İş ve Meslek kadınları olarak da, EXPO için çalışmalara burada başlamışlar. Bilmeyenler için; Karsıyaka Soroptimist Kulübü, 8 Nisan 1989 da, Fazile Ulusoy tarafından kurulmuş. Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonuna bağlı, 37 kulüpten biri. Hedefleri arasında, kadınların hakkaniyet ve eşitliğin keyfini sürmeleri, eğitim görmeleri, liderlik, temel beceriler kazanmaları, her türlü şiddeti önlemek, kadınların tüm yaşamları boyunca, eşit eğitim almaları, yoksulluk ve cinsiyet ayrımcılığı gidermek, hoşgörü var...
Sırada, diğer kardeş kulüpler
Karşıyaka’da üye sayısının 32, Türkiye’de ise 950 civarında olduğunu söyleyen Betül Elmasoğlu, İzmir’in EXPO adaylığı için İtalya sonrası, diğer kardeş kulüplerle de bir çalışma içine girdiklerini söyledi. “İtalya’daki kız kardeşlerimizle, geziler yapıp, proje ürettik. Bizi çok güzel ağırladılar” diyen Elmasoğlu, onları İzmir’e davet ettiklerini, müthiş bir konukseverlikle karşılaştıkların belirterek, seyahat sırasındaki gelişmeleri ise şöyle anlattı; “Merate yerel gazetesinde haberlerimiz çıktı. Fotoğraflarımız yer aldı. Gönüllü turizm elçiliğimiz çok başarılı geçti kısacası. Merate Belediye Sarayı’nı da ziyaret ettik. Bizi Başkan Yardımcısı ve Sosyal Hizmetler Müdürü ağırladı. İzmir’i onlara anlattık ve İzmir’in EXPO adayı olmasını paylaştık. Çok umutluyuz. Bellagio, Como ve Merate’ye hayran kaldık. EXPO 2020 İzmir çalışmalarımız devam edecektir...”
Dikkat!
Sanatsever İzmirliler haydi Bienal’e koşun
İlk ben yazmıştım. Kimselerin pek umurunda değildi. Gazeteci arkadaşlarım, dostlarım, dünyaca ünlü bir ressam, Resim Galerisi sahibi, Seba Uğurtan’ ın, çırpınışlarını pek umursamadılar. Yazdım, yazdım… Çünkü bana göre, olay büyüktü. Çocukluk arkadaşım, dostum, yine ünlü bir ressam Funda Alkan, kendileri aynı zamanda Meltem Cumbul’un da ablası olurlar... İzmir’in değerli akapunktur doktorlarından, ressam ve de arkadaşım Dr. Tayfur Yağçı da, olayın önemini defalarca bana vurguladılar. Evet, Uluslararası İzmir Sanat Bienali’nden söz ediyorum. Benden sonra, pek çok gazetede manşet oldu. Bu olay. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın da desteği ile 46 ülkeden, 535 sanatçı tam 2 bin eseriyle İzmir’deler. Çarşamba muhteşem bir açılış oldu. İzmir Fuar Alanı 3 ve 4 No’lu Holde. Gittim, gördüm, hayran kaldım. Ama kusura bakmayın, İzmirlileri de ayıpladım. Böyle bir etkinlikte kimseler yoktu. Yazık. İstanbul’da olsa, insanlar kuyruğa girer... 11 Mayıs’a kadar, bu 535 sanatçının eserleri sergilenecek. Ayrıca, Bienal süresince, bir birinden ünlü sanatçıları, fuarın içinde ve sokaklarda resim yaparken göreceksiniz... Yakalandığı kanser hastalığını, yıllarca resim yaparak yenen, sevgili arkadaşım Seba Uğurtan, sonunda dört yıllık emeğinin karşılığını Bienalin açılmasıyla gördü belki amma sizler neredesiniz?... Dünya çapındaki, bu organizasyon sayesinde de, İzmir, sanatın başkenti olacak. Ayrıca da Bienal turizm açısından da büyük yarar sağlayacak. Muhteşem Yüzyıl’la gündeme gelen, Hürrem Sultan’ı ölümsüzleştiren, Afet Yayla, ‘Hürrem’ isimli eseriyle katılmış. Harika. Bunun yanı sıra, Funda Alkan, Dr. Tayfur Yağcı, Çetin Erokay, Yonca Gültekin gibi İzmirli ressamlar da, eserleriyle, sanatseverlerle buluşuyor… Brezilyalı Cloodio Sauza Pitto, İranlı Reza Hermetirad, Amerikalı Deniz P.Maccann da, eserleriyle etkinliklere katılan dünyaca ünlü isimler… Haydi bakalım pazar evlerinizden çıktık, piknik, kahvaltı ya da brunch dönüşü soluğu Bienal’de alın...
