Yalçın Bayer

Karalandım ama şerefimi kurtardım

28 Haziran 2003
<B>YAŞAMIM </B>boyunca bir demokrat kültürünü algılayarak ve yaşayarak şahsımdan başka insanlığın mutluluğu, güzelliği için mücadele edecek kadar idealist ve şair olarak da hümünist değerlere sahip biriydim. Türkiye'nin tüm cezaevlerini, karakollarını gezen, Bosna'dan Halepçe'ye, Filistin'denÇeçenistan'a kadar uzanan bölgelerde en sıcak ortamlarda barış için çabalayan sıradışı bir insandım.

8 yıllık parlamenterlik dönemimin son yılında bence kamuoyunca halen sebebi net, objektif olarak anlaşılmamış şekilde medyada asparagas haberlerle manşet oldum. Hukuk üstünlüğüne inanan biri olarak doğruluğun teyidi ve tarihi gerçekleri ortaya çıkarmak için tüm şahsımla ilgili yayın yapan bazı TV ve gazetelere karşı bir yurttaş olarak tek savunma mekanizmam olan yargıyı seçtim.

Mahkeme kararları ve Yargıtay onaylı 10 davadan ilk dördünü ilk celsede kazanıp aklandım. Devam eden 6 davanın da emsal kararlarla sonuçlanacağına inanıyorum.

Ancak geçmişte şahsımı hedef alan sınırlı sayıda medyanın tam bir sayfasında sürmanşete verilen haberler, o günün koşulları gerçeğinde 6 evladımın uzun süre eğitimden mahrum kalmasına, sağlığımı etkileyerek yaşam felsefemi altüst eden saldırılardı. Sizi tenzih ederek hiçbir görüntü ve şahit olmadan belden aşağı vuruluyordu bana.

İnsanları karalamayı kendilerine ilke ve hedef seçenler; bir ailenin sosyal yaşamına, sağlığına ve siyasi geleceğine nasıl bir darbe indirildiğinin muhasebe ve muhakemesini sizlerin takdirine bırakıyorum.

Elbette mensubu olduğunuz bir alanın doğru ve yanlışlarını adilane bir değerle objektif olarak kamuoyuna bildirmenin sıkıntı ve zahmet riskini takdir ediyor ve anlıyorum. Ama şu anda bir yurttaş olarak öncelikle aileme, yıllarca temsil ettiğim halkıma karşı gerçekleri anlatmam imkan ve olanaklardan mahrumum.

Bu açıklamamı köşenizden yaparsanız mutlu olurum.

Sebgetullah SEYDAOĞLU-19 ve 20. dönem Diyarbakır Milletvekili

YSK denetim görevini yapmadı


DEHAP, 3 Kasım milletvekili genel seçimlerine katılabilmek için, en az 41 il ve ilçelerinde örgütünü kurmuş ve faaliyete geçirmiş olması gerekirken, bu kurala uymadan, örgütlenme konusunda, YSK'ya ‘‘yalan beyanda’’ bulunmuştur. Yoksa evrakta sahtecilik diye bir konu yoktur. Uygulanması gereken hüküm, TCK'nın 343. maddesidir. Organize işlendiği için de ağır cezalık olmuştur. Sanıklar cezalandırılmıştır.

DEHAP'ın beyanı karşısında YSK denetleme görevini yapmamıştır.

Yargıtay eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, 81 ilin örgütlendiklerini söyledikleri il ve ilçe seçim kurullarından bilgi sağlamış, DEHAP'ın beyanının gerçekleri yansıtmadığını resmen YSK'ya bildirmiş ve DEHAP'ın 3 Kasım seçimlerine katılmasının olanaksızlığını ileri sürmüştür. YSK reddetmiştir.

YSK bırakınız DEHAP'ın beyanını denetlemeyi, Yargıtay C. Başsavcısı'nın resmi belgelerini bile dikkate almayarak, görevlerini başkan ve üyeler olarak kötüye kullanmıştır.

İşlem başlatılmalıdır.

Nurettin KAPTAN-ANKARA

Prof. Berkarda: Her şey tersine çevriliyor


SİVİL Toplum Kuruluşları Birliği Platformu Dönem Başkanı Prof. Bülent Berkarda, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki kadrolaşma girişimini kınıyor:

Dinle devletin birbirinden ayrılması, laikliğin çağdaş değerlere ulaştırılmasında eğitsel bir katkı sağlaması düşünülerek kurumlaştırılan Diyanet İşleri Başkanlığı, dini siyasete alet eden siyasi partilerin elinde amaçlarının dışına çıkartılarak tanınmaz hale gelmiştir. Geldiğimiz noktada bu kurum, tarikatların güdümünde gerici, dinci örgütlenmelerin siyaset ayağını oluşturmakta ve karşı devrimin önemli bir gücü haline dönüşmektedir. ‘‘Camileri kışla, minareleri süngü’’ olarak gören zihniyet, 9 bakanlığımızın toplamı kadar (88 bin 501) çalışanı olan DİB'e 15 bin yeni kadro daha istemektedir.

Devlet kadrolarında çalışanları, emekliliği öne çekerek, sürgünle yıldırarak azaltmayı sürdüren, tasarruf adı altında devlet bürokrasisini eriten ve devleti küçülten iktidar, Diyanet'in kadrosunu gereksiz yere büyülterek örgütlenmesini sürdürmektedir.

Atatürk devrimlerinin temel doğrultusu olan çağdaş, laik Türkiye olgusu, demokrasiyi amaç olarak kullananların elinde tersine döndürülmektedir. STKBP'ler olarak bu gidişi şiddetle kınıyoruz. Meclis'teki tek muhalefet partisi olarak CHP'yi ve Cumhuriyet devrimlerini, kazanımlarını savunan bütün partilerimizi, kitle örgütlerimizi eylem birliğinde görmek istiyoruz. Artık terk edilecek bir ‘mevzi’ kalmamıştır.

Rahatsız oldularsa doğru yoldayım


‘TRAFİK Hastanesi'ne dikkat’ (19.06.2003) başlıklı yazıda adı geçen Murat Çobanoğlu bir açıklama yaparak, Ankara'daki Trafik Hastanesi'nin yeni binaya taşınmasıyla ilgili hiçbir görevi, etkisi ve yetkisinin olmadığını belirtti ve şunları söyledi:

‘‘Kliniğimizdeki MR sevkleri tamamen tıbbi ve bürokratik usule uygun olarak, klinik şefimizin, radyoloji kiliniğinin ve başhekimliğin denetim ve onayından geçerek usule uygun yapılmaktadır. Mecburi hizmetimi tamamlamama rağmen, tayinim ailemden yüzlerce kilometre uzakta yıllarca süren hizmet sonrası, sınav sonucu gecikmiş olarak gerçekleşmiştir. Hiçbir ihale komisyonunda görev almadım, hiçbir firmayla dolaylı ya da dolaysız ilişkim yoktur.

Onurlu ve dürüst hekimlik uygulamaları nedeniyle bakanlık ve meslek örgütü tarafından 5 kez takdirname ve ödül almış bir hekimin kamu yararı ve hasta sağlığı konusunda titiz, kararlı tutumu birtakım çıkar çevrelerini rahatsız etmiş görünüyor; bu da benim doğru yolda olduğumu gösterir.’’

Vali’nin fırçası


‘‘YEREL seçimlerde partilerin aday olarak gösterdiği kişiler tembel ve çalışmıyorsa haddimi aşarak, bunları deklare edeceğim. Bakanların temsilcisi olarak ‘Arkadaş siz bu adamı aday göstermişsiniz ama bu adam tembel, çalışmıyor.' Artık, herkesin 8 saat değil 20 saat çalışması gerekiyor. Artık üreten, çalışan insana ihtiyacımız var. Sözlerimin arkasında da duruyorum.’’

(Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürüyken Kahramanmaraş Valiliği’ne atanan İlhan Atış)

Dayanışma halindeyiz


BEYAZIT İlköğretim Okulu Koruma Derneği Yönetim Kurulu üyeleri ve öğrenci velileri adına Recep Vardar, Tuncay Kara, Güner Liman ve Ersel Katlav'dan gelen açıklama şöyle:

‘‘Eminönü'nde bir müdür’’ (18.6.2003) adlı yazınızda ‘Beyazıt İlköğretim Okulu ve Müdürümüz Eşref Karagözoğlu’nu velilerden gelen şikayetlere dayalı olarak ele alıyorsunuz. Bizler hemen hemen hergün okulda bulunmaktayız. Okulumuzda ‘karanlık güçlerden, Atatürk aleyhtarı tutum ve davranışlardan’ söz edilemeyeceği gibi öğretmenlerle de birlik ve dayanışma halindeyiz. Okulumuz son iki yıl içinde büyük aşama kaydetmiş, fiziki alt yapısını geliştirdiği gibi etkinliklerde, bayram kutlamalarında her fırsatta Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk okulumuzda coşkuyla anılmakta ve işlenmektedir. Bütün bu gelişmeleri sağlayan okul müdürümüzdür ve bizler de gereken katkıyı yapmaktayız. Kendisini, Cumhurbaşkanlığı'ndan İstanbul Valiliği'ne kadar değişik makamlara şikayet eden veliler değil, tarafımızca bilinen yalnızca bir kişidir. Hakkında gereken yasal yollara başvurulacaktır. İki yıldır onlarca Müfettiş tarafından incelenen bu şikayet konuları subut bulmamıştır. Şikayetlerin aslı astarı yoktur.''
Yazının Devamını Oku

İran’dan anti-damping

27 Haziran 2003
<B>KAYSERİ'</B>den <B>Mehmet Özsarıyıldız</B> çok dertliydi. Yanında ortağı ve kayınbiraderi <B>Mehmet Mehmetbeyoğlu'</B>nun olduğunu söylüyordu.İran kökenli bir firma karşısında haksız rekabete uğradıklarını anlatıyordu:

‘‘Türkiye'de irili-ufaklı toplum 70 civarında çuval fabrikası var; bu işletmelerde 7.500 kişi çalışır. Yılda yaklaşık yılda 13 trilyon SSK primi, 3.6 trilyon vergi ve 25 trilyon da elektrik bedeli öderler. Sektör 35 bin aileyi geçindirir. Ayrıca biz tüketicilere hizmet sunan tüm tedarikçilerin, nakliyecilerin, yedek parçacıların ürünleri yerli malıdır. Ama sektörümüzün geleceği karanlıktır.’’

Esas soruna geliyor:

‘‘Bir senedir İran hükümetinin, kendi İranlı polipropilen çuval üreticilerine verdiği destekle Türkiye'de 'Birlik Dış Ticaret' adıyla kurulan firma resmi kurumlarımızın açtığı ihalelere giriyor. Verdikleri fiyatlar, bizlerin maliyet fiyatlarının çok altında. Çünkü İran'ın temin ettiği ucuz hammadde, elektrik, düşük işçi maliyetleri ile bizi ülkemizde vuruyor. Dünyada en büyük rakibimiz olan Çinliler dahi CF bu fiyatları veremiyor. İran'dan %7 gümrük vergisi getirip Kırıkkale'de depoladığı mallarla, Gemlik Gübre'nin açtığı 10 milyon adetlik torba (KDV hariç 1.6 trilyon) ihalesini kazandı; hem de malları ceza uygulanmadan geçikmeli vermesine rağmen... İhaleyi Türk üreticilerinin alamamasının sebebi ihale yasasında bulunan yerli üreticiyi koruma amaçlı %15 oranının uygulanmaması. Yasa uygulansaydı mağdur olmayacaktık. TİGEM, İGSAŞ ve GÜBRETAŞ ihaleleri de düşük fiyat veren Birlik Dış Ticaret'in oldu. Tüm torba üreticilerinin yılda bir kere olan ve dört gözle beklediği Türkiye Şeker Fabrikaları'nın çuval ihalesi de -KDV hariç 9 trilyon- eğer yerli üretici korunmazsa bu firmada kalacaktır.

İranlı firmanın ortakları kimlerdir?

-
Ortakların Taki Aslan, Erkani Şadi, Sadi Kaya, Abdullah Hayvacı olduğunu öğrendik; ama Türkiye'de kimden destek alırlar bilmiyoruz. İnternet sitelerinde İran'da inşaat sektöründe çalıştıkları yazılıyor.

Bir anlamda anti-damping olmuyor mu?

-
Sektörümüz çöker bu durumda. Ama biz maliyetine de olsa mal satmak istiyoruz.

Sorunu, Abdüllah Gül ile AKP Kayseri milletvekilleri bilmiyor mu?

-
Onlar gibi Dış Ticaret Müsteşarlığı'na da ilettik; bekliyoruz. Bir çözüm bulunmazsa 2 milyon dolara kurduğumuz tesis kapanır, demir yığını haline gelir.

Çok tepkilisiniz?

-
Robert Kolej'de okudum, ticareti bilirim. Ayrıca paramızı bankaya koyup, Laila'da eğlenmeyi de biliriz.. Ama yapamayız, çalışan 120 işçimizi, ülkemizi düşünürüz.

Kravatsız tavuk

MARMARA bölgesinden bir tavuk üreticisi, kravatsız tavuğun ‘‘faturasız mal’’ anlamına geldiğini açıklıyor.

Türkiye'de tavuk sektörünün 2.5 milyar dolarlık cirosu varmış; Maliye Bakanı Kemal Unakıtan sektörü, tavuk yemciliğini, maliyetleri en iyi bilen birisiymiş... Daha önce BEM Dış Ticaret'in ortaklarındanmış; faaliyet şimdi durdurulmuş. Bu firmadan sonra başka isimlerden oluşturulan AB Gıda Sanayii Ticaret A.Ş. adlı bir firma da yem sanayiine 'dikalsiyum fosfat' üretiyormuş. Tavuk üreticisi, ‘‘Bu nedenle Sayın Unakıtan, bakan olduktan sonra konuya biraz uzak kalabilir ama bu sese kulak vermesini diliyoruz’’ diyerek şöyle konuşuyor:

‘‘Bazı firmalar haksız rekabet yaratarak devlete kazık atıyorlar.’’

Ne gibi?..

- Özellikle Doğu bölgesine ciddi tutarda faturasız mal satılıyor. Pilicin kilosu bugün yaklaşık 2.5 milyon lira; faturasız mal satılınca % 8 KDV kesilmiyor, dolayısıyla 200 bin lira haksız rekabet meydana geliyor. Yumurtada da aynı şeyler oluyor.

Hangi firmalar bunlar?

- Maliye ve Tarım bakanlıklarının müfettişleri İzmir, Göynük, Dilovası ve Afyon yörelerinde bir inceleme yaparlarsa, kimlerin faturasız mal sattığı ortaya çıkar. Sektör birbirini tanıyor; faturasız mal satan 'yeşil sermayeli' firmalar da biliyor. 'Vergi barışı'na böyle mi katkıda bulunuyorlar?.. Sonuçta dürüst çalışan firmalara yazık oluyor. Ama asıl KDV konusundaki haksızlık...

Bu konu nedir?

- Kırmızı etin entegreden çıkışında KDV % 1; tavukta ise % 8. Tavukta da % 1 olması gerekiyor. Beyaz Et Sanayicileri ile Damızlıkçılar Birliği, indirimin yapılması için Tarım Bakanlığı'na birçok kez başvurdu. Ancak Maliye Bakanlığı nedense karşı çıkıyor bu indirime... Hani KDV indirimleri konusunda yeni bir düenleme yapılacaktı? Sayın Unakıtan bizleri unutmasın; KVD oranının % 8'den 1'e indirilmesi belgeli satışları artıracak, kayıtdışı kalkacak ve devletin gelirleri artacaktır.

MESAJ PANOSU

BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Gürtuna, musluk suyunun gönül rahatlığı ile içilebileceğini söylerken İGDAŞ'ın bir çok birimlerinde belediyenin Hamidiye suyu içiliyor. Örnek mi Avcılar İGDAŞ bölge müdürlük binasının girişindeki damanacalar... Kandırılıyor muyuz acaba? Z.Ş.-İSTANBUL

M. Kayalar, E.Yılmaz
ve İ. Gül'den; Cerrahpaşa Tıp'ın Büyük Acil Müdahale Merkezi ve Yoğun Bakım Merkezi'nde sağlık koşulları bakımından rezalet yaşanmaktadır. İlkel koşullar, pis tuvaletler, sinekler, otopark kazığı, vezneye para yatırılmadan işlem yapılmaması vs.. Neyi yazalım ki; Dekanlığı göreve çağırıyoruz.
Yazının Devamını Oku

Şadırvan mahvedildi

26 Haziran 2003
<B>ÇAMLICA</B> <B>Libadiye</B>'deki <B>Alvarlı Hoca Mehmet Efendi</B> Camisi birkaç sene evvel bitirilen şadırvanı ile klasik <B>Türk </B>mimarisi ve işçiliğinin çok güzel bir örneği olmuştu. Ancak ne yazık ki, şadırvanın altında kiraya verilen bir dükkanın sahibi, o güzelim mimariyi hiçe sayarak ve orasını da tahrip ederek bir tabela astı. Daha sonra bununla da yetinmeyip, insafsız bir şekilde daha büyük tabelalar ile eskilerini değiştirdi ve bütün mermer korkuluklarıyla birlikte şadırvanı mahvetti.

Cami, medrese, çeşme vs gibi yerler kültürümüzün çok önemli ve özenle saklanması gereken yapıtlarıdır.

