Paylaş
Bir yatırımcı neden bu yola başvurur ayrı konu, ama şu da bir gerçek:
“Söktüğün ağacın yerine şu kadarını dikmek, kaybolan orman varlığını gizleyebilir mi ve orman, binlerce ağaç dikmekten öte bir şey değil mi?”
Ayrıca o toplantılarda, ‘katılımcı listesi’ için alınan imzaları, ‘yatırıma onay’ gibi göstermek hile sayılmaz mı?
Ama halk artık bunu yemiyor, sadece yatırımcıya duyulan güven sıfırlanıyor.
HARİTAYA BAK MADENİ KAP
Çevre sorununu sadece HES ve madenler üzerinden görmemeli; örneğin, kentsel dönüşümlerde de benzer sıkıntılar yaşanıyor.
Orada da bakanlar, “Herkesin yargıya gitme hakkı var; ama yürütme durmayacak...” diyebiliyor ve yürütmeler bir türlü durdurulamıyor.
Maden aramalarında çevre açısından çok sakıncalı uygulamalar yapılıyor.
MTA’nın tetkik sonuçları 2005’ten sonra yatırımcılara açıldı. Yatırımcı o sonuçlara bakarak yer beğenip lisans alıyor; oysa o sonuçlar doğa, turizm, çevre, inanç vs. haritalarıyla beraber okunmalı.
Bu haritaların da ‘onay’ vermesi halinde yatırıma itiraz eden çıkmıyor.
Ancak, hele hele hammadde olarak ihraç edilen, henüz Türkiye’de işlenmeyen madenler için ormanların delik deşik edilmesi, taşocakların dahi maden statüsüne kavuşturulmuş olması tepki nedeni.
Çoğu çevrecilere göre de işlenmiş/teknolojik ürün haline gelmediği sürece bazı madenlerin yerin altında kalması ülke için daha kârlı bir durum.
Teknolojide o noktaya gelinmeden, dinamit/kazı ile ormanlık alanların delik deşik edilmesi kabul görmüyor.
İSYANIN GELİŞİ
HES’lerde de neredeyse ‘Google’dan bak yatırımı kap’ noktasına gelinmiş.
Durum bazen öyle bir hal alıyor ki, hani aynı dere üzerinde tek baraj yapılsa belki hiç itiraz olmayacak; ama sayı arttıkça (kimi derede 10-15), ‘Yaşam kaynağı olan su damla ile akacak, tarım ölecek’ diyen köylünün isyanı gelişiyor.
Bu hallerde denetim mekanizmasının güçsüzlüğü de isyanı tetikliyor. Mevcut denetim sistemi yetersiz bulunurken halen TBMM’de olan son tasarıda denetim Çevre Bakanlığı’nın bir alt birimi haline getiriliyor.
Yani bakanlığı, kendi memuru denetleyecek gibi komik bir durum olabilir; oysa STK’lar, odalar, belediyeler vs’den oluşan daha güçlü denetim kurulları şart.
Bu arada birileri çıkıp, “Yok canım, şimdi de STK’lar dinleniyor” diyebilir; ama alacakları yanıt şu olur: “Az da olsa dinleme ve not alma İYİ; talepleri karşılama YILDIZLI SIFIR.”
Bazı STK’ların doğrudan bakanlık bağlantılı olması da ayrı konu. STK’lar dinlenseydi, Mustafakemalpaşa Ovası, hâkim tepeden bakınca, onlarca taş ve maden ocağı nedeniyle köstebek yuvası gibi görünür müydü?
Trakya başta, çoğu yerdeki tarım/sanayi dengesizliği oluşur muydu? Havaalanları en verimli tarım arazilerinin göbeğine yapılır (Amik ve Çukurova) sonra da su altında kalınca mazeret üretilir miydi?
Dere yatağına binalar yapılır, sel de gelir içindeki insanla birlikte (Samsun) onları denize süpürür müydü?
Paylaş