Biraz da Magazin
Yine dediğim, yazdığım çıktı Özcan ile Fahriye aşkı tam gaz
Evet efendim, 10-16 Mayıs tarihler arası, Engelliler Haftası... Günlük yaşantımızda, engelli bireylerle mutlaka karşılaşmışızdır. Kimi elinde beyaz bastonu ile ışıklarda, karşıya geçmeye çalışırken... Kimi, altındaki tekerlekli iskemleyi, atlatabilecek bir yer ararken... Kimi derdini, el ve kol hareketleriyle, anlatmaya çalışırken... Peki! Onlara gereğince yardımcı olabiliyor muyuz? ‘Hayır’... Hatta bana göre, onlara engel oluyoruz... Öyle iki ayaklı hayvanlar var ki, onların geçebileceği yere arabalarını parkeden, kendine bir şeyler anlatmaya çalışan, sağır ve dilsize, öküz gibi bakan... Ya da omzunu sallayarak, aldırış etmeyen... Kısacası engelli bireylerimizin, hayatlarını kolaylaştırmak, ya da onları topluma kazandırmak için ne yapıyoruz?..Ya da yaptıklarımız yeterli mi?... Acımak yerine, yardımcı olmak önemli... Onların eğitimine katkıda bulunmak gerekli…Ülke nüfusunun neredeyse % 16’sına yakın bir kısmının, Engelli olduğunu düşünürsek, küçümsenmeyecek bir rakam bu... Önce sevgili dostum, Alsancak Devlet Hastanesi, Başhekim Yardımcısı Dr. Nazan Pedükçoşkun aradı. Ardından da, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Müge Elden bir mail attı. ‘Engelli olmak bir engel mi?’ diye sordu, ikisi de... 10 Mayıs -16 Mayıs, Engelliler Haftası çerçevesinde, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı, öğrencileri ile birlikte, 11 Mayıs 2011 tarihinde, 13.00-16.00 saatleri arasında, Ege Üniversitesi, 50. Yıl Spor Salonu’ nunda, engellilere yönelik, bir dizi etkinliğe imza atacaklar. Bu konuyla ilgili, Dekan Elden şu bilgileri verdi; “E.Ü İletişim Fakültesi Dekanlığı tarafından, dönem başında, görme engelli vatandaşlarımıza, sesli kitaplar hazırlamak amacıyla başlatılan, ‘Beş Yazar, Beş Kitap-Konuşan İnsan’ isimli, projede bulunan, kitapların seslendirmeleri bitmiştir. Proje kapsamında, değerli yazarlarımızdan, Uğur Dündar’ın ‘İşte Hayatım’, Ertuğrul Özkök’ ün ‘Tuhaf’, Mehmet Ali Birand’ın ‘32.Gün’, Yankı Yazgan’ın ‘Söz Uçmuş Yazı Kalmış’ ve Erhan Afyoncu’nun ‘Osmanlının Hayaleti’ isimli kitabları, diksiyon eğitimi almış, öğrenciler tarafından, seslendirilmiştir. Sesli kitaplar, 11 Mayıs 2011 tarihinde, düzenlenecek “Engelliler Haftası Özel Etkinliği”nde, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı temsilcilerine, takdim edilecektir. Sesli kitap projesi kapsamında, ayrıca, Türk Alman Kültür ve Eğitim Vakfı (TAKEV), İlköğretim Okulu ile iletişime geçilmiş ve Minik Yazarlar Kulübü’nün, küçük görme engelliler için, sesli öykü kitapları hazırlaması konusunda, ortak bir çalışma yürütülmüştür.”
