21 Şubat 2011
SEÇİM kararının alındığı, sandığa 3.5 ayın kaldığı bir haftaya giriyoruz. Bugünden bakacak olursak görünen; iktidar, süreci askerle tansiyonu yükseltme ve Ergenekon, Balyoz gibi davalar üzerinden götürmeye çalışacak.
Bu amaçla da sadece tutuklamalar değil; bazı askerleri görevden alma kararı çıkmasına, Ergenekon’la CHP bağlantısı kurma arayışlarına kimse şaşırmasın.
Yine görünen, Başbakan Tayyip Erdoğan, demokrasi söylemini öne çıkarmakta, darbe tartışmalarını sürdürmekte yarar görecek.
Muhalefette ise MHP rotasını çizdi, herekete geçti; Devlet Bahçeli salı günkü grup toplantılarını sonlandırarak seçim startını verdi, yollara düştü.
Anladığım, AKP’nin özetlediğim planını gördüğü için Bahçeli, bu konularda iktidara yarayacak tüm çıkışlara karşı söylemler geliştirip uyarılar yapıyor.
Bahçeli, yola erken çıkarak örgütünü de hareketlendirmek istiyor; çünkü AKP’nin ana hedeflerinden birinin MHP’yi baraj altına itmek, bunun için örgütte kopuşlar sağlamak olduğunu düşünüyor, önlem alıyor.
POLEMİK CHP’YE YARAMIYOR
MHP’ye karşın, ne kadar Kemal Kılıçdaroğlu her hafta mutlaka bir-iki ile gidiyor olsa da CHP, Ankara’nın polemiklerini aşmakta başarılı görünmüyor.
Hele hele Ergenekon ve Balyoz tartışmasına girdikçe yerinde sayıyor.
Tamam; o davalarda önemli hukuk ihlalleri ve kanıtlarla ilgili kuşkular var ve bunları dile getirmek hukuku savunan herkesin görevi; ama işi, ironi de olsa, “Nerede bu Ergenekon gidip üye olacağım” noktasına çekmek hem beklenen sonucu yaratmaz hem de AKP’ye tatlı bir koz vermek olur.
Öte yandan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan’a, “Size muhtıra verenlere neden dokunmuyorsunuz” diye sormayı sürdürmesi ise son derece doğal.
CHP bu konulara dalmaktansa, Aile Sigortası başta, projelerini ilgili halk kesimlerine anlatmaya yoğunlaşsa, Ankara’ya uğramadan Anadolu’yu karış karış dolaşsa iktidarın polemiklerini havada bırakır, etkisiz kılar.
İşte Aile Sigortası konuşuluyor, tartışılıyor, ilgi de topluyor.
Aile sigortası kadar, “Her üniversite öğrencisine iki yılda yurt ve harçları kaldırma”, “Şoför esnafına KDV ve ÖTV’siz taksi”, “Muhtarlara asgari ücret”, “Emekliye milli gelirden pay”, “Taşeron işçiliğe son” gibi vaatler de geniş kitlelerin bütçelerine önemli maddi katkı sağlayacak projeler.
Halkın gerçek sorunu bunlar olduğu için CHP, önce projelerini ilgili kesimlere ulaştırır sonra da ikna edici olursa daha fazla sonuç alabilir.
YOKSULLUĞA YETER DEMEK
Neden mi bunları söylüyoruz; bakın çevrenize insanlar neyi konuşuyor?
“Bugün otobüs kartımı bir kez az kullandım” sevincini yaşayan; “Ben de OSTİM’de, Davutpaşa’daki gibi bir gün yanarak can verir miyim” diye korkan; her gece yatağa, “Zonguldak’ta, Afşin’deki göçükler beni de bulur mu” sıkıntısı ile giren, “İşime gücüme giderken polis, bir gün Sakarya’daki gibi benim de yolumu kesip, yere yatırıp diziyle boğazıma bastırır mı” hissine kapılan, bütün gün, “Gelirimi iki kuruş nasıl artırırım” hesabı yapan insanların sayısı ne kadar?
Bu insanlar, kendi hakları savunacak mesleki örgütlerden de mahrum bırakıldıkları için seslerini duyurmakta başarılı olamıyorlar.
İşte bu çaresiz insanlara sahip çıkan, sarıp sarmalayan, “Yoksulluğunuza yeter” diyen, gerçek gündeme onları oturtanlar kazanır.
Yazının Devamını Oku 17 Şubat 2011
HAKSIZLIK etmemek için üniversitesinin adını vermiyorum, hem de bölüm başkanı ilahiyatçı Prof. Orhan Çeker’in, tecavüzü haklı gösteren, suçu da kadına yükleyen anlamına gelebilecek sözler ettiği gün AKP Kadın Kolları Başkanı Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ile Meclis kulisinde karşılaştım. “Ne var ne yok” dediğimde, heyecanlı ve neşeli bir yüz ifadesiyle yoğun bir şekilde seçim hazırlıklarını sürdürdüklerini söyledi.
Ancak, heyecanının asıl nedenini, “Halen 30 olan kadın vekil sayımızı, bu seçimde ikiye katlamak amacındayız. Ciddi bir potansiyelimiz var, arkadaşlarımız da istekli” sözlerinin gerisinde buldum.
Doğrusu Şahin’in bu sözleri ettiği bir günde, bir profesörün insanlık suçu sayması gereken tecavüzü, bakışa göre değişen ‘dekolte’ sözcüğünün arkasına saklamak istemesi kadının, özellikle de Müslüman dünyada yönetimde daha etkin olmasını fazlasıyla kaçınılmaz kılıyor.
KADIN PROJESİYLE KONUŞSUN
Başbakan Tayyip Erdoğan, kadınlara büyük haksızlık yapan bu sözlere de gereken yanıtı verir umuduyla kadının siyasetteki konumuna dönelim.
TBMM’de kadın oranı yüzde 10’un altında (550’nin sadece 50’si).
Kadının kürsüde, parti yönetiminde, alanlarda, yani siyasetin her kademesinde adil temsilinin sağlandığı tek parti, hakkını verelim, BDP.
Üstelik feodal bir yapının söz konusu olduğu coğrafyada etkili bir partinin bu başarısını kadınlar adına kutlamak gerekiyor.
AKP ve CHP’de kadın oranı ancak yüzde 10’a yaklaşıyor, MHP ise en yoksulu.
Sayıyı ikiye katlaması dahi adaleti sağlamaz, ama AKP’nin bu yönde atacağı adımları önemli görmek gerekirken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun her fırsatta, “Kadını öne çıkaracağız” dediği unutulmasın.
Kılıçdaroğlu’nun, bu amacı gerçekleşsin diye çok özendirici davrandığı, özellikle projesi olan kadınları desteklediği, öne çıkardığı görülüyor.
İşte yarın, genç işsizliğini önleme konusundaki çalışması ile karşısına gelen Aylin Coşkunoğlu’nu Parti Meclisi’ne alan Kılıçdaroğlu, projenin ilk adımının uygulamaya konacağı Düzce’deki törene de katılıyor.
Daha başka isimler de var, ama Coşkunoğlu’nu sadece somut bir örnek olarak veriyorum ki kadınlara, “Erkek egemen alana girmenin, onlarla rekabetin en etkili yollarından biri de proje üretmek” demek istiyorum.
BİLDİRİ DAĞITMAKTAN ÖTEYE
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülsün Bilgehan da seçim yaklaşırken, kadınların siyasete ilgisi konusunda çok umutlu sözler etti.
Odasının milletvekili olmak, örgütte çalışmak, ev ziyaretinde bulunmak, gönüllü çalışmak isteyen kadınlarla dolup taştığını anlatan Bilgehan, “Kemal Bey’e gelenleri de hesaba katarsak binlerce kadından söz ediyorum ve ilginin her geçen gün arttığını görerek çok seviniyorum” dedi.
Kadını, haklı olarak, sadece bildiri dağıtan, ev ziyareti yapan siyasetçi konumundan çıkarmak istediğini da aktaran Bilgehan, şöyle devam etti:
“Bunun ne kadar zor olduğunu bildiğimden, örgütlere gitmelerini öneriyorum. Ben de bunu yapıyorum, örgütlerin günlük etkinliklerine katılıyorum. Bunu yaparsak başarı da arkasından gelir.”
