Bu iktidar döneminde Suriye ile kurulan ilişkileri anımsatmaya gerek yok.
Eli kanlı diktatörle sağlanan muhabbet sonrası, ticaret fırladı, ortak bakanlar kurulu yapıldı, vize kaldıran Şamgen’e geçildi falan filan...
Ancak bugün Türkiye, üzerinde pek durulmayan yaşamsal bir mülteci sorunuyla karşı karşıya kalmakta.
Nerede oldukları da bilinen kayıtlı mülteci sayısı 500 bini geçti.
Kayıt dışı veya kendi olanaklarıyla giriş yapan, ilave 500 bin civarındaki mültecinin ise nerede olduğuna dair sağlıklı bilgi yok.
ACİL İHTİYAÇ: ATEŞKES Çoğunluğu kadın ve çocuk olan bu insanlar büyük dramlar yaşıyor.
Gezi protestoları başlayalı 3.5 ay oldu; bugüne dek yüzlerce gösteri yapıldı, 6 gencecik insan yaşamını yitirdi, 12 genç gözünü kaybetti, 8 bin de yaralı var. Demokratik bir ülkede bu tabloya kim ‘başarı’ der bilmem, ama gösterilerin neden bu kadar uzun zamandır sürdüğünü ilk önce iktidar sorgulamalı.
Sorgulama bir yana her eleştirel söz ve eylem, “AKP kaybetsin de Türkiye ne olursa olsun” tezine oturtuldu.
Hiç eleştiri yapılmayan, her eleştirinin hakaret görüldüğü (Son örnek, TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Yargıtay konuşması) bir Türkiye algısı yaratıldı.
Üstüne üstlük, sık sık ‘Bedel ödetilecek’, ‘Hesap sorulacak’ denmesi muhalefette de, “Türkiye kaybetsin de AK Parti kazansın” karşı tezini doğurdu.
SÖYLENMEYECEK SÖZLER
Bu noktaya gelmiş bir ülke ne kadar huzurlu olur ayrı konu, ama ‘başarı’ ne pahasına sağlandı, birkaç örnekle tartışalım.
Başbakan’ın, Gezi Parkı’nın basıldığı 30 Mayıs’taki de dahil, “Polise talimatı ben verdim” dediğini anımsayarak başlayıp 2 Haziran’daki Teke Tek’e gidelim.
Ancak, CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ile Osman Korutürk’ün Irak’a yaptıkları gezi konusunda Gül’ü bilgilendirmelerini bekledim.
Konuya buradan girip Köşk’ün, CHP’nin talebini hızla karşıladığını, günün yoğunluğuna rağmen randevuyu 30 Ağustos’a verdiğini anımsatayım.
O randevunun gerçekleşmesine saatler kala Kılıçdaroğlu, Gül çiftinin ev sahipliğinde ilk kez Köşk’te verilecek resepsiyona katılmayacağını açıkladı.
Haberi aldığında üzülen Gül, “Kemal Bey’in o saatte bir programı var mı” diye sordu; yanıt “Hayır” olunca da bakın ne gelişme yaşandı?
O KURUMLARI KURAN PARTİ Ekibinden, “Bugünkü programınız çok yoğun, yeni ilaveler de var. CHP heyetini kabulünüzü erteleyelim” önerisi geldi, Gül de bunu onayladı. (O kabul perşembe günü olağan seyrinde yapıldı.)
Köşk kaynakları böyle söylemese de bu açık bir karşılıktı.
Bu konu üzerinde konuşurken Kılıçdaroğlu sonrası CHP’nin, tüm yurtdışı platformları aktif bir şekilde kullanmaya başladığını unutmamalı.
Önceki CHP ise ya bu platformlara gitmeyerek oraları tamamen AKP’ye bırakır ya da gittiğinde muhataplarına parmak sallayıp dönerdi. İktidar da o muhataplara, “İşte CHP bu” der dururdu.
AB ve ABD’nin, hükümet politikalarına yönelik son dönem değişikliklerinde, CHP’nin bu tutumuyla yolladığı raporların ciddi rolü olduğunu düşünmeli.
Başbakan Erdoğan ve diğer iktidar sözcülerinin sık sık “CHP dışarıda bizi ihbar ediyor” eleştirisini yapmasının altında bunu da aramalı.
MISIR’A GİDİŞ NEDENİ
Cuma günü Hürriyet’in manşetinde yer alan o sözlerinde Ergin, özenli bir dil kullandı, polemikten kaçındı, telaşa gerek olmadığının altını çizdi.
Çözüm sürecinin başlamasında ve yürümekte oluşunda çok etkili rol üstlendiğini bildiğimiz Ergin, “Sürecin başarısızlığı halinde, alternatifin ne olacağı çok belli” vurgusunu sıklıkla yapınca aklıma bir anekdot geldi.