Gönüllü katılımcılara açık
Hazırlanan sesli kitaplar, Türkiye’deki diğer illere ve yurt dışındaki, görme engellilere, ulaştırılmak üzere, ayrıca 3.000 adet çoğaltılacak. TÜRGÖK’e teslim edilecek. 11 Mayıs 2011 tarihinde, düzenlenecek etkinlikte, Balçova Salih Dede Lisesi, kaynaştırma öğrencisi, Arda Cinci, küçük bir Yan Flüt Resitali verecek. Çağdaş Görmeyenler Spor Kulubü, (ÇAGÖR) ile Görmeyen Aydınlar Spor Kulubü arasında, ‘Mini Goalball Gösteri Maçı’ gerçekleştirilecek. Görme engelliler, satranç turnuvası da düzenlenecek. Etkinlik, Ege Üniversitesi’nin, öğretim üyelerinden oluşan, Akademisyenler Orkestrası Konseri ve kokteyl ile son bulacak. Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, düzenlenen bu etkinlik, tüm gönüllü katılımcılara açık.
EÇEV’in dev bir projesi daha İzmirlilerden destek bekliyor
Efendim bu gün köşemizi, sanki yardım işlerine ayırmış gibi görebilirsiniz. Amma kusura bakmayın... Ben sosyal yardım projelerinde, Sivil Toplum Örgütlerinin yaptığı her işte, içinde olmasam da, kıyısından, köşesinden, mutlaka tutmak istiyorum. Hele hele, bunun içinde özürlüler, çocuklar, yardıma muhtaç insanlar varsa... Tabi ki renkli dünyadan, bol renkli haberler de sizlere iletiyorum. Dünyanızı renklendirmeye çalışıyorum. Yalnız yaşam hep ‘lay lay lom’ değil. Dünya çapında gerçekleştirilen, alüminyum kutu toplama kampanyası ile, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı, bir önemli projeye daha imza attı. Rexam’ ın, ‘Yerel Kutu Toplama Kampanyası’ kapsamında, ‘Kutular Kumbaraya Kırlangıçlar Yola’ adlı projede, EÇEV, İzmir’in 150 noktasına, dev kumbaralar koyacak. Alüminyum içecek kutularını toplayacak...
Ödül, Kırlangıç Gezici’ye
İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, İrlanda, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Rusya’daki, 16 kentte düzenlenen, kampanya sonunda büyük ödül var. En çok, alüminyum kutu toplayan şehrin, sivil toplum örgütüne, 5000 EURO ödül verilecek. Dünyada, kampanyaya dahil olan ülkelerdeki Rexam, fabrikalarından, basında en çok yer alana, en yaratıcı fikirlerle, kampanyayı duyurana da 2500’er EURO, ödül verilecek. O nedenle de yazıyorum... Çünkü, Manisa’daki Rexam fabrikası, bu ödülleri alırsa, EÇEV’ e bağışlayacak. Kutuların, geri dönüşümünden elde edilen gelirin de eklenmesiyle, EÇEV, bu proje ile yaklaşık 40.000 EURO gelir elde edecek. Türkiye’den, bu kampanyaya katılan, tek sivil toplum kuruluşu olan EÇEV, bu ödül ile, “Kırlangıç Gezici Eğitim Merkezi”ni hayata geçirmeyi amaçlıyor. Bu projeye, Rexam’ın yanı sıra, İzmir Büyükşehir Belediyesi, ÇEVKO, İZGEP ve Manisa’daki çalışmalara ise Manisa Belediyesi ve Başaranlar destek oluyor.
