bildirilen oylamanın 07.30'da yapıldığı söylendi. Bunun üzerine partililer, il yöneticileri ile tartıştı; ilçe başkanı seçimin ertesi gün yapılacağını bildirdi. Ancak pazar günü de adresleri verilen yerlerde biri dışında oylama yapılmadığı dikkat çekti. Bu durumda İstanbul'da kimlerin, hangi delegeleri seçtiği öğrenilemedi. Bu verdiğim bazı örneklerdir.’’

CHP'li genel merkez karşıtları, ‘‘Bütün bunların yanında bildiğimiz bir şey var; yönetim organları ile milletvekillerinden sonra delegelerin de atama yöntemiyle belirlenmesi, buna 'naylon, şişme ve korsan üye' sözcüklerinin yakıştırılması, siyasi literatürümüzde yeni bir kavram olarak yer almış oldu’’ diyorlar.

SAVCILIĞA BAŞVURULDU

İstanbul'
da delege seçimlerindeki usulsüzlük iddiaları üzerine İstanbul İl Yönetim Kurulu üyesi Mesut Sönmez yazılan naylon üye yazımlarıyla ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Bu yolda Eyüp, Kadıköy, Büyükçekmece gibi ilçelerden de aynı şekilde savcılıklara itirazlar yapıldı. Bunun nedeninin; partiye yapılan itirazlardan sonuç alınmaması ve bunun sonucunda hukuk yolunun aranması olarak gösteriliyor.

Yerel seçime hazırlık mı?


İSTANBUL'da bir grup CHP'li soruyor: ‘‘CHP'de eskiden seçim takvimi ilan edilir; mahalle, ilçe, il ve kurultay kongrelerinin ne zaman yapılacağı açıklanırdı. Ne yazık ki böyle bir uygulama CHP tarihinde ilk kez bu yöntemden vazgeçildi. Neden iller ikiye ayrılıyor? 43 ilin ilçelerinde muhalefet daha ağırlıklı olduğundan mı bu illerde tasfiyeye gidiliyor. Genel Merkez, örgütleri etkisiz hale getirerek atama geleneğini yerel seçimlerde devam ettirmek istiyor. Görünen korkunun asıl amacı bu?’’

Bir soru:

- CHP'de neyin kavgası yapılıyor?

- CHP'lilerin delege yapılmaması kavgası...

Devrek’ten haberler


KAPADOKYA gezisine katılan öğrencilerin Ürgüp'te bir şarapçıdan aileleri için şarap almaları ve bazı öğrencilerin otobüste şarap içtiklerine dair SP İlçe Başkanı Emrullah Akdoğan'ın yaptığı ihbar üzerine açılan soruşturma sürüyor. ‘‘Devrek'te çirkin bir oyun’’ (3.6.2003) başlıklı yazımız üzerine, Milli Eğitim Müdür Vekili Sabri Aktaş, Eğitim-Sen Devrek Temsilcisi Feridun Kırımlı ile İstiklal İlköğretim Okulu Müdürü İsmet Mandıracı'nın kaymakamlıkça savunmaları istendi. Geziden aldığı bilgileri 'abartarak' suç duyurusunda bulunduğu belirtilen SP'li Akdoğan'a karşı veliler büyük tepki gösterdi. Buna karşılık ‘‘Okul idaresi yanlış yaptı; velilerden özür dilenmesini istedim. Dilemediler. Aslında münferit bir olay ama büyüdü. Benim dediğim, 18 yaşından küçük çocukların sigara bile almaları yasakken neden şarap fabrikasının satış yerine götürülmeleridir’’ dedi Akdoğan... Bazı velilerin kendisine ‘iftiracı’ diye bağırmaları üzerine Akdoğan'ın tepkiler karşısında okulu terk ettiği görüldü. Akdoğan'ın bu şikáyetinden destek alan AKP Devrek ilçe örgütü kurucusu Metin Anaz'ın da bu olayı fırsat bilerek, Ahmet Taner Kışlalı İlköğretim Okulu öğrencilerinin daha önce Kapadokya'ya yaptıkları gezide de, kendilerine şarap aldırıldığı iddiasıyla soruşturma açılmasını istediği dikkat çekti.

Devrek'ten arayan bir grup veli ise ‘‘Eskiden böyle şeyler konuşulmazdı bile; ancak AKP iktidara gelince dinci kanat hemen ortaya çıkıp bu işleri kaşıyarak siyasi rant peşinde koşmaya başladı. Bunların sorumlusu; DSP'nin göreve getirdiği İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili Sabri Aktaş'ın, asil olarak atanmak için dinci kesimle sarmaş dolaş olmaya başlamasıdır. Yeşilhisar'dan gelen yeni kaymakamı da gözümüz pek tutmuyor’’ dedi.

Biliyor musunuz?


İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanı Süleyman Kızılarslan'ın, İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi'nden 20.5.2003 tarihinde görevli memura 'müessir fiil' suçunu işlediğinden 7 ay hapis cezası aldığını, ancak cezasının ertelenerek 3 milyon 42 bin lira ağır para cezasına çevrildiğini...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Su gibi aziz ol

8 Haziran 2003
<B>BİRLEŞMİŞ Milletler </B>bile <B>‘‘Su; 2 milyar insan ona ulaşamıyor’’ </B>başlığıyla alarm raporu yayınlıyor. Su sancılı, aşırı tüketiliyor, kirleniyor. Doğadaki su miktarları belli, yani limitte artık... Yeraltı su seviyeleri tehlikeli ölçüde alçalıyor, bazı nehirler denize ulaşamıyor. Yaşlı dünyanın başı dertte!..

Nüfusu bugün 6.2 milyarı aşmış durumda. Bunun 1.2 milyarı, Dünya Bankası'nın 'salt yoksulluk' dediği günde 1 dolardan daha az bir parayla geçinmeye çalışıyor.

Yeşil örtü tahrip ediliyor.

Önümüzdeki tehlikenin topraksızlık değil susuzluk olduğu vurgulanıyor.

Çevre Günü nedeniyle doğanın bu en önemli sorunu önceki gün valilik ile TEMA'nın, Kocaeli Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde düzenlediği panelde tartışıldı. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 'Barajlar kralı' olarak çok ilginç değerlendirmeler yaptı. Ne yazık ki, davet edildiği her toplantıya yetişmeye çalışan Demirel'in engin deneyimlere dayalı 'filozofi' konuşmaları medyada pek yer almıyor. Kimse bunları banda almıyor; havada uçuşup kalıyor.

Bizleri engin doğaya saldı; derelere, tepelere, göllere, barajlara ve ormanlara götürdü... Bir gün öne Kars'a gittiğini söyledi; ‘‘Uçaktan baktım, aşağısı yemyeşildi’’ dedi. Hangi bölgeye ne kadar yağış düştüğünü; 185 milyon metreküp suyun boşu boşuna denize aktığını; Türkiye'nin 'su zengini' bir ülke olmadığını ancak 'su fakiri' olması için daha 100 yıl geçmesi gerektiğini anlattı.

Bir an aklımıza iktidarları döneminde plansızlık, programsızlıktan ovaların, su havzalarının nasıl tahrip edildiği geldi.

Demirel bu konuya da değindi, fukaralıktan kurtulmanın yolunun 'sanayileşmeden' geçtiğini belirtti:

‘‘Sanayi kurdukça tabiatı yeriz, yaşatmayız... İnsanoğlu gaddardır; yaşamak zorundadır. Çevreyi koruyalım dediğimizde; insanın karnı da tok olmalıdır. Çevre o zaman korunabilir.’’

Sirmen’in, Yuvacık Barajı’nın öyküsü


3 Kasım'da milletvekili seçilen CHP'nin eski Kocaeli Belediye Başkanı Sefa Sirmen'in başının, AKP'lilerle zorda olduğunu gördük panel sırasında... Aynı seçim bölgesinden olan Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, Yuvacık Barajı'nın yapımı ve işletilmesiyle ilgili olarak Hazine'ye olan borçlar nedeniyle Sirmen'in üzerine gidiyor. Bizzat verdiği önergeyle Pepe, Özal, Demirel, Çiller, Karayalçın ve Kumbaracıbaşı'nın imzalarının bulunduğu projede 'usulsuzlük ve kayırma olduğunu' ileri sürerek, Sirmen hakkında bir Araştırma Komisyonu kurdurttu. Komisyon başkanlığına da, 3 Kasım'dan önce Körfez Belediye Başkanı olan AKP'li Muzaffer Baştopçu getirildi. Sirmen'in, belediye başkanlıkları döneminde Baştopçu ile aralarının iyi olmadığı biliniyor.

