“Buraya nasıl inşaat izni veriyorsunuz? Yargı kararlarını uygulamamanızı temin eden husus nedir?”Sonra devir değişti ve Faruk Çelik, 12 yıldır AKP iktidarının hep en önemli isimlerinden biri oldu. Yargı ile Cargill mücadelesi ise yıllarca sürdü.
Bursa’da yerel mahkeme ‘yürütmeyi durdurma’ kararlarını uygulatmayınca konu 2009’da Yargıtay Genel Kurulu’na gitti, Bursa mahkemesine, “Yargı kararlarını uygula” emri çıktı.
YARGI NORMALLEŞTİĞİNDE
Çelik’in üye olduğu hükümet hemen yerel mahkemenin imdadına yetişti, İdari Yargılama Usul Yasasının 28’inci maddesinin 4’üncü fıkrasını değiştirdi.
Artık yargı kararlarını uygulama mevkiinde olan kamu görevlileri bu görevlerini yapmazsa kişisel sorumluluktan kurtuluyordu.
Seydişehir’i alan şirket, ilk 5 yıllık yatırım da dahil pek çok sözleşme hükmüne uymazken Oymapınar Barajı’ndan elde ettiği enerjinin piyasaya sattığı kısmını da sözleşmenin çok üstünde tuttu, önemli gelir sağladı.
Yargı kararları, sözleşme hükümleri ve muhalefetin baskısı sonucu Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) harekete geçti.
ÖİB, Ankara 4. Asliye Mahkemesi’nde 2008/160 esas sayılı dosya ile sözleşmenin feshi ve hisselerin geri devri için dava açtı.
Ancak ilginçtir ki aynı yıl içinde ÖİB davadan çekildi.
MANEVİ TAZMİNAT KARARI DA VAR
Yargı kararlarının uygulanmaması, ÖİB’nin davadan çekilmesi üzerine Metalürji Mühendisleri Odası, Başbakan Erdoğan, ilgili 5 bakan, ÖİB Başkanı ve yardımcısı hakkında 10 bin liralık manevi tazminat davası açtı.
“Geçmişte özelleştirme yapılmış. Burayı satın alan yatırım yapmış, verdikleri paradan daha çok harcamış. Aradan 5, 6, 7, 8 yıl geçiyor, Danıştay özelleştirmenin iptaline karar veriyor. Ne yapacağız şimdi? İşlemi iptal etmek durumundayız. İptal etmesen ortada mahkeme kararı var. Bu insanlar tazminat davası açıyor, devlete önemli yükler geliyor.”Bozdağ, sonra da şu önemli vurgulamayı yaptı:
“Yargılama zamanında bitse bu haksızlıklar, mağduriyetler ortaya çıkmayacak. Şu anda Türkiye’de maalesef mahkeme kararını hukuken ve fiilen yerine getiremediğimiz olaylar var. Kararın gereğini yerine getirdiğimizde ülkenin uğrayacağı zarar daha da artıyor.”
YARGI KARARINI UYGULAMAMA HAKKI
Ülkenin Adalet Bakanı bunları söylüyorsa, IŞİD sorununa rağmen bu sözleri göz ardı etmemek gerekiyor.
Çünkü, o sözlere bakarsak, geç kalan mahkeme kararları büyük kamu zararı oluşuyor ve bu zarara çok üzülen Bakan da dert yanıyor, değil mi?
Bu durum artık olağanlaştı; çünkü her şeyi ‘oy odaklı’ gören bir iktidar söz konusu ve geçmişteki örneklere bakınca böyle düşünmek haklılık kazanıyor.
Malum, bir seçim öncesi Öcalan için, “Ben olsaydım asardım” diyen Başbakan, diğerinde BDP milletvekillerini ‘eli kanlı teröristler’ olarak ilan etti.
Başka bir seçim öncesi de o milletvekillerinin eroin baronları ile bağlantısına atıf yaptı; ellerini dahi sıkmayacağını söyledi.
