Havaalanının yüklenicisi arkadaşım Gürhan Özdemir davet edince, Başbakan Erdoğan’ın, ‘Herkes haddini bilsin’ diye ramazan günü komşuyu komşuya küstürecek ‘Komşunu ihbar et’ devrini başlatmasına ben de tanık oldum.
O sözleri, büyük bir soğukkanlılık içinde söylemesini şaşkınlıkla izledim.
Oysa Erdoğan, konuşmasına, “Siyaset, kavga, münakaşa, çatışma, karalama, engelleme sanatı değil” diye güzel başlangıç yaptı.
Artık alıştık Erdoğan’ın aynı konuşmada böyle zıt noktalara gitmesine.
Ancak bir başbakanın ertesi günü aynı sözleri, “Yıllarca yargıda biz mücadele ettik, şimdi de onlar etsin” diye vatandaşın arasında ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımına taşımasına asla alışmamak gerek.
Çünkü, bu sözlerin sahibi, sık sık “76 milyonun başbakanıyım” diyor.
YARGIYA GİTMENİN ŞARTI
O konuşmada üzerinde hiç durulmayan şöyle bir çelişki de vardı.
Dün CHP Genel Merkezi’ne gittim, yöneticilerle konuşup, havaya baktım. Gösterilerin ardından daha umutlu bir atmosfer, ona bağlı bir hareketlilik oluşmuş. AKP’de düşüş, CHP’de ise yükseliş olduğuna inanıyorlar. Yükselişi yeterli bulmadıklarından, bu trendin yerel seçimlere doğru artarak sürmesini sağlayacak yoğunlaşma içinde görünüyorlar.
İŞTE O MESAJLAR
Çok değil 8 ay sonra sandık konduğunda her şeyi göreceğiz, diyerek Gezi gösterilerinden CHP’nin çıkardığı dersleri şöyle sıralayalım:
- Bırakın CHP’yi, gençlerin talebini bütün dünya kabul etti. - Gençler kutuplaşma değil, özgürlük ve demokrasiyi soluyan, herkesin birbirine saygı duyduğu bir ülke istiyor. Bu alanların baskı altına alınması halinde tepkileri zirve yapıyor, bunun için bedel ödemeyi göze alıyorlar.
- Farklılıkların barış içinde yaşatıldığı bir ülke arzusu ilk sırada. - Siyasetin gençleşmesini, dilinin ve yapılış tarzının yenilenmesinden yanalar.
- Başta doktor ve avukat, beyaz yakalıların çok güçlü potansiyele ve etkiye sahip olduğu görüldü. Bu kesimler, aynen gençler gibi dünya ile son derece barışıklar, özel yaşama müdahaleyi kesin reddediyorlar. Bunu gördükleri an direneceklerini, direnenin yanında yer alacaklarını açık ifade ettiler.- Özellikle genç doktorlar, tüm riskleri göze alarak gönüllü çalıştılar. Böylece, hem Hipokrat yeminine bağlılıklarını hem de tüm baskılara direnerek, her şart ve ortamda bunun gereğini yapmaya devam edeceklerini kanıtladılar.
- Avukatların savunma hakkı için yerlerde süründürülmeyi dahi göze almaları belleklere ‘onur plaket’ olarak kazınacak. - Gezi göstericileri siyasetle ise barışık değil; çünkü siyaseti profesyonelleşmiş görüyor, bundan rahatsızlık duyuyor.
ELLERİ ÖPÜLMESİ GEREKİRKEN
Demokratik ülkelerde örneği olmayan ‘torba’ yasalar uğruna, milletvekilleri insani olmayan çalışma koşullarında görev yapmak zorunda kalıyor.
O nedenle vekiller arasında etikdışı sözler edenler de çıkabiliyor.
İlginçtir, ‘Böyle çalışma koşulu mu olur’, dendiğinde iktidar yöneticileri, “Meclis’in bu halinin sebebi muhalefetin tavrıdır” diyor.
Bu doğruysa, devasa gücüne rağmen Meclis’i çalıştıramayan bir iktidarın vekil sayısı 280 civarında kalsa, hali nice olurdu hiç düşünmeyelim.
ORGANİZASYON GÜCÜNÜN SINIRI
‘Muhalefet’ mazeretine inanacaksak, AKP’nin yere göğe sığdırılamayan organizasyon kapasitesinin sadece, kumanyası-suyu, mikrofonu-prompteri, şapkası-bayrağı, taşıması-yerleştirmesiyle miting düzenlemekten ibaret olduğunu da düşünebiliriz.
