27 Aralık 2010
DEVLET Bakanı Faruk Çelik, kuşkusuz iyi niyetle Alevilerin inanç temelindeki bazı sorunlarını çözmek için epey süredir bir görev yürütüyor. Aslında çok da rahat bir çalışma yaptığını düşünmeyelim; kendilerini Başbakan’a yakın görünen bazılarının sanki rol kapmak istediği, bunu yaparken süreci olumsuz yönde etkileyecek tutum aldıkları kanısı gelişiyor.
Çelik’in bu durumdan rahatsızlık duyduğunu sanıyorum; çünkü söz konusu Aleviler ise hükümetle AKP’den ortak ve makul ses çıkmasını yeğliyor.
Malum; referandum sürecinde Başbakan Tayyip Erdoğan dahil bazı AKP’lilerle hükümete yakın görülen medyada ‘Dede’, ‘mezhep’ sözcükleri etrafında Alevileri inciten sözler edildi.
O sözler, açılımı birlikte yürüttüğü Alevilerin eleştirileriyle karşılandığı için en çok Çelik’i sıkıntıya soktu.
DEVRE DIŞI BIRAKMA İHTİMALİ
Alevi açılımında sorunlu gelişmeler yaşandığını, perşembe günü muhafazakâr bir gazetede ‘Alevi Çalıştayı Koordinatörü’ titriyle Necdet Subaşı’nın sözleri manşete taşınınca bir kez daha anladım.
Örneğin; açıklamadaki, “...süreci ilerletmeye çalışıyoruz” diye biten cümledeki ‘ruz’ eki, sanki Subaşı, özel görev üstlenmiş etkisi yaratıyordu.
Oysa emin olabilirsiniz; Bakan Çelik’in ne bu açıklamadan haberi olmuştur ne de açıklamadaki sözlerin tümünü onaylamıştır.
Din dersleriyle ilgili çalışmada görevi, o da Çelik’in talebiyle, moderatörlükle sınırlı Subaşı’nın öne çıkması/çıkarılması, bakanın çalışmasından memnun olmayıp onu devre dışı bırakmak isteyenler var ihtimalini akla getiriyor.
Subaşı’nın Başbakan’a yakın bir isim olmasına da dikkat çekiliyor.
Sözünü ettiğim kuşkuyu şundan dolayı da gündeme getiriyorum:
Çelik, çalışma süresince her fırsatta hem Alevi temsilcilerine hem de arkadaşlarına, “Aman, bu işi reklam konusuna çevirmeyelim; Türkiye’nin çok önemli bir sorunu sıkıntı doğmasın, sonuç alalım” uyarısı yapıp durdu.
Sonuç nereye varacak yakında görürüz; ama asıl sorun daha derinlerde.
YIKILMASI GEREKEN ANLAYIŞ
Neden, diye soranlara son günlerde yaşanan iki örneği vermek dahi yeter.
Maraş’ta, 31 yıl önce açıklandığı gibi 110 değil, yüzlerce Alevi katledildi.
Bazı Aleviler, öldürülen yakınlarını anmak için geçen hafta Maraş’ta barışçı bir yürüyüş yaptı; ama birileri o anmayı dahi hazmedemedi.
Hadi o hazımsızları geçelim; ama ileri demokrasi şampiyonu geçinenlerden tık çıkmadı; hatta, sık sık 80 yıl önce yaşanan İskilipli Atıf Hoca dramını gündeme getirdiklerini unutup, “Nefretleri kaşımayalım” demeye getirdiler.
Gerçi daha dün yaşanan Madımak için de ‘kaşımayın’ demiyorlar mı?
Peki, muhafazakârların sessizliğini neye bağlamalıyız, derseniz ipuçlarını Murat Yetkin perşembe günü Radikal’de çıkan yazısında bulabiliriz.
Muhafazakâr, eğitimli bir işadamı Yetkin’e yolladığı mektupta, referanduma Alevileri bürokrasiden temizlemek için ‘evet’ dediklerini, bunun için özel çalışma yaptıklarını yazdı ve “Bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun başında olduğu CHP’ye neden oy verelim” diye sordu.
Burada sorun işadamı değil (belki bakanı da zorlayan) bu muhafazakâr bakış; aşmak için de AKP ve din adamları başta, muhafazakâr dünyanın ses vermesi lazım.
CHP ve liderinin Alevi çekingenliğini atması gereği de ayrı.
