Paylaş
‘Acıyı birlikte paylaşalım’ dediği halde, Soma’da acıyı yaşayan vatandaşı tekmeleyen danışmanını görevinde tutup, koruyor.
(O danışmanın yarattığı görüntülerle Türkiye’yi dünyaya rezil etmesi de ayrı.)
Oysa o 301 evladımızın para hırsına kurban gittiği açık olduğuna göre, yapılması gerekenler basit.
‘Kazanın işin fıtratında’ olmadığını itiraf ederek işe başlayıp, bu ‘pisi pisine’ yaşanan ölümlere sebep olanların tümünü ortaya çıkarmak amacıyla her mekanizmayı çalıştırmaktır.
KABİNEDEKİ FARKLI BAKIŞ
Başbakan Erdoğan’ın dün, benim de sık sık anımsattığım, “Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı koyun bile benim mesuliyetim altındadır” sözünü kullanması sevindiriciydi.
Bu söz doğru olduğuna göre, 301 şehit nedeniyle tepki gösteren vatandaşa ‘Tokadı yersin’ karşılığını vermek, yumruklama iddialarına muhatap kalmak büyük bir yanlıştır.
(Bu noktada, olay yerinde bulunan vicdanlı bilinen Bülent Arınç’ın sessizliğini de çok manidar görmeliyiz.)
Acıları siyasete malzeme yapmayıp paylaşmaktan da söz etti dün Başbakan. Ancak, kendisini arayan liderleri tek tek sıralarken, başta Obama olmak üzere, acılarını Cumhurbaşkanı Gül ile paylaşan tek bir liderin adını anmamasını tamamen siyasi görebiliriz. Yoksa, ‘O aranan Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin değil mi’ diye sormalı. Başbakan’ın dünkü konuşmasının ardından, gerçek sorumluların ortaya çıkarılması konusunda daha fazla kuşkuya kapılmadık da değil. Çünkü dikkatinizi çekerim; Başbakan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız başta olmak üzere, isim isim teşekkür ettiği arkadaşları arasına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’i koymadı.
Kuşku için başka nedenler de sayabilirim, ama Çelik üzerinden iki sorum var.
1- Çelik, taşeronluğu kaldırmak istedi de kabinede karşı çıkan kimler oldu?
2- Çalışma güvenliğini gündeme getirdiğinde ayak diretenler oldu mu?
TAŞERONU GÖREMEYEN DEVLET
Bugün kabak gibi ortaya çıktı ki, o ocaklarda kâğıt üzerinde olmasa da fiilen taşeronluk sistemi uygulanmış.
Peki, eğer devlet bunu bilmiyorsa veya bilmezden gelmişse sorumlu kim ve Çalışma ile Enerji bakanlıkları bu konuda ne yapmış?
İş güvenliği ve her türlü denetimde, iktidara yakın işadamlarına oldukça hoşgörülü davranıldığı algısı da kuşkuları güçlendiriyor. Çünkü, yakın zamanda yaşadığımız bazı gerçekler hâlâ hafızalarda.
Bu ülkede Başbakan, meydan meydan, kendisine yakın bilinen işadamlarını hedef alan yolsuzluk operasyonlarını, ‘büyük işadamlarına kumpas kurulması, itibarsızlaştırılması’ diye yorumlamaktan kaçınmadı.
Ancak öbür yandan, ülkenin en büyük işadamlarının kazandığı ihalelerin, hangi hukuk dışı yollarla iktidara yakın işadamlarına kaydırıldığı ortaya çıktı. (Her türlü ceza ve denetimdeki farklılık yaşandığı da bir gerçek.)
Gerçekten öyle bir ülke haline getirildik ki, duyduklarımız, gördüklerimiz karşısında ‘Pes ki pes’ demek zorunda kalıyoruz.
Oysa Türkiye bunu hiç hak etmiyor.
Paylaş