Ey kadınlar, anlayacağınız kapıları zorlamanın tam zamanı, geç kalmayın.
Yazının Devamını Oku 14 Şubat 2011
ULUSLARARASI Gazeteciler Kayak Kulübü’nün (SCIJ) yıllık buluşması için bir hafta geçirdiğimiz Kanada’nın Banff kasabasında üç ayrı merkezde kaydık. Bu merkezlerin her birinde, keyifle kayılan, bakımlı, 100’ü aşkın pist olduğu için dağdan dağa geçerken günün nasıl bittiğini anlamak mümkün değil.
Avrupa’ya oranla pist ücretleri neredeyse iki katı pahalı olsa da önceki yazımda belirttiğim gibi her yıl Banff’a 1.3 milyon turist kayma amaçlı geliyor. Kanada, tıpkı İsviçre, Avusturya, İtalya, Fransa gibi dağlarını ekonomiye en iyi kazandıran ülkeler arasında.
Türkiye’de ise son birkaç yıldır, takdir etmeli ki Faruk Özak’ın Spordan Sorumlu Bakan olarak dönemini kayakla özdeşleştirmesi üzerine ciddi yatırımlar yapılmaya başlandı; ancak hâlâ bütün heybetiyle onca dağa bakmakla yetindiğimizi söyleyebiliriz.
HALKLA BÜTÜNLEŞEMEYEN MERKEZLER
Sadece Erzurum’da 600 milyon liralık yatırımdan ve yılın sonuna dek kayak tesisi sayısını 42’ye çıkarmaktan söz ediyorsak öncelikle de yöre halkına ekonomik katkı sağlayacak önlemleri almak gerekiyor.
Yatırımcılar kızabilir; ama kayağa ilk merkezlerinden yılların Uludağ’ını bu anlayıştan bir türlü çıkaramamak olumsuz örnek oluşturdu.
Ülkemizde kayak tesisleriyle yöre halkının ekonomik bağı, neredeyse gün boyu soğukta bekleşip iki zincir takıp 5-10 lira kazanma düzeyine indirildi.
Tabii ki sınırlı istihdam kapıları kapatılmadı; ama somut örnekle gidelim.
Kayak yapanlar, daha çok sayıda pistte gezinmek ister, Banff’taki merkezlerde 100’ü aşkın pistin varlığına vurgu yapmamın nedeni de bundan.
Gelin görün ki Türkiye’de pistler oteller arasında bölüşülmüş, kayak yapanlar akşama kadar 3-5 pistten inip çıkmakla yetiniyor.
Artık tüm merkezlerde pistlerin birleştirilmesi, işletmesinin bağımsızlaştırılması şart olduğu halde ne yazık ki sadece iki işletmecinin bulunduğu Kartalkaya’da dahi, ki biri hazır, bu yapılamıyor.
OTEL ARADAN ÇEKİLSİN
Oysa yukarıda saydığım tüm ülkeler bunu sağlamış; geniş otoparklar, düzenli otobüs seferleri, tesislere ulaşımı kolaylaştırıp halkın kayağa ilgisini artırmış.
İlgi artışı en çok da yöre halkından olmuş; ama bundan öte ziyaretçi sayısı arttıkça oluşan konaklama sorunu halka büyük ekonomik girdi sağlamış.
Oysa 2-3 otele bağlı kayak merkezi anlayışı, hem bu seçenekleri hem de pistleri geliştirme ve yeni eklemeler yapma olanaklarını zayıflatıyor.
Türkiye dağlarından daha çok gelir elde edilmek isteniyorsa, yapılması gereken ilk ve en basit şey bu düzenlemeyi bir an önce tamamlamaktır.
Kayak, mevcut haliyle dahi zengin sporu olmaktan çıktı; ama alınacak bu önlem orta, hatta alt gelir gruplarının ilgisini artıracaktır.
Kayağa özeni sağlamak da ayrı bir konu, yazı başlığındaki amaç da bu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ailesini özellikle hedef seçtim; çünkü çocuklarının Erciyes’te ders alarak kaymayı öğrendiklerini biliyorum.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin güzel örnek oldu, Cumhurbaşkanı Gül’ün de ailecek bir kayak merkezinde görünmesi müthiş bir etki yaratır.