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2010
CHP Kurultayı ile ilgili yorumların bazılarına katılmak mümkün değil. Unutmayalım, CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yazdığı tek bir delege yok ve Kılıçdaroğlu, genel başkanlığı bir kavgayla almadı, onu kucağında buldu.
Gürsel Tekin’in etkisi ise il başkanı olduğu için İstanbul’la sınırlıydı.
Cumartesi Kılıçdaroğlu, işte bu delegenin karşısına, onları özenle seçen Deniz Baykal ve Önder Sav’la kıyasıya bir kavgaya girişmek üzere çıktı.
O gerçeğe rağmen delege, Kılıçdaroğlu’na, ilk kurultayda verdiği desteği aynen sürdürdü, Baykal ve Sav mitlerini yönetimden uzaklaştırmayı onadı.
Desteği aynen sürdüğünü iki kurultayda Parti Meclisi (PM) için verilen oylardan çıkarıyorum, ilkinde en yüksek oy 1114, ikincisinde 1110.
Blok listeye verilen ortalama destek ise iki kurultayda bu civarlarda.
DÖNEM SENİN KILIÇDAROĞLU
Böyle bir ortalamaya karşın, adı üzerinde onca tartışma yapılsa da Sezgin Tanrıkulu’nun aldığı 1030 oyu düşük görüp bunu, “CHP delegesinin Kürt sorununa bakışının işareti” saymak çok gerçekçi değil.
Tanrıkulu’na verilmeyen sınırlı sayıdaki oyun nedeni de ideolojik değil, Doğu ve Güneydoğu’da söz sahibi olma rekabetinden kaynaklanıyor; yoksa aynı delege Tanrıkulu’nu da en az Gürsel Tekin kadar çizebilirdi.
Tekin ise önceki kurultayda 814, bu kurultayda da 762 oyla en sonda yer aldı. Ancak dikkat, bu kez karşısında iki grup birden olsa da azalan oyu sadece 52.
Bu oylar gösteriyor ki delege Kılıçdaroğlu’na net mesaj verdi: “Bizi seçenlere değil, sana güvendik. Yetki de dönem de senin, ne yapacaksan yap”. Ancak bu mesajın altında büyük bir inanç var, o inanç da “Kılıçdaroğlu partimizi iktidara getirir” umudu.
Bu umudun ne kadar karşılanacağını görmek için sadece 7 ay bekleyeceğiz ve sanırım sürenin kısalığının farkında olan ilk isim de Kılıçdaroğlu.
(Örneğin, ‘TSK’nın iki dil bildirisi’ üzerine Süheyl Batum ve Gürsel Tekin’in ‘Yanlıştı’ demesi olumluydu, ancak pek duyulmadı ve gecikme oldu gibi.)
O nedenle hem partide kimseyi ötekileştirmemesi gerekiyor, ki en büyük sıkıntıyı da TBMM Grubu’nda yaşayacak gibi görünüyor, hem de mevcut oy tabanını eksiltmeden yeni seçmen kitlesini kazanacak formüller arıyor.
PM listesi için, “Farklı bakış açısı olanları bir araya getirdim. Böylece kişiye değil fikre bağlı tartışmalar yaşansın, farklı açıları görme şansımız olsun istedim” diyerek de ötekileştirmeme çabası göstermiş oldu.
AKIL SAĞLIĞIMIZ ÜZERİNE
CHP’de yaşananları en yakından izleyen gazetecilerden biriyim, her yazdığım da ortada ve malum, yaşanan süreci kitaplaştırdım da.
CHP’deki gelişmeleri izleyen gazeteciler için, “Umarım akıl sağlıklarını korurlar” dileğinde bulunmamda büyük pay CHP’deki gelişmeler; alınan kararlar, yapılan işler, söylenen sözler, değişen tavırlar...
Hani, gelen bazı sitemler mi (CHP içi veya dışı) etkili oluyor bilmiyorum; ama bazı arkadaşlarımız da akıl sağlığımızı bozmak için epey uğraşıyor.
Bakıyorum da halk çok sevdi diyerek Kılıçdaroğlu’na ‘Gandi’ adını koyanlar, bu adı kimin verdiği yarışına girenler şimdi kalkmış, ‘Kılıçdaroğlu medyanın eseri’ demeye getiriyorlar ya işte o zaman ağzım açık kalıyor.
