Serhan Asker

Asla Katar parasıyla yürümeyeceksin

12 Şubat 2013
Petrol krizi güzel oyuna bulaştıkça bulaşıyor. Bakar mısınız son haberlere..

UEFA Başkanı Platini’nin bile adı karıştı, şikeye. O Platini ki, 80’li yılların beyefendi dünya starı... Fransa’ya yatırım sözüne karşılık Katarlılar’a 2020 Dünya Kupası’na ev sahipliği verilmiş. Platini de eski Cumhurbaşkanı Sarkozy ile birlikte bu lobinin içinde yer aldığı iddialarıyla karşı karşıya...  Açıkçası iddia 10 numara!

“PARAYI KÖLENİZ YAPIN YOKSA EFENDİNİZ OLUR”

ORTA doğuda aslolan nedir? Petrol... O petrol bölgeyi kan gölüne çevirdiği gibi tüm dünyayı da tetikte tutuyor. Bu yetmezmiş gibi şimdi de futbola el attılar. Saraylarında ihtişamlı hayattan sıkılan Arap şeyhleri,  futbolu yeni oyuncakları yaptı. Hem de merkez üs olarak futbolun beşiği İngiltere’de. Oysa Bernard Shaw, “Parayı köleniz yapın, yoksa efendiniz olur” dememiş miydi? İşte çölden gelip en değerli takımlarının soyunma odasına giren Arap şeylerinin futbolla dansı... Arsenal’in en büyük yatırımcısı stadyuma adını da veren Birleşik Arap Emirlikleri’nden Emirates Hava Yolları! İngiliz -Arap evliliğinin bedeli 100 milyon Pound... Arap sermayesiyle birlikte yükselişe geçen ve yıldızlar karmasına dönüşen Manchester City... Premier Lig’de şampiyonluğa da ulaştı. Portsmouth... El Faraj’a devredilen kulübün şimdi ki patronu Hong Konglu.

KATAR PARASI BARÇA’YA SEMPATİ KAYBETTİRDİ

BARCELONA’nın bile en büyük destekçisi Katar Vakfı. “Formaya saygı” prensibiyle bugüne kadar formasına reklam almayan Barça bile “artık her şey para” diyor... Bizim THY ile olan sözleşmesini bozup daha çok para veren Katar Hava Yolları ile anlaştı. Ama şu çok açık ve net... “Qatar Foundation” reklamı o formanın klasını biraz aşağı çekti. Düne kadar Barcelona’yı tutan birçok arkadaşım o reklamdan dolayı Katalan takıma olan sempatisini kaybetti. Hatta onların içinde artık ‘Real‘ diyenler bile var. Fransa’dan PSG de Arap sermayesine teslim. Ibrahimovic ve Silva’yı alarak büyük ilgi çekti. İki oyuncuya toplamda 65 milyon Euro ödendi. İspanyol  Malaga da  Katarlı Şeyh El Tani’ye kendisini teslim etti ama adam sabırsız çıktı ve klübü ortada bıraktı. Akıllara Alexandre Dumas’nın sözü geliyor: “Para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir” Yine Getafe de Dubai Kraliyet Grubu’nun elinde. Portekiz Beira, Belçika’da Lierse, Charleroi; İsviçre’de Servette gibi takımlar da petrol zenginlerinin eline bakıyor.

LIVERPOOL, KIRMIZI MASALDA ARAPLAR’I İSTEMİYOR

ARAP prenslerin oyuncağı olmamak için direnen yok mu?  Onlara karşı duruş sergileyen güçlü bir damar var. Liverpool... Dünyanın gidişatını değiştiren Sanayi Devrimi’ni başlatan, yeryüzünde müzik listelerini yerle bir eden Beatles’ın yuvası. İskoçyalı futbol devrimcisi Bill Shankly’in çalıştırdığı takımın kenti... Liman işçilerinin  kurduğu ve dünya değeri olan kızıllar. Hepimizin diline pelesenk olmuş “asla yalnız yürümeyeceksin” diyen taraftarların takımı Liverpool FC... Kısacası, kırmızı bir futbol masalı...