Çalışmalarına başlayan komisyonn geçenlerde İzmit'teki incelemeleri üzerine Sirmen, ‘‘Pepe'nin adaletli davranacağına inanıyorum’’ dedi. İzmitlilerin, Türkiye'nin en kaliteli suyunu musluktan içtiğini söyleyen Sirmen, sayısız teftiş sonunda yap-işlet-devret modeliyle yapılan barajla ilgili iddialara karşılık bir usulsüzlük olmadığını söylüyor. Panelde görüştüğümüz İzmitli bir gazetecinin, ‘‘Hazine destekli yatırımla İzmitliler, damacana suyu içen İstanbullulara göre, arıtılmış, daha yumuşak ve lezzetli suya daha düşük bedel ödüyoruz’’ demesi ilginç geldi bize...

SİYASİ OYUNLAR

Baraj yapılırken suyun İSKİ (Anadolu yakası için), İGDAŞ ve TÜPRAŞ'ın alacaklarına dair bir protokol yapılmış. Ancak ilgili kurumlar daha sonra taleplerinden vazgeçmişler. İSKİ'nin geçen dönemki genel müdürü Veysel Eroğlu -şimdi DSİ Genel Müdürü-, İngiliz Thames Water firmasının yürüttüğü ve çalıştırdığı projenin, yüksek yatırım maliyetinden ötürü pahalı olduğu için İstanbul'a getirilmesine geçmişte olduğu gibi bugün de karşı çıkıyor. Anlatılanlara göre, siyasi dengelere bağlı oyunlarla suyun beklenen şekilde satılamaması ve deprem felaketi, yatırım maliyetinin geri dönüşümünü olumsuz etkilemiş...

Araştırma Komisyonu'nun CHP'li üyeleri ise, ‘‘Projede devletin diğer kurumlarının hataları olmadı mı? Projeye destek ve onay veren Hazine başta olmak üzere diğer kurumların suçu yok mu? Olayın bir de bu yönü araştırılmalı’’ diyorlar. Ancak panel sırasında görüştüğümüz bir bürokrat bize, ‘‘Sefa Bey milletvekili olup gidince 'benden sonra tufan' durumu ortaya çıktı. Yerine seçilen CHP'li Hikmet Erenkaya'nın omuzlarına büyük yük kaldı. Bir de Kocaelispor kümeden düştü; AKP de bunu fırsat bilip salvo atışına başladı’’ dedi.

DEMİREL’DEN ALKIŞ

Süleyman Demirel
paneldeki konuşmasında, baraj konusunda Sefa Sirmen'e üstü kapalı şekilde destek verdi ve şöyle dedi:

‘‘Yuvacık Barajı, Türkiye'de yapılmış en büyük projelerden biridir. Ama burası demokratik bir ülke... Herkes bunu tartışabilir; akla kara ortaya çıkar. Depremde binlerce ev yıkılmış, ama o borular kırılmamıştır, bir tek hastalık olmamış. Bence böyle büyük projeyi yapanları alkışlayalım.’’

Panele davetli oldukları halde Sirmen ile kendisine karşı tavır alan hiçbir AKP'li yoktu nedense... İzmitli bakan Pepe ise gönderdiği mesajda, çevre konusunda 'toplumsal çıkarlar için katılımcı politika gerekir; birbirimizin haklarına saygılı olalım'' yollu mesajı ise, ormanların satışı konusundaki girişimi nedeniyle gülümseme ile karşılandı.
 
Su için ne dediler


SU üzerine panelde söylenen ilginç sözler şöyle:

Hayrettin Karaca (TEMA): Yaşanmayan bir dünyaya doğru gidiyoruz.

A. Nihat Gökyiğit (TEMA): Mera ve topraktan sonra bir su yasası çıkartılmalıdır.

Doç. Alaettin Bobat (Kocaeli Üniv. Aslanbey MYO öğretim üyesi): Barajlarımızın çevresinde bitki örtüsü olmadığından müthiş bir erozyonla karşı karşıyayız.
 
Neden hep ben?


SAYIN Zeynel Özler... Dikmen'de Polisevi yakınlarındaki saha ile ilgili bana yönelik suçlamalarınız haksız... Bu yerin Büyükşehir'in mülkiyetinde olmadığını sanırım bilmiyorsunuz. (Muhtemelen Çankaya Belediyesi veya Hazine'ye ait olabilir). Bizim olmadığına göre nasıl kiraya verebiliriz? Yalnız buranın 5000'lik planı geçti, ancak 1000'lik planı geçmediği için Büyükşehir'in mülkiyetine geçmedi. Biz buranın işgaline her zaman karşı çıkıyoruz. Durumu Çankaya Belediyesi'ne sorabilirsiniz. Lütfen, bir daha bilmeden bu tip suçlamalarda bulunmayınız.

Melih GÖKÇEK-Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı


Botanik Bahçesi


TEMA Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Gökyiğit, ‘‘Trakya'da tarım topraklarını zehirleyen Ergene nehrinin rengini, Uşak'ta dericilerin kirlettiği sudan içip ölen inekleri bir an olsun unut’’ diyerek bizi TEM Kavacık çıkışında, rahmetli eşi Nezahat Gökyiğit adına 3 yıl önce 500 dönüm üzerine kurduğu 'Hatıra Parkı'na (botanik bahçesi) götürdü. Kaya bahçesini, menfez galerisini, su arklarını, soğanlıkları, meyvelikleri ve sebze bahçesini gezdirdi; çardaktan etrafı seyrettik. Cennetten bir köşe sanki. Türkiye doğasından getirilmiş yüzlerce nadide bitki; arasında gördükleriniz ve görmediklerinizle 'muhteşem bir kültürel değer' oluşturmuş. Adresi biraz karışık; Ataşehir Kuzey Batısı, Küçükbakkalköy, Anadolu Atoyol kavşağı 2. Çevre Yolu, diye tarif edilebilir. Orada sizi, botanik bahçesinin müdürü Prof. Adil Güner (0535-252 71 74) karşılayabilir. Piknik yapılmıyor; sadece geziliyor. İstanbul'da böyle doğa harikası bir yer yok.
Yazının Devamını Oku

Ödülsüz yarışma

7 Haziran 2003
<B>STAR TV’</B>de <B>'En büyük yarışma' </B>adlı canlı yarışma programına 27.2.2003 günü katıldım, doğru soruyu bilerek 650 milyon ödül kazandım. Ödülü almam için 40-45 gün beklemem gerektiği söylendi. 19.3.2003 tarihinde aranarak faks numarası ile imza sirküleri, nüfus cüzdanı fotokopisi, ikametgah ile banka numaramı istediler. 26.3.2003'te hepsini gönderdim. Gelmeyince 15 gün sonra yine aradım; paranın gönderileceğini söylediler... Gelmedi; 448 80 00 No'lu telefonla yarışma koordinatörünü aramaya -hiçbir zaman adını vermiyor- başladım, her arayışta hep ‘‘15 gün sonra...’’ dedi.

Benim gibi birçok kişinin bu durumda olduğunu sanıyorum. Star TV'nin insanlara umut pazarı açmasını kınıyorum.

GP Genel Başkanı Cem Uzan'ın bu işlerden haberi var mıdır bilmiyorum ama, ailesinin şirketinin insanlarla oynamaya hakkı var mıdır? Partisinin mitinglerinde insanların haklarının çalındığından, umutları ile oynandığından söz ediyor Sayın Cem... GP'nin buna dur diyeceğini iddia ediyor. Böyle mi durduracak?

Cem Uzan, ‘‘Sessiz kalmayın, hakkınızı arayın’’ diyor.

Ben de hakkımı arıyorum.

Necla DUMLUPINAR-ANTALYA

Ah o işini bilen memurlar...


3 YILLIK mazisi olan bilgisayar bakım onarım ve satış hizmetleri yapan bir bilgisayar firması sahibiyim. Yeni 'İhale Kanunu Yasası' ile devlet dairelerinin bakım onarım hizmetlerine talip oluyoruz. Yasaya göre arızalı ürünler için artık eskisi gibi parçalı bakım onarım sözleşmeleri yapılmayacak; kurumlar arızalı ürünleri için firmalardan teklif alacak, en ucuz teklifi veren firma onarımı gerçekleştirecek.

İlk başta küçük firmalar için cazip görünen bu yasa maalesef devletin satınalma kurumlarındaki memurlar ve müdürleri yüzünden engellenmektedir. Daha önce işçi olarak çalıştığım firmanın elemanı olarak 10 yıl hizmet ettiğim kurumların kapısını; ben de teklif vereyim, benden de teklif alın diye çaldığımda satınalma müdürleri ya da ilgili birimlerin başkanları tarafından değişik yollarla engellemelere maruz kalmaktayım. Bunlar diğer küçük firmaların da başına gelen hadiselerdir.

Rahmetli Turgut Özal'ın deyişi ile 'işini bilen memurlar' yolluk aldıkları firmaları bırakıp başka firmalardan teklif almamakta, teklif verilmesine değişik yollarla muhalefet yapmaktadırlar.

