Haldun Ağabey’i yitirmemizin üzerinden tam 23 yıl geçti.
Onunla Milliyet Gazetesi’nde tam 12 yıl birlikte çalıştık.
Haftanın bazı günleri sessiz sedasız gelir, yazısını bırakır, yazı işlerinin sıkışıklığını bildiği için yine sessizce giderdi.
Son derece beyefendi, görmüş geçirmiş, aydın bir insandı.
Sonsuz diyebileceğim bir kültüre sahipti. Gerçek bir bilgeydi.
Kabare tiyatrosunun en önemli kilometre taşlarından biriydi ve Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın kurduğu Devekuşu Kabare’nin temel direğiydi. Yazdığı oyunları sık sık izler, yeni bölümler ekleyerek sürekli güncellerdi.
Bu yolla halkın nabzını elinden hiç bırakmazdı.
Onun için yazdığı kabare oyunları ve müzikalleri olay olur, aylarca, yıllarca afişte kalırdı.
Sessiz sedasız... İçlerini çeke çeke ağlarlar...
Gözyaşlarını içlerine akıtarak...
Mezarların başında kimseye duyurmadan dualarını okurlar.
Yavrularını, yolladıkları Tanrı’ya onları cennetine kabul ettiği için şükrederler.
Bu topraklar, imparatorluğun çöküşü ve ülkenin işgali sırasında düşmanlarla birlikte olan işbirlikçiler yetiştirmiştir.
1919 Mayısı’nda başlayan milli mücadele hareketi bu hainlerin saldırılarına uğramış, Mustafa Kemal ve arkadaşları eşkıyalıkla bile suçlanmıştır.
Ali Kemal İstanbul’daki “Mütareke Basını”nın en etkin gazetelerinden biri olan Peyam-ı Sabah’ın başyazarıdır.
Güçlü ve etkili kalemi ile hep işgalcilerin yanında olmuş, Anadolu’da vatanın kurtuluşu için canlarını ortaya koyanları sürekli aşağılamıştır.
Ali Kemal’in kurtuluş mücadelesi için görüşleri şöyle:
“Bu çılgınca teşebbüsün acı sonucu ne olacaktır, size bir kelime ile özetleyelim: İzmihlal!..
Yatıştırmak için “Alışırsın... Alışırsın...” dedim.
Aynı gün, yani pazartesi günü milyonlarca insan aynı duygular içinde bunalıyordu.
O gün milyonlarca insanın yüreği sızladı.
Teröristler büyük bir pervasızlıkla teslim olmaya değil, terör örgütünün zaferini devlete onaylatmaya geldiler.
Gerilla kıyafetleriyle...
Zafer işaretleriyle...
Onları sınır kapısında karşılayan devletin savcılarına “Biz PKK’lıyız” dediler.
“Sayın Öcalan’ın emri ile barış gönüllüsü olarak geldik”
Apo’nun emriyle 34 kişinin Türkiye’ye dönmesi ile başlayan dağdan inmeler ivme kazanacak mı yoksa bu kadarla mı sınırlı kalacak?
Bunu önümüzdeki gelişmeler gösterecek.
Ama kesin olan şu: Apo’nun onayı ve emri olmadan dağdakiler düzlüğe inmez.
Ahmet Türk bunu şöyle özetledi: “Devlet bir adım atarsa, PKK on adım atar.”
Türk’ün bu söylemde bulunmakla meramı şudur: “Tabii bu Sayın Öcalan’ın onayıyla olur. Onun için Sayın Öcalan muhatap olarak alınmalıdır.”
Türkiye’nin nasıl ve hangi kafalar tarafından yönetildiğini ortaya koyması bakımından vahim bir olay.
Bir Anadolu iline bir emniyet müdürü atanmış.
Müdür, yaptığı operasyonlarla tanınan, bilinen bir isim.
Kente gelip makamına oturmuş, personeliyle tanışmış, sonra başta vali olmak üzere kentin yöneticilerine ziyaretler yapmış.
Konya’da doğmuş, Saint Joseph Fransız Lisesi’nde okumuş. Askerliğini Heybeliada’da yapmış.
Sonra Fransa’ya gitmiş, orada bir Fransız kadınla evlenmiş, kendi anlatımıyla çoluk çocuğa karışarak hanım köylü olmuş ve Nice’e yerleşmiş.
Şimdi orada emlakçilik yapıyor.
Devamlı gülen, sempatik bir insan. Adı Samson Özararat.
Türkiye ile Ermenistan’ın bugünkü yakınlaşmasındaki diplomatik sürecin önemli aktörlerinden biri.
1993 yılında Türkiye Ermenistan ilişkilerinin en gergin döneminde MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ile Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan’ı Paris’te bir otelde buluşturan gayri resmi arabulucu.
Özararat’a Türkeş-Petrosyan buluşmasını nasıl ayarladığını soruyorum.
Önce gülüyor, sonra koltuğunun arkasına yaslanarak yaptığı bu önemli işi sıradan bir olaymış gibi anlatmaya başlıyor:
İyi güzel.
Ortak yapılacak tatbikattan bu ülkeyi “Halkımız istemiyor” diye son anda çıkarıyorsunuz.
Devlet televizyonunda bu ülkeyi rencide edecek dizi yayınlanıyor.