Paylaş
Karaalioğlu, defalarca “Biz yeni Türkiye’nin yeni medyasıyız” dedi, bunun büyük bir demokratik adım olduğunu savundu.
Şimdi ise ortalığa yayılan yasal/yasadışı ses kayıtları ne yazık ki Karaalioğlu’nun kulaklarını sık sık, tam tersi yönde çınlatıyor.
KAYNAKLARI HALKIN VERGİSİ
Yıllardır yasadışı dinlemelerin ne kadar can yaktığını yazıp durduk ama iktidar ve medyası bu uyarılara hep kulak tıkadı.
O iktidar, bugün ise çok dertli(!), o dinlemeleri bir ‘paralel yapıya’ yıkıp duruyor, ancak hiç ikna edici olamıyor.
Çünkü, 11 yıldır bu ülkede, uçan kuşa dahi Başbakan Erdoğan’ın bilgisi ve görüşü alındıktan sonra yol verildiğini bilmeyen kalmadı.
Medyası ise dün çarşaf çarşaf yasadışı dinleme kayıtları yayınlarken bugün, herkesin dinlendiğini kanıtlamaya çalışıyor, ancak suçu ‘paralel yapıya’ yığarken, ülkeyi yöneten iktidarı özenle ‘sorumsuz’ kılıyor.
Her gün bize gazetecilik dersi vermeye kalkışan bu beyler/hanımlar, böyle davrandıkça yeniden, ‘Gazetecilikle uzaktan yakından ilgili değiliz’i kanıtlamış oluyorlar.
Tamam, kafalarına göre bir gazetecilik yaratsınlar ama azıcık İNSAF YAHU!
Öğrendiklerim çerçevesinde bunun nedenlerini sıralayayım.
Tek gazetelerinin dahi bayi satışı 100 bine ulaşamadığı için reklam alamayan bu insanlar, suçu kendilerinde görmektense, Başbakan’a ulaşıp, “Bize reklam vermiyorlar” diye firmaları şikâyet ediyor.
Başbakan da meydanlarda ve kamu kurumları nezdinde ‘gereğini’ yapıyor.
Yetmiyor, iddialara göre, (örneğin Karaalioğlu) bir kamu bankasının genel müdürüne telefon edip, “Maaş ödeyemiyorum, 2 milyon yolla” diyor, dağıttıkları kitaplar için de o banka 1.3 milyon TL sponsor oluyor.
GÖBEK BAĞI KALIN OLUNCA
İktidarı destekleyen başka bir medya grubu da boş durmuyor.
Onun da patronu bir bakanı arıyor, “Müteahhitlerle çok iş yapıyorsunuz, söyleyin onlara bize reklam versinler. Biz onlar kadar (diğer meyda grubu) açgözlü değiliz” diyor.
Bakan da anında talimatını bürokratlara ulaştırıyor, hem de ‘Sponsorluk ve reklam için elinizi sıkı tutmayın’ uyarısıyla.
Diğer patron bunu öğrenince yeniden ulaşıyor bakana ve talimat çıkıyor:
“Bunlara biraz daha fazla destek verelim.”
Bakan sonunda yorulmuş olmalı ki çareyi yayın yönetmenlerinin isimlerini bürokratlara tek tek verip “Bunlara her yardımı yapın” demekte buluyor.
Nasılsa giden para cebinden çıkmıyor, halkın vergisi.
Doğal olarak bu yapı, o medyanın iktidarla göbek bağını kalınlaştırdı.
Başbakan da telefon açıp, hoşuna gitmeyen şeyler yazan başörtülü bir yazarın (Hidayet Şefkatli Tuksal) kovulmasını isteyebildi.
Fırçaladığı yayın yönetmeni de medya özgürlüğünü savunacağına, sıkılmadan defalarca “Tamam efendim, tamam efendim; gereği yapılacak” deyip durdu.
Ne acı, “Başörtülü bacımızı işsiz bıraktılar”, hem de elbirliği içinde.
Eyy başörtülü sevgili yazar bacılarımız, siz ne düşünüyorsunuz bu hususta?
Çünkü medya özgür değilse, ne demokrasi vardır, ne güvenceniz.
Paylaş