Paylaş
"Elinizde kanıt var mı" dedim.
"Bu bilgileri verenler içeriden muhbirler (whistleblower)" dedi.
"Bu şirketlere bir yaptırım uygulanacak mı" dedim.
"Araştırılıyor" dedi.
Bu konuşma Amerikan Kongresi'nde İran yaptırımlarını takip eden bir Kongre Üyesi'nin yardımcısıyla aramızda geçen hafta yaşanan bir diyalogdu.
Nükleer programından dolayı İran'a uygulanan uluslararası baskının artırılması için çalışıyorlar.Ama bir yandan da kabul edilen ticaret yasaklarını sıkı sıkıya izliyorlar.
İşte o konuşmada "muhbirler söyledi" deyip bana bilgilerini verdiği 2'si Türkiye 1'i Dubai merkezli üç şirket de, bu takip işleminde bilgi ağlarına takılanlardan.
Türk şirketlerin ikisi de, İstanbul sermayesinin çok iyi bildiği bir aileye ait.
Amerikalıların iddiasına göre, her şirkette de asıl isim baba.
Birinde kızı, diğerinde damadı yetkili gözüküyor.Yaptıkları iş ise İran Merkez Bankası adına altın alıp bununla İran'ın yurtdışında alım satımlarını yürütmek.
İran'ın yaptırımların arkasından dolanmak için Türkiye'ye sattığı doğalgazın parasıyla Türkiye'de altın alıp sonra bunu büyük oranda Dubai'de simsarlara bozdurduğu geçen aylarda çok yazılıp çizilmişti.Hatta bu yüzden Türkiye'nin İran'a altın ihracatı 2011'de 54 milyon dolarken, 2012'de 6,5 milyar doları aşmıştı.
Amerikan Kongresi, bunun üzerine yeni bir yaptırım yasası daha çıkarrttı.Ve 6 Şubat'tan itibaren İran'ın değerli maden alımlarını da yaptırıma bağladı.Bana söyledikleri Türk şirketler de, bu düzenlemeyi ihlal ettiğine inandıkları.
Bahsedilen Türk şirketini aradım.Ve şirketin ortaklarından, ailenin kızıyla görüştüm.
İsim yazmayacağım.
Çok eski ve köklü bir şirket. Ve henüz ortada Amerikalıların açıkladığı bir karaliste kararı da olmadığından, bu haliyle ticari itibarlarına haksız yere gölge düşebilir.
Ailenin kızna "X" diyelim, devam edelim.
"Böyle böyle... Şirketinizin ismi yaptırım ihlalcisi olarak geçiyor Washington'da" dedim.
"Biz Türk Devleti'nin yasalarına bağlıyız ama son bir yıldır da İran'a hiçbir altın ihracatımız olmadı" dedi.
"Size bu konuda bilgi veren oldu mu" dedim.
"Hayır kimse konuşmadı. Biz bu konuyu sadece Halbank yetkilileri ile konuşuyorduk. Ama 6 Şubat düzenlemesinden sonra onlar da işlemleri tamamen durdurlar.
Bizim değerli maden şirketimizin böyle bir ticareti olmadı" dedi.
"Başka ticaretleriniz oldu mu İran'la" dedim.
"Gıda ticareti yapıyoruz" dedi.
"Şirketlerinizden birinde Younes Hormozi ile beraber çalıştığınız, hatta Bank Mellat'ın İran'daki hangi şubesiyle iş yaptığınız dahi yazılmış" dedim.
" Younes Hormozi, Bank Mellat'ın İstanbul Şubesi Müdürü'dür. Yaptırımlardan sonra artık sadece maaş ödeyip ellerindeki işleri tasfiye ediyorlar" dedi.
"Başka birinin daha ismi yazılmış" dedim, ismi söyledim.
"O benim kocam" dedi.
Yarım saate yakın konuştuk.
Türkiye'deki altın borsasına kayıtlı pek çok şirketin son dönem bu yöntemle nasıl paralar kazandıklarını...
Ama kendilerinin yasal olmayan, ticari itibarlarını zedeleyecek hiçbir örtülü işe kalkışmayacaklarını uzun uzun anlattı.
En sonunda da "Benim çocuklarım var ve 30 yıl daha çalışacağım. İşi kapatmayacağız, nasıl böyle gizli işler yaparız" dedi.
Bunu şunun için anlattım.
Kongresi, Dışişleri, istihbaratçıları, bu işin asıl koordinatörü Hazine Bakanlığı ile Amerikalılar İran'la çalışan bütün şirketleri teker teker takip ediyorlar.