İzmir’de, her ne kadar havalar, yağmurlu ve serin geçiyorsa, balkonumuza binlerce sinek yüzünden çıkamıyorsak da henüz yaz gelmediyse de hafta sonu şeker gibi bir hava vardı. Bizim Hilton grubumuz. Yani Hilton Spor Salonu’ndaki, arkadaş grubumuzla Şirince dağlarındaydık. 20 kilometre yaptık. Hem de soluklanmadan ve iki kişinin, bazen yan yana zor yürüyebileceği, patikalardan geçtik. Kemal Hoca (Gülsular) Schenker Arkas İzmir Şube Müdürü. Eşi, akşam yemeğine konukları geleceğinden gelemedi. MESS (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) İzmir Bölge Temsilcisi Hukuk Müşaviri Avukat Ender Kızılray ve eşi Avukat Şeyda, meslektaşı Uygar Bostancı ile sabahın köründe düştük yollara. Nişanyan Hotel’de mola verdik. Kahvaltımızı yeşillikler üzerinde yaptık. Herkes, kendine göre bir şeyler hazırlamış. Harikaydı. Bir kere samimiyet ve sıcaklık vardı. Bu arada Nişanyan Hotel’in, son halini gördük ve yeni evleri gezdik...
Özlem Gözlem Evi
Çok merak ettiğim Kule Restoranı gördüm. Gerçekten, hayatınızın muhtemelen, en romantik yemeğini kulede yiyebilirsiniz. Ama sıraya girmek gerek. Çünkü, bir masa ve dört sandalye var. Elektrik yok. Mum ışığında, Şirince’ nin muhteşem manzarasında yiyorsunuz. Mönü, peynir tabağı, somon carpaccio, aşçının salatası, kuzu incik, portakallı irmik helvası, şampanya, konyak, kırmızı şarap… İki kişi 500 TL. Bilginiz olsun. Biz yemeğimizi, Özlem Gözlem Evi’nde yedik. Gözlemeleri harika. Bir de ev baklavası var ki, ben üç parça yedim. Bir de servise bakan, Ali (Özülkü) dünya şekeri bir delikanlı. Sohbette Uygar, rahatsız olduğundan dolayı, bize katılamayan eşi Sinem’in, kukla ve mask sanatçısı olduğunu söyledi. Harika eserleri var. Merakederseniz http://sinembostanci.tumblr.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
Burnumuzun ucundaki cennet
Ege’nin incisi Selçuk’a bağlı Şirince, bir cennet. Gitmeyenlere biraz tanıtayım. Tarihi, mimari dokusu, evleri, köy ürünleri, ev yapımı sofra şarapları ile yabancıların da gözdesi. Nitekim cumartesi sabahın köründe, köy meydanı yabancı turist ile doluydu. Kimi alışveriş yapıyor, kimi de fotoğraf çekiyordu. 40 ailelik bir aşiret tarafından kurulmuş. Tarihi 5. yüzyıla kadar dayanıyor. İlk adı Kırkınca, ikinci adı da Çirkince’ymiş. Daha sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında, dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa, “Böyle güzel bir beldenin adı ancak Şirince olur” diyerek, adını değiştirmiş. Aydınoğulları istilasından kaçan, Efesliler tarafından, kurulduğu da söylenir. İzmir’e bir saat uzaklıkta. Köy kadınlarının, el emeği göz nuru dantelleri, sehpa örtüleri, yaptıkları ev yemekleri, gözlemeleri, şarapları ile görülmeğe değer. Fazla tarihi bilgileri, nasıl olsa google’dan öğrenebilirsiniz... Şirince Köylüm, Giritli Şarap Evi ve Ege’nin Sofrası, diğer önerilerim... Bir de Nişanyan Hotel, Markiz Konakları odaları harika...