“LENNON’I BİR KEZ DAHA ÖLDÜRTMEYİZ”

Yazının Devamını Oku

Jilet Hayri'nin arsasındaki 'masum' maçlar

7 Şubat 2013
FUTBOL halktan çalındı ve artık onlara ait değil.’

Kim diyor bunu? Menotti. 1978 Dünya Kupası şampiyonu Arjantin’in teknik direktörü... Cear Luis Menotti, bundan 7 yıl önce Buenos Aires’teki buluşmamızda, ‘Bırak 3-5-2, 4-3-1-2’yi. Bunlar telefon numarası’ diyerek, yazının girişindeki çarpıcı sözle röportajı noktaladı. Futbol filozofu, sanki bugünlerde dünyayı sarsan şike skandalını anlatır gibiydi.
Yaşlı kurt, güzel oyundaki saf duyguların kaybolmasından ve onun yerine gelen sadece para odaklı değişimden yakındı. Haksız mı? Kapatın gözlerinizi ve hatırlayın çocukluğunuzu... Mahalle maçlarını...

MAHALLE’NİN J.R’I SOKRATES OLAMAZDI

NE güzel günlerdi o günler... Dünya Kupası zamanlarında ne rollere bürünürdük. Kimimiz Maradona, kimimiz Zoff, kimimiz Platini, kimimiz de Dassaev olurduk. Bazen Rıdvan, Tanju, Feyyaz, Hakan Şükür, Hami... Sadece futbol kahramanı olmaz, film yıldızı da olurduk.
Hiç unutmam bir gün bir arkadaşım, ‘Ben Brezilyalı Sokrates olmazsam oynamam’ demişti. Bütün mahalle O’na, ‘Sen, dün Dallas’ta J.R oldun. Kötüsün sen. Sokrates iyi adamdır. Olmaz’ diye çıkışmıştık. O da, ‘O zaman ben de Gentile’yim’ diyerek hepimize gözdağı vermişti. Libya asıllı İtalyan Gentile, sert oynardı ve lakabı ‘Kasap’tı!

TOPU OLAN MAHALLENİN KRALIYDI

MAHALLEDE top sahibi olmak büyük ayrıcalıktı. Hele o top, dikişli bir top ise, üffff... Maçta oynayacağı kişileri o topun sahibi belirlerdi. Hepimiz onun ağzına bakardık. Topu sağ ayağının altına alır; ‘Sen, sen, sen’ diyerek takımını oluştururdu. ‘Küçük diktatör’... Biraz da ‘faşizanlık’ yapardı... Pas almadığı zaman kıyameti koparırdı. İsyan, topu alıp gitmeye kadar varırdı. Yalvartırdı, tüm mahalleyi kendisine... Anlayacağınız, topu olan Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası’na direkt katılan ev sahibi ülke gibiydi... Ön elemesiz oynardı!

Yazının Devamını Oku

Edebiyatın topçuları

31 Ocak 2013
DÜNYA KARMASI

EDEBİYATIN topçularını anlattığım yazı, büyük ilgi gördü. Bizim edebiyatçılardan bir de futbol takımı yapmıştım. Nazım’dan Orhan Kemal’e, Sunay Akın’dan Ahmet Erhan’a süper bir takım çıktı. Bazı okurlardan, ‘İşte İspanya’yı bu takım durdurur’ mesajları bile geldi. Hürriyet Spor Müdürü Mehmet Arslan, ‘Bizim şair ve yazarların takımını yaptın, edebiyatçıların bir dünya karması da gelir herhalde’ deyince, iş başa düştü...

YOKLUKTAN KALECİ: ALBERT CAMUS

KİTAPLARINI, şiirlerini keyifle okuduğumuz; oyunlarını soluksuz izlediğimiz dünya devlerinin futbol tutkusu, insana ayrı bir keyif veriyor... İşte onların futbolla valsi...
Albert Camus... Tüberküloza yakalanmasaydı kimbilir belki de büyük bir kaleci olarak tarihe gececekti. Ögrencilik yıllarında Cezayir Üniversite’nin futbol takımının çizgideki adamıydı. Peki neden kaleci? Yokluktan... Çünkü kalecinin ayakkabısı daha az yıpranıyor... Diyor ki Camus: ‘Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum. Çünkü topun hangi köşeden geleceğini asla bilemezdim.”