Ortakları kim, kimlerle çalışıyorlar, nerede iş yapıyorlar, hepsini izliyorlar.Ve sonra da karalisteye almaya varan bütün mekanizmaları işletiyorlar.
Benim ulaştığım bilgi, o araştırmanın daha en başında bir muhbirle kendilerine iletilen ve doğruluğu incelenen ham bir bilgi.
Eğer doğru olduğuna inanırlarsa büyük ihtimalle önce o şirketi uyaracaklar.
Sonra da adını bir Hazine Bakanlığı duyurusuyla bütün ülkeye ilan edecekler.
"Bu şirketle iş yapan bütün Amerikalılar hapis cezasıyla yargılanır" demek için.
Türk şirketle olan konuşmamdan sonra mesaj attım, bana şirketlerin bilgilerini veren Kongre yetkilisine.
"Türk şirket iddiaları reddediyor, elinizde bir belge var mı" dedim.
Anladığım, hâlâ araştırıyorlardı.
Patriotlarınki G Site
Kürecik radarı K Site
Şimdiye kadar ne Malatya Kürecik'teki radara ne de Gaziantep'teki Patriot üssüne Türk gazeteci alındı.
O yüzden içeriden birinci el bilgi yok.
Ancak Washington'da füze savunma lobisi için çalışan Riki Ellison bu hafta her iki tesise de girdi
.
Füze Savunma Yanlısı Birlik'in Başkanı...
Ve bana içeride gördüklerinden derlediği notlar yolladı.
Hiç değilse Amerikalılardan öğrenelim...
Patriotların bulunduğu yerin adını "G Site" koymuşlar. G Mekânı...
Gaziantep'in G'siden geliyor.
Örneğin Kürecik'teki radar üssüne de "K Site" diyorlar. K Mekânı...
"Fırlatıcıların hepsi doluydu ve radarlar bölgeyi tarıyordu" diyor Ellison.
Sonra da, "Ben oradayken, Suriye'den Amerikan karacıları tarafından tespit edilen bir SCUD füzesi fırlatıldı" diye yazıyor.
Sadece savunma amaçlı olarak kurulan bataryalar SCUD'u vurmaya hazır halde bekletilmiş ve Türkiye için bir risk olmadığına karar verilinceye kadar da izlenmiş.
Amerikan Ordusu'nda karacılar, donanma, havacılar ve deniz komandoları arasındaki rekabet, laf atışmalar hiç bitmiyor.
Ellison da mektubunda Patriotlar'dan sorumlu olan karacıları övüyor.
Ayrıca başka ülke askerlerine olan üstünlüklerini anlatıyor.
"Türkiye NATO'dan öncelikli olarak Gaziantep'in korunmasını istedi ve elbette Almanlar ya da Hollandalılar değil onu da Texas'tan gelen bizim askerlerimiz üstlendi" diyor.
Ellison'ın anlattığına göre Patriot Üssü'nün iki komutanı var.
Biri aynı zamanda anne olan 30 yaşında bir kadın subay.
Diğeri de MIT mezunu bir erkek.
Askerlerin çok zor koşullarda görev aldıklarını anlatıyor Ellison.Ve çadırlarda kalıp duş almak için otobüslerle en yakın Türk birliğine gittiklerini söylüyor.
"Ne televizyonları var ne de sosyalleşme odaları" diye yazmış.
Kürecik için yazdıklarında ise doğanın çok daha zorlu olduğunu vurguluyor.
K Site'ta çamur ve kar içinde yaşayan Amerikan askerlerinin uç şartlarda yaşadıklarını anlatıyor.
Barakaları, mola odalarını, korunma tünellerini tasvir ettikten sonra da askerlerin nasıl dünyanın dört bir köşesindeki Amerikan unsurlarından toplanıp buraya getirildiklerini özetliyor.
İtalya'daki hava birliği, Amerikan Kara Kuvvetleri'nin Uzay ve Füze Savunma Komutanlığı (SMDC), Mühendis Destek Grubu (ESP)...
"Her yerden gelmişler" diyor.
Ve aralarına burada Türk taşeronlar ve Türk askerlerinin alındığını söylüyor.
NATO mu?
Onun da bayrağının dalgalandığını anlatıyor.
Şimdilik böyle.
Eğer NATO'nun Medya Operasyonları Şefi Jay Janzen bir Türk gazetecinin içeri girişine izin verirse birinci ağızdan duyabilirsiniz elbette.
O zamana kadar Patriot ve Kürecik üsleri hakkında bununla yetineceksiniz.
Paylaş