Bu dükkanın sahibi hiç duyarlı olmayabilir. Peki o caminin imamı veya bir sorumlusu yok mudur? Belediye zabıtası ne yapar? Diyanet İşleri'nin veya vakıfların bu tip eserlerin korunması için bir kontrol mekanizmaları yok mudur?

Önce oradaki Müslüman vatandaşların ve sonra bütün görevlilerin bu konuda her zaman duyarlı olmaları gerekmiyor mu?

Dünya medeniyetlerinin beşiği olan Anadolumuz'da, İslam kültürünün yanında bir dolu Hristiyan kimliği ile ilgili eserler var. Kendi kimliğini koruyamayan biri diğer kimlikleri nasıl koruyabilir ki?..

Metin K.-ÜSKÜDAR

Vurun Adalar'a


AKP hükümeti hayatın her alanında iki ileri bir geri metodunu uyguluyor. Adalar'da yaşayan bizler mart ayında yapılan vapur zamları için tepki verirken (Bostancı-Adalar 1.5'den 2 milyona çıktı) vapur ücretlerini 1 milyon 750'ye indirdiler. AKP İlçe Başkanı yazdırdığı pankartlarla bu zammın geri alınmasını kendi girişimi ile başardığını ifade etti. Aradan iki ay geçemeden (mayıs) vapur ücretleri yeniden 2 milyona yükseltildi. Biz Adalılar tam tepki verirken (imza kampanyası) 23.6.2003'de yeni bir zam haberi ile sarsıldık. Adalar-Bostancı ücretleri 2.5 milyon oldu. Ardından yeniden zammı geri aldılar. Bunlar bunu her zaman yapıyorlar, yaşam alanlarımızı kısıtlıyorlar. Ulu YURTDURU

Mimar-ADALAR


Deprem mi otopark mı


BAĞDAT Caddesi'nde yapılan kazıların nedenini nihayet Büyükşehir'den öğrenebildik. Yol boyunca yeraltı otoparkı yapılacakmış. Acaba buna nasıl karar verildi? Burada yaşayan halkın böyle bir şeye ihtiyacı asla yok. Deprem tehlikesinin çok yüksek olduğu bu bölgede bunun kararını hangi zihniyet verdi, kime ihale edildi? Yapılanların sebebini kim acıklayacak?

Vergilerimizin kimin cebini doldurduğunu ayrıca merak ediyoruz. Yapan firmaların bir tek tabelası bile yok. Konunun araştırılmasını ve köşenizden bizlerin aydınlatılmasını bekliyoruz.

Tevfik VARLIK-KADIKÖY

Bürokratik hiyerarşi


CENGİZ Tarus adlı okurumuz, yolsuzluklar karşısında bir de madalyonun öbür yüzünü irdeliyor:

Enerji Bakanlığı'nda ortaya çıkmakta olan olaylarda sorumluluğu herkes birbirinin üzerine atmakta. Bakan müsteşarı; ikisi birden genel müdürü, o da ilgili dairenin başkanını sorumlu tutmakta. İddia ve suçlamalar şube müdürü ve de daha alt düzeylere doğru gitmekte.

Kimseyi savunma gibi bir niyetim elbette yok. Yalnız, her pisliğin altında mutlaka siyasi gerekçe aramak milletçe doğal refleksimiz haline geldi.

Bahis konusu edilen şu bürokratların yaşam seviye standartlarına bir göz atmak gerekli ve açıklayıcı olabilir, diyorum. Bunlar sonuçta 600-1000 $ aylıklı devlet memurlarıdır. Acaba gerçekten gelirleri ile uyumlu bir yaşamları var mı? Burada kimseyi doğrudan kastettiğim yok aslında. Amacım, devlet hiyerarşisindeki kangren olmuş yarayı işaret etmek.

Bürokratik hiyerarşi; siyasi torpil, iltimas, adam kayırmacılık ve akla gelen-gelmeyen her türlü pisliğin etkisinde şekillenmiştir. Bilgisiz, beceriksiz ve özellikle yeteneksiz bir sürü zavallı dalkavuk, devletin tepesinde çöreklenmiştir. Öznel yetersizlikleri doğal olarak kısa zamanda bunları kukla haline sokup tüm uygunsuzlukların doğal işbirlikçisi yapmakta. Devlet kurumlarında hiyerarşi, yukarıdan aşağıya doğru, salt ‘‘siyasi torpil büyüklüğüne’’ göre oluşmaktadır. Bu iddianın yüzlerce, binlerce örneği hemen verilebilir. Bürokratik görevlerin dağılımında ehliyet, yıllardır uygulanmayan, bugün artık unutulmuş olan bir öğedir. Bu tablo, doğal olarak da bugünkü çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu, hizmet ve üretimde kalitesizliği doğurmakta, aslında yeterli, bilgili ve dürüst kadroları umutsuzluğa sevk etmekte, sonuçta da bugünkü durum oluşmaktadır.

Eski bakanlardan Necati Çelik'in, atamalarda usulsüzlükle suçlanması üzerine yapmış olduğu savunmayı her bürokrat çerçeveletip görebileceği bir yere asmalıdır. Savunma tek cümledir: ‘‘Bu konuda neden suçlandığımı anlamıyorum’’ demiştir Bakan. ‘‘İşlemleri icra eden bürokratlar şu anda zaten yargı önünde hesap vermekteler.’’

Evet, aynen böyle demiştir. Ve de önemli ölçüde maalesef haklıdır. Birkaç günlük makam uğruna bilerek, isteyerek, inisiyatif kullanılarak ve de üst makamların talimatlarının yasal ve idari mevzuata aykırı olduğunun tamamen bilincinde olunarak usulsüz ve kanunsuz emirler yukarıda tanımlanan bürokratlar tarafından icra edilmektedir. Ondan sonra da klasik savunma: ‘‘Ben yapmasam benden sonraki nasıl olsa aynı emri yerine getirecekti...’’

Savunma dahi zavallılığın kabulü...

Bir Şenses şarkısı


ADNAN Şenses her fırsatta halkın içinde olduğunu, halkın sıkıntılarını paylaştığını anlatır durur katıldığı programlarda. Ama aynı Adnan Şenses akaryakıt istasyonu sahibi olarak daha fazla kár etmek uğruna tüketicinin yani halkın mağdur edilmesine sesini çıkarmıyor.

Ses çıkarmak yerine beline taktığı ceketi ve kemerine sıkıştırdığı mikrofon ile Başbakan önünde göbek atmayı daha uygun buluyor. Çünkü bu hareket ve sonrasında gerçekten;

- Bu bizim bayi yaplarını artıralım Tayyipciğim.

- Ayıpsın gerekeni yaparım Adnan Abi... muhabbeti gerçekleşiyor.

Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nda, Adnan abisine yeşil alan olarak aldığı arazisine imar izni vererek istasyon kurma kıyağı yapıyor; şimdi de bayi arkadaşlarının biraz daha fazla kazanmasını sağlıyor. Bayinin kár etmesi tabii ki yanlış değil.

Ancak bayinin, ben kazanayım da gerekirse tüketicinin daha çok sırtına binilsin demesi yanlış. Adnan Şenses ve 'meslekdaşlarının' aradaki farkın kimden alınacağı umurlarında değil.

Eğer bir grubun sözcüsüne soyunacak kapasitede görüyorsa kendisini Adnan Bey, istediğinin her kesime etkilerini hesaplamak durumundadır.

Yoksa bundan sonra insanlar ‘‘Neden saçların beyazlamış arkadaş’’ diye sormazlar. ‘‘Neden cebin bu kadar şişkin arkadaş’’ diye sorarlar Adnan Şenses'e...

Nihat SIRDAR-İSTANBUL

Müşerref’i kıskandım


PAKİSTAN Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'in, George Bush ile basın toplantısını az önce bir yabancı TV'de izledim. ‘‘Pakistan'da demokrasi ne olacak?’’ sorusuna adam ‘‘Önce eğitimi düzeltmek lazım’’ diye cevap verdi.

‘‘50 yıldır demokrasiyi deniyoruz, fakat eğitim sistemi bozuk olduğundan demokrasimiz de bozuk’’ dedi... Arkasından da yobazlıkla ve medreselerle olan mücadelesini ve Pakistan'a yaptığı/yapacağı reformları açıkladı.

Resmen kıskandım adamı ve Pakistan'ı... Üstüne bir de modern kıyafetli, açık başlı karısı ile toplu resim çektirdiler.

İçimden acı bir ah koptu!

Türkiye Cumhuriyeti'nin bugün felakete doğru koştuğunu indirekt olarak daha başka şekilde görmek mümkün mü?

