Hukuk devletinde bazı kanunlar anayasaya aykırı ise iptal edilir. Bu normaldir.
Vahim olan, anayasaya aykırılığı kesin olarak belli olan bir tasarıyı hazırlamaktır... Anayasa Mahkemesi bunu iptal edinceye kadar “Üsküdar’ı geçmek” düşüncesiyle hareket etmektir...
Daha vahimi böyle bir yasanın yargıyı düzenlemek üzere hazırlanmasıdır.
İŞTE EMSAL KARAR
IŞİD’le bağlantılıymış, FBI tarafından üç defa sorgulanmış, psikolojik sorunları varmış falan...
Aşırı sağcı başkan adayı Donald Trump hemen olayın üzerine atladı:
“Ben dememiş miydim!”
Trump, Başkan Obama’yı da “Radikal İslami terörizm” kavramını kullanmaya, yoksa “utanç içinde istifaya” davet etti!
Madalyonun bir tarafı şöyledir: Bölgede Kürt vatandaşlarımızın hendek ve barikatlara karşı olduğu açıkça bellidir. PKK’yı ve HDP’yi açıkça eleştiren sesler artık yükselmektedir. HDP’nin çağrıları havada kalmaktadır.
Fakat sosyolojik gerçeğin tamamı bundan ibaret değildir. PKK ve HDP’den soğuyanlar devlete ve AKP’ye mi yöneliyor?!
Esnaf PKK’ya kızıyor fakat gençler arasında niye hâlâ PKK’ya katılım devam ediyor?!
Hem seçim sonuçları hem Türkiye’nin sosyolojisi bakımından son derece önemli bir unsur olan “muhafazakâr Kürtler”in tavrı nedir?
Şehit kadın polis Nefize Özsoy’un cenaze namazı kılınacak. Dikkat çekici isimler olarak Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener de orada.
İmam hutbede Atatürk’ten bahsettiğinde cemaat alkışlıyor.
Fakat cenaze namazından sonra camiden çıkarken yine ‘protesto’ ve itişip kakışmalar...
İstanbul’da Fatih Camisi’nde üç gün önce şehit Kadir Cihan Karagözlü ile Gökhan Topçu’nun cenaze namazında ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
Başbakan Binali Yıldırım ve bazı bakanlar vardı. CHP’nin gönderdiği çelenk dışarı çıkarılmış, bazı kendini bilmezler Kılıçdaroğlu’na cami ortamının ruhaniyetine uymayan bir tavırla ‘protesto’da bulunmuşlardı, hatta biri de mermi atmıştı.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu elbette sözlerine dikkat etmeliydi ancak teröre destek amacıyla söylemediği de bir gerçektir.
Bu durumda anamuhalefeti terörün yanında göstermek yerine Kılıçdaroğlu’nun sözlerine açıklık getirmesini istemek daha doğru olmaz mıydı? Hatta teröre karşı hükümet politikasına daha fazla destek sağlamak için anamuhalefetle ilişkileri geliştirmeye çalışmak daha isabetli olmaz mıydı?
Bu yapılsaydı teröre karşı iktidar ve muhalefetin birliği görüntüsü diplomaside de Türkiye’nin elini güçlendirirdi.
Fakat maalesef tırmanan siyasi çatışma şehit cenazelerine kadar uzandı.
Abdullah Öcalan 2013 nevruzunda ünlü açıklamasını yapmıştı:
“Artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.”
Fakat altı ay dolmadan KCK yöneticilerinden Cemil Bayık, “geri çekilmeyi durdurduk” diyerek tavır koydu. (9 Eylül 2013)
Çözüm sürecinde iktidar KCK’nın kent örgütlenmelerine ve yığınaklarına dokunmazken Cemil Bayık “Artık silahları bırakma zamanı gelmiştir diyenler Ortadoğu ve Rojava’ya bakmalıdır” diyordu! (10 Temmuz 2014)
İçinde bulunduğumuz safha, “çözüm süreci”nin bozulmasıyla başladı.
11 Temmuz 2015’te KCK Kandil’de “Çatışmasızlık sona erdi” açıklamasını yaptı. Çünkü çözüm süreci boyunca hem bölgede silah ve mühimmat yığınağı yapmışlardı hem Suriye’deki gelişmelerden büyük bir cesaret almışlardı; “Rojava”yı Türkiye’ye taşıyabileceklerini düşünüyorlardı.
Başbakan Davutoğlu’nun 25 Temmuz günlü açıklamasına göre, 7 Haziran seçimlerini izleyen 1.5 ay içerisinde PKK’nın terör eylemlerinin bilançosu şöyledir:
“7 Haziran’dan bugüne... 281 terör eylemi yapılmıştır. Yine aynı dönemde 5 güvenlik görevlimiz asker ve polisimiz şehit edilmiştir. 3 asker ve 50 polisimiz yaralanmış, 1 polisimiz kaçırılmış, dört vatandaşımız katledilmiş, 10 vatandaşımız yaralanmıştır.”
Sadece cemaat mensuplarını değil, iktidarın hoşuna gitmeyen hâkim ve savcıları cezalandıran, yargıyı yeniden hizaya getiren bir kararname...
Daha önceki kararnamelerde de HSYK kendi yönetmeliğini bile çiğneyerek atamalar yapmıştı.
Türkiye’de adalete güven yerlerde sürünüyor!
Daha vahimi, “yürütmeyle uyumlu HSYK”yı iktidar çıkardığı kanunlarla bilinçli olarak yarattı.