Şükrü Küçükşahin

Çatışma yoksa da tutumlar ayrı

24 Haziran 2013
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, cumartesi Samsun’da, Taksim’de meydana ‘paçavralar’ asıldığını söylerken, Kuzey Afrika gezisini ima edip “3 gün yoktum” vurgusu yaptı.

Sözünü, ‘Dönüşte o paçavraları 24 saatte indirin’ talimatı verdiğini belirterek tamamladı. Dünkü medyada Başbakan’ın bu ‘3 gün’ ifadesi pek yer bulmamıştı. Oysa, o sözün açık bir adresi var gibiydi ya da şöyle bir yoruma açıktı:
“3 günlük yokluğumdan yararlananlar bu paçavraları asmış, ülkeyi emanet ettiklerim ise bunu görüp gereğini yapmamıştı.”

FARKLI BAKAN HİÇ DE AZ DEĞİL

Tabii ki bu sözlerin muhatabı öncelikle Başbakan’a o günlerde vekalet eden Bülent Arınç olmalı; ama
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de
hesap dışı tutmayanlar çoktur.
Başbakan’ın bu vurguyu, o 3 günlük tutumu nedeniyle Bakanlar Kurulu’nda Arınç’la tartıştığı yönündeki haberlerin ardından yapması da manidar.

Yazının Devamını Oku

Tarihin yanlış tarafında olmamak

20 Haziran 2013
BAŞBAKAN ve iktidar çevrelerinin Gezi Parkı gösterilerinin mesajını almadığı veya almazmış gibi davrandığı üzerinde tartışmalar yaşanıyor.

Kimine göre bu bilinçli bir tercih, iktidarın oyları böyle artıyor...
Tersini savunan da çok; ama konu bu değil.
Konu iktidarın, övündüğü yeni Türkiye gerçeğini okumaması, onun ihtiyaç ve beklentilerini karşılayan yeni politikalar belirlemekten uzak görüntüsü. 22 günde birbirinden farklı komplo teorilerine sığınılması bunun işareti.
Oysa ne komplo teorileri, ne baskıyı artırmak, ne de polis devleti yolunda adımlar atmak bugünün ve yarının yeni Türkiye’sinde geçer akçe olacak. 
Muhalif veya iktidar, bunu gören siyaset kazanır, diğeri sınıfta kalır.

ÇEVREDEKİ BİR PSİKOLOJİ

Yazının Devamını Oku

Dünyadan izole bir Türkiye olamaz

17 Haziran 2013
GEZİ Parkı’na cumartesi akşamı yapılan müdahale, ‘Bitti’ diye düşünülen gösterilerde, yeniden başa dönülmesi gibi bir sonuç yarattı.

Neden böyle oldu, sorusuna yanıt ararken önce iktidarın gösterilere bakışı üzerinde durmakta yarar var.
Evet, gösteriler Gezi Parkı üzerinden çıktı ve orantısız güç kullanımı insanları sokağa döktü; ancak bütün bunlar bir birikimin patlamasıydı.
O nedenle gösteriler, Gezi Parkı ile sınırlı eylemler olmayı aştı.
İktidarın kendilerini dışladığına, özgürlüklerinin kısıtlanmakta olduğuna, özel yaşam alanlarına daha çok müdahale edildiğine inanan insanlar, endişelerini dile getirip bu algılarının ortadan kaldırılmasını istedi.
Bu insanların büyük çoğunluğu ise ailelerinin özgürce yetiştirdiği, iyi eğitim almalarını sağladığı gençlerdi.

GENİŞ KESİMLERİN MESAJI AÇIK

Yazının Devamını Oku

Bu görüntü sürdürülemez

13 Haziran 2013
Gezi Parkı gösterileri turnusol kâğıdı işlevi gördü; kimin gerçek düşüncesinin ne olduğu, değişim karşısında ne tavır aldığı ortaya çıktı. Gösterilerden ders çıkarmak, olayları soğutmak, sağduyuyu egemen kılmak yerine, “düşmanlar”, “marjinaller”, “dış mihraklar” dendi.
Gençleri anlamak yerine oyuncak görmek veya onlar üzerinden şiddet dalgası yaratılmak istendi.
Gelinen noktada, ilk günden yazdığımız gibi buradan gerçek bir demokrasiyi çıkarmak hâlâ çok mümkün; hem bunun hem de varsa komplocuları açığa çıkarmanın tek yolu diyalog, kucaklaşma, ısrarla ve defalarca konuşmaktır.

