Paylaş
Mirasa saygıyı geçtik, oradan ‘Atatürk’ adı dahi silindi, önce ‘Yenimahalle Orman Çiftliği’ sonra da ansızın ‘Beştepe bölgesi’ oluverdi.
Meğer bu çabanın sırrı oraya bir saray inşa etmekteymiş.
Sürecin hukuki tartışmalarını yinelemeye gerek yok, ancak yine ansızın ‘Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ olduğunu öğrendiğimiz 1.000 odalı bu sarayın, demokrasi kültürü adına sorgulanması gereken bir yönü daha var.
Halka doğru bilgi vermek, ihtiyaçları, bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştırmamak, onun arzusuna bırakmamak gibi.
BAŞBAKANLIK HİZMET BİNASI
Ancak, ‘ileri demokraside’ bunun hikâye olduğunu bir kez daha gördük.
Neden mi? Erdoğan’ın başbakan olarak yaptığı bir açıklamaya dönelim.
Ankara 11. İdare Mahkemesi, 4 Mart 2014’te, “Başbakanlık Hizmet Binası” inşaatının yürütmesini durdurma kararı alınca Erdoğan, ertesi günü şunu dedi:
“Yeni ‘Başbakanlık binasının’ yapımı ile ilgili sıkıntı söz konusu değil. Hukuksuz olarak yaptığımız hiçbir şey yok. Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım.” (Ajanslar)
(6 Kasım’da da ‘Başbakanlık binası’ yapmak üzere yola çıktıklarını söyledi.)
O binanın ne için yapıldığı bu alıntı ve mahkeme kararından belli, değil mi?
‘Yok’ deniyorsa, tüm inşaat harcamalarının Başbakanlık bütçesinden karşılandığı bilgisini ekleyelim.
Yani hukuki, idari ve mali açılardan orası ‘Başbakanlık Hizmet Binası’ idi.
Hükümete yakın Yeni Şafak da 11 Ağustos’taki manşetinde bunu söylüyordu:
“Başbakan Erdoğan’ın, inşaatı süren ancak tasarımı sır gibi saklanan yeni ‘Başbakanlık binasının’ fotoğrafını makam odasına astığı ortaya çıktı. Türkiye’nin siyasi tarihine 75 yıl boyunca tanıklık eden ‘Başbakanlık Merkez Binası’nın yerini alacak yeni binanın inşası tüm hızıyla sürüyor. (...) 650 milyon liraya mal olacak projenin...”
KOMŞUSU AÇ YATARKEN
Başbakanlık binasının yapım gerekçesi de halka, ‘personel sayısının fazlalığı ve dağınık binalarda hizmet vermek’ diye açıklandı, defalarca.
Oysa Erdoğan cumhurbaşkanı seçilince öğrendik ki, Başbakanlığın binlerce personeli ‘tıkış tıkış oturmaya’, ek binalar arası gidip gelmeye devam edecek, ama 718 personeli olan Cumhurbaşkanlığı 1.000 odalı Saray’a taşınacaktı. Böylece personel başına 1.25 oda ile dünya rekoru kırılarak Türkiye’ye itibar kazandırıldı!
Neyse, sonuçta bir gün ortaya, Başbakan Davutoğlu’nun ifadesiyle bir “Ak saray” çıkıverdi.
Ama ev sahipleri ‘Ak saray’ adını beğenmedi, 29 Ekim günü kapıya, “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” levhasını astırdılar.
Bütün bu özellikleriyle dünyanın da gündemine oturdu o ‘saray’.
Ne de olsa, 1.204 liralık açlık sınırının altında 6 milyon asgari ücretlinin, 21 milyon da sosyal yardıma muhtaç vatandaşın yaşadığı bir ülkeydi Türkiye.
İşte adamlar böylesi bir ülkede, sırf bir kişi istedi diye, çevre düzeniyle beraber 1.5 milyar lira harcanarak ‘saray’ yapılmasını anlamıyorlar.
Tabii ‘ileri demokrasiyi’ bilmiyor, muhtemelen de ‘komşusu aç yatarken tok yaşam sarayı inşa etmek’ arasında cahilce bağ kuruyor olmalılar!
(Bülent Arınç’ın, ‘Orası Başbakanlık olacaktı’ dediğini ise unutun gitsin.)
Paylaş