Hele 30 yıldır, bazı liderler için bazı manşetler çıksın diye kimin ne çaba gösterdiğini de anımsayınca, “Aman, akıl sağlığını koru Şükrü” diyorum.
Yazının Devamını Oku 20 Aralık 2010
CHP Kurultayı ile ilgili yazılarımda iki vurguda bulunmuştum. Gündemi kastederek, yeni bir hukuki boşluğa neden olunmaması gerektiğini yazmıştım; hukuki boşluk bu kez listeden çıktı.
Bir de, “Umarım biz gazeteciler de CHP Kurultayı’na kadar akıl sağlımızı korumayı başarırız” demiştim; arkadaşlarımın direncine güveniyorum.
Çankaya İlçe Seçim Kurulu dün akşamüzeri CHP’yi rahattı.
Eğer aksi bir karar alınsa Gürsel Tekin ve Sezgin Tanrıkulu’nun Parti Meclisi (PM) üyelikleri iptal edilseydi, CHP’de ciddi bir moral çöküntüsü yaşanacak, faturası da delegenin büyük güç verdiği Kemal Kılıçdaroğlu’na kesilecekti.
Çünkü dünden itibaren CHP’de, her faturada adrese Kılıçdaroğlu yazılacak.
Kılıçdaroğlu’nun bunun farkında olduğuna eminim.
ÖLÜMÜNE KADAR BERABER
Dün, seçim kurulu kararı öncesi Kılıçdaroğlu ve Tekin’in bir gecekonduya yaptığı Aşure Günü ziyaretini ben de izledim, kısa görüşme olanağı buldum.
Kılıçdaroğlu, bir sorun görmediğini, yargıyı bekleyeceklerini söyledi.
Tekin ise kendinden çok emin konuştu ve bakın, daha o saat neler söyledi:
“Tüzüğümüz açık, 23’üncü madde kurulları sayıyor. Hiç kuşkum yok. Ama bunun dışında bilinsin ki ben, Kemal Bey’in yal arkadaşı değil, yol arkadaşıyım. Ölümüne kadar yanındayım. Partimde bin tane görevi var. Görev sadece Parti Meclisi’nde (PM) olunca yapılmaz ki.”
Sözün burasında, bir de Tekin’in en az oy aldığı sandıklara bakalım.
Ağırlıkla milletvekili, Ankara ve Antalya, kısmen Bursa ve Balıkesir sandıkları; yani Deniz Baykal ve Önder Sav etkileri görünür gibi.
Yargı süreci bitti varsayarak, kurultayın verdiği bazı mesajları özetleyelim.
Kılıçdaroğlu, cumartesinin kesin galibidir; artık önünde engeli kalmadı.
Hâlâ aynı görüşteyim; ikinci kuşak çevresindeki isimler PM üyesi olsalar dahi, bu kurultayın en kaybedeni Deniz Baykal olmuştur.
Uzatmama gerek yok, çok dillendirdim, çok da yazdım; delegenin iktidar umudunu ya görmedi ya da görmezlikten geldi, yalnız kaldı.
Kurultay’ın ikinci kaybedeni ise Baykal’a göre daha makul bir politika izlemiş olsa da Önder Sav.
OKAY TEK BAŞINALIĞI İSTEMEDİ
Sav’a yakın bazı isimler de PM’ye girmiş olmasına rağmen, en çok Hakkı Süha Okay’ı listede göremeyince şaşırdığım için dün onunla da konuştum.
Kurultay öncesi Kılıçdaroğlu ile görüştüklerini bildiğim için nerede anlaşamadıklarını sordum, özetle şu yanıtı verdi:
“Orada temsilen olacaktım. Geçmişten gelen süreci göz önünde bulundurursak, orada tek başına olmak başka bir şeydi. Kemal Bey’in şu aşamada kendi listesiyle partiyi seçime taşımasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Ama listeyi yaparken daha kavrayıcı olmasını bekledim.”
Sözler net; Kılıçdaroğlu, Okay’ı tek başına listeye almak istemiş, Okay da arkadaşlarından ayrı, böyle bir tek başınalığı kabul etmemiş.
Kılıçdaroğlu’nun seçim manifestosuna dönüşen CHP Kurultayı’nın bir mesajı daha var ki CHP’nin delegesinden yöneticilerine kadar ortak kanı.
Kendisine söylendi mi bilmiyorum; ama her CHP’li, “Kemal Bey’in vurgu sorunu yaşadığı ortada” diyor ve buna çözüm bulunmasını umuyor.
