Bunu da, tezatlıkları için değerlendirmeyi size bırakarak, yazımın tamamını o belgedeki şu ifadelere ayırarak sergilemeye çalışacağım:
“Ülkemiz, insanımız şimdi uluslararası alanda daha saygın konumdadır.”“Artık vatandaşımız daha saygın, daha güvenli, daha ümitli...”
“Biz, tarihimizi bir bütün olarak kucaklıyoruz. İyisi ve kötüsüyle kendimizi tanımanın ve yeniden tanımlamanın zemini olarak kullanıyoruz.”“Cumhuriyet mirası bizim mirasımızdır.”
‘ONLAR VE BİZ’ SÖYLEMİNİ UNUTURSAK
“Yeter ki o farklılıklara saygı gösterilsin, o çeşitliliğin kıymeti bilinsin.”
“Yeni Türkiye, daha da çoğullaşan, farklılaşan toplumumuzu kucaklayan (...) ileri demokrasi üzerinde yükselen Türkiye’dir.”“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, ilkesine inanıyoruz.”
“Nâzım Hikmet’i sürgüne gönderen, sürgünde ölmesine yol açan kim? CHP. Nâzım Hikmet’e vatandaşlığını iade eden kim? AK Parti.”Erdoğan dün grup toplantısında Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kendilerini lüks iftarlar düzenlemekle eleştirdiğini belirterek şu haklı sözü eti:
“Yanlış ifadeler Cumhurbaşkanlığı yoluna çıkanlara yakışmaz; dürüst olmak gerekli.”Bu durumda Nâzım’la ilgili sözlerden başlayarak bazı anımsatmalar yapmalı.
Yaşamı Nâzım okumakla geçen bir gazeteci olarak Erdoğan’ın sözlerini duyunca bilgiyi kimden aldığını merak dahi etmedim.
Çünkü bilgilendirme eksiksiz yapılmış da olsa Erdoğan, ilk kez yanlış ifadeler kullanmıyordu; sonuçta ertesi günlerde ve dün de aynı şeyi söyledi.
VATANDAŞLIKTAN ÇIKARAN DP
Doğrudur; CHP’nin tek parti iktidarında Nâzım büyük haksızlıklar yaşadı, en verimli yıllarını cezaevlerinde geçirdi.
Dünyanın baskısı, Nâzım’ın açlık grevinin de etkisiyle, iktidara yeni gelen DP’nin (yarım) affıyla 15 Temmuz 1950 günü cezaevinden çıktı.
Hani siyasete yeni giren biri bu ilkeleri açıklasa söylenecek tek laf olmazdı, aksine Türkiye’nin ihtiyaçlarını doğru okuduğu için büyük alkış alırdı.
Belgede ve Erdoğan’ın adaylık konuşmalarında kulağa çok hoş gelen epey söz var, o sözlere inanacak olursak Türkiye için çok umutlanabiliriz.
Ancak, ‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz’ sözünü anımsayıp, geçtiğimiz 12 yılda bu üç ilkede nereye ulaşıldığını düşündükçe karamsarlık ağır basıyor.
SORU SORDURMAMA DEMOKRASİSİ
Ankara’daki disiplinli adaylık açıklaması, İstanbul’daki şaşaalı vizyon toplantısında Erdoğan’ın soru almaması ‘demokratik ilke’ye yeterli bir darbeydi.
O soru sordurmama halinin ‘açık toplum’ ilkesine aykırılığını da geçelim.
Demokratik siyaset, partilerin lider sultasından uzaklaşması ile orantılıdır.
Seçime 30 gün kaldı, oruç ve sıcağın etkisine rağmen çok hızlı hareket şart; çünkü aşılması gereken ciddi sıkıntı ve sorunların varlığı gözlemleniyor. Rakibin Tayyip Erdoğan gibi bir isim olunca ilk kıyas ‘tanınırlık’ oluyor.
Gerçeği bilmeli ki bu konuda daha alınacak epey mesafe var; güçlü bir organizasyon ve organizasyon ekibinin henüz kurulamamış olması bu alandaki sıkıntıyı anonslara dahi yansıtabiliyor.
MHP DAHA GÖRÜNÜR OLMALI
İhsanoğlu ve ekibinin, ‘her geçen gün çok daha iyi’ inancı önemli; ancak MHP ve CHP’nin parti olarak ağırlıklarını daha fazla hissettirmesi, özellikle MHP’nin İhsanoğlu çevresinde daha güçlü görüntü vermesi gerektiği görülüyor.
