Bu 13 gün, 301 madencinin göz göre göre para hırsına kurban gittiğini ortaya çıkarmaya yetti; ama ‘soruşturmanın selameti için’ dahi görevinden uzaklaştırılan tek kişi görmemize yetmedi.
Madenin sahibi, rödovans yaptıran, gizli taşeronluğa sessiz kalan Enerji Bakanlığı’ndan denetim görevi olan Çalışma Bakanlığı’na; madenin sahiplerinden sendikacılara kadar uzanan zincirde herkes hâlâ koltuğunu koruyor. Oysa, ‘Gezi protestocuları içeride içki içti’ yalanı için açılan soruşturmanın selameti (!) için Bezmi Âlem Camisi müezzini görevden hemen uzaklaştırılmıştı.
AKP’NİN BÜYÜK MEŞGULİYETİ
Neyse, deyip geçilecek gibi değil, ama biz yine de ‘hele’ sonrasına bakalım.
Sorumluların bulunması için hızlı hareket edileceğini umuyorduk değil mi?
Meğer o ‘hele’ sorumlular için değil, tweet atan, konuşanlar içinmiş.
Çünkü Başbakan’ın sözlerine bakılırsa Soma’da tek sorumlu bu kişiler.
‘Acıyı birlikte paylaşalım’ dediği halde, Soma’da acıyı yaşayan vatandaşı tekmeleyen danışmanını görevinde tutup, koruyor.
(O danışmanın yarattığı görüntülerle Türkiye’yi dünyaya rezil etmesi de ayrı.)
Oysa o 301 evladımızın para hırsına kurban gittiği açık olduğuna göre, yapılması gerekenler basit.
‘Kazanın işin fıtratında’ olmadığını itiraf ederek işe başlayıp, bu ‘pisi pisine’ yaşanan ölümlere sebep olanların tümünü ortaya çıkarmak amacıyla her mekanizmayı çalıştırmaktır.
KABİNEDEKİ FARKLI BAKIŞ
Başbakan Erdoğan’ın dün, benim de sık sık anımsattığım, “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı koyun bile benim mesuliyetim altındadır” sözünü kullanması sevindiriciydi.
Bu söz doğru olduğuna göre, 301 şehit nedeniyle tepki gösteren vatandaşa ‘Tokadı yersin’ karşılığını vermek, yumruklama iddialarına muhatap kalmak büyük bir yanlıştır.
Böyle giderse daha çok yoksulun kurban edileceğini bilmeli; çünkü ülkemiz, ‘güçsüz insanlar yurdu’na dönüştü, o milyonları savunan örgüt bırakılmadı.
Son yıllarda yaşanan birkaç örneği anımsatarak derdimi anlatayım.
Ayamama Deresi taştı, kapısı dahi açılamayan minibüse bindirilen 8 kadın işçi ile TIR parkındaki 15 şoför; Zonguldak’ta kamyonet üstünde taşındığı için 8 işçi; Adana’da 12 koltuklu minibüse 25 işçi bindirildiği için 10 işçi katledildi.
Davutpaşa ve İvedik’teki patlamalar başta, daha çok örnek var, ama ‘en gösterişli köprü’ inşaatında dahi 3 işçinin yitip gittiğini anımsatarak susayım.
İKTİDARLARA PARALEL YÜRÜNDÜKÇE
Bu katliamların ortak özelliği hesap verenin, bedel ödeyenin yokluğudur.
Nasıl olsun ki, sonuçta canını verenler bu ülkenin ‘güçsüz insanları’ ve onlar sadece madenlerde yok; milyonlarcası da fabrikalarda, bürolarda, hizmet sektöründe, taşeronda, tarlalarda var.
AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, Türkiye bugüne dek niye bir Pisagor çıkaramadı diye hep merak etmiş; o merakını Bahçeli, ‘üçgen formülünü bulunca’ gidermiş!
Başbakan Erdoğan da Afyon’da başlattığı Bahçeli’ye yönelik geometri eksenli eleştirilerini dünkü grup toplantısında aynen sürdürdü.
Ancak o konuşma gösterdi ki bu sıralar Başbakan’ı da kimya merakı sarmış.
‘Paralel devlet’ dediği cemaatle savaşı anlatırken, ‘ak süte karışmış bu kirli suyu gerekirse kaynatarak, gerekirse moleküllerine kadar sterilize’ edeceklerini söyledi.
İKİ LİDER DE İDDİALI
Bahçeli ise tüm bu eleştirilere dün grup toplantısında yanıt verdi.
“Taş kafalılar bizi Pisagor’a benzetti” diyerek Hüseyin Çelik’e gönderme yapınca, ‘Başbakan’ı da Alfred Nobel’e benzetir mi’ diye beklemedik değil.
