Paylaş
İçinde bulunduğumuz safha, “çözüm süreci”nin bozulmasıyla başladı.
11 Temmuz 2015’te KCK Kandil’de “Çatışmasızlık sona erdi” açıklamasını yaptı. Çünkü çözüm süreci boyunca hem bölgede silah ve mühimmat yığınağı yapmışlardı hem Suriye’deki gelişmelerden büyük bir cesaret almışlardı; “Rojava”yı Türkiye’ye taşıyabileceklerini düşünüyorlardı.
Başbakan Davutoğlu’nun 25 Temmuz günlü açıklamasına göre, 7 Haziran seçimlerini izleyen 1.5 ay içerisinde PKK’nın terör eylemlerinin bilançosu şöyledir:
“7 Haziran’dan bugüne... 281 terör eylemi yapılmıştır. Yine aynı dönemde 5 güvenlik görevlimiz asker ve polisimiz şehit edilmiştir. 3 asker ve 50 polisimiz yaralanmış, 1 polisimiz kaçırılmış, dört vatandaşımız katledilmiş, 10 vatandaşımız yaralanmıştır.”
Bunun üzerine 25 Temmuz’da PKK’ya karşı operasyonlar başlatıldı.
TERÖR KAPASİTESİ
Demek ki devlet yaklaşık 11 aydır operasyon yapıyor. Askerlerimiz ve polislerimiz canlarını ortaya koyarak mücadele ediyor, şehitler veriyor.
Ateş düştüğü yerleri yakıyor.
Her tavrımızda onlara manen destek olmalıyız. Askere yetki verilmesini de doğru buluyorum.
Fakat bir de madalyonun öbür yüzü vardır: İlker Başbuğ görevdeyken en büyük sorunun “dağa çıkmaları önleyememek” olduğunu söylemişti. Bugün de böyle.
PKK’nın sadece bela getirdiğini gören bölge halkı içinde PKK’ya tepki arttı fakat PKK hâlâ militan bulmakta zorlanmıyor. Konunun uzmanı olan Ali Nihat
Özcan, PKK’nın eylem kapasitesinde önemli bir düşüş görülmediğini söylüyor.
Onun için her gün şehit haberleri geliyor.
Dün de İstanbul Vezneciler’de 6 polis, 5 sivil olmak üzere 11 şehit verdik.
Elbette istihbarat ve güvenlik güçleri terör örgütlerinin birçok eylemini önlemiştir ama “asimetrik savaş”ın tabiatı gereği tamamen önlenemiyor.
DİPLOMASİ BOYUTU
Terörle mücadelenin psikolojik ve siyasi boyutlarının yeterince başarılı olduğu söylenebilir mi? İngiltere ve İspanya, terör örgütü içinde görüş ayrılıkları çıkaran politikalar geliştirebilmişti. Biz çözüm sürecini iyi yönetemediğimizden bunu başaramadık.
Terörle mücadelenin diplomasi boyutu özellikle önemlidir.
2010-203 döneminde Avrupa’da Fransa, Belçika, Almanya gibi ülkelerde PKK kuruluşlarına baskınlar ve tutuklamalar olmuştu.
4 Mart 2010’da Belçika politik Roj TV’ye baskın yaptığında PKK’liler “Baskında Türk polisleri vardı” diye açıklama yapmıştı.
Türkiye’nin imajı bugünkünden çok iyi olduğu gibi, AB’yle yakın ilişkiler döneminde istihbarat ve güvenlik güçleri arasındaki işbirliği ve yakın çalışma da çok üst düzeye çıkmıştı.
DOSTLARI ARTTIRMAK
Bugün PKK Suriye’deki kolu PYD vasıtasıyla “uluslararası bir aktör” haline gelmiştir! Terörle mücadelenin önemli boyutlarından biri, Başbakan Binali Yıldırım’ın doğru formülasyonuyla “düşmanlarımızı azaltmak, dostlarımızı çoğaltmak”tır.
IRA ile mücadelesinde İngiltere bile bile buna büyük önem vermişti.
Türkiye ise bugün dış politikada sıkıntılar yaşamaktadır.
Almanya’nın ‘soykırım’ kararını bizim vatandaşımızı coşturacak öfkeli bir dille değil, AİHM kararındaki kavramlarla eleştirmek daha etkili olmaz mıydı?
Suriye ve Mısır konularında bu kadar keskin taraf olmamızın faydası nedir?
Rusya’yla kriz bize Suriye hava sahasını kapattı! Daha ilk saatlerde krizi yatıştırmak için girişimler yapmak gerekmez miydi? Bunun gerekli olduğunu Abdullah Gül de söylemişti.
İçeride kutuplaşma yerine genel bir oydaşma sağlamak, dışarıda “dostları çok” bir ülke olmak terörle mücadele için zorunludur.
Paylaş