Coşkun DUYAL

MESAJ


ÇANAKKALE Ayvacık ilçesi Ahmetçe Köyü İskele mevkii. Yargıda bir sürü dava... Evime 50 metre mesafede denize daha yakın evin tapusu geçerli, benimki iptal edildi? Neden?

Müzeyyer GÜLER
Yazının Devamını Oku

AB’nin kaçış yolu yok!

25 Haziran 2003
<B>BERLİN'</B>in merkezindeki <B>Rauch Caddesi</B>'nde; ünlü hayvanat bahçesine komşu görkemli bir bina.... 2. Dünya Savaşı'na kadar Yugoslavya Büyükelçiliği olarak kullanılmış... Şimdi Alman Dış Politika Enstitüsü tarafından kullanılıyor. Eski Dışişleri Bakanı Genscher'in başkanlığını yürüttüğü enstitüde eski diplomatlar Alman dış politikasına yönelik yeni fikirler ve bakış açıları geliştiriyor.

Türkiye, bu seminer ve panallerde sık sık gündeme geliyor.

Dünkü konferansın konusu ‘‘Almanya'nın iç güvenliği konusundaki yeni hedefler ve önlemler’’ başlığını taşıyordu. Konuşmacı, ‘‘Türkiye'yi hem seven hem de döven’’ siyasetçi olarak bilinen İçişleri Bakanı Otto Schily idi; ancak son anda gelişini erteledi. Konuklar üzülmüştü ama yerine siyasi müsteşarı Dr. Körner'i göndermişti.

Artık globalleşen dünyada, iç politika ile dış politika birlikte mütalaa ediliyor. Bu nedenle bir İçişleri Bakanı çağrılmıştı konuşmaya... Almanya'nın yeni hedeflerini 200'e yakın uzman tartıştı gün boyunca.

Toplantıdan az önce Türkiye Araştırmalar Merkezi Direktörü Faruk Şen, bizlere Alman Dış Politika Enstitüsü Direktörü Prof. Karl Kaiser'i tanıştırdı. Kaiser, geçen yılbaşına kadar 6 yıl süreyle Almanya Başbakanı Gerhard Schröder'in dış politika danışmanlığını yapmıştı.

TARAFTARIM AMA...

Konu tabii Türkiye'nin AB üyeliği... Türkiye'ye yaklaşımı çok içten ve gerçekçi ‘‘Ben Türkiye'nin AB'ye girmesine taraftarım’’ dedi hemen...

- Peki Türkiye-ABD ilişkilerine ne diyorsunuz?

- Türkiye'de, ABD'nin ayrı bir konumu var. Bu özelliğinizden ötürü doğal olarak Amerika'ya daha yakın olmanız gerekiyor diyebilirim.

- İngiltere'nin konumu...

- Almanya, Fransa ile ABD arasında uyumu sağlayacak bir politika izliyor. Son Irak krizinde ise böyle olmadı; fakat bundan sonra da bizim hedefimiz ABD ile Fransa arasında bir arabuluculuk görevini sürdürmemiz... İngiltere'siz Almanya'sız ve Fransa'sız bir AB politikası oluşamaz. Bu bakımdan üç ülkenin uyum içinde olması şart... Ama iç politika için bu görüşümüz geçerli değil. Tarımdan sığınma hakkına, göç politikasına kadar İngiltere'nin AB'ye ters düşen bir politikası var; ancak bu AB'ye zarar vermez.

- Türkiye'nin son reformları konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türk hükümeti son zamanlarda çok olumlu adımlar attı. Hem de askerin hayır demesine rağmen... Bu Almanya'da çok olumlu bir etki yarattı. Reformlar bu şekilde devam ederse Türkiye ile tam üyelik pazarlığı başlar.

ALMAN TANKLARI

Bu arada sohbete Savunma Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkili katılıyor... Türkiye'yi çok sevdiğini söylüyor; bir arkadaşımızdan ‘‘Almanya, Yeşiller'e rağmen Leopar-2 tankları verecek mi?’’ biçiminde gelen soruya ‘‘Ümit ediyorum...’’ dedi. Türkiye askerlik süresini indirirken bu sorunun yeri var mı? Ancak nihai kararı Başbakanlık ve Federal Güvenlik Konseyi'nin vereceğini söyledi. Resmi ağız olarak bağlayıcı bir şey söylemek istemiyor; ancak bir arkadaşımızın kulağına en çarpıcı yanıtı fısıldıyor:

‘‘Avrupa Birliği kendisini bağladı, artık kaçış yolu yok.’’

İLGİNÇ SEMPOZYUM

Bu arada Dış Politika Enstitüsü ile TAM'ın, 12 Ekim tarihinde Berlin'de Türkiye-İsrail ve Almanya ilişkileri üzerine bir sempozyum düzenleyeceğini öğrendik. Üç ülkenin geçmişte birçok konuda iç içe geçmelerinin günümüze taşıdığı olguların değerlendirileceği sempozyum, Almanya'da Nazilerin Yahudilere karşı tutumu; Yahudilerden sonra 2.6 milyon Türk'ün aynı coğrafyada yaşamaya başlaması gibi konularla daha da ilginç hale gelecek... Sempozyumun açılışını da İshak Alaton yapacak...

TÜRK İMAJI YÜKSELİYOR

Türkiye'
nin AB üyeliğine karşı Avrupa kamuoyu nasıl bakıyor?

'Euro-Barometer'in ‘‘Avrupa karnesi’’nde AB ülkeleri tarafından Türkiye'nin yerinin nerede bulunduğu araştırmasının sonucu bugünlerde merakla bekleniyor. Çünkü 2001'deki araştırmada; Türkiye'nin AB üyeliğini isteyenlerin (İspanya, Portekiz İtalya) oranı % 40 iken, istemeyenlerin (Lüksemburg, Danimarka, Avusturya, Almanya) oranı ise % 46 civarında gözüküyordu. Bu oranın şimdi daha da yükselmesi bekleniyor. Avrupa kamuoyunda buna etken olarak, Türkiye'nin futbolda dünya üçüncüsü olması; tezkereye hayır denmesi ile Almanya ile aynı görüşleri taşıması; Eurovision'da Sertab Erener'in birinci olması (Erener'in başarısı tüm Alman gazetelerinde birinci sayfada yer almış), Cannes'da ‘Uzak’ filminin ve atletizmde Süreyya Ayhan'ın başarıları gibi nedenler gösteriliyor. Eski Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün oğlu olan Berlin Büyükelçimiz Osman Korutürk, ‘Uluslararası Ticaret Liderleri Kulübü’nün ödül törenine gelen Türk heyetine verdiği yemekte, Almanya'nın AB konusunda anahtar rolü üstlendiğini ve Türkiye'nin girişi konusunda destek verdiğini dile getirdi.

İRTEMÇELİK GELİYOR

Korutürk,
ağustos sonunda görev süresini tamamlayarak merkeze dönüyor. Yerine de, Mesut Yılmaz'ın bir dönem danışmanlığında bulunan, ANAP'tan milletvekilliği, devlet bakanlığı yapan, sonra tepki gösterip istifa eden M.Ali İrtemçelik geliyor. İrtemçelik'in daha seçimlerden önce AKP ile temas edip, Dışişleri'ne dönme konusunda uzlaşma sağladığı ve Berlin Büyükelçiliği sözünü aldığı ve ayrıca Korutürk'ün de gelecekte Dışişleri Müsteşarlığı'na getirilebileceği buradaki AKP çevrelerinden aktarıldı.

Yunanistan, refahta Almanya’yı geçti


AB'de bazı kaynaklar, Türkiye AB'ye girerse yıllık 20-38 milyar Euro'luk yük getireceğini ileri sürüyorlardı. Ancak Türkiye Araştırmalar Merkezi'nin yaptığı araştırmaya göre, bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. Türkiye, AB'ye girmiş olsaydı; 2001 yılında AB fonlarından 8 milyar Euro'luk yardım alacaktı. İspanya'nın bugün aldığı yardım 7; 9.5 milyon nüfuslu Yunanistan'ın ise 5.5 milyar Euro... TAM Direktörü Faruk Şen'e göre, AB'ye girdikten sonra her açıdan fonlardan yararlanan Yunanistan en 'kárlı' ülke oldu. Çalışma hayatı kısaldı; insanların satın alma gücü, ekonomik olarak darboğaza giren Almanya'nın üzerine çıktı. Çalışma saatlerinin daraltılmasıyla bugün Atina ve Selanik'te işyerleri pazartesi, çarşamba ve cumartesi öğleden sonra tatil yapmaya başladı.

NOTLAR


ALMANYA'da 81'i minareli 2 bin 400 cami var. Bunların 800'e yakını Diyanet'in kontrolündeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'ne bağlı...

Almanya'da Türklerin kalıcı olmaya başlamalarıyla İslami mezar talebi artmaya başlayınca belediyeler yer bulmakta zorlanıyorlar. (Almanya'daki mezarların üzerine 15 yıldan sonra başka bir mezar açılıyor.)