HOMEROS’UN FUTBOL AŞKI

VLADIMIR Nabokov.. ‘En büyük tutkum kalecilikti... O, yalnız kartal, esrarengiz adam, son kurtarıcıdır. Kalenin önünde, parmaklarının ucuyla bir saldırıyı yıldırım gibi defetmek için gösterişli bir dalış yaptığında, bu anı yakalamak isteyen fotoğrafçılar saygıyla diz çöker...” diyor büyük usta... Takımı oluştururken kale için Camus ve Nabokov arasında zorlanacağım anlaşılan...
Homeros: Futbolun beşiği İngiltere ama İyonyalı şairin Odysseia’da söylediği şu sözlere ne demeli:

Yazının Devamını Oku

Yıldızın parladığı anlar...

26 Ocak 2013
AYAĞINDAKİ eski püskü potinlerle yıllarca İsviçre’de yaşadı. Sürgündeydi. Kimse onu tanımıyordu.

Sessiz ve önemsizdi. Ufak tefek, tıknaz, çekik kara gözlüydü. Kiracıydı, bir ayakkabıcının evinde...  Gözü kulağı ülkesinden gelecek haberdeydi. Zürih’te her sabah 9’u 10 geçe evden çıkar kütüphaneye giderdi. Okurdu, okurdu, okurdu...
Ve bir gün beklediği haber geldi. Artık gitme vaktiydi. Ama nasıl gidecekti? Fazla vakti yoktu. Hemen karar vermeliydi.  Bir anda verdi kararını. Riskli bir yolu tercih etti. İsviçre makamlarıyla yapılan görüşmelerden sonra Almanya ile anlaşma sağlandı. “Mühürlü trenle” Almanya üzerinden vatanına gitmek üzere yola çıktı. Hem de ilerde karşısına çıkacak Alman ajanı suçlamalarını göze alarak...
Almanya’da hiçbir yerde durmadı ve 8 günlük bir yolculuktan sonra 16 Nisan 1917’de Petrograd’a vardı. Binlerce insan karşıladı O’nu... O kişi Vladimir İliç Lenin’di. Bundan sonrasını Stefan Zweig “İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar” kitabında anlatıyor:
“Caddeleri dolduran kalabalığa ilk söylevini verdi. Dünyayı sarsan 10 gün başladı. Top patladı ve Lenin, bir ülkeyi, bir dünyayı paramparça etti.”
Bolşevik devrime giden süreç Lenin’in Zürih’te verdiği anlık bir kararla böyle şekillendi... Canını bir sözleşmeyle garantiye alan Lenin’in bu planını kestiremeyen Çar’ın casuslarının kurduğu pusular böylece boşa çıktı. Zweig,  Lenin’in o kararını, “yıldızının parladığı an” olarak yorumluyor.

ANLIK KARARLAR VE YAZGIMIZ

HAYATIMIZDAKİ dönüm noktaları anlık kararlarla belirlenir. Neredeyse bir kararla yazgımız şekillenir. Kimbilir uygulamaya koyduğumuz/koymadığımız seçeneklerle hayatımız kararır ya da bambaşka ufuklara yelken açarız.

Yazının Devamını Oku

Edebiyatın topçuları..