Cem’i bezdirdiler Urla Mythos bitti
Sevgili dostum, kardeş gibi gördüğüm, Yeni Asır Grup Başkanı Şebnem Bursalı, babası İsmail Ağabey, kardeşi Tarkan, gelinleri ve minik yeğeni, Çiçom (Besim Kazodo), havanın güzel olmasından faydalanıp, soluğu Urla’da aldık. Benim de Çiço’nun da Süper Star Ajda Pekkan, Beyaz ve İstanbullu, İzmirli pek çok elit ismin değişmeyen adresi, Mythos’da yedik yemeğimizi. Harika mezeler, mükemmel servis, Cem’i (Bişkin) kutladık. Fakat Cem, lafı ağzımıza tıkadı. “Ben artık Urla’ya veda ediyorum. Burasını Çeşmealtı’ nda Kos Rakki diye bir yer var. Oranın sahibi Kadir Bey’e sattım” dedi. Şoke oldum. Cem biraz da hınçlı ve de öfkeli bir şekilde, “Abla ben buradaki balıkçı restoranlarıyla, başa çıkamadım. Havlu attım. Beni sağlığımdan ettiler. Bu kadar mı dedikoducu ve kıskanç olur bazıları. Alsınlar Urla İskelesi onların olsun” diyerek sözlerini sürdürdü. Cem’in İstanbullu oluşu, mükemmel mezeleri, taze balık çeşitleri ve çok farklı ara sıcakları, tatlıları bazılarını bezdirince, önce “pahalı” dedikodularını yaydılar. Hafta arası sıkıntı çeken Cem, hafta sonları, dükkanı doldurmasına rağmen, masraflar ağır olunca, çarpışmaktan da yorulunca, eh ihtiyacı da olmayınca vazgeçti. Dilerim Kos Rakki ve Kadir Bey başarır...
Ali Sertdemir adlı, saygın bir iş adamı ve sanayici ile evli. Bir de dünya güzeli kızları var, Nesli... Bir de atölyesi ve yüzlerce de öğrencisi... Gülperin Sertdemir Atölyesi, 7 Mayıs Cuma günü, İstanbul’da gerçekleşecek, müthiş bir sergiye hazırlanıyor. Sanat Akımları Sergisi ile sanat tarihine, bir yolculuğa çıkaracak gelenleri... Toplam 35 eserle katılıyorlar bu yolculuğa. Empresyonizm, Art Nouveau, Ekspresyonizm, Osmanlı Minyatür Sanatı, Suluboya ve Sürrealizmden, özgün örnekler yer alıyor. Balat Kültür Evi, Balat’daki bu sergiye, eserleriyle katılacak olan, İzmirli sanatçıların isimlerine gelince; Emel Altuğ, Saliha Soydan, Engin Örün, Zeynep Pamukçu, Fatma Kutay, Filiz Hekimgil, Tuba Örnekoğlu, Nuran Karabece, Ayşe Atay... Ege Kültür Vakfı, kurucu üyeleri arasında da olan Gülperin Sertdemir ile, halen çalışmalarını sürdürdüğü, kendi atölyesinde buluştuk. Yetişkinlere ders veren güzel arkadaşım, bugüne kadar, 15 kişisel sergi, 37 karma sergiye katılmış... Ödüller almış. Halen kullanılmakta olan, 30 adet grafik tasarımı var. Özel ve devlet koleksiyonlarında... (Kitap Kapağı-Afiş-Eşarp Tasarımı-Kravat Tasarımı vs.) İftihar ettim...
Anadolu kültürüne yeni üslup
1984-2009 yılları arasında; İzmir, Ankara, İstanbul ve Bursa’da kişisel olarak, Çanakkale Seramik Sergi Salonu, Füzen Sanat Galerisi, Temizocak Sanat Galerisi , Hilton Sanat Galerisi, Vakko Sanat Galerisi, Kültür Bakanlığı Devlet Resim Heykel Müzesi, Akbank Sanat Galerisi’nde, açtığı sergilerle, büyük beğeni toplamış Gülperin. 1995-2011 yılları arasında da, İzmir, İstanbul, Ankara ve Adana’da, pek çok sanat galerisinde, karma resim sergilerinde, eserleriyle büyük dikkat çekmiş... Amacının, var olan Anadolu Kültürümüze, yeni bir üslup, yeni bir anlam kazandırmak olduğunu söyleyen Gülperin, bu konuyla ilgili fikirlerini, şöyle açıklıyor;
“Smyrna, Hitit, Hatti, Hurri, Troya, Asur, Urartu, Frygia, Lydia, Karia, Lykia, Fenike, Helen, Assos’a kadar uzanan, Anadolu insanının, kendi başlangıcı, potansiyeli, dönemlerin kültürel göstergeleri olan, örf, adet, sosyal yaşantı, gelenek ve alışkanlıklarını, içinde bulundukları koşulları, belleğimde kodladım. Dokusal zenginliklerle dolu figürler, nesneler arasındaki, düzene farklı bir yorum getirdim. Araştırma, inceleme, yorumlama sonucu, ortaya çıkan, ana yapısının arkeolojisi gibi diyebiliriz... Çizgi disiplinim ise, stilizasyona dayanan, grafik değerleriyle öne çıkmaktadır. Dünya sanat akımlarının, Anadolu Kültürüne, Anadolu Estetiğine, kendi ulusal değerlerimize ve kültür varlıklarına yansıması, elbette özgün kişilik ve kimlik ile gerçekleşir...”
