Yazıyı yazdığım ana kadar her iki üsse de Türk gazeteci alınmamıştı.
Ben de “Şimdilik Ellison’ın notlarıyla yetinmek zorundayız” demiştim.
İki şey oldu…
Yazıdan sonra bir grup gazeteci önce Gaziantep’teki üsse davet edildi.
Çekimler yapıldı…
Amerikan askerleri arasında tercümanlık da yapan bir Türk asıllıyla görüşüldü vesaire…
İşin Kürecik faslında da…
Mary ve John bir gün evde otururlarken dışarıdan gelen bir gürültü duyuyorlar. Ve pencereye koşup uzaklaşan bir otomobil fark ediyorlar. Olay önemli çünkü belki de bir vurup kaçma vakası. John, ilk bakışta “Bronz bir Ford’du” diyor. Mary ise “Kahverengi bir Chevy’ydi.” Tartışmaya başlıyorlar. Mary, John’un dürüstçe olayı ortaya çıkarmaya çalışan biri olduğuna inandığından düşüncesini gözden geçiriyor. Aynı şeyi John’un da yapması beklentisiyle… John da ilk bakışta herkesin yanılabileceğini kabul edip Mary’nin görüşüne göre kendi fikrini yeniliyor. İkisinin de öncelikleri ortak: Gerçeği bulmak. Ne Mary ne de John kendi fikrine karşısındakinin fikrine göre ağırlık verme gereği duyuyor. Çünkü mesela ikisinin de gözleri iyi görüyor, kimse miyop değil. İkisi de olayın dışında. Ve karşılıklı fikir değiş tokuşu sonrası, bir süre sonra fikir revizyonu bitiyor. Ortaya tek bir kanaat çıkıyor. O da ortak fikir oluyor. Ortak öncelik ortak bir bilgi doğuruyor.
İşte 2005’te Nobel ödülü de alan büyük matematikçi Robert Aumann’ın 1976’dan beri hâlâ hiçbir oyun teorisyeni tarafından çürütülemeyen teoremi bu: Dürüst anlaşmazlık yoktur. Mary ve John gibi rasyonel davranan iki kişi hiçbir zaman anlaşmazlık yaşamaz. Çatışma doğduğundaysa bu, iki taraftan birinin önceliğinin farklı olmasından kaynaklanır.
Geçenlerde ekonomistler arasında yaşanan bir tartışmada referans verildiğini görünce merak edip okudum ben de. Hâlâ Aumann’ı yıkmaya çalışan iki genç akademisyen “Anlaşmazlıklar dürüst müdür?” deyip uzun bir makale yazmış. Ve Aumann’ın gerçekten haklı olup olmadığını araştırmış.
Sonunda teoremin karşısında onlar da eğilmiş. Ve işi anlaşmazlıkların aşılması için tavsiye vermeye kadar vardırmış.
Bireyi gerçeği aramaktan saptıran önceliklerin nasıl oluştuğunu inceliyorlar örneğin bir yerde… Ve Amerika’daki üniversitelerde profesörlerin yüzde 94’ünün kendisini meslektaşlarından daha başarılı bulduğunu fark ediyorlar. Sosyologlarda durum daha keskin. Yarısı, kendi alanında en iyi 10 akademisyenden biri olacağına inanıyor. İşte kendini olduğundan daha değerli görme de, kaçınılmaz olarak irrasyonel bir çatışma doğuruyor. Çünkü öncelik değişiyor. Gerçek değil, benlik öne çıkıyor. Sonra da onun doğurduğu fikir, başkalarının aynı yoldan yarattığı diğer fikirlerle savaşa başlıyor.
BASİT FORMÜL: İNKÂR
Nitekim psikologların da söylediği şu: Toplumdaki fikir ayrılıklarının büyük çoğunluğu, bireyin başkalarından daha iyi olduğuna olan inancından kaynaklanıyor. Ben daha bilgiliyim, ben daha zekiyim, daha başarılıyım düşüncesinden...
Bugün Washington’daki Amerikan Kongresi’nde hem Senato hem Temsilciler Meclisi’nde toplam 535 üye var.
Alt pozisyonları, stajyerleri saymazsanız, her biri en az 5 üst düzey danışmanla (staffer) çalışıyor.