BAŞBAKAN’IN YENİ İMAJI 

Evet, demokrasi sadece 4 yılda bir sandığa gitmek değildir; ama iktidarın mutlaka sandıkta değiştiği rejimdir ve emin olmalı ki Türkiye artık bu noktadadır.
Bu gösterilerden iktidar değişikliği umanlar yanılıyorlar, güçleri yetiyorsa sandığı beklemek durumundalar.
Bu nedenle göstericiler dahil kimseyi ‘dost’, ‘düşman’ diye saflaştırmaya gerek yok. 
Olayı ‘lobilerin eseri’ görmek yerine, yineleyelim, sosyolojik derinliğe inmeli.
İşe toplum vicdanını kanatan her türlü şiddeti adilane reddederek başlamalı.
Göstericileri, provokasyonlardan korumanın tek yolu da budur. Hemen ardından da göstericilerin sokağa çıkış nedenlerini doğru okumaktır.
O nedenlerin başında, “Özgürlüklerime dokunma, özel yaşam alanıma girme” algısı geliyor.  
Algının yaratıcısı da Başbakan Erdoğan’ın karar ve söylemleri görülüyor.
Gösterilerin ardından bu alanlardaki yaklaşımını daha açıklıkla ortaya koyan Başbakan, içeride ve dışarıda çok net görülen yeni bir imaj da yarattı.
Tabii ki bu yeni imaj kimin nereden baktığına bağlı; ancak Başbakan’ın buradan bir sonuç çıkarıp yeni bir söylem geliştireceğini beklemeli.  

TÜRKİYE YAPABİLİR

Türkiye gibi bir ülkede artık, din/inanç/mabet/bayrak/mezhep temelli tüm tehlikeli söylemler, toplumda eskisi kadar kışkırtıcı etki yaratmıyor.
Son 10 yılın katkısı ile de tüm bu alanlarda, toplumda saygı ve hoşgörü arttı. Geride kalan iş, sağda-solda yaşanan olumsuz örnekleri de yok etmektir.
Bu yeni Türkiye’yi tüm siyasetçilerin iyi okuması, katkı sağlaması gerekir.
Aykırılıkları öne çekmeye, sokağın karşısına yine sokağı çıkarmaya gerek yok.
Türkiye, bunu başarabilecek noktaya ulaşmıştır.
Yineleyelim, öncelikli görev de iktidarın, kazancı da onun olur.
Bugüne kadar izlenen politikanın sonuçları ortada olduğuna, Türkiye’ye yakışmayan görüntüler oluştuğuna göre artık yumuşama sinyalleri gelmeli.
Tüm provokatörleri, tüm lobileri, iç ve dış karanlık odakları boşa çıkarmanın yolu tansiyonu düşürmekten, sağduyudan, demokrasiden geçiyor.
İktidar ve de Başbakan, gösterileri hiç değilse Gezi Parkı içindeki demokratik eylemlerle sınırlı bir noktaya çekmek için elden geleni yapmalı. Tabii ki muhalefet dahil her kişi ve kuruluşa da görev düşmektedir.

NOT: 3 Mayıs’taki yazımda, türbanlı bir göstericinin oradaki varlığını, polisin sertliğine atıfla, “Şiddete itirazım var” diye aktarmıştım. Bu kızımız, seslerini duyurduğumuz için sevincini belirten bir mail attı ve “O gün de ondan sonraki günlerde de yalnızca şiddetsizlik için oralardaydım” vurgusunu yaptı.
Yazının Devamını Oku

Barışık Türkiye’nin yolu açıldı

10 Haziran 2013
ÖZELLİKLE Başbakan Tayyip Erdoğan emin olsun ki gösterileri yapanlar sadece kendisine değil, her türlü otoriter eğilime, demokrasi dışı uygulamaya karşı duruyor, “özgürlük” ve “Özel alanıma karışma” diyor.

Sokağa çıkmalarının nedeni bu ama, muhalefet partilerine sempati duydukları da sanılmasın; onlar, siyasetin bugünkü yapılış tarzına da itiraz ediyor.
CHP’nin baştaki mesafeli duruşu, şimdiki kenara çekilmiş hali de bunun sonucu.
Bugün yapılması gereken, fırsattan yararlanmak isteyenlerin varlığını inkâr etmeden, büyük çoğunluğun mesajlarını iyi okumaktır.
Birbirine saldıran taraftarı barıştıran; inanç temelli tüm ayrılıkları bir kenara koyan, barışık Türkiye’nin yolunu açan güçlü bir dalganın varlığını görmeli.

ÖZGÜRLÜKÇÜ VE SEKÜLER

Göstericilerin ne Tahrir ne de Tunus ile ilişkisi yok; çünkü kabul etmeli ki çok büyük çoğunluk seküler hayat tarzını savunuyor.
Sosyoloji kökenli arkadaşımız Okan Konuralp’in ifadesi ile belki Avrupa’da başörtüsü başta olmak üzere Müslümanların haklarını savunan sosyal demokrat, sol, liberal çevrelere benzetilebilirler.