Aslında her yaşta başlanabilen, kolay öğrenilen, 2-3 yılda oyuncak haline getirilebilecek bir spordan söz ettiğimiz için bakarsınız Cumhurbaşkanı Gül, bir adım daha atarak çocuklarına eşlik ederek bize asıl sürprizi yaşatır.
Bekliyoruz kendilerini, bir de o dağların zirvelerinden Türkiye’ye bakmaya.
Yazının Devamını Oku 10 Şubat 2011
PAZAR gününden beri Kanada’nın ABD’ye yakın bölgesi Calgari’deyiz. Uluslararası Kayan Gazeteciler Kulübü’nün (SCIJ) 58’inci buluşmasında, 250’ye yakın gazeteci arasında Türkiye’yi 5 arkadaşımla temsil ediyoruz.
Gelecek yılki buluşmasına 27 Şubat-5 Mart tarihleri arasında Erzurum’da ev sahipliği yapacağımız SCIJ’in toplantılarında üç tür etkinliğimiz var.
Gündüzleri yarış da dahil birbirinden güzel pistlerde kayak yaparken akşam ve öğlen aralarında hem Kanada üzerinde konuşuyoruz hem de dünya medyasındaki gelişmeleri değerlendiriyoruz.
‘BAŞKA SORU YOK’ KIRMIZI KARTLIK
Medya üzerindeki tartışmada biz hiç yabancı olmayan bir konuyu, hem ABD’li hem de Kanadalı deneyimli gazetecilerden duyuca şaşırdım doğrusu.
Konu gazetecilerin, başta başbakanlar olmak üzere siyasilere, yöneticilere soru sorma hakkı ve bu hakka konmak istenen sınırlamalar üzerineydi.
Özellikle de bir soruya verilen yanıtı eksik bulunup veya tatmin olunmayıp üsteleyen takip sorularına ‘Bu konuda başka soru yok’ diye sınırlama konması, danışıklı sorularla iletişime yön verilme arzusu dile getirildi.
Buraya kadar durum bizdekine benzer olduğu için “Oh be, meğer sorun gelişmiş ülkelerde dahil dünya genelindeymiş” diye düşündüm; ama devamında bizden farklı bir durum söz konusuydu.
Konuşmacı gazeteciler, konuyu irdelerken medyanın, siyaset dünyasının bu etkisine karşı koyması gerektiğini anlattılar, örneklerini de verdiler.
Kanada’da bir başbakanın bir soruya verdiği yanıt tatmin edici bulunmayınca bir gazeteci soruyu devam ettirmek istemiş, başbakan, “Hayır, bu konuda başka soru yok” deyip başka bir gazeteciye söz vermiş.
O gazeteci de meslektaşına dönmüş, “Devam sorun neydi, bana söyle ben soracağım” demiş ve bunu yapmış; başbakan aynı tutumu ona da gösterip üçüncü gazeteciye geçmiş, o gazeteci de aynı soruyu sorunca, toplantı bitmiş.
VATANDAŞI GÖNÜLLÜ YAPMANIN YOLU
Burada doğal güzelliklerin turizm amaçlı kullanımının ekonomiye katkısını, o katkı vatandaşa yansıyınca ortaya ne güzel örneklerin çıktığını da gördük.
180 km’lik National Park’a adını veren 8 bin nüfuslu Banff’ın yanıbaşında 122 yıllık, şato tarzı inşa edilmiş bölgenin en iyi otelinde kalıyoruz.
Park alanı içinde tek bir konaklama tesisine izin verilmeyince çevredeki tüm yerleşim birimleri bu oteli ilham alan tesislerle dolmuş.
Çünkü tablo güzelliğindeki Banff yılda, doğal güzelliklerden yararlanmak isteyen, 1.3 milyonu kayak amaçlı 4 milyon turist ağırlar hale gelmiş.
Aklınıza ne gelirse satmayı başarmışlar; kayak, buzda tırmanış, hayvan izleme, kilometrelerce uzunluğunda ormanlık alanda süzülen trenleri izleme, kano, parasailing, kırda bisiklet turu, treaking, fotoğraf çekme, bitki tanıma, yürüyüş, yiyecek ve içki tadımı, şelale tırmanışı... daha neler neler.
