Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkındaki gensorunun da görüşüldüğü o gün, kulisleri ve genel kuruluyla Meclis’te farklı bir havayı soluduk.
Önce Genel Kurul’da gensoruyu izledik ve Davutoğlu dahil kürsüye çıkan her AKP sözcüsünden hani, “CHP, Avrupa’da Türkiye’yi şikâyet edip duruyor” yakınması dışında bir şey duymadık, desek yeridir.
Anladık ki Kılıçdaroğlu öncesi, dış platformların neredeyse tamamını AKP’ye terk etmiş olan CHP, bugün AB’den, ABD’ye o platformların tümünü etkin kullanarak AKP’nin gül bahçelerini dikenliye çevirmiş.
AKP’nİn peşİne takılma sİtemİ
Terörle iç içe yaşanan bölgede görev yapan bir emniyet müdürünün anlayışla karşılanabilecek, “O bölgede görev yapmanın farklı duygusu, anlayışı olabilir” diye bakılabilecek sözleri de liderlerden hak ettiği(!) karşılığı aldı.
Bu durum bir kez daha gösterdi ki, başta iktidar partisi başta olmak üzere siyaset, Kürt sorununa da terör sorununa da oy kazanma-kaybetme temelinde yaklaşıyor, sorunu çözecek riskleri üstlenmeye yanaşmıyor.
Sadece bu konu değil ki salı günü, rakibini köşeye sıkıştırdığı sürece, her söylemin mubah sayıldığını bir kez daha anladık.
ABD’ye karşı duruş yarışı
Haklı da olsa Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a yönelttiği sert/hakaret içeren sözlerinin yanlışlığını yinelememe gerek yok ama siyasetteki bu kanamanın kaynağı için işareti Başbakan Erdoğan’a yöneltmekte ısrar edeceğim.
Birinci ilk; AKP’li (Yüzde 50’den fazlası) seçmen de dahil sokağın büyük bölümünün istediği gibi CHP, Suriye’ye müdahaleye ve savaşa karşı çıktı.
İkinci ilk; ‘Hayır’ kararı CHP yönetiminden Meclis grubuna örgütten sade üyesine kadar tek itiraz yapılmaksızın, tam destek ve alkışlar altında alındı.
Bu iki ilke rağmen iktidar ve bazı yazarlar CHP’nin bu ‘Hayır’ını eleştirip dursa da gerekçeleri bu partiye haklılık kazandırmıyor değil.
Hükümete güven yok CHP’nin ilk gerekçesi bu konuda hükümete hiç güvenmemek, çünkü daha 2011 nisan ayında Esad’ı, “halkın meşru taleplerini karşılamaya” çağırıp, uyguladığı şiddeti eleştiren CHP, o gün hükümetten destek bulamadı.
Gül’ün sözleri, Erdoğan’ın kongre konuşmasının hemen ertesi gününe denk düşmeseydi aynı etkiyi yapmayıp, “Gül’ün tespitleri” denip geçilebilirdi.
Ancak bir günlük fark, Erdoğan’ın gösterdiği Türkiye ile Gül’ün çizdiği Türkiye tablosu arasında neredeyse tam zıtlık oluşturunca yankılar çok farklılaştı.
Oysa şurası kesin, Gül’ün konuşması, kongreden en az 12 saat önce basılmıştı.
Gül’ün eleştirel bakışını ve nedenlerini bu bilginin ışığında irdelemek durumundayız; çünkü herkes, toplum önünde ilk kez bu kadar aykırı görüşler sarf eden bu ikilinin ilişkisinin geleceğini merak edip duruyor.
Ana neden AB’ye bakış
Gül’ün konuşması ardından görüştüğüm bazı AKP kurmaylarındaki havayı, “Eleştirel bakış içeren sözler daha çok politikalarımıza mesafeli bakan danışmanlardan (isim vererek) kaynaklanıyor” temelinde özetleyebilirim.
Bu varsayım da hiç doğru değildi; doğrusu, konuları bizzat Gül’ün seçtiği, ifade çerçevesini bizzat şekillendirdiği, danışmanlarına, “Bu çizgilerin dışına çıkmadan metinler hazırlayıp getirin” talimatı verdiğidir.
Başbakan Erdoğan ve yabancı konuklar dışında kimse kürsüye çıkmadı, denebilecek; Erdoğan’ın yaptığı listenin tüm delegeden çizik yemeden onay bulduğu, muhalif görülen bazı gazetelere ‘yasak konan’ bir kongre izledik. CHP kurultayı sonrası, ‘Disiplin-düzen arayanlar bir ay beklesin’ demiştim, belki güvenlik önlemleri onları sıkmıştır, ama aradıklarına dün ulaştılar.