Hükümet içinde, çözüm sürecinin başlatılıp başlatılmayacağının konuşulduğu toplantıların birinden bu anekdot.
SÜRECE ZORLAYAN SORUHükümetin şahin kanadına göre, ‘çözüm sürecinden sonuç çıkmaz’dı.
Çünkü, 2012’yi ayaklanma yılı ilan eden PKK’ya ağır darbe indirilmiş, geçmiş yıllara oranla çok daha fazla sayıda terörist öldürülmüştü.
O toplantıda masaya, ‘Aynı yıl şehit sayısı yüzde 53 arttı’ bilgisi de kondu.
Yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, CHP’nin yeni ve çalışkan yüzlerinden biri.
MYK’nın 5 üyesinden oluşan adaylık komisyonunun da en önemli üyesi konumundaki Günaydın, tüm mesaisini aday çalışmalarına ayırmış durumda.
Önceki gün Kemal Kılıçdaroğlu, dün de Günaydın ile yerel seçim özelinde sohbet olanağı buldum. Her iki isim de adaylar konusunda eskiye oranla çok daha rahat görünüyor.
EĞİLİM YOKLAMASINA UYULACAK
Çok isimlendirmeye girmeyeceğim; ama büyükşehir temelinde İzmir’de Aziz Kocaoğlu, Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen, Aydın’da Özlem Çerçioğlu kesin. Üç isim de başarılı görülüyor; ama üzerlerindeki ittifakın çok önemli bir nedeni de, “Yıllarca dinlendiler, izlendiler ve boğazlarından tek kuruş geçmediği ortaya çıktı” cümlesinin içinde gizli.
Anladığım CHP, kendi belediyelerine yönelik polis/yargı uygulamalarını, propaganda süresince epeyce dillendirecek, bunları koza çevirmeye çalışacak.
Bütün dikkatlerin yöneldiği İstanbul’da malum Mustafa Sarıgül adı önde. Ankara’da ise birden fazla isim söz konusu.
Aslında bunun altında Gezi Parkı protestolarının yattığını görmeli.
Sonuçta bu noktaya gelinmesi ülkemizin birbirinden güzel koyları, sahilleri için çok olumlu, çok sevindirici bir durum.
O nedenle, sahillerdeki yapılaşma izninin 100 metreden 50 metreye iki yıl önce çekilmiş olmasını, oralardaki korkunç yapılaşmanın son 10 yılda da hız kesmeden sürdüğünü anımsatmayabiliriz.
Yeter ki bundan sonrası için gerçek bir koruma yapılabilsin.
Ancak çevre duyarlılığı denerek sadece ‘öteki’ görülen isimlere karşı eyleme geçilecekse, o zaman korumadan söz edilemez, kayırmadan söz edilir.
HAKLI SORULARÇünkü baksanıza, “Sahile sıfır yat limanı yapmışlar” diye komiklik
İçeriği bana hiç yabancı gelmedi; defalarca okuyunca nedenini buldum.
Not, 30 Ocak 2003 günü Hürriyet’te çıkan “Bomba restleşme” başlıklı manşet haberimdeki (http://arsiv.hurriyet.com.tr/arsivweb/sayfagoster.asp?id=20028&sayfa=01) dönemin başbakanı Abdullah Gül’ün MİT’e yolladığı 4 Aralık 2002 günlü ‘gizli’ damgalı talimata dayanıyordu.
Özetleyeyim; o talimat, atanacak kişilerin güvenlik soruşturmalarında, kişiyle doğrudan ilgili olmayan, maddi delile dayanmayan, sadece soyut duyumlardan elde edilen istihbari bilgilerin gönderilmeyerek, yalnız adli makamlara intikal eden eylemlerin yazılı olarak bildirilmesi isteniyordu.
İlgilenen arşive girip detayları okur; ama Gül ile MİT müsteşarı arasında bu talimata dayanak oluşturan başka yazışmalar da olmuş.
GÜVENLİK UYARISI
Dönelim ‘Arz Notu’na ve notun Başbakanlık’taki MİT temsilcisinden merkeze yollandığını belirtelim.Atamalarla ilgili iki maddelik notun ilk maddesi şöyle özetlenebilir:
Başbakanlık Personel Prensipler Genel Müdürlüğü, ataması yapılacak şahıslar hakkında tahkikat talebinde bulunmakta. Ancak ataması ‘çok ivedi’ yapılacak kişiler için MİT temsilcisi tarafından şifahi bilgi talep edilmekte. Güvenli/kriptolu telefon bulunmadığı için yine aynı kanalla yanıt verilmekte.