Yazının Devamını Oku 16 Aralık 2010
KURULTAYINA iki gün kala CHP kulislerine baktığımızda, Deniz Baykal’ın çarşaf liste talebinin güçlü bir karşılık bulmadığını görüyoruz. Bazı TV programlarında, “Baykal böyle konuştukça Kılıçdaroğlu’nun eli güçleniyor” dedim; Baykal ve arkadaşları sitem etse de bu sözlerimi hâlâ doğru buluyorum; çünkü şu örnek dahi çok şeyi anlatıyor.
Antalya’yı da geçiyorum, İzmir delegeleri için, “Tek tek Baykal yazdı” dense yeridir; ancak gelinen noktada o delegeler dahi “Kılıçdaroğlu’na destek” kararı verdi.
Baykal’a medyadan da istediği desteğin gelmemesi dikkat çekici değil mi?
ÇARŞAFI DEĞİL İKTİDARI KONUŞSAYDI
Sadece CHP değil, her partide çarşaf listeyi en demokratik, en doğru yöntem olarak görür, tüm partilerin üyelerinin bunu istediğini de iyi bilirim.
Buna rağmen Baykal’ın taraftar bulmamasının önemli gerekçeleri var.
CHP delegesi 40 yıldır iktidara susamış, bu susamışlığı giderecek en küçük umudu verene hemen sıkı sıkıya sarılmak istiyor.
İşte bu delegenin Baykal’dan beklentisi, 10 yıl ısrarla uygulamadığı tüzük hükümleri üzerinde tartışma yaratması değil, CHP’yi iktidara taşıyacak önerilerini art arda sıralamasıdır.
Baykal, kurultay sürecini iktidar hedefine yöneltseydi çok büyük bir destek bulacak, saygınlığını artıracaktı, ama bu fırsatı da değerlendiremedi.
Bakın, Önder Sav, aynı yolu izlemedi; gerginliği yükseltici değil, yumuşatıcı rol üstlendi, perde gerisinde kaldı, Baykal’a destek verir görünmedi.
Çünkü bugün Kılıçdaroğlu’nu engellemeyi partisinin reddettiğini biliyor. Delegenin de, “Seçime 7 ay var. Genel Başkan’a istediği şansı verelim. Başarı hepimizin olur. Aksi durumda ise zaten çekilecek” dediğinin bilincinde.
Delegenin bu tavrı Kılıçdaroğlu’na büyük sıkıntı görmediği bir kurultay yaşatacak, ama ertesi günü omuzlarında çok büyük bir yükle uyanacak.
Artık kimse, “Canım bir şey yapmak istiyor; ama içeriden engelleniyor” tezini öne süremeyecek, aksine her sözünün gereğini yapmasını bekleyecek.
KARİKATÜRCÜLER DE KURULTAYDA
Daha önce de yazdığım gibi bu CHP kurultayının öncekilerden farklı geçmesi için Kılıçdaroğlu ve arkadaşları yoğun çalışma içindeler.
Kılıçdaroğlu, ‘Yanımda şunları da isterim’ diye pazarlığa soyunmayan Baykal veya Sav’a yakın isimleri de içeren bir liste hazırlığı yaparken, yeni isimlerle de görüşmelerini sürdürüyor.
İki çok önemli diplomat, Uğur Ziyal ile Faruk Loğoğlu bunların başında.
Her ikisiyle de görüştü, “Uğur Bey, siz benim, Faruk Bey de sizin yardımcınız olacak” dedi; Ziyal, “Yurtdışına sık çıkamam” karşılığı verince, “Tamam, yurtdışına Faruk Bey ile gideriz” uzlaşmasıyla noktayı koydu.
İş dünyasından seçilen isimler ise içeriden, Bursa Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kamil Koç’un patronlarından Sena Kaleli ile Adana Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı, CHP belediye başkan adayı Ümit Özgümüş.
Noel tatiline rağmen kurultaya, Yunanistan, Almanya, İsveç, İtalya, Fas, Irak (Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri), Polonya, Avusturya, Makedonya, Bulgaristan ve İngiltere’den sol partilerin temsilcileri geliyor.
Rekor sayıda büyükelçinin katılacağı kurultayda son sürpriz mizah dünyası. LeMan (Mehmet Çağçağ ve Tuncay Akgün), Uykusuz (Yiğit Özgür), Gırgır, Penguen (Metin Üstündağ) davetliler arasında.
