Sandık, özellikle de hükümetlere karne notu verilen bir demokrasi kutusudur.
Halkın, o notu etkileyecek her gerçeği bilmesi de demokratik zorunluluktur.
Oysa, seçime etki edeceği gerekçesiyle, yaşamsal önemdeki bazı olaylar halkın bilgisinden kaçırıldı, bazılarının da gün yüzüne çıkması ertelendi.
Olması gereken tam tersiydi; yani gerçekler bütün çıplaklığı ile yaşanmalıydı.
Peki, bu olaylar nelerdi, anımsatalım.
SORUMSUZ İKTİDAR
Yanılmıyorsak, dünyada ilk kez bir hükümetin dört bakanı birden, yolsuzluk ve rüşvet iddiasına muhatap olduysa da o iddialar milli iradeden gizlendi.
BDP’yi izleyenlerce ilk fark edilen, ‘eşbaşkanlık’ modelinin yarattığı dalgalanma, o nedenle Türkiye’de sadece BDP’nin seçim afişleri kadın ve erkekli.
Bu kez halkın da onayından geçecek olan bu model, itiraf etmeli ki kadın adına çok büyük bir kazanım.
Çünkü böylece kadınların onayını almayan hiçbir karar uygulanmayacak, başkan maaşı dahi eşit bölüşülecek.
AKP’Yİ SIFIRLAMA İDDİASI BDP, ilk kez bir seçimde devlet bürokrasinin ağır baskısını hissetmiyor, mitinglerde polisle hiçbir gerginlik yaşamıyor.
Önemli bir ilk de kendi belediyelerinin hizmetlerini anlatmaya başlamaları.
Demirtaş, her yerde, özellikle AKP’li belediyelerle kıyaslama yapıyor, örnekler vererek BDP’li belediyelerin daha başarılı olduğunu anlatıyor.
MHP Lideri Devlet Bahçeli de yükselen bir grafik sergiledi bu seçim döneminde.
Önceki seçimlerden farklı bir gezi programı uyguladı.
MHP Genel Merkezi’nden aldığım bilgilere göre, seçim için yola 4 Ocak’ta çıkan Bahçeli, dün itibariyle 36 il, 185 ilçe ve 215 beldeye gitti.
İl merkezlerinde büyük mitingler düzenlemek yerine ilçe ilçe dolaşıp, kalabalıklara hitap etmeyi yeğleyen Bahçeli, günde ortalama 8 konuşma yapıyor ve hemen hemen hiçbirine de konvoyla gitmiyor.
Ankara’nın ilçelerine düzenlediği gezileri izlediğim Bahçeli, değişmeyen ciddi yüz ifadesiyle AKP ve Başbakan Erdoğan’a eleştiriler yöneltip durdu.
AYNI YAĞMURDA SIRILSIKLAM
Diğer liderlerden farklı olarak sözlerine, bütün partilere başarı dileyen siyasi nezaket ifadesiyle başlayan Bahçeli’nin farkı bu kadar da değil.
Karaalioğlu, defalarca “Biz yeni Türkiye’nin yeni medyasıyız” dedi, bunun büyük bir demokratik adım olduğunu savundu.
Şimdi ise ortalığa yayılan yasal/yasadışı ses kayıtları ne yazık ki Karaalioğlu’nun kulaklarını sık sık, tam tersi yönde çınlatıyor.
KAYNAKLARI HALKIN VERGİSİ
Yıllardır yasadışı dinlemelerin ne kadar can yaktığını yazıp durduk ama iktidar ve medyası bu uyarılara hep kulak tıkadı.
O iktidar, bugün ise çok dertli(!), o dinlemeleri bir ‘paralel yapıya’ yıkıp duruyor, ancak hiç ikna edici olamıyor.
Çünkü, 11 yıldır bu ülkede, uçan kuşa dahi Başbakan Erdoğan’ın bilgisi ve görüşü alındıktan sonra yol verildiğini bilmeyen kalmadı.
Medyası ise dün çarşaf çarşaf yasadışı dinleme kayıtları yayınlarken bugün, herkesin dinlendiğini kanıtlamaya çalışıyor, ancak suçu ‘paralel yapıya’ yığarken, ülkeyi yöneten iktidarı özenle ‘sorumsuz’ kılıyor.
İki rakibi de, “Ali Uzunırmak/Mustafa Savaş geliyor özlem bitiyor” sloganını kullanıyor; ancak Çerçioğlu hiç ‘bitecek’ gibi görünmüyor.
Şöyle bir sokak-pazar turu da tabloyu ortaya koyuyor. Ama Çerçioğlu’nun Aydın’a kazandırdığı Atatürk Meydanı’nın açılış töreninde meydanı ve çevresini hıncahınç dolduran kalabalık çok şeyi anlattı. O nedenle ki yüzde 26 ile seçilen Çerçioğlu, bugün yüzde 60’lardan söz ediyor.