Bu gerekçe ne kadar kabul görür bilemem; ama vekilleri bu şartlarda çalıştıran ve Meclis’i torba gibi büzen bir görüntü yaratan anlayış, polisi, 48 saat aç-susuz göstericilerle karşı karşıya bırakmadaki mantığını da sergilemiş olur.
Bir yatırımcı neden bu yola başvurur ayrı konu, ama şu da bir gerçek:
“Söktüğün ağacın yerine şu kadarını dikmek, kaybolan orman varlığını gizleyebilir mi ve orman, binlerce ağaç dikmekten öte bir şey değil mi?”Ayrıca o toplantılarda, ‘katılımcı listesi’ için alınan imzaları, ‘yatırıma onay’ gibi göstermek hile sayılmaz mı?
Ama halk artık bunu yemiyor, sadece yatırımcıya duyulan güven sıfırlanıyor.
HARİTAYA BAK MADENİ KAP
Çevre sorununu sadece HES ve madenler üzerinden görmemeli; örneğin, kentsel dönüşümlerde de benzer sıkıntılar yaşanıyor.
Aslında HES’lere karşı, Karadeniz başta olmak üzere Türkiye’nin her yanında köylülerin başlattığı eylemler Gezi Parkı’nın ön habercisi gibi okunabilirdi.
Bu okuma için suyun önemini en iyi bilen köylüler arasından, neden son dönemde geçmişe oranla çok daha fazla eylemci çıktığına bakmak yeterliydi.
Eğer bakılsaydı, çevreyi yaşam biçimleri gibi gören köylülerin, bugün ve yarınlarına yönelik yaşamsal bir tehdidi hissettikleri anlaşılırdı.
Sonuçta çevrecilerin, “Özellikle son 10 yılda, büyüme ve yatırım gerekçeleriyle pek çok faktör göz ardı edildi” eleştirisinin yükseldiği günlere gelindi.
Tamam, “Kalkınma politikaları nedeniyle geçmişte de durum aynıydı” diyen kimi çevreciler yok değil; ama “Varsa yoksa enerji”, “Varsa yoksa inşaat, yatırım” anlayışının öne çıkarıldığını savunanlar çoğunlukta.
GÖRMEZ BİLMEZ RAPORLAR
Özellikle tatilden dönmüş olan Başbakan Erdoğan’ın sözleri ve konuşmanın içeriği doğaldır ki merak konusuydu.
Bardağın dolu tarafına baktığımızda Erdoğan, önceki yazımda üzerinde durduğum ‘hizmeti ihsan görme’ konusunda, “Milletin hizmetkârıyız”, “Efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik” diye güçlü vurgular yaptı.
Kibirliliğin millet karşısında hep kaybettiğini; millet gerilimi değil, huzuru istediği için gerilimi teşvik etmenin ülkeye ihanet olduğunu anlattı.
Herkesin sabırlı olması gerektiğini, AKP’yi kurdukları andan beri herkesi ‘canımız’ diye gördüklerini, parti programına laikliği açıkça yazdıklarını, bedenlerini koydukları barış sürecini hiçbir sabotajın önleyemeyeceğini söyledi.
GÜNÜ GELMEYEN KANITLAR
Arkamda, “Bu gençler şimdi ne yapmalı?” diyen bir kadın sesi duydum. Soruyu bir erkek sesi şöyle yanıtladı:
“Şu ana dek sesini çıkarmamış bir büyük topluluktan, gençlerden söz ediyoruz. Bugün kendilerini göstermeyi başardılar, şimdi karşı kıyıya geçmeleri gerek. Eğer sandallara binerlerse hepsi kaybeder. Buldukları en büyük gemiye binmeleri şart. Amaçlarını gerçekleştirmelerinin en uygun yolu bu.”
HİTAP EDEN PARTİ YOKMUŞ
Konuşmalarını sürdürerek beni geçtiklerinde adamın 40’lı yaşları, kadının ise genç kuşağı temsil ettiğini gördüm.
Adam, gençlerin olası siyasal davranışı için böyle ilginç bir benzetme yaptı.
Malum hâlâ da bu yönde süren tartışmalar var.
Yineleyelim; Gezi Parkı gösterileri, apolitik sanılan gençlerin, ülkelerinde ve dünyadaki her gelişmeyi yakından izlediklerini hepimize kanıtladı.