Almanya, Kaplancılar'dan sonra Milli Görüş'ü hálá 'tehlikeli' örgütler listesinde kabul ediyor.

Avrupa'da 376 milyon nüfustan 14 milyonu Müslüman (% 4.5)... En büyük grubu ise 5.5 milyonla Magrip ülkelerinden gelenler oluşturuyor.
Yazının Devamını Oku

Heyecan yaratan şeyler

24 Haziran 2003
<B>BERLİN,</B> henüz baharı yaşıyor. Ihlamur ağaçlarının kokusu 'Unter Den Linden'i sarmış; zaten bu caddenin adı <B>‘‘Ihlamur Ağaçları Altında’’</B> diye tercüme edilebilir. Brandenburg kapısını geçtikten sonra Almanya Parlamentosu Bundestag'ın az ilerisinde bir konser var; bir yanda da küçük bir grup ‘‘İran'a özgürlük’’ diye bağrıyor; ‘‘Türk mahallesi’’ diye bilinen Kreeuzberg eski canlılığını koruyor. 'Egzotik' yanıyla buradaki eski evler Alman entelektüllerinin tercih sebebi olmuş son zamanlarda. Kültürel değişimin daha da hızlanacağı görülüyor. 40 yıl öncesine giderseniz Türk dinamiğinin 'Avrupa dili'yle nasıl bütünleştiğini gözlemleyebiliyorsunuz.

Almanya gündeminde işsizlik, sosyal yardım, konut, sigorta sorunları daha da ağırlık kazanıyor. Tartışılan yeni konulardan biri de 'göç yasası'; yine muhalefetin engeline takılmış ve görüşülmesi şimdilik ertelenmiş... Nüfus yaşlandığından Almanya'nın, büyük oranda kalifiye elemana ihtiyacı var. Ancak Hıristiyan Demokratlar, ‘‘Almanya'da yeterince yetişmiş eleman var; bunlara fırsat verelim’’ diyor. Sosyal Demokratlar ise, Almanya'nın geleceğinin yeni beyinlere ihtiyaç duyduğunu belirterek, yabancı işgücünü gerekli buluyor. Bilindiği gibi bu konu Türkiye'deki kalifiye işgücünü çok heyecanlandırmıştı; ama şimdilik yattı...

TÜRKLER POTANSİYEL GÜÇ

Berlin'
deki caddelerde sık sık ‘‘Almanya için ekip çalışması’’ anlamına gelecek afişler dikkat çekiyor; işsizliğe karşı bütün kesimlerin el ele vermesi isteniyor. Çağrının altında Ekonomi ve Çalışma Bakanı Clement'in imzası var. Yani bir yerde, bütün kesimlere girişimci yetiştirilmesi için görev düştüğü vurgulanıyor. Ne yetiştirirsen yetiştir, ekonomiye katkı sağlasın... Türk işletmelerinin artık bir potansiyel güç olduğunu yeni fark eden Alman hükümeti, onlara yönelik projelere destekler vermeye başlamış... Almanya'da 60 bin Türk işletmesi var; bunların % 13'ü meslek eğitimi veriyor. Bunun daha artırılmasını istiyor Almanlar... İşyeri sayısının 2015'te 120 bin işyerine çıkması; çalışanların da 800 bine çıkması amaçlanıyor. Türkiye Araştırmalar Merkezi'nin (TAM) son verilerine göre; 30 milyar Euro'luk ciro bu tarihte 100 milyar doları bulacak.

Ne kadar büyük bir güç değil mi?

AKP'nin buna benzer projeleri nerede?

EURO-KON 2003 PLATFORMU

Avrupa'
daki Türk ekonomik gücünü Türk hükümetleri gerektiği gibi hiçbir zaman fark edemedi... Terör ve din kaynaklı örgütler bu nedenle Türkiye'nin başına bela oldular. Ama iş dünyası farklı; Almanya'daki Türk işadamlarının güçlerini yeni fark eden de Almanlar... Bu nedenle onlara çeşitli olanaklar sunuyorlar. Bu sayede emeklerini ve sermayelerini bir araya getirmek için önemli adımlar atıyorlar.

Bir Türk işadamı ‘‘Bu nedenle Avrupa İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD), Türk-Alman İşadamları Dernekleri Avrupa Federasyonu (TİDAF) ve Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (MÜSİAD), Almanya'daki güçlerini bir araya getirseler, neler olmaz’’ dedi.

Bu arada TÜSİAD'ın Belçika'dan sonra Berlin temsilciliğini hizmete soktuğu; TOBB'un da Türk-Alman Sanayi ve Ticaret Odası olarak ilk kez Almanya'da örgütlenmeye başlayacağı ve başkanlığa da Kemal Şahin'in getirilmesi için temasların yürütüldüğü biliniyor.

Nitekim TAM, Türk ve Avrupalı girişimcileri, ‘‘kongre, fuar ve işbirliği borsası’’ olmak üzere EURO-KON-2003 adı altında 400'ü aşkın Türk ve Alman işdamını 2-4 Ekim tarihleri arasında Dortmund'da bir araya getiriyor.

ATİAD'ın Berlin temsilcisi Süleyman Yüksel, ‘‘Türklerin ekonomik gücü iyi bir yolda geometrik olarak büyüyor. İlerki yıllarda çok iyi bir yerde olacağız’’ dedi.

ASLAN’A ÖDÜL

İşletmelerin kültürel farklılıkları, yapısal değişimleri ve kişisel gelişmeleri arttıkça bu kurumlar ve işletmeler aranıp ödüllendirilerek dünya pazarlarına sunuluyor, tanıtılıyor.

Örneğin, İspanyol merkezli ‘‘Ticaret Liderleri Kulübü’’ (Trade Leader's Clup) bunlardan biri... Dün Berlin Intercontinental Oteli'nde yapılan törende, Türkiye'deki bir konut kooperatifi olan Ege Koop ‘‘başarı ve prestij’’ ödülüne layık görüldü; başarı belgesini de Genel Başkan Hüseyin Aslan aldı. Diğer ödüller de Pınar Anadolu Gıda (Yozgat) adına Orhan Kilercioğlu ile Star Export(İstanbul) adına Mustafa Özsoy'a verildi... Daha önce Türkiye'den de aralarında Erciyes Biracılık, Ülker, Eti Bisküvi, Alarko'nun da bulunduğu firmalara ve son olarak geçen yıl Çelik Motor'a verilmiş bu ödüller... Dünyada da Rolls Royce ve Volvo gibi kuruluşlar ödüllendirilmiş...

Ege Bölgesi'ndeki konut kooperatifçiliğinin öncülerinden olan Ege Koop, 19 yılda dört bölgede 20 bin konut üretmiş... Avrupa Konseyi'nden üç kez dış kaynaklı kredi kullanmış... Aslan ödülünü aldıktan sonra bize şunları söyledi: ‘‘Avrupa, Türkleri yeni keşfediyor. 113 ülkeden 15 bin üyenin oylarıyla seçilerek ödül alan bir Türk kooperatifinin uluslararası düzeyde tanıtılması ile Ege Koop şimdiden AB'ye girmiş sayılabilir. Kaliteli üretiminin, güvenin ve üyelerinin dayanışmasının tescilidir bu. Dünyada 40 kuruluş arasında yer almakla bu ödül bizden de öte İzmir'e ve daha önemlisi Türkiye'ye verilmiş olmaktadır.’’

Türkler yeni fark ediliyor


TÜRK Araştırmalar Merkezi'nin ‘‘Avrupalı Türkler; AB'nin 16'ncı üyesi’’ başlıklı araştırmasında yer alan verilerden bazı ilginç notlar:

180 bin Türk'ün yaşadığı 3 milyonluk Berlin'de 119 doktor ve 60 avukat var.

Berlin halindeki ticaretin üçte biri Türklerin elinde.

Türklerin işletmelerinin % 52'sinin müşterileri Alman olmaya başladı.

Türk işletmelerinin yıllık cirosu, Volkswagen'in iç satışlarına eşit.

ALMANYA'DAN SIKINTILI HABERLER

BERLİN'
de Türkiye ile ilgili birçok konuda şikáyetler dinledik. Türkiye Denizcilik İşletmesi'nden kiralanan 'Ankara' gemisinin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'a uzanan öyküsünü... Yazacağız bunları... Tekel'in özelleştirilmesini... Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 'Yalvaçlı' tayinlerini ve ihalelerini...

Ama önce Berlin'de bizi tanıyan bir Türk'ün anlattığı bir öykü... Temmuz ayında Türkiye'ye tatile gelecekmiş...