YOLLUK YOKSA İHALE YOK

İşte bazı muhalefet örnekleri: ‘‘Sizin firma bizim bilgisayarların yetkili servisi değil. Biz istediğimiz yerden teklif alırız. Sen teklifi ucuz versen de biz istediğimiz firmaya ihaleyi veririz. Sen teklifini ucuz versen de ben istediğim firmaya iskonto yaptırır senin teklifinden 3 kuruş aşağı indirerek ihaleyi ona veririm. Diyelim ki ihale sende kaldı, parayı 6 ayda ancak alırsın.’’

Kısaca, geçen hükümet döneminde çıkan bu ihale yasası şimdi AKP yandaşı memurların inisiyatifine kalmıştır. Yolluk vermezseniz devletten ihale alamazsınız. Ama bunları anlatacak, derdimize çare olacak bir kurum ya da kişiler bulamamaktayız. Bu sıralar 'İt itin etini yemez' atasözünü çok anıyoruz.

Mehmet DEĞİRMENCİ-ANKARA

İşlerine geldiği gibi


AKP'nin bilgisiz ve altyapısız olduğuna dair bir örnek daha: İkinci teskere için askerden ve MGK'dan destek ve tavsiye isteyeceksin ama iş AB için 6. Uyum Paketi'ne gelince 'MGK'dan izin almaya ihtiyacımız yok' diyeceksin!

Bunlar hálá Türkiye'yi tanımamakta direniyorlar. Bu ülke ucuza kurulmadı. Hálá anlamak istemiyorlar.

A. DENİZ-İSTANBUL

Sağlıkta torpil


İSTANBUL'dan bir doktor okurumuz Sağlık Bakanlığı'na uyarıda bulunuyor: Bildiğiniz gibi ülkemizde atama ve yükseltmelerde esas alınan en önemli ölçüt torpildir. Kamu sağlık alanında da bu böyledir. Bunun tipik bir örneğini, birkaç gün içinde tekrar yaşayarak göreceğiz. Sağlık Bakanlığı'na bağlı bazı hastanelerde 16 Haziran 2003 tarihinde yan dal uzmanlık sınavları yapılacak. Bakanlık her zaman olduğu gibi gene alelacele bir yazı ile bunu 'duyurdu'.

Özellikle iç hastalıkları ve çocuk hastalıkları uzmanları için hayati önemi olan bu sınavlar maalesef formalite gereği yapılmaktadır. Çünkü buralara alınacak kişiler zaten bellidir. Torpili olmayan bir uzman hekimin bu sınavlarda başarılı olmasına imkán yoktur.

Belki inanmayacaksınız ama ülkemizde 21. yüzyılda bile bilim adamları da torpille yükseltilmektedir. Oysa doğru olan bu duyuruların en az iki ay önceden yapılması, sınavların mutlaka tarafsız bir merci tarafından ve yazılı olarak uygulanmasıdır.

Bu sınavların mutlaka tarafsız bir biçimde yapılması sağlanmalıdır.

Ne tesadüf!


ANKARA'dan M.N. turizm yatırımlarıyla ilgili bir yazımız üzerine tamamlayıcı bir bilgi aktarıyor: ‘‘Sayın Bayer... Erkan Mumcu'nun Bakanlığında Yatırımlar Genel Müdürlüğü'ne 'vekaleten' getirilen Ayla Mir Mahmutoğlu'nun gücünü göstermek için ‘Benim arkamda koskaca Dizayn var' dediğini yazıyorsunuz. Dizayn'ın ne olduğunu biliyor musunuz; bir plastik pencere ve boru üretim firmasıdır. Ayla Hanım, bu firmanın sahibi Vedat Mir Mahmutoğulları'nın eşidir. Dizayn'ın eski adı 'Yeşil Boru'dur; dinci çevrelerde bu firma gayet iyi bilinir. Belediyelerin altyapı hizmetlerinde belli bir kesim tarafından kullanılmaktadır. Kültür ve Turizm gibi bir bakanlığın yatırımlarında bundan sonra bu firmanın etkinliğini daha çok görebilirsiniz. Özellikle de yeni turizm yatırımlarının yapılacağı bölgelerde...’’

MESAJ


DİKMEN Polis Evi yakınlarındaki halı saha, önceleri arabaların park edildiği boş bir arsaydı. Sonra etrafını düzelttiler ve bir baraka kondurdular: Derken halı saha inşa edildi, ardından 2. ve 3. halı saha. Şimdi de vadi manzaralı kafesi açılmış. Bakalım yakında ne yapacaklar. Sevgili Belediye Başkanımız İ. Melih Gökçek burayı kimlere, neye karşılık ve ne kadar süreyle (49 yıl mı?) kiralamış?

Zeynel ÖZLER-ANKARA

ERCAN Arıklı'nın ölmesinin üzerinden daha üç gün geçmeden Taksim'de önceki 34 BC 385 plakalı A 135 filo kodlu Şirinevler-Metro-Taksim güzergahlı halk otobüsü, iki defa kırmızı ışıkta geçti; üç defa durak harici yolcu aldı, bütün virajlara 50 km'nin üstünde girdi. Kim ders alıyor ki... Taşkın SU-TAKSİM

İ.Ü. Madencilik Fakültesi'nin 50. kuruluş yıldönümü, 'çevreye karşı gösterdiği duyarlılığın vurgulanması' amacıyla Yeniköy Karaburun'daki Mil-Ten maden sahası'nda bir piknikle kutlanıyor. (0212-212 57 00-275 49 49)

DSP Yerel Yönetimler Birimi, Ankara Eşgüdüm Başkanlığı'na Tayfun İçli'yi, İstanbul'da da Masum Türker'i getirdi.
Yazının Devamını Oku

Vatikan ve Patrik T.C. devletini tanımıyorlar mı?

6 Haziran 2003
<B>VATİKAN </B>Büyükelçisi Monsenyör <B>Edmond Farhat'</B>ın, Papa 2. <B>John Paul'</B>un kutsal görevine seçilişinin XXV. yıldönümü dolayısıyla hazırlattağı davetiye ektedir.(17 Haziranda, Harbiye Radyoevi karşısındaki Saint-Esprit Katedralinde yapılacağı duyuruluyor) Davetiyenin Fransızca ve Türkçe yazılımında İstanbul Fener Rum Kilisesi Patriği 1. Bartholomeos'un ‘Ökümenik Ünvanını’ taşıdığı Vatikan tarafından kabul ve beyan edilmiştir.

Bu durumda:

- Patrik T.C. vatandaşıdır. Mevcut Cumhuriyet yasaları uyarınca, hiç bir Türk vatandaşı T.C. Devleti tarafından kabul edilmeyen bir ünvanı taşadığını beyan edemez; bu Devleti tanımamaktır ve suçtur. Yoksa Patrik ve Vatikan T.C. Devleti'ni tanımadıklarını mı beyan ediyorlar?

- Patrik ve Vatikan birlikte T.C. Devleti Anayasası'nın değiştirelemez kabul edilen ilk 4 maddesinde yeralan laiklik ilkesini ihlal etmektedirler. Bu ihlal aynı zamanda Türkiye'nin egemenlik haklarını yok saymaktır. Yoksa Patrik ve Vatikan, Türkiye'de Anayasal sorumlulukları benimsemediklerini mi göstermek istiyorlar?

- Vatikan din-devleti ile laik Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ikili özel anlaşmalarda Rum Patriği'ne T.C. yasalarına aykırı olarak 'Ökümenik ünvanı' verilemez. Vatikan hangi yetkiyle T.C. yasalarına aykırı olan bir ünvanı Patrik'e vermek cesaretini göstermiştir?

- Komşumuz Rusya'da geçtiğimiz ay Ortodoks Kilisesi'nin başı, Patrik 2. Aleksey, Papa'nın Rusya topraklarına girişini yasaklamıştır. Bu durumda Vatikan, İstanbul'daki Patrik'i 'Ökümenik' ilan ederek Rus Ortodoks Kilisesi'ne karşı kullanmak mı istemektedir? Eğer böyleyse T.C. Devleti'nin bir kurumu olan Patrikhane olumlu gelişmeler göstermekte olan Türkiye, Rusya ticari, kültürel ve askeri ilişkilerine darbe indirecektir.

Aytunç ALTINDAL-İSTANBUL

Televole festivali mi?

BAHÇEŞEHİR'
den E. A., Belediye Başkanı Kemal Aydın'ı, bir hafta sürecek 'Bahar Şenliği'nin programı nedeniyle eleştiriyor: ‘‘Bir festival deyince sadece şarkıcı, manken, futbolcu mu akla gelir? Aydın, Bahçeşehir'e televolecilere malzeme olacak gösterilerden çok sanat ve kültür etkinliklerinin de yakışacağını düşünmeliydi. Niye bir panel ya da kitap imza günü yok?’’