Eğer erken seçime gidilmezse, CHP’de olağan kurultay yılına girildiği için sonbaharda delege oylarıyla çok geniş bir yenilenme yaşanması olasılığını unutulmamak kaydıyla, bu değişimi yorumlamaya çalışalım.
MYK’daki operasyon, 30 Mart’ta yüzde 30 bandını aşamayan CHP’de fatura, ‘beşli aday belirleme komitesine kesildi’ diye okunabilir ve yanlış da olmaz.
Faturanın o komiteye kesilmesi doğru mu, yanlış mı tartışması açılabilir; kaydırmaları ve diğer giden-gelen isimler üzerine de farklı şeyler söylenebilir.
Ancak bence ayrıntılardaki bazı mesajlar bunlardan daha önemli.
KIRGINLIK KÜLTÜRÜNE DARBE
Beşli komiteden Adnan Keskin, Gökhan Günaydın, Umut Oran ve Bihlun Tamaylıgil MYK dışında kalırken, bir tek Bülent Tezcan yerini korudu.
Tezcan neden yerini korudu, ‘faturadan’ nasıl kurtuldu?
Bir ara kuliste, genel kurula yürüyen tecrübeli bir AKP milletvekiliyle karşılaştım, “Merak ediyorum, (...) ne diyecek, dinlemeye gidiyorum” dedi.
Aynen onun gibi ben de merakla bekledim, dört eski bakan ne diyecek diye.
Bu noktada, ‘sessizlik’ hakkını kullanan Erdoğan Bayraktar’ı ayrı tutmalı.
Onun tavrını, “Beni diğerleriyle aynı kefeye koymayın. Bunu kaldıramam, gözyaşlarımın bir nedeni de budur” diye yorumlamak da mümkün, ama geçelim.
İMANLI KONUŞMALAR
Diğer üç bakana baktığımızda ise haklarındaki iddiaları çürütecek inandırıcılıkta sözler edip etmediklerine değinmeye gerek görmüyorum.
Doğal olarak, ‘büyük iftira’, ‘büyük yalan’, ‘illegal delil’, ‘hukuksuz dinleme’, ‘montaj’, ‘siyasi linç’, ‘itibar cellatlığı’, ‘yargısız infaz’, ‘ayaklar atına alınan masumiyet karinesi’, ‘hain kumpas’, ‘algı operasyonu’, ‘sözde yolsuzluk ve darbe girişimi’, ‘paralel terör şebekesi’, ‘ihlal edilen adil yargılanma hakkı’, ‘siyasi suikast’ ifadelerini defalarca dinledik.
Bu sonuca Abdullah Gül’ün, Tayyip Erdoğan’a oranla daha yakın olmasına rağmen, an itibariyle Erdoğan’ın adaylığı daha önde duruyor.
Bu olasılık CHP ile MHP’yi farklı hesaplar içine sokuyor.
CHP’deki tabloyu önceki yazımda özetlemeye çalıştım, bugün de MHP’nin bakışını aktarayım; çünkü 30 Mart, MHP’de, ‘bende varım’ güveni yaratmış.
Bu açıdan MHP’nin hesap dışı tutulamayacağı açık.
MERKEZ SAĞ AÇILIMI
İşe de MHP’nin 30 Mart sonrası AKP ile ilgili şu tespitlerinden başlamalı:
“AKP’nin demokratik değerlerle örtüşmeyen bir potansiyeli var. Demokrasilerde vatandaş iktidara, ‘Vergimi nereye harcadın’ diye sorup oyunu ona göre verir; yolsuzluk, hırsızlık ortaya çıktığında ise onu cezalandırır.”MHP’ye göre demokrasi dışı şu 3 denge, Türkiye’de bu kuralı işletmiyor:
Evlerdeki, ‘Sıfırlanamayan paralar ne iş’ diye sorma cesareti gösteren bir savcının çıkamadığı Türkiye’de, anlaşılan hem de konuşmaları nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’na soruşturma açma girişiminde bulunuyor!
Bunun yankıları epey sürecek gibi; ancak CHP’nin önündeki asıl yaşamsal konu Cumhurbaşkanlığı seçimidir.
Çünkü, 30 Mart’tan başarı ile çıkmamış bir CHP’nin aday tercihi, kendi geleceğini de çok ciddi bir şekilde etkileyecek.
CHP, birçok gerekçeyle bıçak sırtı bir tercihle karşı karşıya.
ÜÇÜNCÜ PARTİ TEHLİKESİ
Kılıçdaroğlu, önerecekleri ismin özelliklerini birkaç kez açıkladı.
Onlardan birini de Hürriyet’e yaptı ve ilk kez ‘sivil’ tanımını da ekledi.