‘‘Ayvalık Sarımsaklı'da yazlığım var. Ama artık orasını beğenmiyorum, çünkü sahili rezalet, 22 trilyona kanalizasyon hattı döşediler hálá işletemiyorlar, kimyasal arıtması da yok. O atıklar Midilli'ye doğru pompalandığında siz Yunanistan'ın feryatını görün’’ dedi ve hükümetten ilgi istedi.

NOT: Geçen cumartesi günkü yazıda ismi geçen kişi Celal Adan değil Sedat Aban olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.
Yazının Devamını Oku

DPT’nin uyarılarını bakanlık dinlememiş

22 Haziran 2003
<B>YIL</B> Haziran 1999... Seçimler olmuş; Enerji Bakanlığı'nı yine <B>ANAP</B> almış. Dolayısıyla da kendisine bağlı <B>TEAŞ, BOTAŞ </B>ve <B>DSİ </B>Genel Müdürlüklerini elinde bulunduruyor. Enerji konusundaki yatırımlar ve revize projeleri, nihai olarak Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından değerlendiriliyor.

DPT Müsteşarı Prof. Orhan Güvenen...

Güvenen,
'elektrik enerjisi planlama çalışmaları' konusunda bakanlıkta yürütülen plansız çalışmalardan rahatsızlık duyarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na 'gizli' bir yazı gönderiyor.

8 sayfalık yazıda, termik, doğalgaz ve otoprodüktör santralların talep edilen güçleri ile gelecekteki enerji fazlalıklarına dikkat çekiliyor. Bakanlığın listesinde yer alan 'yüklü' özel sektör proje paketinin büyüklüğünün değerlendirilmeye alınmadığı vurgulanıyor.

Devam edelim...

Mevcut enerji politikaları ile yapılacak yatırımların birçoğunun gereksiz yatırımlar olduğu; alınacak doğalgazın Türkiye'nin ihtiyacının üzerinde olduğu, Türkiye'nin 2003'ten itibaren 1.5 milyar dolarlık gazı almadan parasını ödemek zorunda kalacağı vurgulanıyor.

‘‘İhtiyacın üzerinde sağlıksız ve yetersiz projeler üretildiği; bu durumun ülke ekonomisine ciddi bir yük oluşturacağı anlaşılmaktadır’’ diyen DPT ayrıca özetle diyor ki:

‘‘2005 yılında 15 milyar metreküp gaza ihtiyaç yoktur. Ancak her halükárda bunu ödemek zorunda kalacağımızdan gereksiz santral yapımına gidilecek ve milyar dolarlar ödemek zorunda kalacağız. Böyle bir şeye ihtiyacı yoktur Türkiye'nin...’’

DPT'nin, olumsuz görüş bildirdiği ANAP'ın projelerinin 1997-98 yıllarına ait olduğu biliniyor. Yapılan yatırımların ise, bundan önceki yıllardaki projeler olduğunu söylemeye gerek yok.

PROF. GÜVENEN AYRILIYOR

Ne yazık ki, Prof. Güvenen
daha sonra DPT'nin bağlı olduğu MHP tarafından gördüğü baskılar sonucunda istifa etmek durumunda kalıyor ve yerine Akın İzmirlioğlu getiriliyor.

O da ANAP'ın dayattığı projelere karşı çıkıyor; hiçbirini imzalamıyor.

Bu arada VERSO'nun sahibi Erhan Göksel, BOTAŞ Genel Müdürü Gökhan Yardım'ı, 6.5.2001'de bir TV programında Mavi Akım konusunda ‘‘yalancılıkla’’ itham ediyor. Yardım, kendisine hakaret edildiği gerekçesiyle 10 milyarlık tazminat davası açıyor; mahkeme de Göksel'i 300 milyon lira tazminat ödemeye mahkûm ediyor.

Bugün Gökhan Yardım; Mesut Yılmaz ve Cumhur Ersümer tarafından ‘‘biz bilmeyiz bürokratlara sorun’’ denilerek, ‘‘pahalı doğalgazın sorumlusu’’ olarak gösteriliyor.

RUSYA'NIN PAYI % 22

TBMM
Yolsuzluk Araştırma Komisyonu'na da intikal eden tablo ortada; bugün Türkiye elektrik enerjisinin % 40'ını doğalgazdan üretiyor. Doğalgazı satın aldığımız Rusya'nın payı ise % 22...

Bakanlığın eski bir görevlisi ile konuşurken, ‘‘Burada yolsuzluktan öte Türkiye'ye yönelik olağanüstü bir uluslararası stratejik plan uygulandığını’’ söylüyor ve şöyle diyor:

‘‘Doğalgazın sahibi Rusya ile doğalgaz şirketlerinin büyük ortağı Almanya ve teknolojik yatırımları yapan ABD, Türkiye'nin tam göbeğinin üstüne oturmuşlardır. Bu bir enerji paktıdır; mağduru da Türkiye'dir.’’

Prof. Güvenen’i de Ersümer dinlemedi


DPT Müsteşarı Prof. Orhan Güvenen'in, 30.6.1999'da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Cumhur Ersümer'e gönderdiği yazıda yaptığı uyarılardan özet cümleler şöyle:

Enerji sektöründe şu ana kadar oluşan yapı ve müsteşarlığımız tarafından bakanlıkla yapılan muhtelif yazışmalarda gündeme getirilmesine rağmen, (...) enerji planlaması anlayışından uzak uygulamalar sonucunda çok sayıda santral projesiyle ileri aşamalara getirilmiş olan görüşmeler, bu tür bir planlama anlayışının sektörde uygulanmasını bugün için imkánsız kılmaktadır.

İhtiyacın üzerinde proje önerilmiştir.

Kaynak çeşitliğine gidilmemiştir.

Çevresel etkileri en az düzeyde olan yeni teknolojilere önem verilmemiştir.

BOTAŞ'tan talep edilen bilgiler, müteaddit hatırlatmalara rağmen müsteşarlığımıza iletilmemiştir.

Birçok projeye ilişkin tamamlanma tarihleri gerçekçi olmadığından, bu yaklaşım ve değerlerle sağlıklı bir gaz planması yapılamayacaktır.

Mavi Akım projesinin yeni santral planlaması ve gaz projeksiyonları çerçevesinde yeniden planlanmasında yarar mütalaa edilmektedir.

Ve son cümlede özellikle ‘‘... alımı yapılan doğalgazın tüketilememesi gibi olumsuz ve maliyetli durumlarla karşılaşılmaması...’’ isteniyor.

Bu sorun bugün Türkiye'nin gündeminin ilk sırasında yer alıyor.

Para


BİR ev alabilirsin ama yuvayı alamazsın /bir yatak alabilirsin ama uykuyu alamazsın /bir saat alabilirsin ama zamanı alamazsın /bir kitap alabilirsin ama bilgiyi alamazsın /Bir mevkiye kavuşabilirsin ama saygıya değil /doktora para ödeyebilirsin ama sağlığa değil /Ruhunu satın alabilirsin ama hayatını değil /Seksi satın alabilirsin ama aşkı değil.

(İtalyancadan tercüme eden Deniz Kayaoğlu'na teşekkürler)

3 kongre


TAYYİP Erdoğan'ın, bugün AKP İstanbul Kongresi'nde konuştuktan sonra helikopterle Çorlu Havaalanı'na giderek, henüz yarım olan duble çevre yolunun 'açılışını' yapacağını; oradan (ne yazık ki, hafta sonu trafiğinin yükünü taşıyamayan Kınalı-Tekirdağ yolunu görmeden) önce Tekirdağ sonra da Kırklareli kongrelerine katılacağını...

Biliyor musunuz?
Yazının Devamını Oku

Kapıkule tıkandı

21 Haziran 2003
<B>Tayyip Erdoğan da Berlusconi gibi ‘iş takipçiliği’ yapsın</B> ‘KAPIKULE'deki manzarayı (dün, 15.30) size anlatmak istiyorum. Şu anda 7 km. uzunluğunda TIR kuyruğu var; ayrıca gümrük sahasında da 150 TIR çıkış için bekliyor. Bunun için de 2.5 km. ekleyin. Bulgaristan, yoğunluktan hizmet veremeyince Edirne'de TIR'lar şişiyor. İhraç ürünlerimiz, bu arada sezon dolayısıyla yaş sebze ve meyvemiz zamanında yerine ulaşamıyor.’’

Bir taşımacılık firmasının üst düzey yöneticisi bunları yana yakıla anlatıyor:

‘‘Başbakanımız Erdoğan, lütfen Bulgar başbakanı ile görüşerek bu acil sorunu çözsün. İtalyan Başbakanı'nın Aria ve Astaldi sorunlarını çözdüğü gibi...’’