Gündoğan’da inşaat yasağını kim dinler

GÜNDOĞAN ağlıyor, ama gözünün yaşına kimse bakmıyor. Sermaye iyice azmış, çevrede yaşayanlara ve kurallara saygıyı unutmuş, gemi azıya almış, koşuyor, koşuyor, koşuyor...

Derler ki: ‘‘Bir yer yapıyorsan, bir iş açıyorsan önce komşunun hayır duasını al.’’

Ne gezer!.. Bunlar turistik yerleri ya da evleri nefret ve kötü dua üstüne kuruyorlar. İnanın bana hayır etmeyecek. Sözüm ona inşaat yasağı başladı. Sermaye anlamıyor, alenen meydan okuyor.

‘Summer Rose Otel’, ‘Sekiz Evler’, ‘Yasemin Evler’ şantiyeleri var güçleri ile kalıp söküyor, kalıp yapıyor, beton döküyor, taş kırıyor, metal kasalı römork ile taş taşıyor.

Gürültü ayyuka çıkıyor, ama beyler rica niyaz dinlemiyor. Komşular yalvarıyor; beldenin sorumlu memurları ikaz ediyor. Ama canavar sermayeyi kimse durduramıyor.

Merak ediyorum, bu yapıların sahipleri sahiden durumu biliyor mu? Yoksa bizim onları uyarmamızı mı bekliyor.

Şayet böyle ise ‘‘Uyarıyoruz lütfen merhamete geliniz’’...

İMA Sitesi
adına durumu saygı ile arz ederim.

Prof. Dr. Tarık Minkari

Gündoğan-BODRUM


Protokol imamı

TEŞVİKİYE Camii'nde Ercan Arıklı'nın cenazesinde cenazeye gelenler ikiye ayrılmış durumda. Bir bölümü cenaze namazı kılmak üzere saf tutuyor; geride kalanlar ise manzarayı seyrediyorlar ya da kendi aralarında sohbet ediyorlar.

Bu arada imam efendi, elindeki güçlü hoparlörden sesleniyor:

‘‘Sayın bakanım... Sayın valim, sayın anaşehir belediye başkanım... Sayın milletvekilleri, sayın cemaat...’’

İlk defa bu tür bir hitap protokolü ortaya çıkıyor.

Müslümanlığın özü camiye girdikten sonra bütün rütbe ve makamlardan arınmak ve eşit olmak değil mi?

Kaç yüzyıldır bu ülkede imamlar, ‘‘muhterem cemaat’’ ya da ‘‘muhterem cemaati müslimin...’’ diye hitap ederler.

Demek ki, devlet protokolü ya da Diyanet bürokrasisi ahir zamanda böyle bir değişikliği uygun görmüş...

Hoş olmuyor; herkes aynı safta ise ayrım niye?

Diyanet'in yeni başkanı Prof. Ali Bardakoğlu ile imamların sendikalarının, Müslümanlığın özüne uygun hitap tarzına dönülmesi için imamları uyarmaları gerekmiyor mu?

Suçlular ortada

İLK
defa Bingöl depreminden sonra suçlular aranmaya başlandı. Gazetelerde resimleri yayınlanan müteahhitler tutuklanmak üzere Başsavcılıkça aranıyor. Ya diğer suçlular?

Bunlar:

1) Yıkılan binanın betonarme hesaplarını deprem şartnamesine göre yapmayan inşaat mühendisi,

2) Hesap ve projeleri tetkik ve tasdik eden belediyedeki inşaat mühendisi. Bu mühendis aynı zamanda inşaatı kontrolle görevli,

3) Binanın enkazında yapılan incelemede; beton kalitesi bozuksa, demirler çap ve adet olarak projelere uymuyorsa müteahhit.

Netice olarak asıl suçlular bir deprem bölgesinde yapılan binanın statik hesaplarını şartnamelere ve hakiki zemine emniyet gerilmesine göre yapmayan inşaat mühendisi ile hesap ve projeleri tetkik, tasdik ettikten sonra inşaatı ciddi olarak kontrol etmeyen belediyedeki inşaat mühendisi. Bayındırlık Bakanlığı hasar tesbidiyle birlikte suçluları da tespit ve adalete teslim etmesi gerekirken bugüne kadar bu görevi yapmadığından suçlular adalete teslim edilmemiş ve caydırıcılık oluşmamıştır.

Y. Müh. Kemal Erturan

Çınarcık-YALOVA


Hafta sonu keyifleri

KEYİFLİ bir hafta sonu geçirmek için nereye gidilebilir?

TEKİRDAĞ Kiraz Festivali dün başladı; komşu ülkelerin folklor ekipleri gösterilerinden Atatürk fotoğrafları ve el sanatları sergilerine, çeşitli spor etkinliklerinden Namık Kemal anısına şiir dinletisi ve konserlere (Ankara Devlet THM korosu, Emel Müftüoğlu, Davut Güloğlu, Arif Şentürk, Gülben Ergen) kadar zengin bir program uygulanıyor. Tekirdağ'da 17 yıl sürgün hayatı geçiren Macar Prensi Rakoczi'nin, ölümünün 300. yıldönümü dolayısıyla 37 kişilik bir Macar heyeti ile kardeş Kore Pyontek kentinin Belediye Başkanı da festivalin konukları arasında yer alıyor. (Danışma Feride Hanım 0532.611 39 41 ve Nermin hanım 0533. 620 45 43)

KARADENİZ Ereğli 10. Uluslararası Osmanlı Çileği Kültür Festivali de bugün başlıyor. Yerel ve uluslararası kültür değerlerine özgü aktiviteler yer alıyor. Belediye Başkanı Halil Posbıyık, bu yıl 3. Altın Çilek Barış Ödülü'nün, serbest dolaşım sağlanmasında katkıları olan Magosa Belediye Başkanı Oktay Kayalp ile Rum Kesimi Belediye Başkanı Savvas Eliofotou'ya verileceğini bildirdi. Festivalde; 'Anadolu Ateşi' dans grubunun gösterisi ile Özcan Deniz, Seda Sayan, Yaşar, Grup Duman ve Oğuz Yılmaz'ın konserleri yer alıyor. (0372-322 10 50-51, 323 28 40)

RUMELİ Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği'nin öncülüğünde düzenlenen 'Rumeli Pikniği' pazar günü Ağaçlı, Kemerburgaz'da. (0212 588 28 22/632 13 21)

İSTANBUL Galatasaray'da Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ta yarın saat 16.30'da Anadolu'nun tarihi coğrafyası, şimdiye değin görülmemiş bir açıdan dinleyicilere bir söyleşi ortamında saydamlar eşliğinde sunuluyor. 'Hava Fotoğrafçılığı ve Arkeoloji' konulu söyleşinin konuşmacıları; Özgen Acar ile Orhan Durgut.

MESAJ PANOSU

İTÜ'de yüksek lisans önkayıtları için 100 milyon, İngilizce sınavı için 50 milyon ödedik. Alınacak toplam kişi sayısı 150-200 civarında... Ama yapılan başvurular haliyle bunun çok çok üzerinde.... Bence alınan para da bu masrafların çok üzerinde... Adaletsiz bu uygulamadan kimse memnun değil.

Hüseyin GÖMLEKSİZOĞLU-İSTANBUL

Yazının Devamını Oku

Türk tekstili iplik sektörüne kurban ediliyor

5 Haziran 2003
<B>DOLAR </B>1 milyon 750 binken iken iplik fiyatı %15 arttı. Dolar bugün 1 milyon 460 bin iken iplik fiyatı hálá aynı. Tekstil sezonluktur. Eğer fiyatlar geri çekilmezse <B>Türk </B>konfeksiyon ihracatçısı hiç sipariş almayacak ya da zararına mal satıp iflas edecek. Bugün iç piyasada 1 kg 30/1 penye iplik fiyatı 3.20 $ veya TL olarak 5 milyon 100 bin lira (Sanko fiyat). Halbuki aynı iplik 2.50-2.80 $ arasında ihraç ediliyor.

Bu ipliği kim alıyor?

Bizden mamul mal alan alıcılarımıza mal yapan başta İtalya, Portekiz, Almanya ve Fransa gibi ülkeler alıyor. Orada ölmüş olan konfeksiyon firmaları tekrar canlanıyor.

Eğer ipliği ihraç etmezsek ne olur?

Ayda 250 ton pamuk ipliği ihracatı yapan bir iplik firması Türk tekstiline ne kadar zarar vermektedir.

Eğer 250 ton ipliği biz işlesek, ki kapasitemiz buna çok müsaittir, bunun için çalıştıracağımız kişi sayısı şöyle olur:

- Örme ve boya tesisi, 100'er kişi çalıştırır... 250 ton iplik 1 milyon adet tişört demektir ve bu adet için konfeksiyoncu 1500 kişiye iş sağlar... Bu malı ihraç etmek için gümrük, taşıma vs. 50 kişi daha iş bulur.