Yazının Devamını Oku

Hadi buradan demokrasi çıksın

6 Haziran 2013
KİM Başbakan Erdoğan’a ne söyler bilemem; ama göstericilerin ‘Hükümet istifa’ sloganları sadece bir tepki, Arap Baharı değil. Sokağa çıkanları iyi okumalı; kent merkezlerinde orta ve alt gelir grubundan, eğitimli ‘29 Mayıs’ın apolitik’ gençleri çoğunlukta, kenar mahallelerde ise ev kadınları dahil her kesim var.

Tümü de yaşam tarzlarına müdahaleye; otoriter, her şeye ve herkese karışan, ahlak ölçüleri koyan bir başbakan görüntüsüne itiraz ediyor, “El âlemden sana ne” diye sesleniyor.
“Aynı gün 60 milyar dolarlık ihale yapan bir Türkiye, ekonomik kalkınmasını gerçek bir demokrasi ile de taçlandırabilir” demek istiyorlar.

ÖZGÜR MEDYA İÇİN
Gezi Parkı eylemi olmasa da bir başka vesileyle bu patlamanın yaşanacağı görünüyordu; çünkü bardak taşmakta, halkın nabzını her an tuttuğunu savunan iktidar ise bunu göremeyip, diğer yüzde 50’yi, yüzde 7-13-26 diyerek üçe bölüp küsurat konumuna itmekteydi. Medya üzerindeki baskının artık gizlenir hiçbir yanı kalmamıştı.
Gösterilerin belki de en büyük yararı, medyaya baskının tehlikeli sonuçlarının, hem medya hem de iktidar sahiplerince fark edilmesidir. Sanıyorum ki medya, olması gereken yere oturma şansını böylece yakaladı.
Baskıdan, sorgulamaktan, soru sormaktan uzaklaştırılmış medyanın ülkeye kötülük ettiği açık seçik ortaya çıktı; şapka düştü, kel göründü; çok da iyi oldu.

Yazının Devamını Oku

Ey devlet özel alanıma girme

3 Haziran 2013
ŞİMDİ bu ülkeyi yönetenler başta, herkes, 50 kişi ile başlayan bir barışçı eylem nasıl oldu da yüz binleri sokağa döktü diye sakin sakin düşünmeli.

İki günümü eylemcileri izlemekle geçirdim, yüzlercesi ile konuştum.
İlk dikkatimi çeken, çok büyük çoğunluğu gençlerin oluşturmasıydı, hani depolitize sandığımız için, “Nereden çıktı bu gençler” dense yeriydi.
O gençlerin neden sokağa döküldüklerini iyi tahlil edip mesajı iyi okumalı.
Yoksa “Bunları sokağa döken birileri var” yaklaşımı ile hareket edilip baskı daha çok mu artırılacak göreceğiz.
‘Aman dikkat’ demeli; çünkü yaşananlar, baskının patlat vermesidir ve korku eşiği artık aşılmıştır.

TÜRBANLI GÖSTERİCİYE SORUN

Gençlere sordum; “Tepkiniz neye, niye buradasınız” diye.

Yazının Devamını Oku

Siyaset bu üslupla gidemez

30 Mayıs 2013
DEFALARCA yazdık, ama sonuç değişmedi; giderek siyaseti daha çok dibe çeken bir üslup bütün liderleri esir aldı. Önceki günkü ‘salı atışmaları’nda bunu bir kez daha yaşadık.

Dün de Başbakan Erdoğan, 3. köprünün temeli atılırken çevreciler için, “Çok konuşacaklar, çok bağırıp çağıracaklar. Ama kervan yolda gerek” diye imalı bir benzetme yaptı.
‘Katil’den, ‘cibiliyetsiz’e, ‘hain’den ‘soysuz’a kadar 7’den 77’ye herkesin siyasetin dilinden duyduğu kötü sözcükleri artık sıralamaya gerek kalmadı.
“Çocukları alkolden önce bu hakaretlerden uzak tutalım” desek yeterli.
Ne yazık ki liderlerin o çocukları düşünecek hali kalmadı.

ALLAH KORUSUN DEMELİ

Çünkü, TBMM tarihinde ilk kez bir milletvekili, milletin önünde bir başka milletvekiline ana avrat ağır küfürler etti.
AKP de, o günün havasıyla milletvekilini Disiplin Kurulu’na verince hepimiz umutlandık, ama sonuç hayal kırıklığı oldu.

Yazının Devamını Oku