Yazının Devamını Oku 13 Aralık 2010
CHP’liler bir kenara, umarım biz gazeteciler de cumartesi günkü CHP Kurultayı’na kadar akıl sağlımızı korumayı başarırız. Zorluğumuz çok; çünkü kim neler söylüyor, ağzımız açık dinliyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmesinin ardından Deniz Baykal’ı dinlerken doğrusu hem sevindim, hem de çok şaşırdım.
Sevindim; Baykal yıllardır bu köşeden de dile getirdiğimiz pek çok demokratik açılımı dillendirdi; blok listenin CHP’yi böleceğini, kaos yaratacağını, lider otoritesine sığınanları Parti Meclisi’ne (PM) taşıyacağını anlattı, daha neler dedi neler....
İyi güzel de o zaman şu blok hikayesinde biraz detaya girelim.
DELEGE İRADESİ HİÇE SAYILDI
Yıllar öncesine, 1 Temmuz 2001 günü yapılan CHP Kurultayı’na gidelim.
Yönetim, PM’nin blok liste ile seçilmesi için önerge vermiş.
Oylama el kaldırma yöntemi ile yapılıyor; o da ne; “Hayır” çok görünüyor. Hemen divan başkanı harekete geçiriliyor, “Oylar birbirine yakın görünüyor” diyerek ad okunarak oylama yapılması sağlanıyor.
Kurultay’a gelmemiş Ankara delegeleri evlerinden toplanıp salona getiriliyor; Baykal ve yönetimi önde oturuyor, adlar okunuyor “Evet” galip geliyor.
Nedense o gün, gizli oylama hiç akıllara gelmiyor, ne demokrasi ama!!!
O günden bu yana da tam 4 kurultayda ‘blok liste’ uygulandığına göre; “Bugünkü sözlerine bakarsak, Baykal önderliğinde 4 kez CHP’yi bölme girişimi yapılmış; ancak teki dahi başarılı olmamış” demek haksızlık mı? İsterseniz, ‘gelişme’, “demokratlaşma’ diyelim; ama o zaman da Baykal çıkıp, “Evet, biz 10 yıl hata yaptık, delegeden özür diliyorum. Kemal Bey de aynı hatayı yapmasın istiyorum” dese çok mu olurdu; geçelim...
Ayrıca blok liste, Baykal imzalı tüzük değişikliğinin hükmü, o değişikliğe giderken “Genel başkana büyük yetkiler verdiğimizden blok listeden vazgeçiyoruz” deme gereği hiç duyulmamış; onu da geçelim...
DAVUL VE TOKMAK MESELESİ
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun Baykal ve Önder Sav ile yaptığı görüşmelere.
Ortaya çıktı ki, delegenin blok listeye ‘hayır’ deme olasılığı yüksek.
Sanki o nedenle talebi Kılıçdaroğlu sahiplensin isteniyor.
Kılıçdaroğlu, buna ‘evet’ demediği gibi, “Sizin yazdığınız tüzük, ‘blok liste şart’ diyor; ama delege isterse neden olmasın” mesajı verdi.
Bunu, “Delege, seçime giderken davul benim boynumda, tokmak sizde olsun demeyecek, delegemize güveniyorum” diye de okuyabiliriz.
İşte o nedenle de Baykal, “Bir nezaket görüşmesi oldu” diyerek memnuniyetsizliğini ortaya koydu ve kamuoyu önünde, “Parti bölünür” diyerek Kılıçdaroğlu’na ‘ayar çekmeye’ devam etti.
“Kürsüye çıkar 1.5 saat konuşurum” sözüyle ise, “Nasılsa senden daha iyi hatibim, delegeyi daha çok etkilerim” uyarısında bulundu.
Bekleyip göreceğiz, neler olacak; ama Baykal da sürprizler görebilir.
Yok, yok çarşaf liste önerisi kabul edilir anlamında söylemiyorum bunu, hâlâ bu olasılığı düşük görenlerdenim; ama Baykal, güzel güzel konuşsa da delegenin bu kez geçmiş 20 yılı daha çok anımsayacağını düşünüyorum.
Sonuçta, belki de CHP’nin böylesi bir süreci yaşaması en iyi yol.
Önemli olan Türk demokrasisinin kazançlı çıkması, gerisi teferruat.
Yazının Devamını Oku 9 Aralık 2010
ÖYLE anlaşılıyor ki, 18 Aralık’a kadar CHP kurultayını konuşacağız. Pazartesi günkü yazımda gündeme getirdiğim kurultayla ilgili hukuki tartışmanın sürdüğünü, genel merkez yönetiminin hiçbir sorun görmezken muhalefetin, özellikle MYK faaliyet raporlarının Parti Meclisi’nde (PM) görüşülmesi konusundaki ısrarlarını sürdürdüğünü belirtmeliyim.
Bu ülkede iki hukukçunun aynı şeyi söylediğini görmediğimiz için bu tartışma da belli ki kurultay gününe kadar sürer.
O tartışma süredursun kurultay hazırlıkları hızla ilerliyor.
Tamamen genç bir ekip, kurultayı ve salonu hazırlamakla görevli.
Çok iddialı bir kurultaydan söz edildiği için adı da “İktidara Yürüyüş Kurultayı” olarak belirlenmiş durumda.
HEYECANLANDIRACAK İSİMLER
Peki bu iddialı kurultayda neler göreceğiz; bana şöyle bir özet yapıldı:
“Her şeyin CHP’de ilk ve özgün olduğu; teknolojinin en üst düzeyde kullanıldığı; müziğin, şarkıların, sloganların, mesajların Genel Başkan’ın konuşma metniyle örtüştüğü, dağınık değil, derli toplu bir kurultay.”
Kurultayda hiçbir şeyin Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadeliğini, mütevazılığını aşmamasına özen gösterileceğinin de altı çizildi.
Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşması, üzerinde en fazla durulan konu.
Konuşmanın ağırlıklı olarak Türkiye’nin ana sorunlarına ışık tutucu olacağını, eleştiriden çok CHP’nin önerilerini içereceğini belirtmeliyiz.
Metin çalışması çok koldan yürüyor; ama son yazım Kılıçdaroğlu’na kalacak.
Malum kurultayın asıl hedefi, PM’nin yenilenmesi.
Kılıçdaroğlu’nun sözleri gençlerle kadınlara özel ağırlık verileceği yönünde.
Bu bir kenara, “Yeni isimler olacak mı, olacaksa kimler?” diye soran çok fazla. Çok sürpriz beklemiyorum, ancak partinin önemli bir isminin, “Türkiye’yi heyecanlandıracak isimler de listede olacaktır” dediğini aktarayım.
Şöyle küçük bir ayrıntı da verelim, bu isimlerden ikisi dış politika alanında, ikisi de iş dünyasından olacakmış.
ZOR VE YORUCU GECE
Kurultay süreci yürürken Kılıçdaroğlu’nun gündeminde önemli bir konu daha var.
Deniz Baykal’ın geride bıraktığı en önemli geleneklerden biri de CHP genel başkanlarının Şeb-i Arus törenlerine katılması, orada konuşması oldu.
Kılıçdaroğlu da bu geleneği bozmak istemiyor, ancak gelin görün ki, Şeb-i Arus törenleri CHP delegelerinin Ankara’ya geldiği günün akşamı yapılacak.
CHP’de Kılıçdaroğlu’nun Şeb-i Arus’taki konuşması da çok önemseniyor.
Diyanet dünyasının en önemli ve saygın isimlerinden taslak ve öneriler alındı, metinleri birleştirme çalışmasına da başlandı.
Üzerinde düşünülen nokta ise Kılıçdaroğlu’nun bir gece önce Konya’ya gidip dönmesinin kurultay performansını etkileyip etkilemeyeceği.
Son kararı Kılıçdaroğlu verecek, ancak Şeb-i Arus’ta konuşmayı çok istediği bilindiğinden muhtemelen, ‘Akşam Şeb-i Arus, sabah kurultay’ diyecek gibi.
NOT: Uzun süredir dile getirip duruyorum, poliste çok ciddi bir çifte standart var. Başı örtülü kadına elini uzatamayan erkek polis, başı açık kadına her türlü şiddeti uyguluyor. O polis başı örtülü bir kızımızı ayaklar altına alsa yeri yerinden oynatacak siyasiler sessiz kaldıkça, bazı en demokratlar(!) da ‘İşkenceye sıfır tolerans için polisi lağvedelim!’ demedikçe bu böyle sürer.
Yazının Devamını Oku 6 Aralık 2010
CHP’nin 18 Aralık’taki kurultayı, seçimlere 7 ay kala yapılacağı için yeni bir tartışmaya, hele hukuki boşluğa neden olmaması gerektiği ortada. Ama gelin görün ki, kapalı kapılar ardında ilginç tartışmalar yaşanıyor.
Kurultay gündeminin acemice hazırlandığı belirtilerek, “Bir kurultay uzmanı olan Önder Sav’ın bu acemiliği görmemesi mümkün değil” deniyor.
Tartışmalı konu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın önceki MYK’yı geçerli saymayan kararı üzerine gündeme geliyor.
Malum, savcılığın bu kararı, eski MYK’nın aldığı tüm kararları da tartışmalı hale getirmiş ve bunun maddi sorumluluk yaratabileceği dahi konuşulmuştu.
TARİHLER HATALI İDDİASI
Eski MYK üyelerinin aldığı görevden uzaklaştırma kararları ve yaptığı harcamalar dahil her tasarrufunun bir hukuki sonuç yaratmasının önüne geçmek amacıyla kurultay gündemine bir madde kondu.
Kurultay gündeminin 5’inci maddesi aynen şöyle:
“22.5.2010-03.11.2010 tarihleri arasındaki sürelere ilişkin çalışma ve hesap raporlarının okunması, görüşülmesi ve aklanması.”
Maddede ne var denecek; ama önce tarihlere dikkat.
Birincisi, başlangıç günü olan 22 Mayıs, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçildiği kurultayın toplantı günü ve bir kurultay diğerini aklayamaz.
İkincisi, tarihler doğrudan Önder Sav’ın Genel Sekreter olduğu MYK dönemini kapsıyor; çünkü Kılıçdaroğlu o ekibi 3 Kasım günü yönetimden uzaklaştırdı.
Hadi birinci tarih önemli değil dense de sürenin bitiş tarihinin içinde barındırdığı sorunu görmemiz için önce CHP tüzüğüne bakmamız gerek.
Tüzüğün Parti Meclisi (PM) ile ilgili 38. maddesinin ‘c’ bendi, “MYK’ca hazırlanan çalışma raporunu ve kesin hesabı inceleyip karara bağlar” diyor.
Kılıçdaroğlu, PM’yi toplantıya çağırmaktan yana olmadığını gösterdi.
Bu sorunun birinci bölümü, ikinci bölümü ise tarihler öyle seçilmiş ki raporu yazması gereken MYK, önceki MYK olmak zorunda; yani Önder Sav yazmalı.
Oysa maddenin tarihleri, örneğin, 24 Mayıs ile 17 Aralık arasını olarak belirlenseydi raporu, mevcut MYK kaleme alacaktı.
KILIÇDAROĞLU’NUN ELİ RAHAT
Karşı görüş ise tüzüğün, “Olağanüstü Kurultay gündemini toplayan belirler” hükmünü içeren 55. maddesine göre hareket edildiği yönünde.
CHP’de kurultay kurdu çok ya, ‘En iyisi; ya kurultayda önerge verilerek düzeltme yoluna gidilsin ya da başka bir formül aransın’ diyenler epeyce.
İşin hukuki boyutu böyle; ama bütün gözler Kılıçdaroğlu’nun PM listesinde.
Perşembe günü, muhalif grupların, “PM listesi, bu kez de Gürsel Tekin damgasını mı taşıyacak” dediklerini yazmıştım.
Bu söylentilere önlem olarak Kılıçdaroğlu, “Listeyi ben yapacağım” derken MYK üyeleri de bir araya gelip, “Genel Başkan’a isim önermeme” kararı aldı.
Kılıçdaroğlu’nun olmadığı o buluşmada, “Kurultay gününe dek, tüm illeri gezerek delege ve parti yöneticilerine neden kurultaya gidildiğini anlatıp, Kılıçdaroğlu’na destek istenmesi” kararı da alındı ve hemen yola çıkıldı.
Son bir değerlendirme de listede muhalefetin bulacağı yer konusunda.
Yinelemek isterim; ne Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal ile Önder Sav’dan isim ister ne de onlar isim önerir; ama çıkacak Genel Başkan listesinin partinin tümünü kavrayıp kavramaması alternatif listelerin kaderini belirleyecek.
Yazının Devamını Oku 2 Aralık 2010
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, fıtık ameliyatının ardından, dinlenirken kafasında netleştirdiği kurultay toplama kararını dün açıkladı. Kararda hiçbir sürpriz yok; ancak verilen mesajlara dikkat etmeli.