Toplamda 1750 kişiye istihdam sağlanır.

250 ton ipliği ihraç edersek 250 bin kg x 2.60 $= 650 bin $ kazanırız.

Eğer bu ipliği mamul hale getirirsek 1.750 kişi net insan çalışır ve 1 milyon adet tişört x 4.00 $: 4 milyon $ sağlarız.

Şu anda ihraç edilen her kg iplik Türk tekstiline büyük zarar veriyor. Ham iplik ihracatı ülkemiz ekonomisine işlenen büyük bir cinayettir.

Faruk BOLLUK-Örmebeyi Tekstil

AKP'li başkanın su ve elektriği kaçak çıktı


TAYYİP Erdoğan Bey'e... AKP Yüreğir İlçe Başkanı Bilal Nadir Gök, Adana Sofular Beldesi'ndeki plastik fabrikasında kaçak elektrik kullanmaktan yakalanmış... Hakkında soruşturma başlatılmış...

3 Ekim'den sonra olan bu olay bir...

İkincisi... Gök bu kez fabrikasına 63 inçlik kaçak boru döşeyerek Adana ASKİ'nin kaçak suyunu bağlatıyor. (Böyle bir boruyla bir beldenin ihtiyacı karşılanabilir.) ASKİ bu suyu 11 yıldır kullandığını tespit edip zabıt tutuyor.

Böyle bir adam, geçen pazar günü yapılan kongrede yeniden ilçe başkanı seçiliyor. Adana 'Ekspres' gazetesi bu olayı manşetinde duyururken ‘‘Adamın hayatı kaçak’’ demiş... Belgeler ortada.

Sizin kadrolarınız böyle mi 'temiz' kişilerden oluyor?

AKP neden kadın memur atamıyor


İSTANBUL'dan arayan ve AKP'li olduğunu söyleyen bir kadın, ‘‘Partimiz bu kadar atama yaptı ama bir tek kadın bürokrat tayin etmedi’’ dedi.

Biz de sorduk soruşturduk; pek bir isme rastlayamadık.

(Sadece Erkan Mumcu'nun, Turizm Bakanlığı'nda Yatırım Genel Müdür Yardımcılığı'na Ayla Mir Mahmutoğlu adlı hanımı getirdiğini öğrendik. Zaten bu hanım 'Benim arkamda koskoca Dizayn var'' diyormuş; ne demek istiyor acaba?)

AKP sözcüleri, seçimlerden önce aday olamayan ve seçilemeyen kadınların değerlendirileceğini söylemişlerdi. (Örneğin Erzurum'da Tayyip Erdoğan imzasıyla gönderilen teşekkür yazılarında ilerde kadın adayların değerlendirileceği söylenmişti.)

Yoksa 'Tarikatlar Koalisyonu' buna izin mi vermiyor?

AKP'de nedense kadınlar tavuklu pilav sinilerinin önünde, çay partilerinde, kermeslerde, tesettür defileleri dışındaki sosyal etkinliklerde yer almıyor.

Kadınlar süs bitkisi olmadıklarını göstermelidir.

Armutlu’da ‘‘kaçak inşaat’’ komedisi...


ARMUTLU Belediyesi tarafından 'kitabına uydurulmuş' Aziz Nesin'lik bir öykü anlatayım size.

Bu geçen yıl köşenizde de yer aldı... Bir dizi usulsuzlük ve göz yumma arasında sahilde yeşil alana bir taverna kurulmuştu. İnsanlar isyan etti; ama bu kez içkili lokantaya dönüştürüldü.

Türkiye'de her şey bir baraka ile başlar. Sonra koca tesis olur, yasalarla alay edercesine...

Söz konusu yer, dört yıldır olduğu gibi, bu yıl da ‘genişleme sürecinde’... Semt sakinleri her zamanki gibi ANAP'lı Belediye Başkanı Celal Göç'e başvururlar. O da her zamanki gibi inşaatın durdurulması için emir verir! Kaçak inşaatın önünde bağırır, ekip gönderir. Ama işler sürer.

Bir kez daha aranır başkan... Ama bu kez çok sinirlidir: ‘‘Eğer bu inşaatı durdurmazsam görevi bırakırım!’’ der, hoparlörden sesi dışarı verilen GSM telefonunda... Ne var ki inşaat sürer. Başkanın sözü geçmez!

Üç gün süren gayretli aramalardan sonra başkana ulaşabilenler ‘‘Sayın başkan inşaat hálá sürüyor’’ der.

Üç bin küsur nüfuslu Armutlu Belediye Başkanı'nın yanıtı hazindir:

‘‘İnşaata yokluğumda izin verilmiş, haberim yoktu!’’

Cengiz MUMAY-İSTANBUL


‘Çevre Günü’ değil kaygı günü bugün


BUGÜN Dünya Çevre Günü...

Çevre Mühendisleri Odası şöyle diyor:

‘‘AKP hükümetinin, Dünya Bankası ve

IMF programları doğrultusunda gündeme

aldığı yeniden yapılanma ve reform çalışmaları kapsamında ormanlarımız, kıyılarımız,

doğal ve kültürel varlıklarımız satılmak, yağmalanmak isteniyor.’’

Aslında kutlama günü değil uyarı günü olmalı... (Gene de çeşitli etkinlikler var. Kadıköy Belediyesi, İskele Meydanı'nda 17.00'de, bahçe ve balkonların çiçekle süslenmesi için 'Saksısı sizden çiçeği bizden' sloganı ile 20 bin begonya dağıtıyor. 20.00'de Haluk Levent konseri var. Ayrıca İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu, doğal SİT alanlarının imara açılmasını öngören kanun tasarısı ile Maden Kanun Tasarısı hakkında bugün 11.00'de Sultanahmet Adliyesinde açıklamalar yapacak.)

Beylikdüzü artık bina istemiyor


HATALI, plansız, programsız imarlarla ne yazık ki, Beylikdüzü de bitirildi.

5 ve 8 kat planlanan binalar, araya rantiyenin girmesiyle ve belediyelerin rüşvet, iltimas çarklarının işlemesiyle 13 ve 15 kata çıkartılmıştır. Projeleri 5 ve 8 kata göre yapılan bu binaların olası bir depremde akıbeti ne olur bilinmez. Deprem gerçeğini unutarak sırf belli kesimlere çıkar ve menfaat sağlamak için yapılan bu konutlar sudan ucuz olmasına karşın deprem korkusu yüzünden alıcı bulamamaktadır. Hal böyle iken yine yeni gökdelenler dikilmektedir. Geride kalan yeşil alanlar da böylece tüketilmektedir.

Beylikdüzü yeni binalara değil, yeşil alanlara, yol ve çocuk parklarına, kültür ve iş merkezlerine, alışveriş merkezlerine, üniversiteye, sinemaya, tiyatroya, herşeyden önce bir hastaneye ve ulaşım için metroya ihtiyacı vardır.

Beylikdüzü'nü kooperatifleştiren

Ali Cebi'lerin, öteki belde başkanlarının -bilhassa tutuklu Kavaklı Belediye Başkanı- akıllarına bir hastane yaptırmak nasıl gelmez.

Mustafa AK-BEYLİKDÜZÜ


Kadere bak!


ERDOĞAN ve Gürtuna'nın belediye başkanlıkları dönemlerini kapsayan inceleme sonunda İGDAŞ soruşturma raporu, 14 aydan bu yana Eyüp Cumhuriyet Savcılığı'nda bekliyor. Bir türlü soruşturma açılmıyor. Başta şimdi Enerji Bakanı olan Hilmi Güler olmak üzere aralarında AKP'li milletvekilleri Mehmet Mustafa Açıkalın (İstanbul), Adem Baştürk (Kayseri), Nevzat Pakdil (K.Maraş), Hüseyin Besli (İstanbul) ile Zeki Sayın (Ziraat-Halkbank Ortak Yönetim Kurulu Başkanı) ve Veysel Eroğlu'nun (DSİ Genel Müdürü) da bulunduğu 159 ismin yer aldığı raporda, 200 milyon dolar yolsuzluk yapıldığı iddia ediliyor.

Ve en ilginci. Hilmi Güler, İGDAŞ'tan Enerji Bakanlığı'na yükseltiliyor. Önceki gün TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu'na müthiş açıklamalarda bulunuyor... Herkes hayran hayran onu dinliyor... CHP milletvekilleri de dünyalarından habersiz; ‘‘Bir de şu İGDAŞ'ı anlat’’ diyemiyorlar...

Kadere bak...

Mehmet BÖLÜK-İSTANBUL

Biliyor musunuz?


DEVREK Ahmet Taner Kışlalı İlköğretim Okulu İngilizce öğretmeni Anıl Pak'ın geçen pazar günü Devrek Kültür Sarayı'nda yapılan AKP Devrek İlçe Başkanlığı Kongresi'ne üzerinde ismi yazılı büyük bir çelenk gönderdiğini... Biliyor musunuz?

MESAJ


‘ATAŞEHİR ilanı’ (28.5.2003) yazısına cevap alamayan bazı müteahhitler soruyor: Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ'nın (Emlak Konut) çevre düzenleme ve peyzaj ihalesini kim aldı? Karadeniz kökenli C.İ.'mi? 150 milyon dolarlık işyapma koşulu neden ihale sırasında 15 milyon dolara indirildi. AKP'ye soralım; niye rekabet ortamı sağlanmıyor.
Yazının Devamını Oku

Devrek’te çirkin bir oyun

4 Haziran 2003
Kapadokya gezisine giden 30 ilköğretim öğrencisinin otobüste şarap içtikleri iddiasıyla poliste ifadeleri alındı DEVREK'te İstiklal İlköğretim Okulu'nun 30 öğrencisi, müdürleri İsmet Mandıracı ve 6 öğretmenin gözetimi altında, 11-12 Mayıs tarihlerinde bir otobüsle Kapadokya gezisine götürülüyor. Gezide, SP Devrek İlçe Başkanı Emrullah Akdoğan'ın oğlu da bulunuyor. Çocuk dönüşünde, otobüste arkadaşlarının şarap içtiğini babasına söylüyor. Ve Akdoğan da ‘‘Ürgüp'te bir şarap fabrikasına öğrenciler götürülmüş ve orada ailelerine hediye olarak şarap götürmeleri sağlanmıştır. Gezi dönüşünde öğrenciler hediye olarak aldıkları şarapları otobüs içerisinde içerek sarhoş olmuşlardır!’’ diyerek savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Olay, dinci ajanslar tarafından saptırılıyor. Şeriatçı Vakit gazetesinde gelişmeler ‘‘Müdür Mandaracı ve öğretmenler aldıkları alkolün etkisiyle kendilerinden geçerek minicik kız çocuklarını dansöz gibi oynattılar’’ biçiminde yansıtılarak okul hedef gösteriliyor. Devrek ayağa kalkıyor, okul yönetimi ve veliler isyan ediyor. MEB hemen müfettiş gönderiyor. Cumhuriyet Savcılığı, 39 öğrenciyi Emniyet'e çağırtarak ifadelerini aldırıyor.

MUZ CUMHURİYETİ Mİ?

Velilerden ortak olarak şu sesler yükseliyor:

‘‘Çocuklarımızın günahı ne, adam mı öldürdü de polise götürülüyor? Burası muz cumhuriyeti mi? Asılsız ve haksız bir iddia yüzünden 12-13 yaşındaki çocuklarımızın karakola çekilmesi onlar kadar bizlerin de psikolojisini bozdu. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü neden kayıtsız kalıyor. Milli Eğitim Müdür Vekili, AKP'lilere şirin gözüküp asaleten müdür olmayı mı bekliyor?’’

Bu arada idari soruşturma sonuçlanmadan savcılığın devreye girmesi dikkat çekiyor.

ÇOCUKLAR FİŞLENİYOR

Küçüklerin hem karakolda polislerin, hem de müfettişler tarafından ifadelerinin alınmasının arkasında asıl amacın laik ve Atatürkçü çevrelere gözdağı vermek olduğu belirtiliyor.

Eğitim-Sen Şube Başkanı Feridun Kırımlı olayı kınayarak çocukların bu şekilde ifadelerinin alınmasının onların zihinsel ve genel gelişmeleri ile ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini bildiriyor. İlçeye yeni gelen kaymakam Süleyman Tapsız, çocukların poliste ifadelerinin alınmasının hoş olmadığını söylüyor. Nitekim, Devrek'te 14 yıl belediye başkanlığı yaptıktan sonra CHP Zonguldak Milletvekili seçilen Nadir Saraç, olayı Meclis gündemine getireceğini söylüyor.

ÇOK BÜYÜK AYIP

‘‘Malum iktidarın bakış açısı belli... Öğretmenevleri ve belediye sosyal tesislerinde konan içki yasağının bir uzantısı olarak bazı çevrelerce sansasyon yaratarak demokratik, laik ve Atatürk ilkelerine yürekten bağlı bir okul idaresini yıpratarak kendi düşüncelerindeki insanları o noktalara taşımak amacı güdülüyor. Bu çirkin bir oyundur. Asılsız bir iddiaya dayalı olarak küçük yaştaki çocukların ifadelerinin alınması AB'ye girmek isteyen ülkemiz için çok büyük ayıptır.’’

3 Kasım'dan sonra yürekleri taşlaşanların, ailesine hediye getirdiği bir şişe Ürgüp şarabının otobüste mantarını çıkarıp sadece tadına bakan bir çocuğun etrafında yarattıkları tertipleri gördünüz mü? Türkiye bu olayları daha sık yaşayacak.

‘Neşter’de herkes sansasyon peşinde


‘NEŞTER Operasyonu' ile ilgili olarak, Ankara'da 1982'den beri açık kalp cerrahisi malzemesi satan Sağlık Malzemeleri Ltd. Şti. sahibi olan Mustafa Sayın bir açıklama yapmak gereği duyduğunu söylüyor. ‘‘Olaylar tamamen 'vur-öldür' yöntemiyle gelişti. Elbette bu noktaya gelişte herkesin değişik oranlarda payı var. Yani başta SSK, şirketler, doktorlar gibi... İnanın bu 1980'lerden 2000'e kadar olayın bütün yönlerine ışık tutacak bir araştırma konusu... Ama bugün işin içyüzü hiç de basına yansıdığı gibi değil...’’ dedikten sonra şöyle devam ediyor:

‘‘Stentlerdeki durum nedir, bilmiyorum ama biz kalp kapağı satıyoruz. O zaman SSK ile yapılan protokole göre enflasyona ve malzemenin durumuna göre FOB fiyatlara %50-100 arasında kár verilerek fiyat tespit edilmişti. Buna göre bir kalp kapağını biz 1998 yılında 1120 dolara satın alıp 1850 dolara SSK'ya fatura ediyorduk. Bu fiyat önce 1500, sonra 1250, daha sonra da 907 dolara düşürülmüştü. Bu, geçen zamandaki doğal fiyat düşüşüydü. Bugün kalp kapağını 700 dolardan satın alıyoruz ve 907 dolara satıyoruz.

Şimdi SSK ‘‘Size 1850 dolar ödeme yapmışız, bugünkü fiyat ise 907 dolar olduğuna göre aradaki farkı SSK'ya ödemeniz gerekiyor’’ demektedir. Yani 1.150 dolara satın aldığımız bir kalp kapağını 906 dolara SSK'ya satmış sayılmaktayız. İşte sözü edilen 50 milyon dolarlık soygundan bize de çıkartılan 35 bin dolarlık fiyat farkının açıklaması budur. Diğer firmalara çıkartılan farklar da hep bu hesabın ürüdür. Bunun ne kadar tutarlı olduğunu takdirinize bırakıyorum. Daha ortada SSK'nın hak ettiği bir para da yoktur. Tabii bütün bunlar mahkemeye intikal edecektir.

Kimse işin içyüzünü araştırıp doğruyu bulmaya çalışmıyor ve ne yazık ki herkes sansasyon peşinde.’’

Politize olan bir kurumda sağlık işlerine sağlıklı bir kafa ile bakılabilir mi?

DUYURU Neşter'e bulaşmamak için doktorlar, hastaneler, firmalar ve bürokrasi sağlık hizmetlerini askıya aldı. Evet, sağlık sektöründe kullanılan tıbbı malzemelerin insan hayatı üzerindeki etkileri ve standartları bugün Mövenpick Otel'de tartışılıyor. Dr. Gündüz Tezmen yönetimindeki toplantının konuşmacıları; Prof. Remzi Tözün, Prof. Güntekin Güner, Prof. Cankat Tulunay, Prof. Vedat Aygün ve Prof. Tamer Baykara. (0212-275 42 13)

Yayıncılığın 'ABC'siydi...


‘‘OKUYACAKSINIZ, öğreneceksiniz, kompleksiz olacaksınız.’’

Ercan Arıklı, Ayşe Arman'
a verdiği ilk ve son röportajında mesleğin en ince kuralını böyle anlatmıştı. Onun; Gelişim, Nokta, Kadınca, Erkekçe, Son ve Aktüel'den ve son Haftalık dergisinden önce yayıncılığa, Cağaloğlu Halkevi Sokak'ta bir apartmanın bodrumunda İsmail Cem'le birlikte ABC adlı haftalık bir dergi çıkarttığını kaç kişi biliyor?