Türk ihracat yükleri başta Kapıkule, İpsala, Çeşme, Haydarpaşa ve Ambarlı'dan Avrupa gidiyor. Ancak ihracat artınca Kapıkule ile Bulgaristan'ın Kapitan Andrevo sınır kapılarında dokuz aydır sorunlar yaşanıyor. Hafta sonları 5-10 km'lik TIR kuyrukları şimdi hafta içerisinde de aynı şekilde oluyor.

Araçlar kapıda 24-72 saat arasında beklemelere maruz kaldığında cezai durumlara ve frigo taşımalarda ise bozulmalara neden oluyor; dolayısıyla ülkemiz ihracat ve döviz kaybına uğruyor. Kendisine soruyoruz:

Şimdiye kadar bu konuda bir girişim yapılmadı mi?

-
Sorunla ilgili Gümrük Müsteşarımız Nevzat Saygılıoğlu, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Uluslararası Nakliyeciler Derneği'nden (UND) oluşan heyetler bizzat Kapıkule'de Türk ve Bulgar yetkilileriyle sürekli toplantılar yapmasına rağmen bir iyileştirme sağlanamadığı gibi sorun bugün daha da büyümüş vaziyette.

Bulgar tarafı ilgisiz mi?

- Kapıkule'
de iyileştirme çalışmaları yapılıyor; ama Bulgaristan tarafında tüm anlatımlara rağmen bir düzelme sağlanamıyor. Hatta 20 gün önce yeni bir uygulama başlatarak, TIR kontrollerine bavul yolcu gümrüğü yolcularını da aldılar. Bu, Özellikle kiraz, domates, marul, maydanoz, çiçek, canlı balık, salatalık ihracatımızın gecikmesinde ciddi sıkıntı yarattı.

İhracatımıza bir engel sayılabilir mi?

-
Bu taşımacılık sorunu olmaktan çıkmış, ihracatımızın engellenmesi sorununu doğurmuştur. Bilhassa tekstil ihracatımızı takip eden Uzakdoğu ülkelerine göre avantajımız olan Avrupa'ya yakınlığımızı ve erken yük teslim etmemizi engeller hale gelmiştir. İhracatımızın %70'nin cuma ve cumartesi günleri yapıldığını söylersem olayın ciddiyetini daha iyi anlamış olursunuz.

Bulgarlar günde kaç TIR alıyorlar.

-
Kapasitelerinin hafta içinde günde 350, hafta sonunda ise 650 araç geçişine uygun diyorlar. Ancak bizim hafta sonu çıkışımız 1500'ü buluyor. İşi ağırdan alınca sorunun çözümü ancak iki başbakana kalıyor. Gümrük sahalarını genişletmeleri gerekiyor. Kapının genişletilmesi için Amerikalılarla konuşuyorlarmış ama sonuçta bir şey yok; olan bizim taşımacılığımıza ve ihracatımıza oluyor.

Aydın vicdanen huzur içinde mi?


MHP'li Bayındırlık Bakanı Koray Aydın, önceki gün TBMM Yolsuzluk Araştırma Komisyonu'nda ‘‘Bürokratlarıma işkence yapıldı’’ diyerek kendisi hakkında suçlamalarda bulunan bürokratların ifadelerine karşı çıkıyor.

Acaba doğru mu diye sormak gerekiyor:

‘‘Bakanın, uzun süre tutuklu kalan Müsteşar Yardımcısı Celal Adan'ın, ne Emniyet'teki ne de DGM'deki ifadelerinde baskı gördüğüne dair hiçbir ifadesi yoktur. Hadi poliste işkence gördü diyelim; o zaman DGM'de inkár etmesi gerekmiyor mu?’’

Aydın'ın, 235 ihaleyi özel davet usulü ile yaparken ‘‘Bakan olarak hakkımı ve yetkimi kullandım’’ dediğini hatırlatarak bir siyasetçi soruyor:

‘‘Türkiye Cumhuriyeti tarihinde özel davet usulü ile ihale verme rekorunu kırdığını biliyor musunuz? Bu konuda birçok şikáyet ve tepkiye neden oldu. Ama bakan dinlemedi. Böyle bir hakkı ve yetkisi olmadığı yargı tarafından kanıtlandı. Sizin de köşenizde zaman zaman dile getirdiğiniz; KKTC Dörtyol-Geçitkale karayolu ihalesi 2000 Aralık ayında özel davetle -kimin alacağı belliydi- bir firmaya verildi. Karşı bir firma ise olayı yargıya götürdü; idari yargı 'ihalede rekabeti engelleyici tutum sergilenmiştir' kararını vermedi mi? Yolsuzluğun boyutları, yani 2886 sayılı yasanın 2. maddesine aykırı davranıldığı mahkeme kararıyla tescil edilmedi mi?’’

Koray Aydın'a, komisyon üyeleri ‘‘Babasının -ve de kendisinin- Ankara'daki nalburiye firmasının 1999'da 7 trilyon ciroya nasıl ulaştığını’’ soruyorlar. Bakan ise ‘‘7 trilyon çok büyük para değil’’ diye cevap veriyor.

Sormazlar mı? Bakan olduktan sonra bu kár patlaması neden oldu, diye... 1998 ve 97 ciroları neydi de bu kár patlaması oldu? Yoksa cironun yüksekliği, deprem konut ihalelerini alan bazı firmaların fayans-seramik gibi malları Koray ailesinden almalarından mı kaynaklandı?

Biliyor musunuz?


DYP'nin 8 yıldır İstanbul Basın Müşavirliğini yürüten Okan Sarıkaya'nın ANAP Genel Başkanı Ali Talip Özdemir'in basın müşavirliğine transfer edildiğini...

KUŞADASI Ticaret Odası Başkanı Ali Ergül'ün, ‘‘Kuşadası limanı özelleştirme ihalesi ile ilgili yaşanan süreç, ibret verici olaylarla doludur. Bu gaspa seyirci kalmamız mümkün değildir’’ dediğini...

LEVENT Seher Yıldızı Çiçeği Sokağı No; 7'de kaçak yapıldığı için önü panellerle kapatılan ve bir işçinin kaza sonucu öldüğü polikilinik inşaatının kime ait olduğundan Beşiktaş Belediyesi'nin hálá haberdar bulunmadığını (!)

Biliyor musunuz?

GÜNÜN SÖZÜ


‘‘Eğer paradigmalarınızı değiştirmiyor, sadece davranışlarınızı değiştiriyorsanız yapılan değişiklik yüzeysel ve geçici olur.’’

(Deeming)
Yazının Devamını Oku

İstanbul ve Ankara niye yok

20 Haziran 2003
<B>TBMM </B>Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu üyelerinden <B>Ahmet G.Ketenci </B>ve<B> Kemal Kılıçdaroğlu'ndan: KILIÇDAROĞLU: Tayyip Erdoğan bürokratik oligarşiden söz ederek bürokrasinin çalışmadığını ve üretemediğini söylemektedir. Yolsuzluk Komisyonu konusunda Sayın Başbakan'ın itham ettiği bürokratik oligarşi, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri ile ilgili yolsuzluk raporlarını Meclis Soruşturma Komisyonu'na göndermemiştir.

KETENCİ: İzmit Yuvacık Barajı ile ilgili Hazine Müsteşarlığı, Enerji Bakanlığı'na iki adet bilgi, belge gönderebiliyor. Ama ne İçişleri Bakanlığı, ne Adalet Bakanlığı açılmış davalarla, yapılmış müfettiş incelemeleriyle ve soruşturmalarla ilgili hiçbir bilgi ve belge göndermiyor. Bundan kuşku duyuyoruz.

‘Asmalı Konak’ yanlış yaptı

'ASMALI Konak'
taki hastalık yüzünden Bakanlığın RTÜK'e başvurduğunu okuyunca içim rahatladı. Oğlum 10 yaşında -bugün 16- iken Hodgin hastalığına yakalandı. Allaha şükür çok iyi. Bu hastalık ülkemde son derece başarılı olarak tedavi edilebilmekte iken konu araştırılmadan dizide aktarılan şekilde hemen yurtdışı tedavi düşüncesini insanların önüne getirmek, bu hastalıkla uğraşan insanların içine en azından bir şüphe düşmesine veyahut maddi durumu hiç müsait olmayan insanları umutsuzluğa sevketmekten başka hiçbir işe yaramaz.

Bu hastalıkta en önemli konu tedavi ile birlikte kişinin moralini en üst düzeyde tutabilmektedir. Bu vesile ile oğlumun tedavisini başarı ile gerçekleştiren Prof. Leyla Ağaoğlu'na ve yakın desteklerini esirgemeyen tüm öğretmenlerine, arkadaşlarına ve dostlarımıza teşekkürü borç bilirim. Herşey rayting için değildir.

