Cumhurbaşkanı Erdoğan “Müslüman aile doğum kontrolü yapmaz” diyor.
Fakat 1988 yılında 10-15 Ocak günleri boyunca Kuveyt’te toplanan İslam Fıkıh Akademisi çeşitli konular yanında doğum kontrolü meselesini de “geniş bir biçimde tartışmış” ve sonuç olarak şu karara varmıştı:
“Gebeliği önleyici metotların kullanılması eşlerin ortak kararına bağlı bir meseledir ve caizdir.”
DİYANET’İN İLMİHALİ
Selahattin Demirtaş öteden beri 1915 olaylarının “soykırım” olduğunu söylüyor, hem de vurgulu ifadelerle.Lozan’ı da yine vurgulu ifadelerle reddediyorlar.Türkiye’yi zaafa uğratacak her siyasi olaya destek veriyorlar, son tavırları da sürpriz değil.
Ben yine de birkaç tarihi gerçeği hatırlatmak isterim.
ERMENİ-KÜRT ÇATIŞMASI
Ermeni meselesinin ortaya çıkmasının temel sebebi, daha 1800’lerin ilk yıllarından itibaren gelişen Ermeni milliyetçiliğidir.
Peki, Türkiye ile Ermenistan arasında “uzlaşma”yı engelleyen nedir?
Bunun bir tek sebebi var: Ermenistan’ın askeri kuvvet kullanarak 1992 ve 1993 yıllarında sadece Dağlık Karabağ’ı değil, 7 Azerbaycan vilayetini de işgal etmiş olmasıdır: Laçin, Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Zengilan, Cebrayil ve Gubatlı.
1 milyon Azerbaycanlı bu topraklardan sürüldü. Hocalı’da açıkça katliam yapıldı.
Türkiye de elbette haklı olarak sınırını işgalci Ermenistan’a kapalı tutuyor.
Yargı başkanlarının Cumhurbaşkanı’na “bağlı” olmadığını, amacının Anayasa’nın 104. maddesindeki “gözetir” kavramını ifade etmek olduğunu söyledi.
Siyasi olgunluğunu bildiğim Kurtulmuş’un “bağlı” kelimesini hakikaten sürçülisan olarak kullandığına inanıyorum. Yine de eleştirilmesi iyi oldu; böylece eleştirinin hatayı düzeltme işlevine dair bir örnek yaşadık.
Eleştirinin değerini görüyor musunuz?
ANAYASA’YA GÖRE
Bu kitaplıkta eski Türkçe ile yazılı 6 milyon malzeme dijitalize edildi, internetten okurların hizmetine sunuldu; nadir elyazması eserlerden tutun da 1928’deki harf devrimine kadar yayınlanmış kitap, gazete ve dergiler.
Etkinliğe Zafer Toprak, İsmail Kara ve Mustafa Budak gibi tarihçilerle Doğan Hızlan ve Beşir Ayvazoğlu gibi edebiyatçıların da katılmış olması Atatürk Kitaplığı’nın önemini belirtmek için yeterlidir sanırım.
24 EYLÜL 1923
Yargıtay Başkanı Sayın İsmail Rüştü Cirit “Türk devlet geleneği”nden bahsediyor; oradan başlayalım.
Evvela, uzun tarihe sahip hiçbir milletin geçmişinde “kuvvetler ayrılığı” kavramı yoktur. Çağımızda ise kuvvetler ayrılığı bulunmayan bir devlet adil de olamaz, demokratik de olamaz.
Kuvvetler ayrılığı gibi konularda bakacağımız “gelenek” ancak modern tarihte bulunabilir. Mesela bizde kuvvetler ayrılığı Tanzimat devrinde konuşulmaya başlandı. Meşrutiyet devrinde kuvvetler ayrılığı ilkesi devlet başkanı padişahı “sembol” haline getirdi. Zamanın İslamcıları da bunu desteklemişti.
Cumhuriyet’in “kuvvetler birliği” ilkesi tarihi bir dönemin ifadesidir, bugün emsal olamaz. Hele başkanlık sistemi için referans yapılamaz.
Dikkat ettiniz mi, Anayasa Mahkemesi başkanı yoktu aralarında.
Anayasa Mahkemesi’nin eski Başkanı Haşim Kılıç da yüksek yargı başkanlarının bu tavrını eleştirdi.
Niye böyle?...
AYM VE DİĞERLERİ
İslam’ın yükselme çağında bilim ve felsefe meşalesini taşıyan Müslümanlar da, çöküş devrinde kafa karıştırıyor diye matematiği medreseden kaldıran Müslümanlar da “ilim Çin’de de olsa ilimdir” hadisi şerifini biliyorlardı.
İstanbul’da 16. yüzyılda Takiyüddin rasathanesini kuranlar da, “gökleri gözetlemek uğursuzluk getirir” diye yıkanlar da İslam’ın ilk emrinin “Oku!” olduğunu biliyorlardı.
Modern çağda Lenin’in, Stalin’in, Mao’nun ideolojileri “bilimsel sosyalizm” değil miydi?!
Hitler ırk üstünlüğü ideolojisini “tabiat kanunu” olarak görmüyor muydu?