20 Ocak 2013
‘İçi havayla dolu meşin topu, coşturucu ve yaratıcı bir derinlikle, iki direk arasından geçirmektir.’

Nâzım Hikmet’in gol tarifi böyle olur elbette...
Bakmayın siz, ‘Edebiyatçılar futbola mesafelidir’ sözlerine... Onlar da topa sıkça girdi. Topu yazdı. Emin olun, şimdi yazsalardı Fatih Terim-Ünal Aysal gerilimiyle ilgili bir-iki çift laf ederlerdi. Kimbilir, ‘Aysal, pişmiş aşa su kattı, hem de tankerle’ diye yorum yapabilirdi birisi. Bilemeyiz. Neyse girmeyeceğim o konuya,  sevgili Bilgin Gökberk o tartışmayı güzel özetledi zaten...
Ben futbol oynayan ve futboldan da beslenen edebiyatçılarımızı araştırdım. Çarpıcı sonuçlara ulaştım. Mutlu oldum.
Edebiyatın harika adamlarını kelimelerle tablo yapmaktan, meşin yuvarlakla dansa aldım. İşte söz ustalarının futbolla tangosu...

NÂZIM HiKMET: ‘FUTBOLDA ESKi KURDUM’

NÂZIM Hikmet... Onun futbolla muhabbetine şaşıracaksınız. Mikrofonlarımız Orhan Kemal’de:
‘Nâzım Hikmet’in futbol maharetini gösterdiği sahalar, hapishane avlularıdır. Bursa Hapishane’sinin bahçesi futbol için adam akıllı müsaitti. Mavi gözlü dev takımın en zor yerinde oynuyordu: Ortahaf! Hele çalım yapar, yutturursak öyle içerlerdi ki, sahada faul kralı kesilir, elle, kolla, tekmeyle girişirdi. Bir gün esaslı bir tekmesini yemiştim, hani laf aramızda nefis bir tekmeydi.”

Yazının Devamını Oku

Yalnız adam: Kaleci

13 Ocak 2013
KAVGANIN adı Iker Casillas-Jose Mourinho... Düello böylesine üst perdeden olunca, bu yazı kaçınılmaz oldu. Mourinho’ya büyük saygım var ama ben bu tartışmada çizginin yalnız adamından yanayım. Neden?

TARİH: 16 Mart 2012
YER: Moskova
“Ne kadar iyi, ne kadar büyük kaleci olursan ol ‘yalnızlık’ bizim yazgımız. Çizgide beklemek, tek başınalıktır. Ben bu yalnızlığı bazen içimdeki Çaykovski ile giderirdim.”
Böyle diyor Sovyetler Birliği döneminin efsanevi kalecisi Rinat Dassaev.. Çocukluğumun, idolüydü.
Aynı zamanda Tatar-Müslüman olan, bir zaman-ların sarı kazaklı devi ekliyor: “Kaleci hassastır. Kırılgandır. Binlerce seyircinin önünde oynasa bile 11 kişilik oyunda yalnızdır.”

Brezilyalı Barbosa’nın büyük dramı

HAKLIYDI Dassaev... Ne kadar büyük kitlelerin önünde oynasalar bile tek başına bir yaşam onların kaderi.

Yazının Devamını Oku

Onlar ve kitapları

5 Ocak 2013
Edebiyattan büyük fayda gördüklerini söyleyen futbol efsaneleri gibi yerli hocalar da okumakla haşır neşir...

Aykut Kocaman, Fatih Terim, Hikmet Karaman, Samet Aybaba ve Mustafa Denizli... Tüm bu isimler, başarılı kariyerlerini sürdürürken, belki de karakterlerini su yüzüne çıkaran kitapları okumayı ihmal etmiyor.

ARA transferler, kim gidecek, kim gelecek konularıyla meşgul değilim. Devre arasına girilmişken ‘Ligimizin kitap okuma envanterine’ şöyle ufaktan gireyim dedim. Yalnız ondan önce futboldaki okumaya ilişkin bir anımı anlatmak istiyorum: “Tolstoy, Dostoyevski, Puşkin, Anton Çehov. Hepsi Rus edeniyatının büyük yazarı.  Biz onların eserleriyle büyüdük. Sonra futbolcu olunca hep onların etkisini gördük.”
Bu sözler bir zamanların ünlü futbolcusu Oleg Blochin’e ait. Geçen yıl Oleg’le röportaj için Kiev’de buluştum. Bloghin, edebiyatın futbol yaşamına etkisinden söz etti.