PROTESTOCU GENÇLERE KARANFİL
Çerçioğlu, bize sosyal belediyecilik ve hizmet anlayışından sayısız örnekler sıraladı; ancak onları bir kenara koyup Başbakan Erdoğan, yaşanan ölümlere rağmen hâlâ gençleri ‘bizim’ ve ‘onların’ diye ayırmayı sürdürdüğü için bu alandaki bir örnekle yetineceğim.
Çerçioğlu, biri üniversitede okuyan iki oğul sahibi bir anne.
Gezi gösterileri sonrası üniversiteli oğlu da dahil, gençleri yeniden keşfettiğini anlatan Çerçioğlu, gençlere şu mesajı verdi:
Ancak, 18 yaşıma kadar oynayıp gezindiğim sokakların birinde, 269 gün önce polisin başından vurduğu Berkin yavrumuzun acı haberine uyandık.
Ankara’ya dönüş yolunda Berkin’in sağlık durumunu konuştuğumuz Kılıçdaroğlu, bir iki güne Berkin’in ailesi ile İlker Başbuğ’u ziyaret edeceğini söyledi.
O an uçaktaki hepimizin ağzından, “İnşallah Berkin direnir” lafı çıktı.
DÜNYANIN TEK ANTİPATİ MÜZESİ
Evden çıktım, radyodan Berkin haberlerini dinleye dinleye, her günkü gibi Atatürk Bulvarı’ndan indim.
Kuğulu altgeçidine girdiğimde, kırık seramikleri görünce yüreğimde acı daha da yükseldi.
Çünkü onlar için meydanlarda “Canım canım seramikleri kırdılar” diyen Başbakan Erdoğan’ın ağzından hiç, “Canım canım gençlere kıydılar” sözü çıkmadı.
Yolsuzluk soruşturmaları kapsamında gözaltılar olunca Başbakan, polis ve savcıları hedef yaptı.(17 ve 25 Aralık operasyonları)
Polis, yargının arama ve gözaltı kararlarını ya uygulamadı ya geri çevirdi. (İstanbul, İzmir, Hatay ve Adana’da yapılmak istenen çeşitli operasyonlar)
Adalet Bakanı ve Müsteşarı yolsuzluk soruşturmalarını yürüten savcıları telefonla aradılar. Savcılar ‘Soruşturmaları durdurun baskısı yapıldı’ diye tutanak tuttu, TBMM’ye fezleke yolladı. (İzmir Liman Operasyonu)
ÇÖPLÜK YARGI KARARLARI
Başbakan, Adalet Bakanı’nı arayarak, beraatla sonuçlanmış bir dava için Yargıtay’da mutlaka mahkûmiyet çıkmasını istedi. Gereğini yapacağını ifade eden Bakan, beraat kararı veren yargıcın ‘Alevi’ olduğunu söyledi ve bunu ‘olumsuzluk’ diye niteledi. (Aydın Doğan hakkındaki bir dava)
Başbakan, Danıştay Başkanlığı’na seçilecek kişi için Adalet Bakanı’nı yönlendirdi ve yönlendirmeye uygun sonuç alındı.
Başbakan, sonuçlanmış bir ihaleye katılmayan işadamını aradı, ‘Bize şikâyet dilekçesi yolla, ihaleyi iptal edeceğiz’ dedi; böyle de oldu. (MİLGEM İhalesi)
Bir yandan Başbakan, “Masum insanları içeri attılar” diye yargıdan şikâyetini sürdürüyor, diğer yandan yargıya müdahale konusunda yeni bilgiler ortaya çıkıyor.
Bu durum, aramalarıma da yanıt vermeyen Ergin’in konuşmasını daha elzem kılıyor.
Pazartesi günü, Ahmet Taşgetiren’in Star’da 28 Şubat’ta çıkan “Ah Tayyip Erdoğan” başlıklı yazısından Ergin’e atfettiği bir cümlesini alıntılamıştım.
BERABER ÇALIŞTIKLARINIZ HAŞHAŞİ Mİ
Belki de anlaşılmadı diyerek Erdoğan’a hitap eden o bölümün tamamını aktarayım:
“Ne demişsiniz zamanın Adalet Bakanı Sadullah Ergin önünüze HSYK yapılanmasını getirdiğinde ve ‘Başbakanım, 21 kişinin 13’ü Cemaat’ten, bir problem olmasın?’ dediğinde? ‘Olsun varsın canım, nasıl olsa hepsi alnı secdeye gelen insan değil mi?’ Ne diyeceksin yarın Allah’ın huzuruna vardığında? ‘Ben alnı secdeye gelenlere güvendiğim için vuruldum!’ mu?”
Şimdi bu yazıdan hareketle, en azından şunları Ergin’e sorma hakkımız var: