Bunu yapanlar arasında, partinin kuruluşundan bu yana çok önemli görevler üstlenmiş veya üstlenmeyi sürdürenler de var. Nedenleri sıralayacağız; ama şu meşhur ‘paralel yapı’dan başlayalım.
Tayyip Erdoğan’ı, devletteki Cemaat gücü konusunda uyaran AKP’liler sadece Ahmet Hakan’ın adını açıkladığı Cemil Çiçek değildi.
Çiçek, bu uyarıları Adalet Bakanlığı döneminde yapmıştı; yani 17-25 Aralık’a gelene kadar neredeyse 7 yıl geçmişti.
HAZMEDEMİYORLAR AMA Sonraları da bu durumun devletin işleyişinde ciddi sorun yaratacağını vurgulayan çok önemli isimler oldu; ama Erdoğan o arkadaşlarını da duymazdan geldi; hatta, söz konusu atamaların bilinçli yapıldığının işaretlerini verdi.
Ne garip tecelli ki, şimdi bu isimlerin neredeyse tamamı kenara kondu, ‘paralel yapı ile mücadele etmeyen dava arkadaşları’ diye suçlandılar.
Cemaat, cemaatle ilgili dün ve bugün yapılanlar konusu tabii ki bu kadarla sınırlı değil; ancak AKP’de sorun sadece o değil ki.
Doğrusu teke tek görüşmelerin aksine böylesi kalabalık buluşmalar, -bizimkinden hareketle söyleyelim- şu gözlemlere de olanak veriyor:
Sadece liderin görüşünü dinlemiyor, arkadaşlarının hem ona yaklaşım ve bakışını hem de kendi aralarındaki ilişkiyi daha doğru bir yere oturtma şansı da ediniyorsunuz.
CHP’ye gelişlerinin hemen ardından genel başkan yardımcısı olarak dikkat çeken iki isim; Mehmet Bekaroğlu ile Enis Berberoğlu da masanın etrafında olunca bu nokta ayrıca önem kazanıyor.
‘YETMEZ AMA EVET’LİK ANKETLER
Bekaroğlu, uyum sorununu geniş ölçüde aşmış; kendisine rahatlıkla laf atılan, atılan lafları karşılayan, gerek gördüğünde veya istendiğinde aralara girip kısa ve net söz söyleyen, ama az da ‘dur hele daha yenisin’ izlenimi bırakan bir görüntü sergiledi.
O buluşma izlenimlerimi aktarmadan önce, ‘MİT tartışmasında’ biraz geriye, 13 Ağustos’a, Hürriyet’in o günkü manşetine gitmek istiyorum.
CHP’li 15 milletvekilinin MİT tarafından fişlendiği iddiasını içeren o haberin altında benim imzam vardı.
Haberde fişlemelerden örnekler vardı ve fişlerin, dinleme/izleme dahil çeşitli yöntemlerle sağlanan bilgilerle yazıldığı izlenimi oluşuyordu.
İtiraf etmeliyim ki, o belgelerle ilgili titiz bir çalışma yaptık, ‘teyit almak, yanlış yapmamak için’ yaklaşık 20 gün bekledik.
CHP YÖNETİMİ GÖRÜŞ BİRLİĞİ İÇİNDE Doğrusu, o belgelerin sahte olduğuna dair ikna edici bir bilgiye ulaşılmadı; hükümet ve AKP çevreleri de konu üzerinde titizlenmedi.
O günlerde TBMM kapalıydı; açıldıktan sonra en azından araştırma önergesiyle konuyu gündemde tutmayarak CHP de ısrarcı görüntü vermedi.
Cumartesi, Emin Çölaşan’ın bir bölümünü yazdığı bir olayın ayrıntılarını aktararak sıkıntının vardığı noktayı göstermek istiyorum.
Her 10 Kasım’da Anıtkabir’deki törenlerin ardından Atatürk, bir de devletin tepe isimlerinin katıldığı panelle anılır.
Bu yıl Ankara Ticaret Odası kongre salonunda yapılan panele, Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı ve bakın nasıl bir olay gelişti?