Ardından sadece kadınlarımız değil, bizler de acı duyuyoruz. Peki o otobüsü kim denetliyordu; şoför en son ne zaman eğitimden geçirilmişti? Şoförler Odası'na hesap sorulmayacak mı? Marifet sadece aidat mı toplamak! Arıklı'nın dediği gibi ne 'öğrendiler' meslek yaşamlarında.

Başta Vatan grubu olmak üzere tüm sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Biliyor musunuz?


GENEL Merkez yönetimine bazı suçlamalar getirdikten sonra Disiplin Kurulu'na sevkedilen ve kararı beklemeden CHP'den istifa eden Silivri'nin üç dönemdir seçilen Belediye Başkanı Selami Değirmenci ve bazı meclis üyelerinin GP'ye katıldığını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Tarıma darbe

3 Haziran 2003
<B>SON</B> yıllarda Ziraat fakültelerimizin lisans programlarında köklü değişiklikler yapılmaktadır. Başlangıçta, uzmanlık alanlarına göre ve ülkemiz tarımının ihtiyaçları göz önünde tutularak; 10 ana bölüm ve kürsüler biçimde eğitim-öğretim yapılırken; daha sonra nedenini anlayamadığımız şekilde 5 programa indirilmiştir. Ders programları altüst olmuştur.

Şimdi ise uzmanlık dalları dikkate alınmadan, tüm tarım öğretimi tek bir programa sıkıştırılmak istenmektedir.

Tek bir lisans programına indirgenmiş ve ihtisas alanlarını hiçe sayan ziraat öğretiminden hiçbir yarar sağlanamayacaktır. Çünkü tarım ve hayvancılığın kapsamı ve doğası uzmanlık alanlarında yani ‘Bölüm Sistemi’ içerisinde eğitim ve öğretimi gerektirmektedir.

Yeni önerilen bölümsüz sistemde, tarım öğrenimi yapmak isteyen gençlerin 4 yılı boşa gidecektir. ‘Her konudan birazcık anlayan’ ancak hiçbir konuda ‘iyi bilmeyen’ yetersiz, bilgisiz ziraatçılar yetişecektir. Bu da Türk tarımına bir darbe daha olacaktır.

Tüm Ziraat Fakültesi yönetimleri ve hocalarımızın son derece yanlış uygulama olan ‘bölümsüz’ tarım öğretimine karşı çıkmalarını ve en azından bugün 5 farklı program halinde yürütülen eğitim sisteminin sonuçlarını değerlendirmelerini öneriyorum. Zira bu sistem daha ilk mezunlarını vermemiştir.

Prof. Dr. Hasan GÜLCAN-Çukurova Ün. Ziraat Fakültesi

Alkole karşı sinsi plan


‘‘DİKKATİNİZİ çekmek isterim; kamuya ait lokaller ve dinlenme yerlerinde içki konusunda sinsice bir plan uygulanıyor.

Polisevi, Öğretmenevi, DSİ, Karayolları gibi lokallerde içkinin yasaklanmasına dair bir genelge yok.

Ancak buraların müdürlüklerine tarikatçı anlayıştaki kişilerle alkol düşmanları getiriliyor.

Hemen iktidara yakın ‘oyunlara' başlıyorlar. Bazı yerlerde AKP il ve ilçe başkanlarından talimat alıyorlar; yahut da talimat almaya yatkın bir tavır sergiliyorlar... Hemen hacı kıran başkesen oluyorlar.

Tutuyorlar bu kez, mülki amirlere başvuruyorlar: Efendim burada içki verelim mi, vermeyelim mi... İçki ruhsatı alalım mı, almayalım mı diye... Kaymakam ve vali ne yapsın, endişe ediyor; tuzağı fark ediyor.

Çünkü kendisini hemen alkol yanlısı ilan ediyorlar. Genel merkeze, bakanlara ve milletvekillere şikáyet ediyorlar.’’

Bunları bize anlatan eski bir siyasetçiye göre, bu oyun İstanbul’da da bir ilçede şimdilerde oynanıyor.

İzliyoruz.

Sivas Demir Çelik neden işletilemiyor


‘‘BU nasıl özelleştirmedir’’ diye soruyor Ali Uygun: ‘‘Bu tesis çürüyor.’’ Sözünü ettiği Sivas Demir Çelik İşletmeleri A.Ş. adında ülkenin kaynakları, halkın vergileri ile yapılmış; 1988'de temeli atılmış ve 1989'da devreye girdikten sonra her ne hikmetse devlet tarafından işletilememiş, daha sonra Özelleştirme İdaresi tarafından özelleştirilen bir işletme.

Uygun şöyle diyor: ‘‘Sivas Demir Çelik, Türkiye'nin inşaat demiri ve kütük demir imal eden en modern demir çelik tesislerindendir. Ancak özelleştirildiği halde yıllardır çalıştırılamayan bir işletmedir.

Onlarca yönetim kurulu, genel müdür değiştirmiş; ileri teknolojinin kullanıldığı bir tesistir. Makus bir talihi var, devlet bir türlü işletemedi. Neden üretim yapılmıyor diye birileri hesap sormalıdır.

Yalandan oluşturulan bir ekiple test bakım yapılıyor diye millet kandırılıyor. Yıllardır bir kilo dahi demir üretilemiyor. Bu nasıl özelleştirmedir? Tesis hurdaya dönüyor. Kimse hesap soramıyor. İşletilebilse Sivas'ın gururu olacak bu tesis yüzlerce insana ekmek kapısı da olacak. Neden kimse bunu görmüyor?

Ali UYGUN / SİVAS

Ben de karşıyım


BİR kesim var; sanki asker düşmanı, adını duydukları an tepki gösteriyorlar. Bakırköy'den okurumuz Bülent Erses, bunu hiç anlamadığını söylüyor.

‘‘Bu ülkenin nasıl kurulduğundan sanki hiç haberleri yok.

Atatürk'ün Söylev'ini (Nutuk) şöyle bir okusalar, neyin ne olduğunu anlayacaklar. Ama işlerine gelmez, çünkü ordu düşmanlığı bu sıralarda moda ya... Avrupa Birliği'ne girerken hainler çetesi yine kargaşa çıkarmak istiyor. Asker AB'ye karşı olmadığını kaçıncı kez açıklıyor.

Tabii ki, bazı unsurlara ve tuzaklara karşı uyanık davranacak.’’

Erses, ‘Asker, üniter ve laik devlet yapısından bazı sapmalara tabii ki karşı olacak’ diyor. Ve en önemli soruyu soruyor: ‘‘Askerin karşı olmasını bir yana koyalım; peki ben de karşıyım desem ne olacak? AKP bıraksın askeri de önce bizlere yanıt versin.

Vatan Gazetesi'ndeki dünkü anketin Erdoğan'a ve AKP'ye büyük uyarı olduğunu hatırlatırım.’’

Horzum hortumladıklarını geri ödedi mi?


ADI bizde saklı okurumuz Afyon'dan yazıyor: Ertuğrul Özkök, Kemal Horzum'un aldığı usulsüz kredilerin bugünkü tutarının 656 milyon dolar olduğunu yazıyor (30.5.2003). Merak ediyorum, acaba bu paralar Horzum'dan geri alınabildi mi? Alınmadı ise neden alınamıyor?

Horzum şu anda nerede biliyor musunuz? Afyon'da... Afyon Belediyesi'nin Gazlıgöl kaplıcasındaki belediye başkanına ayrılan özel villada keyif çatıyor. Yıllarca Kızılay'ın su tesislerini kiraladı ve burayı 'Cübbeli Ahmet' Hoca ile sömürdü, sonra buradan mahkeme kararı ile çıkarıldı. Şimdi aynı senaryo Tınaztepe su işinde oynanacak. Kemal Horzum'un, Kubilay Uygun'un ve Özal'ı vuran Kartal Demirağ'ın Afyonlu olmasından utanıyorum. Tayyip Bey'in, hortumlananları geri alacağız diye Afyon'daki meydanda nutuk attığını unutmadık

Biliyor musunuz?


AKP tarafından görevden alınacakken emekliliğini isteyen eski İstanbul Valisi Erol Çakır'ın Ankara'da avukatlık stajına başladığını...

Biliyor musunuz?

MESAJ


ÜLKEMİZDE güzel şeyler de oluyor. Beşiktaş Gazi Mustafa Kemal İlköğretim Okulu Öğrencilerini Koruma ve Mezunlar Derneği, bağışlarla 12 derslikli ve 120 kişilik konferans salonlu bir ilköğretim okulu yaptırmışlar. Dernek şimdi de, yine başta Lions'un bağışlarıyla daha çok öğrencinin okuması için 400 m2'lik ek derslik yaptırmış. 6 Şubatta temeli atılan ek derslik, bugün açılıyor. Dernek Başkanı, ‘‘Yaptığımız esere sahip çıkan, kaliteli eğitim için çaba sarfeden ve ihtiyac duyulduğunda yeni eserler kazandırabilen bir anlayışı benimsedik. Ülkemizde çok az örneği olan bu çalışmayı ve özel okul kalitesindeki okulumuzun açılışında bizi yalnız bırakmayın’’diyor.
Yazının Devamını Oku

Hint horozunu tanır mısınız?

