DEVLET Bakanı Faruk Çelik, kuşkusuz iyi niyetle Alevilerin inanç temelindeki bazı sorunlarını çözmek için epey süredir bir görev yürütüyor.
Aslında çok da rahat bir çalışma yaptığını düşünmeyelim; kendilerini Başbakan’a yakın görünen bazılarının sanki rol kapmak istediği, bunu yaparken süreci olumsuz yönde etkileyecek tutum aldıkları kanısı gelişiyor. Çelik’in bu durumdan rahatsızlık duyduğunu sanıyorum; çünkü söz konusu Aleviler ise hükümetle AKP’den ortak ve makul ses çıkmasını yeğliyor. Malum; referandum sürecinde Başbakan Tayyip Erdoğan dahil bazı AKP’lilerle hükümete yakın görülen medyada ‘Dede’, ‘mezhep’ sözcükleri etrafında Alevileri inciten sözler edildi. O sözler, açılımı birlikte yürüttüğü Alevilerin eleştirileriyle karşılandığı için en çok Çelik’i sıkıntıya soktu. DEVRE DIŞI BIRAKMA İHTİMALİ Alevi açılımında sorunlu gelişmeler yaşandığını, perşembe günü muhafazakâr bir gazetede ‘Alevi Çalıştayı Koordinatörü’ titriyle Necdet Subaşı’nın sözleri manşete taşınınca bir kez daha anladım. Örneğin; açıklamadaki, “...süreci ilerletmeye çalışıyoruz” diye biten cümledeki ‘ruz’ eki, sanki Subaşı, özel görev üstlenmiş etkisi yaratıyordu. Oysa emin olabilirsiniz; Bakan Çelik’in ne bu açıklamadan haberi olmuştur ne de açıklamadaki sözlerin tümünü onaylamıştır. Din dersleriyle ilgili çalışmada görevi, o da Çelik’in talebiyle, moderatörlükle sınırlı Subaşı’nın öne çıkması/çıkarılması, bakanın çalışmasından memnun olmayıp onu devre dışı bırakmak isteyenler var ihtimalini akla getiriyor. Subaşı’nın Başbakan’a yakın bir isim olmasına da dikkat çekiliyor. Sözünü ettiğim kuşkuyu şundan dolayı da gündeme getiriyorum: Çelik, çalışma süresince her fırsatta hem Alevi temsilcilerine hem de arkadaşlarına, “Aman, bu işi reklam konusuna çevirmeyelim; Türkiye’nin çok önemli bir sorunu sıkıntı doğmasın, sonuç alalım” uyarısı yapıp durdu. Sonuç nereye varacak yakında görürüz; ama asıl sorun daha derinlerde. YIKILMASI GEREKEN ANLAYIŞ Neden, diye soranlara son günlerde yaşanan iki örneği vermek dahi yeter. Maraş’ta, 31 yıl önce açıklandığı gibi 110 değil, yüzlerce Alevi katledildi. Bazı Aleviler, öldürülen yakınlarını anmak için geçen hafta Maraş’ta barışçı bir yürüyüş yaptı; ama birileri o anmayı dahi hazmedemedi. Hadi o hazımsızları geçelim; ama ileri demokrasi şampiyonu geçinenlerden tık çıkmadı; hatta, sık sık 80 yıl önce yaşanan İskilipli Atıf Hoca dramını gündeme getirdiklerini unutup, “Nefretleri kaşımayalım” demeye getirdiler. Gerçi daha dün yaşanan Madımak için de ‘kaşımayın’ demiyorlar mı? Peki, muhafazakârların sessizliğini neye bağlamalıyız, derseniz ipuçlarını Murat Yetkin perşembe günü Radikal’de çıkan yazısında bulabiliriz. Muhafazakâr, eğitimli bir işadamı Yetkin’e yolladığı mektupta, referanduma Alevileri bürokrasiden temizlemek için ‘evet’ dediklerini, bunun için özel çalışma yaptıklarını yazdı ve “Bu nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun başında olduğu CHP’ye neden oy verelim” diye sordu. Burada sorun işadamı değil (belki bakanı da zorlayan) bu muhafazakâr bakış; aşmak için de AKP ve din adamları başta, muhafazakâr dünyanın ses vermesi lazım. CHP ve liderinin Alevi çekingenliğini atması gereği de ayrı.