Biraz da magazin
Sibel Can’ın albümünde Kenan Doğulu gerçeği
Sibel Can, Ebru Gündeş gibi yorumuna, sesine hayran olduğum isimlerden biri. Son albümü, ‘Seyyah’ ile ilgili, en çok fotoğrafları konuşuldu... Fotoshop mu? Değil mi? diye. Beni daha çok, Sibel’in bu albümdeki şarkıları sardı. Nasıl olsa, sahne ve şöhretler dünyasında, fotoshop yapmadan, fotoğraf çektiren isim yok. Ya sevgili Zeynel Abidin Ağgül, ya da Nihat Odabaşı, bu işin doktorları... Neyse asıl dedikoduyu, hem da sağlam ve de İstanbullu magazinin duayenlerinden, kurtlarından kaçanı, ben size aktarayım. Sibel Seyyah albümünde, aylarca Tarkan’dan şarkı bekledi. Hatta hatırlarsınız belki, Sezen Aksu, Tarkan ve de Sibel Londra’da buluştu. İstanbul Atatürk Havaalanı’nda da görüntülendiler. Amma albümde, Tarkan şarkısı yok. Çünkü olmadı, çıkmadı...
Bu gün, İzmir Ege Palas Oteli’nde, çok farklı bir yarışma var... Yaşınız 40’ın üzerindeyse ve de sesiniz yeteneğiniz varsa, hemen koşun... ‘Geç gelse de gelsin şöhret’ diyorsanız, ayağınıza kadar gelen bu fırsatı bence kaçırmayın. 40 yaş üzeri kişilere, şöhret kapılarını açan, Koro Star’ın, İzmir elemeleri, 30 Nisan, yani bu gün Ege Palas’ta yapılacak.
Jüride ünlü isimler var
Corega’nın düzenlediği, Koro Star Yarışması’na, yurt genelinden, 40 yaş ve üzeri, sesine ve yeteneğine güvenen, kadın ve erkekler katılabiliyor. Ses yarışması seçmeleri sonrasında, 5 kadın ve 5 erkekten oluşan, 10 kişilik bir koro oluşturulacak. 10 kişilik koro içinden de, İdol bir ses sanatçısı seçilecek... Koro Star’ın jüri üyeleri ise, eski dostlar... Benim jenerasyonumun isimleri pek çoğu. Coşkun Sabah, Semiha Yankı, Selçuk Ural ve aranjör Osman İşmen...
Diş protezi kullananlar için geliştirilen Corega, yaşı 40’ı geçmiş kişilere, ünlü olma fırsatı sunuyor, kısacası... ‘Geç gelse de gelsin şöhret’ diyorsanız, bugün saat 09.00’da Ege Palas’ta olun. Ön eleme seçmeleri, 10.30 – 20.30 saatlerinde yapılacak. İstanbul elemelerinden sonra da, jüriyi etkileyen, toplam 5 kadın ve 5 erkek, koroya seçilecek. Koro üyeleri, Mayıs ayında belirlenecek.Seçilen koro üyelerine, bir albüm yapılacak... Albümde, beraber ve solo şarkılar seslendirilecek. Albümün, stüdyo çalışmalarının, videoları www.korostar.com adresinde izlenecek... Beğenilen aday, SMS, internet ve jüri oylarıyla belirlenerek, İdol seçilecek... İdol seçilerek, yarışmanın birincisi olan kişi, çift kişilik Paris tatili de kazanacak.