İŞİN NEZAKETİ DAHİ KALMADI
Malum, yargı erkinin tepe temsilcisi Anayasa Mahkemesi (AYM) başkanı olduğu için devlet protokolünde sırası ‘003’dür; ‘001’ yasama erkinin temsilcisi TBMM başkanına, ‘002’ de yürütme erkinin başkanı başbakana işarettir.
Bununla beraber, ‘dava’ anlayışının değiştiği, yolsuzluk iddia ve soruşturmalarının yargıdan kaçırıldığı, mütevazılığın kenara bırakılıp, vatandaş vergisi üzerinden saray kültürüne geçildiği, ‘ötekileştirici’ politikalarda sınır tanınmadığı, ortaöğretimde başörtüsü, 4+4+4 gibi parti programı ve seçim bildirgelerinde yer almayan konular başta olmak üzere, bazı alanlarda laikliğin zorlandığı yönündeki kabuller de AKP seçmeninin bir bölümünde kuşku, kaygı ve vicdani hesaplaşma nedeni oldu.
Bu tabloya rağmen mevcut muhalif partiler bir yükseliş eğrisi yakalayamıyor.
RAHATSIZ AKP’LİYE HİTAP
Sağda-solda yeni parti arayışlarının hızlanması, art arda birçoğunun kuruluşuna tanıklık edilmesinin nedeni de bu. Kurulanların yanı sıra başka hazırlık ve çalışmalar olduğunu da Ankara’da birkaç lokanta/ofis dolaşan herkes görebiliyor.
Buralarda epey kişi, masalar üzerine yayılan anketleri yorumlayıp duruyor.
Haksız da değiller; çünkü anketler, ‘Seçmenin yüzde 50’den fazlası gidişatı kötü görüyor’, ‘Yüzde 30-35’i de yeni bir partiye ihtiyaç duyuyor’ diyor.
Mirasa saygıyı geçtik, oradan ‘Atatürk’ adı dahi silindi, önce ‘Yenimahalle Orman Çiftliği’ sonra da ansızın ‘Beştepe bölgesi’ oluverdi.
Meğer bu çabanın sırrı oraya bir saray inşa etmekteymiş.
Sürecin hukuki tartışmalarını yinelemeye gerek yok, ancak yine ansızın ‘Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ olduğunu öğrendiğimiz 1.000 odalı bu sarayın, demokrasi kültürü adına sorgulanması gereken bir yönü daha var.
Halka doğru bilgi vermek, ihtiyaçları, bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırmamak, onun arzusuna bırakmamak gibi.
BAŞBAKANLIK HİZMET BİNASI
Buna rağmen bir şeyler yapmak için çırpınıp duran sanatçılarımız var.
Başka etkinlikler vardı, ama ben haftaya, ‘Geç tanıdığım için üzgünüm’ diyeceğim Ertuğrul Ateş’in resim sergisi ile başladım.
Ertesi günü de kendisini, 5. Uluslararası Şefika Kutluer Festivali’nde Kutluer’in muhteşem flüt dinletisine canlı performansıyla katkı verirken izledim.
Bir gün sonra ise Mustafa Ayaz Müzesi’nde genç ressamımız Kadir Öztoprak’ın, ardından ünlü yazarımız Ece Temelkuran ile yönetmenimiz İnan Temelkuran’ı yetiştirme gururunu yaşayan anneleri Lale Temelkuran’ın sergilerinin açılışına geçtim.
Söze, Ermenek faciasıyla başladı; sorumlulardan mutlak hesap sorulacağını söyledi, “Arkadaşlarımız büyük çaba harcıyor” demeyi de ihmal etmedi. Sanki arkadaşlarına üzülmemiz gerekir gibi bir hava doğdu ya neyse.
Ardından Yalvaç’ta 17 kadın işçinin, Boğaz’da 24 mültecinin katledilmesi vardı, ikisini tek cümleye sığdırdı geçti.
Ne sorumlularından hesap sorma vardı, ne de ‘arkadaşların büyük çabası’!
Sıra 12 yılın özetine geldiğinde ülkede yaşanan büyük illüzyonu bir kez daha görür gibi olduk; neden derseniz, çok kısa bir özet yapayım.
SIKIYÖNETİM VE OHAL YOK AMA