Kılıçdaroğlu, kimilerinin CHP ile ilişkilendirdiği bir darbenin ardından idamla yargılanan 3’üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın mezarını ziyaret etti. Kararını 3 Aralık’taki Parti Meclisi’ni (PM) toplantıya çağırmadan ilan etti. Açıklamasında, “PM listesini bizzat ben yapacağım. Hiç kimseyi, ama hiç kimseyi ötekileştirmeyeceğiz. Her partilimizi kucaklayacağız” derken, bu sözlerinin altını çizdiğini özellikle belirtti.
Şimdi gelin bu mesajları çözmeye çalışalım.
TABAN VE AVRUPA DESTEĞİ
Kılıçdaroğlu, Bayar’ın mezarını ziyaret eden ilk CHP Genel Başkanı olarak, AKP’den uzak, gidecek yer arayan merkez sağ seçmeni hedeflediğini gösterdi.
Konuyu PM’de tartışmaya açmadan ‘Kurultay’ diyerek, hem mevcut PM’yi sildi hem de orada ortaya çıkacak olumsuz görüntülerin önünü kesti.
Açıklamayı Bursa’da yaparak da PM’ye, “Tartışmanızı istemediğim kararımı Ankara’da, sizin önünüzde değil, örgütün içinde açıklıyorum; çünkü örgüt arkamda” mesajı verdi, olası rakiplerine, “Sığınağım örgüttür” dedi.
Bir mesaj da kurultay mekânı ile geliyor.
CHP Kurultayı Ankara’nın en yeni, en büyük salonu, Arena’da yapılacak.
Böylece Kılıçdaroğlu, salonu dolduracağını umduğu 12 bin CHP’li izleyici ile de halk desteğini kurultaya yansıtmaya çalışacak.
Kılıçdaroğlu, bir destek de çoğu Avrupa’dan olmak üzere dışarıdan alacak.
Söyleyeyim; kararı açıklamadan birkaç gün önce danışmanı Ali Kılıç’a, kardeş partilerle hemen temas kurmaları için talimat verdi.
Anlayacağınız, yan yana dizilmiş yabancı sosyal demokrat/sosyalist parti temsilcileri, sadece kurultayın yeni ilki olmayacak, Avrupa’dan Kılıçdaroğlu’na gelen desteği, delegenin bizzat görmesini de sağlayacak.
GÜRSEL TEKİN FAKTÖRÜ
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun altını çizdiği sözlere, ancak biraz girizgâh şart.
Malum, genel başkan seçildiği kurultay, Kılıçdaroğlu’nun damgasını taşımadı, PM listesi de dahil tam bir Önder Sav organizasyonu oldu.
PM üzerindeki bu Sav etkisi, özellikle Baykal’a yakın isimlerce eleştirildi. Aynı çevrelerden bu kez, alttan alta şu söylem dillendiriliyor:
“O günkü Önder Sav’ın yerini bugünkü Gürsel Tekin almasın.”
Kılıçdaroğlu’nun o ifadeleriyle bu kaygıları gidermek istediğini düşünebiliriz. Yine de Tekin’in etkisinin sınırlı olacağını düşünenler yanılır, çünkü yaşanan bu süreçte Kılıçdaroğlu’na en büyük desteğin Tekin’den geldiği açık.
Kılıçdaroğlu, dün Baykal ve Sav ile görüşeceğini de söyledi.
Dışarıdan bakıldığında bu sanki olumlu bir atak, ancak Baykal’ın, Sav ile aynı kulvarda, üstüne üstlük “CHP’nin kanaat önderlerinden biri” olarak görülmekten pek memnun kalmayacağını düşünüyorum.
Öte yandan, eğer gerçekleşirse, bu görüşmelerde liste pazarlığı olmayacağını, bunu her üç ismin de istemeyeceğini şimdiden ilan etmeli.
Muhtemelen Kılıçdaroğlu, iki isme de, “Kimseyi dışlamadan, anlaştığım, gençlerle kadınların daha çok temsil edildiği bir kadroyla iktidar yürüyüşüne çıkacağım.
Sizin de desteğinizi bekliyorum” demekle yetinecek.
Şu anki gözlemimiz de bir sıkıntı yaşamayacağı yönünde işaret veriyor.
Yazının Devamını Oku