CHP tanınan yöneticileriyle İhsanoğlu’nun her adımında kendisini gösteriyor, ama MHP için aynı şeyi söylemek, en azından şu ana dek mümkün değil. İhsanoğlu, sözleri, ikili ilişkileri, tutumu, davranışlarıyla tevazu ve saygı örneği, sesini hiç yükseltmiyor; ancak göz ve el temasının bir siyasetçi özelliklerine uymadığı her an hissediliyor. Kendisine yapılan bazı telkinlere, “Mütevazılığı ailemden öğrendim, böyle de sürdüreceğim. Halkın beni böyle seveceğine inancın tam” diyor.
CHP ve MHP yöneticilerine göre, yasal zorunluluklara uyma kaygısı taşımayan, devletin her olanağını kullanan, medya ve sermaye gücü sınırsız bir adayla yarışıldığı unutulmamalı.
YSK’nın, bağış toplama takvimini 9 Temmuz günü başlattığını da anımsatıp, “En büyük sıkıntı bu. Aksi davranış ise İhsanoğlu’nun ‘temiz’ duruşunu bozar” diyorlar.
YSK partileri, ‘propaganda yapabilirler’ ile sınırladığı için CHP ve MHP’den finansman aktarımı yapılamaması da ayrı gerekçeye bağlanıyor.
MİTİNGSİZ KAMPANYA
Doğrusu, adaylığını sadece kendi kafasında şekillendirmiş; partisini, yüzlerce danışmanını, devlet kurum ve olanaklarını buna göre harekete geçirmiş bir adayla, farklı partilerin uzlaşmasıyla ortaya çıkan bir adayın eşit koşullara sahip olduğunu düşünmek pek de adil bulunmasa gerek.
İlk kez halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı için yapılacak yarışın, demokrasi çıtasını yükselten, halkı ayrıştırmayan, barış ve huzuru önde tutan bir anlayışla sürmesini dileyelim.
En iddialı aday Tayyip Erdoğan, dünkü toplantı ve konuşmasıyla aylardır sürdürdüğü seçim kampanyasının resmi başlangıcını yapmış oldu.
Allı pullu sözler edeceklere lafım yok, ama kampanyanın başlangıcındaki görüntü ve söylem gidişatın işaretini de verdi.
Görüntüyü en basitinden, alınan güvenlik önlemleriyle anlatabilirim.
HAKSIZLIKLARA MUHATAP EDİLMİŞ ERDOĞAN
Hani, otoriter devletlerin gitmediğim başkanlık sarayı kalmamıştır desem yeridir ve üzülerek söylemeliyim ki dün o toplantı salonunda alınan güvenlik önlemleri hiç de oralardan farklı değildi.
Bu itirazların yeni cumhurbaşkanı adayı çıkarma olasılığı da söz konusu.
CHP’deki bu tablonun nereye varacağını birlikte izleyeceğiz ve göreceğiz.
Ortaya çıkan tabloyu Kılıçdaroğlu ile konuştum; ancak bugün yazacaklarımın dayanağının çoğunu kendisinin Ankara’da Alevi önderleriyle yaptığı görüşmedeki sözlerine dayandığını belirtmeliyim.
Çünkü, o buluşmasındaki sözleri çok açık ve samimiydi.
YUMUŞAK AMA KARARLI
Doğrusu süreci yakından izleyen biri olarak, bir isim üzerinde uzlaşmaya varılması, adayın bu kadar erken açıklanması beklentilerimden öteye geçti. İhsanoğlu adı, kulislerde hiç konuşulmadı değildi ama çok az telaffuz edildi.
Çıkan ‘çatı adayı’ konusunda olumlu ve olumsuz görüşler ifade ediliyor.
Bunlar doğal görülmeli ama bazı noktaları düşünmeden eleştirmek de yanlış.
Her şeyden önce muhalefetin iki büyük partisinin, ortak isim konusunda anlaşmaya varmasını, bu kadar çok bölünmüş, bu kadar çok ötekileştirilmiş Türkiye’de önemli bir uzlaşma olarak görmeli.
YA UZLAŞMASALARDI
Farklı partilerin üzerinde uzlaştığı bir ismin, her partide aynı derecede beğeni toplaması veya hemen