Tabi böyle olunca, kazanç ona da yansıyınca vatandaş turizme sahip çıkmış.
Havaalanına ayak bastığınızda şık giyimli gönüllüler size ‘hoş geldiniz’ diyor.
Daha ilginci, kayak yaptığımız bir bölgede, (hepsi bağlantılı 102 pisti var; ama Kartalkaya gibi düşünün) 120 gönüllü kayak rehberi ile karşılanmak oldu.
Akşama kadar güler yüzleriyle sizi bir pistten diğerine kaydırıyorlar, çevreyi tanıtıyorlar, yardım ediyorlar ve tek kuruş bahşiş dahi almıyorlar.
Peki bizdeki durum ne; onu da sonraki yazımda karşılaştıracağım.
Yazının Devamını Oku 7 Şubat 2011
BAŞBAKANLIK’ta bir bürokratla sohbet ederken, Türkiye’nin Afrika’da bazı Müslüman ülkelerde binlerce kadının dramına merhem olduğunu öğrendim.
İlk duyduklarım karşısında tereddüt geçirdim, inanamadım, konuyu görüştüğüm Sağlık Bakanı Recep Akdağ da bu dramı doğruladı.
Başbakanlık TİKA Genel Müdürlüğü ile birlikte Etiyopya, Nijer, Somali başta olma üzere bazı Afrika ülkelerinde sağlık personelinin eğitimi, hastane rehabilitasyonu ve yapımı, ilaç desteği sağlama gibi hizmetler verdiklerini söyledi.
Bu hizmetler sorunu ortadan kaldırmıyor; ama çok şey başarılıyor.
Akdağ, “En iyisi arkadaşlara söyleyeyim seni arasınlar. İşin içinde olanlar, yaşayanlar durumu daha iyi biliyor” deyince ilgili bürokratlar ve doktorlarla konuştum, dramı onların ağzından dinledim.
Yazının Devamını Oku 3 Şubat 2011
SEÇİMLERE 130 gün kala baktığımızda CHP, AKP’nin yakaladığı/yaydığı psikolojik üstünlük bir yana, kendi içinden kaynaklanan zorluklar da yaşıyor.
En önemli sorun, örgütlerin zayıflığı ve genel merkezden belde örgütüne yayılan gerçek bir harmoninin henüz yakalanamamış olması.
Sorunun temelinde Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminin devraldığı mirasın yattığı bir gerçek ve sorunun aşılması için harcanan çabalara baktığımızda da görüyoruz ki hızla yol almak çok kolay değil.
Oysa sürenin kısalığı CHP’nin çok hızlı hareket etmesini zorunlu kılıyor.
Kılıçdaroğlu ile teşkilat sorumlusu Gürsel Tekin de bu çaba içinde görünüyor.
Peki o aşılması zaman alan o miras nasıl bir miras?
TERS OMUZ OMZA DURUMUKılıçdaroğlu ile katıldığım Denizli-Eskişehir-İstanbul gezilerinde de gördüm ki CHP örgütü 20 yıldır hedefsiz kalmış, ideolojik dayanışması yok edilmiş.
Hedefsiz, ideolojisi öldürülmüş partili, boşluğa düşünce ya birinin adamı olma kolaycılığına düşmüş ya da enerjisini çevresiyle yarışmakta harcamış.
Yazının Devamını Oku 31 Ocak 2011
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin ile hafta sonu Kartalkaya’da kayak yaparken sık sık sohbet olanağı da bulduk. Önceki gün CHP’li üyelerin TBMM Adalet Komisyonu’ndan toplu istifasından başlayacak olursak, durum hemen Şahin’e bildirildi.
Akşam geç vakitte CHP Grupbaşkanvekili Akif Hamzaçebi kendisini arayarak, “Arkadaşlarımızın toplu istifası nedeniyle biz yeni üye bildirene kadar komisyonun toplanmaması gerekir” dedi.
Şahin, öyle bir örneği daha önce anımsamadığını belirterek inceleteceğini bildirdi, sonra da TBMM uzmanlarını devreye soktu.