‘BİZLERİ EDEBİYAT DİZGİNLEDİ’

OLEG Blochin, “Edebiyat bizi dizginledi. Örneğin hakeme itiraz etmenin anlamsız olduğunu düşünürüz. Bunu da takım olarak sahada uyguladık” dedi. O akşam kaldığım otelde Bloghin’in bu sözlerini irdeledim. 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası sürecine baktım.
Hollanda ile final oynadıkları seneye... SSCB, o yıl eleme grubu ve finallerde oynadığı 14 maçın 7’sinde hiç kart görmemiş, toplamda 8 sarı kartla yılı tamamlamış. Görülen sarıların tamamı da yapılan faullerden..

DEVRE ARASINDA KLASİKLER

HATTA şu da var, o dönemin unutulmaz teknik adamı Valeriy Lobanovski devre arasında takıma taktik vermez; oyunculara birer, ikişer sayfa klasiklerden okuturmuş. Lobanovski’nin bu uygulamasına benzer farklı bir metodu da geçtiğimiz sene kaybettiğimiz sahaların ‘Sol açığı’ Metin Kurt uygulardı. Kurt, Yedikule Futbol Takımı’nı çalıştırırken futbolcularına bazen klasik müzik dinletir, zaman zaman da onları tiyatroya götürürdü.

Yazının Devamını Oku

Hamit Altıntop, yabancılaşma ve Magna Carta

30 Aralık 2012
BANA göre yılın haykırışıydı. Futbolumuzdaki öfke ve acımasızlığa karşı... Ne yazık ki o haykırışın kadri bilinmedi. Gündemdeki anlamsız polemiklerin arasında kayboldu gitti.

Galatasaray-Trabzonspor maçında sahneye Galatasaraylı Hamit Altıntop çıktı. Almanya’da doğmuş, büyümüş Hamit...
O, patlayıcı atan öfkeli taraftarlara formasındaki ay yıldızı gösterdi. “Hepimiz Türk değil miyiz? Neyi paylaşamıyoruz” diyordu.Hamit’in hareketi sağduyulu tüm futbolseverlerin isyanıydı. Haftalardır Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç da yüksek sesle itiraz ediyor futboldaki sevgisizliğe...

KILIÇ: BİRLİKTE TİCARET YAPANLAR YAN YANA MAÇ İZLEMİYOR

ARADIM Bakan Kılıç’la konuştum. “Ticarette beraberler, siyasette beraberler, hayatta beraberler, birbirlerinin senedine kefiller, davalarda birbirine şahitler, arkadaşlar akrabalar; tribünde, salonda, seyirde niye bir arada olmasınlar. Maalesef birbirimize yabancılaşıyoruz” dedi. İyi niyetli, önemli bir çıkış. Aslında Bakan Kılıç, futbol camiasına öncülük ediyor. Futbolun tüm aktörlerini göreve çağırıyor. Bunda da ısrarlı. Ancak maalesef ortada iç açıcı bir tablo da yok.

İNİESTA: ÖNCE KAYBETMEYİ VE RAKİBE SAYGIYI ÖĞRENDİM

KEŞKE futbola Barcelonalı Andres İniesta gibi bakabilsek. Euro 2012’de konuştuğum İniesta, “Bize altyapıda hocalarımız ilk önce bu işin bir oyun olduğunu, sonra da kaybetmeyi ve rakibe saygıyı öğretti. Sanırım bunu da iyi uyguluyoruz” demişti. Yanlış okumadınız Iniesta, önce kaybetmeyi öğrenmiş. Peki bizde nasıl? Kazanalım da nasıl olursa olsun...
Bakar mısınız ortalık toz duman... 2 haftadır gündemin birinci maddesi Meireles... Hakem Halis Özkahya’ya tükürdü mü tükürmedi mi? Velev ki tükürmedi? Tamam eğer Meireles, tükürmediyse hakem bunu raporuna nasıl yazar? Bunun bedelini hakem öder de, ya Meireles’in o anda kendinden geçmesine ne demeli? Takımını 10 kişi bırakan oyuncuyu var mı tartışan?

Yazının Devamını Oku