“Bunu örtmek suçtur” diyerek, eroin bağlantısını ifşa edeceğini vurguladı.
Tabii söylenenler gerçekle uyumlu olamadı; tersine, perde gerisinde ilerlemiş görüşmeler yapıldığı sonradan ortaya çıktı.
KANIKSANAMAZ ANLAYIŞ
“Yolsuzluk varsa, onun yakasında yakamdaki rozetin aynısını görmekten derin üzüntü duyarım; gözümü kırpmadan gereğini yaparım.” (16 Nisan 2006)
“Yolsuzluk, toplumun temel değerlerini yok eden bir hastalıktır.”(14 Ağustos 2006)
Bu sözler Başbakan Erdoğan’a ait olsa da ‘üzerinden çok zaman geçmiş’ diyen çıkabilir; ama eskiyecek gibi değil sözler, hele sonuncusu hiç.
OYALAMA TRAFİĞİ
O sözler orada dursun da biz, dört bakanı istifa ettiren yolsuzluk iddiaları için TBMM Soruşturma Komisyonu kurulması sürecine bakınca ne görüyoruz?
Neymiş; AKP’nin adayı belliymiş, muhalefet ise hâlâ isim belirlememiş! Bu eleştiriler ne gerçekçi ne de siyasetin doğasına uygun.
Bir kere, muhalefetin adaylarının olmadığını söylemek haksızlık; CHP’nin de MHP’nin de isimleri hazır, sadece desteği genişletme arayışı sürüyor. İsim konusunda muhalefetin sıkıntıda olmadığını bilerek, o ismi/isimleri açıklamama konusundaki haklılık ve gerekçeleri üzerinde düşünmeli.
İLİŞKİLERDE SORUN YOK
Muhalefeti eleştirenlerin, Başbakan Erdoğan’ın, isim açıklamasını mayıs sonundan haziran ortasına çekmesinin üzerinde düşünmeleri gerekir.
Üstelik, görünen o ki AKP’nin aday açıklaması daha da gecikecek gibi.
Hem Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem de Devlet Bahçeli’nin temaslarının perde arkasına baktığımızda, işte AKP’deki bu ertelemenin etkilerini görebiliriz.
Temaslardan iki liderin de memnun olduğunu belirterek bazı bilgiler verelim.
Raporu, başta CHP’liler olmak üzere, herkesin okumasını dilerim.
Dileğimin başında da iktidar temsilcileri geliyor, ama hiç umudum yok.
Hele ertesi günü Gezi’nin yıldönümünde, Taksim çevresini turlamış biri olarak, her metrekarede polis devletini hissedince, başka türlü düşünemem.
Başbakan’ın “A’dan Z’ye gereken yapılacak” sözüne uygun olarak, çevik kuvvetinden emniyet müdürüne kadar göstericilere sıfır toleransla davranan polis, her şiddeti kullanarak dünyanın en iyi alan savunmasını gerçekleştirdi.
ON YIL BİR GÜNE YENİLDİ
İktidar, ülkemize ve İstanbulumuza ibretlik bir gün yaşattı, acımasız polis gücüyle Taksim’i kendi vatandaşına ve dünyaya kapatmayı amaçladı.
Ancak sonraki süreçte Bahçeli, Gül’e oldukça mesafeli tavır koydu.
Çankaya Köşkü’nde yapılan bazı davetlere gitmeyen Bahçeli, Gül’ün liderlerle yaptığı ‘tutuklu milletvekilleri’ ve ‘Kürt sorunu’ ile ilgili görüşmelere katılmayı da reddetti.
Ancak bugün bakın nasıl bambaşka bir tablo ile karşı karşıyayız.
ÇATI ADAYIMIZ OLUN
Cumhurbaşkanı adayı belirleme turlarını sürdüren Bahçeli, 21 Mayıs’ta da Gül’ün kapısını çaldı.
Görüşme talebi Bahçeli’den geldiği için söze başladı.