Aldığı bilgilere göre, komisyonun ilk oluşum aşamasında olunmadığı için istifalarla ilgili TBMM İçtüzüğü’nün 22. maddesine bakılmak zorunda.
Yoruma göre, 27. maddede de toplantı ve karar yeter sayıları belli ve istifa halinde ortaya çıkan durum da açık olduğu için CHP’li üyelerin kararı, komisyonun toplanmaması gibi bir sonuç yaratmadı.
ÜSLUPTA İÇTÜZÜK İLKE OLABİLİR
Şahin, siyasetin üslubundan memnun değil; karşılıklı olarak sert dil kullanıldığı görüşünde ve seçim sürecinde yumuşama sağlanması dileğinde.
Siyasi üslup konusunda Meclis İçtüzüğünden örnek veren Şahin, kaba ve yaralayıcı dil kullananlara konuşmama, genel kuruldan dışarı çıkarma gibi cezalar da verilebildiğini anımsatarak şunları söyledi:
“Tabii ki TBMM içindeki bu kuralı dışarıda uygulayamazsın. ‘Konuşma’, ‘Seni dışarı çıkardım’ diyemezsin; ancak İçtüzük buna hükmettiğine göre siyasette de kaba ve yaralayıcı dilden kaçınmayı ilke edinebiliriz.”
Şahin’e, “AB ile ilişkiler bitkisel hayatta mı ki Egemen Bağış fiş çekmekten söz ediyor” diye de sordum ve bakın nasıl bir yanıt aldım:
“Türkiye, AB kriterlerinde demokrasi ve ekonomik gelişmişliği yakalamak için bunu bir devlet politikası yaptı. Çok değil 2005’e kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye’yi sistematik işkence uygulanan ülkeler listesinde tutuyordu. Ama şimdi o konseyin başkanı bir Türk milletvekili. Bu Türkiye’nin aldığı mesafeyi gösterir. AB ile ilişkilerinde bitkisel hayat yaşayan bir ülke falan değiliz; ama AB tarafının adil davranmadığı ortada. Eğer gereğini yapsalardı en az 20 fasıl açılmış kapanmış da olurdu. Bunlar siyasi amaçlı ambargolar. Onlar bundan sonra da ne yapar kendileri bilir; ama başımız dik olarak müzakere süreçlerinde üzerimize düşenleri yapmalı, ‘fasılları açmaya hazırız’ deyip topu karşı tarafa atmalıyız.”
HIRSIZLIĞI ÖZENDİREN REKLAM
Şahin’le sohbetten, kayak dışı mutlaka aktarmak istediğim bir konu da oldu.
Malum, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Muhteşem Yüzyıl dizisi izin RTÜK’ü göreve çağırınca epey kıyamet koptu.
Şahin de, “RTÜK’ü göreve çağırıyorum” dediğinde acaba yeniden toplumu gerecek bir tartışma mı çıkacak diye düşündüm; ama yanıldım sanırım.
Çünkü, Şahin’in şikayeti bir sigorta şirketinin reklam filmi ile ilgiliydi.
Filmde, hırsızlık istatistikleri verilip, bir hırsızın ne kadar sürede kaç ev, kaç araba soyabileceğinin sorulduğunu anlatan Şahin, “Hırsızın adı Tahir. Tahir temiz demek. Bir de ‘bey’ diye hitap ediyorlar; temiz hırsız bey!” dedi.
Hırsızlığın meslek gibi gösterilmesinden çok rahatsız olan Şahin, evler soyulsun da insanlar sigortaya koşsun mesajı verildiği düşüncesinde.
O nedenle “Buna nasıl izin verilir?” diye sorup RTÜK’ü göreve çağırdı.
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2011
BUGÜN açılış törenine katılacağımız Erzurum 25. Üniversiteler Kış Oyunları’nı (Universiade) Türkiye açısından çok önemsemek gerekiyor. Türkiye’nin, her yanı dağ dolu; ama kayakta dünya markası tek sporcusu yok.
Hobi olarak da kayakta çok geride kaldığımız için bu etkinliği önemsiyorum.
Hem kayak yapan bir gazeteci hem de 2012’de 44 ülkeden 250-300 gazeteciyi, Türkiye’yi bu yanıyla da tanımaları için Erzurum’da kaydıracağımızdan orada yaşanan gelişmeleri daha yakından izlemeye çalıştım.
Sonuçta Erzurum, Universiade sayesinde çok güzel tesisler kazandı, adını dünyaya duyurmaya başladı; umarım gelecekte de bunu iyi değerlendirir.
FUTBOLCU ÖZAK KAYAKÇI OLDU
Universiade projesine, eski Bakan Murat Başesgioğlu dahil çok kişinin emeği geçti; ama Devlet Bakanı Faruk Özak’ı ayrı bir yere oturtmak gerek.
Hem eski futbolcu hem de Trabzonspor’un eski yöneticisi olmasına karşın, sporun sorumluğunu aldıktan sonra kayağa çok ayrı bir önem verdi.
Önceki gün sohbet ederken de Özak, şu görüşlerini tekrarladı:
“Futbola çok büyük yatırımlar yapıyoruz. Bir stat 100 milyonlarca dolar. Tamam 40-50 bin kişi tribünleri dolduruyor; ama koca sahada sadece 22 sporcu var. Oysa 5 milyon dolarla çok güzel bir kayak tesisi yapıyorsun, binlerce insan aynı anda spor yapabiliyor; hem de üç kuşak bir arada olabiliyor. Üstelik kayak, turizm ve sosyalleşmede son derece önemli.”
Özak, bu anlayışı gereği bakanlığı dönemini kayakla özdeşleştirdi, Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık ve arkadaşları da bu durumu, bulunmaz bir fırsata dönüştürdü, federasyon, aynı anda birçok tesisin yapımına başladı.
Özak, 2009 yılında Trabzon Çakılgöl’den yola çıktıkları kayak yatırımlarında bugün çok önemli bir noktaya geldiklerini söyledi.
Halen Heli-Ski (helikopterle dağa inme) yapılabilen Rize-Ayder yaylaları için, “Orada 2 bin yatak halen var; biraz daha yatırımla çok şey yapabiliriz. Artvin’de de 2 milyon dolarla çok güzel bir yatırım yapıyoruz. İkisi yakın. Buralar neden Davos gibi bir merkeze dönüşmesin” diye sordu.
Erzurum’un merkez olacağını; ancak çevre illerde de tesisler yaptıklarını anlatırken, AB fonlarından destek gelecek olan Ardahan’daki kayak merkezinin, AB desteği gelmese de bitirileceğini özellikle vurguladı.
Ağrı yatırımı tamamlanmış; Bitlis, Muş, Van ve Hakkari’de ise olimpiyatların hemen ardından yatırıma geçilecek.
Van Gevaş için, “Göle nazır, muhteşem manzaralı bir tesis olacak” dedi.
Özak, araya Erzurum-Konaklı kayak pistlerinin dünyanın en iyi 40 merkezi arasından 18’inci sıraya girdiğini sıkıştırdıktan sonra devam etti.
Bayburt ve Gümüşhane tesisleri yenilenirken, Sivas, Şanlıurfa, Sinop, Ankara-Elmadağ ve Bolu-Köroğlu kayak tesislerinin yapımı bu yıl başlayacak.
Erzincan Ergani Dağı’nda çok mesafe aldıklarını da kaydeden Özak, Tunceli Ovacık ile Niğde kayak merkezlerinin bu yıl hizmete gireceğini söyledi.
Anlayacağınız, bu yıl sonu itibariyle dahi, “Her yerde kar var” şarkısını, “Her yerde kayak var” diye söylemek mümkün olacak.
Gerisi bu sporu kitlelere mal edebilmek, sevdirebilmek.
Bu arada bir yanlışı da düzeltelim; kayak yaparken sporcuların iki dakikada 4 bin kalori vermesi falan söz konusu değil; çünkü Allah korusun, sporcu ölür.
Şöyle ifade edelim, bizim gibi turistik/hobi amaçlı kayanlar saatte en fazla 800 kalori harcar, sporcular ise türüne göre saatte 1.200-1.400 arası.
Yazının Devamını Oku