Doğrusu hangi kongrenin daha demokratik ve güzel geçtiğini söylemek tamamen kişinin nereden baktığına bağlı.
Erdoğan’ın 2023 vizyonu çizeceğini söyleyenler ise pek karşılık bulamadı.
Selamlama merkezleri tek tip oldu
Erdoğan, bizim beklediğimiz gibi balkon konuşmalarının bir yenisini yaptı. Kimsenin yaşam tarzına karışmadıklarını, bir yaşam tarzı dayatmadıklarını, aksine bunların güvencesi olduklarını; özgürlük, hoşgörü, demokrasi, hak-hukuk dediklerini; azamet, kibir ve gururdan uzak durduklarını; biz ve diğerleri anlayışına prim vermediklerini; korkuyu bertaraf ettiklerini söyledi.
Daha önce, “Aranan yeni bir balkon konuşması değil, toplumu bütünleştirecek uygulamalar” diye yazmış biri olarak bu konuşmanın gelecek için ümit verdiğini söyleyemem; ancak AKP’nin bugüne kadar uyguladığı politikalardan farklı bir şey göremeyeceğimizi ileri sürebilirim.
Başbakan herkesi kucakladığını söylerken, örneğin Âşık Veysel ile Neşet Ertaş’ın şiirlerini okudu, seslerini dinletti, ama Alevilerin tek bir sorununa atıf yapmadı, konuşmasında Alevi sözcüğünü hiç geçirmedi.
10 yıl önce büyük AB vizyonu ile yola çıkan, 2004 aralık ayında gündüz gözü Türkiye AB’ye girmiş gibi kutlama yapan AKP iktidarı, dünkü kongrede konukları ve konuşmayla AB’den tamamen uzaklaşmış, Ortadoğu ve İslam coğrafyası ile tam iç içe geçmiş bir görüntü verdi.
Çok yazımda ifade ettim; balkon konuşmalarının sonucu ortada olduğu için bugünün acil ihtiyacı, ‘söz’ değil, toplumu bütünleştirecek uygulamalardır.
On yılı, ‘biz’ ve ‘ötekileştirme’ temelinde yürüttüğü izlenimi bırakan AKP’den bunu beklemenin ne kadar gerçekçi olduğu tabii ki herkesin bakışına bağlı.
AKP’nin on yılda pek çok olumlu uygulamaya imza attığı kesin ve bunlar her yerde, her an zaten dillendiriliyor, olumsuzluklar ise pek görülmüyor.
Çünkü, olumsuz haber/bakış Başbakan’ın şimşeklerini çekmek demek.
Konuşmanın içeriği ne olacak göreceğiz, ama ortadaki somut gerçek, son 10 yılda toplumun daha çok bütünleşmek bir yana daha çok bölündüğüdür.
Erdoğan’ın her seçim sonrası yaptığı balkon konuşmalarının içeriği her kesimin alkışını aldı, ancak sonrasına bakıldığında uygulamanın içerikten tam zıt noktalarda geliştiği görüldü.
AKP döneminde ‘ötekileştirildiklerini’ düşünenler, pek çok örnek sıralayarak, sürekli kendi yaşam alanlarının daraltıldığını düşünüp durdular.
O nedenle, içeride/dışarıda yaşanan şu kritik süreçte ihtiyaç, yeni bir balkon konuşmasına değil, bütünleştirici uygulamaları yaşama geçirme sözüdür.
2023’te olası sorgulama
Yanlışlar söylenip önlemler alınmadıkça kazanan terör örgütü oluyor.
Unutmamak gerekir ki karşıdaki örgüt, öldürmeyi ve ölmeyi kutsayan, insan kaynağı gibi bir derdi ve tasası olmadan teröre başvuran bir örgüt.
O nedenle çok özenli davranıp, örgüte yeni propaganda olanağı vermemeli. Peki, muhalefete karşı propagandanın en başarılısını yapan iktidarın, aynı başarıyı terör örgütüne karşı sağladığı söylenebilir mi?
SİYASETİN DİLİ SORUN
Birileri kızar diye pek dillendirilmiyor ama, başarılı bir operasyonu, “Genelkurmay başkanı bölgeye gidip bizzat yönetti” diye ballandırarak açıklarsanız buradaki yararı herkes merak eder.