Yeri doldurulamayan ünlü bilge yazar

ÖNCEKİ akşam Pera Müzesi’nde ünlü öykü ve tiyatro yazarı Haldun Taner’i andık.

Gösterişten uzak töreni izlerken dalıp, yıllar öncesine gittim.

Haberin Devamı

Haldun Ağabey’i yitirmemizin üzerinden tam 23 yıl geçti.

Onunla Milliyet Gazetesi’nde tam 12 yıl birlikte çalıştık.

Haftanın bazı günleri sessiz sedasız gelir, yazısını bırakır, yazı işlerinin sıkışıklığını bildiği için yine sessizce giderdi.

Son derece beyefendi, görmüş geçirmiş, aydın bir insandı.

Sonsuz diyebileceğim bir kültüre sahipti. Gerçek bir bilgeydi.

Kabare tiyatrosunun en önemli kilometre taşlarından biriydi ve Zeki Alasya ile Metin Akpınar’ın kurduğu Devekuşu Kabare’nin temel direğiydi.Yazdığı oyunları sık sık izler, yeni bölümler ekleyerek sürekli güncellerdi.

Bu yolla halkın nabzını elinden hiç bırakmazdı.

Onun için yazdığı kabare oyunları ve müzikalleri olay olur, aylarca, yıllarca afişte kalırdı.

Haberin Devamı

Gösterişi sevmeyen, yalan dolanla işi olmayan, alçakgönüllü, sevecen, hoşgörülü bir sanat ve kültür adamıydı.

* * *

Milliyet’in efsane genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi 1974 yılında ona Milliyet’te yazmasını önermişti.

Ünlü yazar bu öneriyi kabul etti ve Milliyet ailesine katıldı.

Haftada bir gün Milliyet’in ekinde yazmaya başladı.

Onlar bilgi ve kültür dolu muhteşem yazılardı.

Çok geçmeden Abdi Bey onun pazar günleri ek yerine ana gazetede yazmasını istedi. Ana gazeteye geçti.

 Milliyet’teki yazarlığı 1986 yılında ölümüne kadar sürdü.

1981 yılında ünlü tiyatro ve film oyuncusu Cahide Sonku ölmüştü.

O efsane sanatçının, o eşsiz güzel kadının yaşamını yayımlamayı düşündük.

Ama bunu kim yazacaktı? Benim aklıma Haldun Taner geldi. Teklif ettik.

Gözleri ışıldadı. Hiç düşünmeden “Yazarım, hem de çok güzel yazarım” dedi.

Yazdı. Gerçekten de çok güzel yazdı. Bir zamanlar bütün Türk erkeklerinin âşık olduğu bu “ilaheyi” kimsenin yazamayacağı kadar güzel yazdı.

Haldun Ağabey’i unutmak olanaksız.

Gerek öyküde, gerek tiyatroda onun yerini doldurmak ise iyice olanaksız.

 

Sylvie Vartan

 

BEN lisede okurken (Saint Benoit Fransız Lisesi) düşlerimizi üç ilahe doldururdu.

Haberin Devamı

Birincisi Brigitte Bardot, ikincisi Jane Fonda, üçüncüsü de Sylvie Vartan.

Hepimizin kanısı bu üç kadının kalplerimizdeki tahtı birbirinden kaptığıydı.

1960’lı yılların ortalarına doğru tek ilahe kalmıştı gönüllerimizde, o da Sylvie Vartan’dı. Hele o yumuşacık masum sesiyle söylediği “Bu gece dansa gitmek için en güzel ben olacağım” diye başlayan şarkısı hepimizi kendimizden geçirirdi.

İşte o Sylvie’yi, o gençlik ilahemizi ünlü organizatör Erkan Özerman’ın meslekteki 50. yılını kutlama gecesinde dinledim.

Bizim ilahemiz hâlâ bir genç kız gibi incecikti. Sesi biraz kalınlaşmıştı. Tekniği ise tamamen değişmiş, ağırlıklı olarak caz stiline dönmüştü.

Haberin Devamı

Ama “Bu gece dansa gitmek için en güzel ben olacağım” diye başlayan gençliğimizin yüreklerimizi ısıtan şarkısını da söyledi.

Ancak yıllar önceki
Sylvie de başka Sylvie’ydi, biz de bambaşka birileriydik.

Ah, bu acımasız yıllar!

Yazarın Tüm Yazıları