1 Haziran 2003
<B>HEREKE'</B>den Kimya Mühendisi <B>Şahabettin Tan,</B> Hürriyet'te bundan bir süre önce yer alan <B>Zeytinburnu'</B>nda horoz dövüştüren <B>Mustafa Kemal Dönmez'</B>in polisçe gözaltına alındığı ve 40 kadar seyicinin dağıtıldığı haberini okumuş; etkilenmiş...‘‘Gerçekte yüzü gözü kan içinde kalan horozlara bakıldığında ‘Bu ne vahşettir' sorusu akla gelebilir. Bu hal madalyonun bir yüzüdür. Bir de öteki yüzü var. Öteki yüzünü gerçek bir hayvansever olan 50 yıllık arkadaşım Rıdvan Yanılmaz'dan aktarıyorum’’ diyor.

‘‘Ben 70 yaşındayım; 60 yıldır hayvanlarla haşır neşirdim; at, eşek, inek, koyun, keçi, tavuk, horoz, her türlü muhabbet kuşları vs... Bunlardan Hint horozu ile 50 yıldan beri et ile tırnak gibi oldum. (Yanılmaz gerçekten de horoz dünyasında bir ordinaryüs olarak kabul edilmektedir.)

1956 yılında bahriye askeri olarak denizaltı ile Amerika'nın Philadelphia kentine gitmiştik. Dünyada ne kadar çeşitli kanatlı hayvan varsa, burada bulunduğunu yazmışlar kapıda... Gerçekten on binlerce vardı. Yalnız biri yoktu, o da Hint horozuydu. Yetkililere bunu sordum; haklısınız dediler. ‘Hint horozunun bakımı aslanınkinden daha zordur' dediler: ‘Bir sürü kanatlı hayvanı aynı yere koyabilirsiniz, fakat iki Hint horozunu aynı yere koyarsanız dövüşerek birbirlerini öldürüyorlar. Biz onlarla baş edemedik, onun için özür dileriz.'

Rıdvan Yılmaz,
Hint horozunu da şöyle tanıtıyor:

‘‘Bir Hint horozu 21 günde kuluçkadan çıkar. Beslenmesinde tıpkı bir bebek ihtimamı gösterilir. Haşlanmış yumurta, haşlanmış et ve balık, süt mamulleri, özel yem, mısır, buğday, kuru üzüm, çeşitli yeşilliklerle beslenir. Yavrular ayrı kafeslere konur. Civciv 20 günlükken kendi kendine dövüşe başlar. Dövüşlerde bazen yara bere içinde kalır. Yaralı bir civciv diğerleri tarafından korunmaz. Korunmadığı için daha da çok çullanırlar. Alta kalanın canı çıksının güzel bir örneği...

GIDASI DÖVÜŞMEK

Hint horozuna dövüş öğretilmez, doğasında vardır. Kartal ve atmaca gibi hayvanlar yerde Hint horozu ile dövüşemezler; onları perişan eder. Hint horozunda dövüş idmanları 9-10 ay sonra başlar; kilo alma faslı durduktan sonra horoz arenaya çıkarılır. Arenaya çıkan horoz erkektir. İki saat kadar dövüşebilir; yara bere içinde kalan Hint horozu 8-10 günlük tedavi ile iyileşir. Takriben 21 gün sonra tekrar ringe çıkabilir. İstisnai durumlarda kafesine konulan bir yavru ile katiyen dövüşmez. Çünkü yavru ustasını sesinden tanır.

Hint horozu, her zaman dövüşür diye bir kural yoktur. Antrenmanlarda çok iyi performans gösterdiği halde ringe çıktığında dövüşten cayabilir. Rengi süt beyaz olan Hint horozlarından ancak binde biri dövüşür; diğerleri dövüşmez. Dövüşenler genellikle karaçil, vişne çürüğü ve samani renkte olanlardır. Hint horozu en fazla iki sene dövüşür, sonra emekli edilir. İyi cinslerinden damızlık olarak faydalanılır. Hint horozunda şecere önemlidir. Bende 50 yıldır soyu devam eden Hint horozu var.

Yarıştan men edildiği takdirde soyu körelir. Bu kanatlının gıdası dövüştür. Bu dünyadan bihaber sözde hayvanseverler, tutumlarıyla Hint horozunun kökünü kuruturlar. Konu bilimsel olarak incelenmelidir. Böylece Hint horozunun nesli korunmuş olur.’’

Altı yıl önce kaybettiğimiz Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Ekmekçi'nin, Erdal İnönü'ye ‘Hint Horozu' lakabını takmasının nedenini anladınız mı şimdi?

Mescitler nedir


ALMANYA'dan Gülşen Reinl'ın ‘‘Sertab ve Süreyya tesettürlü değil ki! AKP kızlarımızı rahat bıraksın’’ (30.5.2003) başlıklı yazısında ‘‘Mescitler bir şer yuvası’’ olarak nitelendirilmektedir. Tarih boyunca halkımızın, yaygın olarak İslam dininin esaslarını öğrendiği ve toplu ibadetlerini yerine getirdiği cami ve mescitleri küçük düşürücü bu ifadelerin, tasvip edilmesi mümkün değildir.

Cami ve mescitlerimiz, Allah'ın adının anıldığı birer ibadet ve kulluk ocağı olmalarının yanı sıra; sevgi ve samimiyet duygularının, birlik ve beraberlik bağlarının kuvvetlendiği, insanların ayrıma tabi tutulmaksızın yan yana gelebildiği, ilim ve irfanın coştuğu, sosyal yardımlaşma ve dayanışma hususunda halkın birbirleriyle yarıştığı kutsal mekánlardır. Milli ve manevi varlığımızın geleceği ve toplumsal barışımız açısından hayati önem arz eden bu mekánlar, tarihten gelen müstesna fonksiyonlarını bugün de en güzel bir şekilde icra etmektedirler.

Rıdvan ÇAKIR

Diyanet İşleri Başkan Vekili


Sen ve ben


‘Bu dünyada fakirlik olduğu sürece, bir milyar dolarım da olsa, hiçbir zaman kendimi zengin hissedemem. Milyonlarca insan hastalıktan ölürken, ben Mayo kliniğinde tam sağlam raporu almış olsam dahi, kendimi tümüyle sağlıklı hissedemem. Sen olman gerekeni olamadan, ben olmam gerekeni gerçekleştiremem. Bizim dünyamız böyle yaratılmıştır. Hiç kimse ya da ulus, kendisinin tamamıyla bağımsız olduğu ile övünemez. Biz birbirimize mecburuz.’’

(Martin Luther King)

Sertab’ın bir eksiği var


EUROVISION şarkı yarışmasıyla bizleri çok mutlu eden sanatçı Sertab Erener'e bir mesaj aktarmak istiyorum:

Sertap Hanımefendi,

Cumhuriyetin temellerine ve kazanımlarına yönelik sinsi ve haince bir planın yürütüldüğü bugünlerde, başarınız sahte davranışlarla sizi kutlayan devlet yöneticilerine büyük bir engeldir. Onlar, siz cumhuriyet kadınlarını, nasıl yapalım da türbana, çarşafa sokalım diye planlar yaparken, siz aydınlanmanın bir Türk kadınına neler kazandıracağını somut bir biçimde gösterdiniz.

Sizi kutluyor ve alkışlıyorum.

Lakin Anıtkabir özel defterine duygularınızı yazarken bir eksik yaptığınız düşüncesindeyim. Aldığınız ödülün gerçek sahibi Atatürk'tür. O'nun ilke ve devrimleri sayesinde bu başarıya ulaştınız.

Bunu ifade edebilirdiniz.

Başarılarınızın devamı dileğiyle...

Kuddusi ÇALATLI

Kozan-ADANA


MESAJ


ŞİŞLİ Belediyesi, Çevre Haftası nedeniyle insanlar ve hayvanların beraber katılacağı bir yürüyüş düzenliyor. Yürüyüş bugün saat 10.00'da Şişli Meydanı'ndan başlayıp Maçka Demokrasi Parkı'nda sona erecek. (0 212 288 75 76)

ARNAVUTKÖY Semt girişimi ise bugün saat 14.00'de Boğaziçi Arnavutköy İskele meydanı'nda (Vapur iskelesi karşısı) 3. Boğaz Köprüsü projesine karşı bir panayır düzenliyor.

(0 212 265 67 95) (www.arnavutkoy.org.tr)
Yazının Devamını Oku