İşte toplam aşağı yukları 2 bin 500 kişilik bu Washington elitinin arasında da sadece dört Türk kökenli staffer bulunuyor.
Dört üst düzey Kongre danışmanı…
Girişteki konuşmamızı okuduğunuz Andrew Aydın da onlardan biri.
Atlantalı.
Türkiye Suriyeli muhalif gruplara özel kuvvetler, kimyasal silah kullanımı ya da insani yardımlar için uluslararası hukuk eğitimi sağlıyor mu?
Gary Samore’un görevi dört yıl boyunca İran’ın nükleer programını takip edip Amerika’nın stratejisini belirlemekti. Ve dört yıl boyunca Washington’ın en merak edilen, konuşulan adamı oldu. Öyle ki, kararlarını sevmeyen bazı kesimler komünist olduğunu iddia edecek kadar ileri gitti. Geçen ay ayrılıp Harvard’a geçti. Artık öğretim üyesi. Şans eseri karşılaştık. “Artık konuşabilir miyiz” dedim. Güldü. “Artık anayasal konuşma hakkımı kullanabilirim” dedi. Bu ay İstanbul’da teknokrat, önümüzdeki ay Kazakistan’ın başkenti Almatı’da politik seviyede yapılacak İran’la nükleer program müzakereleri öncesi, kendisiyle 2013’e ışık tutacak bir sohbet ettik.
Şu anda nükleer program pazarlığı ne durumda?
- 27 Şubat’ta Almatı’da yapılan toplantı öncekilere göre çok daha iyiydi. Ama İran ve P5+1 (ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya) arasındaki farklar halen çok büyük. Haziran’daki İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce anlaşmaya varılması ihtimali çok düşük.
Amaç seçimden önce zaman kazanmak mı?
- İran dini lideri, başkanlık kampanyası sırasında yabancı baskıyı etkisiz hale getirmeyi umuyor.
Hamaney’in kafasındaki nedir?
- Bence İran’ın nükleer silah kapasitesine erişmesini istiyor.
"Elinizde kanıt var mı" dedim.
"Bu bilgileri verenler içeriden muhbirler (whistleblower)" dedi.
"Bu şirketlere bir yaptırım uygulanacak mı" dedim.
"Araştırılıyor" dedi.
Bu konuşma Amerikan Kongresi'nde İran yaptırımlarını takip eden bir Kongre Üyesi'nin yardımcısıyla aramızda geçen hafta yaşanan bir diyalogdu.
İlk günü nasıl geçti diye Bakanlığın gönderdiği bildirimlere bakıyorum.
Akşam saat 6’da bir mesaj…
“Bakan Yardımcısı Ash Carter, bu akşam Brezilya Savunma Bakanı Celso Amorim’i aradı. Ve Brezilya Hükümeti’ni Amerikan Hava Kuvetleri’nin Afgan Hava Kuvvetleri için 427 milyon dolarlık hava destek uçağı edinilmesi işini Sierra Nevada ve Embraer ortaklığına verme kararından haberdar etti.
Kontrat gereği, ileri eğitim, izleme ve yakın hava desteği yürütülmede kullanılacak 20 uçak, 2014 yaz başından itibaren Afganistan’daki üslere teslim edilecek.”
Kongre’nin çalışma ofisleri Dirksen ve Hart’ın arasında, Senato’nun yeraltı kafelerinden birindeyim. Staffer’lar (Kongre danışmanları) her masada biriyle konuşuyor.
Ben de ülkenin en etkin senatörlerinden birinin dış ilişkiler danışmanıylayım.
“Şu firkateyn işinde ne oldu biliyor musun?” dedi bir ara. “Bilmiyorum, anlatsana” dedim.
2012’nin son gününde Temsilciler Meclisi’nin kabul ettiği ama Senato’dan geçmediği için kadük olan, Türkiye’ye iki firkateyn hibe edilmesi için hazırlanmış tasarıdan bahsediyor.
“Bir dedikoduya göre tasarıyı Mark Kirk engelledi” dedi.
Dış politika konularında aktif, Cumhuriyetçi Illinois Senatörü... Ama bu tür durumlarda gizli kalmak isteyen bir senatörü deşifre edemeyeceği için de çok temkinli…
“Hımmm” dedim, “Peki bu dedikodu ne kadar güvenilir?”