Necat TURGUL

‘Orman’ kiralıyor

ADALAR
Belediye Başkanı Coşkun Özden, Kınalıada'daki vericilerin kanser hastalıklarını arttırdığı yolunda Dr. Aret Lazoğlu'nun yazısı üzerine ‘‘Bu antenlere Orman Bakanlığı izin verdiğinden engelleme gücümüz yok. Vericilerin elektro manyetik etki yarattığı artık biliniyor; çünkü ağaçlar sararıyor’’ dedi. Bu arada okurumuz Şule Ilıca'nın Büyükada'da dik yokuştaki Aya Yorgi'ye yasak olmasına rağmen eziyet çeken atlarla fayton çalıştırılmasıyla ilgili tepkisine de Özden şu yanıtı verdi: ‘‘Uyarıya teşekkür ederiz. Artık kiliseye kesinlikle fayton çalıştırılmayacak. Sadece hasta, yaşlı ve sakatlar varsa, belediyemizin araçları ile 3 milyon karşılığında kiliseye çıkabilirler.’’

Hep bizler mi mağdur olacağız

İSTANBUL'
dan Vedat Gümüşgerdan, Selçuk San, Serkan San, Aydın Yurdakul yazıyor:

‘‘2000'in ilk çeyreğinde dolar 486 bin lira iken Çukurova Elektrik hisse senetlerini 500-550 bin liradan satın aldık.

Tahtası kapandı, açıldı; iki yıl bekledik. Açıldı; hisse fiyatının 1/3'e düşmesi bizleri yeni bir beklentiye mecbur kıldı. 2002'de rekor kár vereceğim dedi, sonuç yine hüsran.

Bu sefer de devlet şirketin üretim ve iletim faaliyetlerine el koydu; bizler yine çaresiz duruma düştük.

Devletin sorunu şirket sahibi ve yöneticileriyle ama arada 12 bin azınlık yatırımcının birikimleri de yok edildi.

Kendi düşen ağlamaz derler. Mağduriyetimizi bildireceğimiz bir muhatap bulamıyoruz.’’

İzmir Kuş Cenneti kurtarılmalıdır

TBMM
gündeminde olan 1. derecede doğal SİT alanlarında % 3'lük yapılaşma izninin yasalaşması ile İzmir Kuş Cenneti'nin etrafında konut siteleri yükselecek. Türkiye'de gözlenen 450 kuş türünden 217'sinin yaşadığı alanın doğal yapısını korumak mümkün olmayacak. İzmir Kuş Cenneti gibi gelecek kuşaklara bırakmak zorunda olduğumuz doğa koruma alanlarımız rantiyeci zihniyete peşkeş çekilecektir.

İzmir Kuş Cenneti 1998 yılında uluslararası su kuşları ve sulak alanların korunması hakkındaki Ramsar Sözleşmesi listesine, Çevre Bakanlığı tarafından dahil edilmiştir. Ramsar Sözleşmesi listesine dahil edilen İzmir Kuş Cenneti 1985 yılından beri de 1. derece doğal SİT alanıdır. 1. derece doğal SİT alanlarında % 3'lük yapılaşmaya izin veren teklif yasalaştığında İzmir Kuş Cenneti yok olacak, yakın civarında değişik siteler yer alacaktır. AB'ye üye olma tartışmalarının güncelliğini koruduğu zamanımızda, uluslararası Ramsar Sözleşmesi'ne taraf olan Uganda, Kenya ve Yunanistan gibi devletlerin vereceği soru önergeleri karşısında ulusal onurumuz zedelenecek ve farklı yaptırımlarla karşılaşabileceğiz.

Adına koruma ve geliştirme birliği kurulan İzmir Kuş Cenneti'ni SİT alanından ancak İzmir Valisi Yusuf Ziya Göksu ile Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe kurtarabilir. Tüm İzmirlilerin ve Sivil Toplum Kuruluşlarının desteklediği İzmir Kuş Cenneti Milli Parkı, İzmir Valisi'nin önderliğinde en kısa zamanda Bakanlar Kurulu kararı ile kurulmalıdır. Aksi takdirde bunun sorumluluğunu, gelecek kuşaklar nezdinde hiçbir kişi ve kurum taşıyamaz.

Prof. Dr. Mehmet SIKI- E.Ü. Tabiat Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdür Yardımcısı-İZMİR

Seçilmemi engellediler

‘RTÜK, TRT'ye genel müdür arıyor’ (22.4.2003) başlıklı yazımıza, Mustafa Ruhi Şirin'den bir açıklama geldi. Gelen açıklamanın tarihi 16.6.2003... Yazının hemen hemen iki aya yakın bir süre geçmiş üzerinden; Cumhurbaşkanı Sezer, hükümetin önerisini RTÜK'ün seçilme koşullarını yerine getirmemesi nedeniyle geri göndermiş... Şirin yazıda yer alan genel değerlendirme ve yorumlara nedense alınmış! Yazımızda Şirin için, prodüktör, 1980'lerde belgesel yayınlarda metin yazarı olarak görev yaptığı ve çocuklarla ilgili bir vakfının bulunduğunu belirterek ‘‘Acaba hangi anlayışta çocuklar yetiştiriliyor? Özetle, Türk-İslam sentezcilerindendir Şirin’’ demişiz... Ve de, muhtemel adayların RTÜK üyeleri tarafından nasıl dengelenebileceğini ve en kuvvetli adayın Şenol Demiröz olduğunu kaydederek ‘‘Açıkça söylemek gerekirse, Şirin'i (müdür) yapacaklarına Demiröz'ü yapsınlar daha iyi...’’ diye de eklemişiz.

'TRT genel müdür adayı' M.R.Şirin, yazıda TRT ve RTÜK kaynaklarına yakın bir ilgilinin sözlerine karşılık, bunların ‘‘hiçbir doğru bilgi ve belgeye dayanmadığını, maksatı aştığını, iyi niyetten yoksun olduğunu’’ öne sürüyor. Bize yönelik olarak hiç ilgisi olmadığı halde ‘‘Yazar, beni diğer adaylarla mukayese ederken önyargılı tutumunu sürdürmüştür. Daha önce aleyhinde yazdığı adayı bana karşı kullanmış ve daha sonra ise tercihini aynı şahsa kullanmıştır’’ iddiasında bulunuyor. Ve özetle şöyle devam ediyor:

‘‘Bayer'in, TRT üzerinde şahsi hesapları bulunan çevrelerin etkisinde kurgulaması ve yazmasının ilk amacı ise önce seçilmemi engellemek olmuştur. Buna rağmen sağduyulu RTÜK üyelerinin oyları ile ve TRT içinden bağımsız aday olarak 7 oy alarak TRT Genel Müdürlüğü için ilk sırada yer aldım... Adaylar hakkında yapılan hormonlu yayınlar ideolojik ve siyasi arka planlıdır... Beni siyasi bir kavram olarak kullandığı Türk-İslam sentezcileri şemsiyesi altında gösterme gayreti bir tespiti değil ithamı içerdiği gibi adayları Atatürk sınavından geçirme saplantısı kendince hassas çevrelere mesaj vermeye yöneliktir.’’

Durum hiç de iddia ettiği gibi olmadı ve Cumhurbaşkanı başka gerekçelerle hükümetin önerdiği adayı geri çevirdi.

Türkiye-Titanic

TÜRKİYE ile Titanic arasındaki fark nedir?

Titanic batarken bütün ışıkları yanıyordu.

Sizce en ufak bir ışık var mı Türkiye'de?

Aydın Ege-MERSİN

MESAJ PANOSU

GS İlköğretim Okulu'na kayıt başvurusu için vakfa 460 milyon lira bağış isteniyor. Kazanamayan öğrencilerden bu bağış geri alınmayacakmış. Sınava 2.000 öğrenci katılırsa vakfa gelecek parayı düşünün. Ayrıca kazanan 50 öğrenci için 3 milyar kayıt parası ve 9 milyar da öğretim parası. Dikkatinizi çekerim burası bir devlet okulu. Bir veli

ABD'
de yaşayan amcamın vefatını köşenizden (14.6.2003) öğrenmiş bulunuyoruz. Şu anda gerekli mercilere başvurduk. Bu duyuruyu yayınladığınız için Gökhan ailesi adına size ve Hürriyet'e teşekkür ederim. M.Uğur Gökhan

KPSS sınavı sonucunda Anadolu'da adını vermek istemediğim bir ile atandım. Fakat altı ay geçmesıne rağmen eşimin yanıma ataması yapılmadı. Eşim hemşire olup TSK'da sivil memur statüsünde görev yapmaktadır. TSK'da eşi subay veya astsubay olanların tayini sadece bir haftada yapıldığı halde neden sivil memurların ataması aylarca sürmekte ya da reddedilmektedir? Ben bu ayrımcılığın mantıklı bir açıklamasını bulamadım. Bu konuda yetkililerin daha duyarlı olmasını talep ediyorum.

Mehmet RAUF-İSTANBUL
Yazının Devamını Oku