Madam Emma İzmir’den kopamıyor
Kanal D’nin, fenomen dizilerinden, ‘Hanımın Çiftliği’nde, Emma karakteri ile karşımıza çıkan, Hülya Böçekli’nin, fanatik bir İzmirli olduğunu, biliyor muydunuz?...Ya da, sesinin muhteşem olduğunu, ama bu güne değin, aldığı albüm ve sahneye çıkma tekliflerini, tiyatro aşkı ve İzmir yüzünden reddettiğini?... İzmir Göztepe’de oturan Hülya Böçekli, İzmir, İstanbul ve Adana arasında gidip, gelmekten de hiç bıkmamış... Çünkü İzmir aşkı, ona İstanbul’da yaşamayı engellemiş. Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro ve Oyunculuk mezunu olan sanatçı, ‘Hanımın Çiftliği’nin Emma’sı, İzmir’in Göztepesi’ni, eskiden oturduğu Alsancak’ı, Kemeraltı’nı, Pazar yerini çok seviyor... Evinde yemek yapmaya ise bayılıyor. Şu günlerde, yeni projeler üzerinde de çalışan Böçekli, canlandırdığı her rolü benimseyerek ve severek oynamış...
Deniz’in tek sıkıntısı, Özlem
Mankenlikten iş kadınlığına
Çok başarılıydı... O yıllar, podyumlarda da, ekranlarda da, fırtına gibi esiyordu... Sonra, ortadan yok oldu. Ertan ile bir sohbetimiz sırasında, adı geçince, merak ettim. Ertan, 1998 yılında, Ersan Boya Tiner ve Neft Sanayi’nin patronu ile evlenip, iş hayatına atıldığını, ve de çok da başarılı olduğunu söyledi. Türkiye’nin, ilk dazlak mankeni olarak ünlenen, Cengiz Abazoğlu’nun defilesine çıktığında, medyayı ayağa kaldıran, Berna’nın, Aytac Arman ile başrollerini paylaştığı, ‘Gece Yarısı Vurgunu’ adlı, sinema filminin yanı sıra, yurt dışında, manken olarak aldığı, pek çok da ödülü var. Ertan, “Arayalım mutlu olur. Ayrıca da, Türkiye’nin en iyi butik zeytinyağı üreticisi” deyince, Berna’yı sizlere, bu kez iş kadını olarak, tanıtmak ve de desteklemek istedim...
Tamamen organik
Datça’da, muhteşem bir zeytin çiftliğinin başında olan Berna, pek çok meslektaşının, gönlünde yatan, iş kadınlığı öyküsünü, bakın nasıl anlattı;
“Olive Farm (Güllerdağı Çiftliği) 1995’te, Amerikalı sanayici mühendis Richard Rosenberg tarafından, 350 bin metrekare, arazi üzerinde kuruldu. Kuruluş amacı, ABD’ye, dünyanın en kaliteli zeytinyağı ve yan ürünlerini gönderebilmekti. 2005 yılında, Richard Rosenberg yaşlanınca, Olive Farm’ı, İstanbullu bir Datça aşığına sattı... Ve memleketine döndü. O zamandan beri, Olive Farm arazileri, daha da genişledi ve tamamı, Organik Tarım Sertifikası elde etti. Organik Çiftlik’ ten, elde edilen ürün çeşitleri, arttı. İnsanların, tabiatı bizzat yaşayabilmeleri için, Misafirhane (Guesthouse) eklendi. Bu arada, teknoloji ve bilgi tazelendi. Hasat zamanında, zeytin elle; zeytine ve zeytin ağacına, zarar vermeden toplandıktan sonra, aynı gün fabrikaya getiriliyor. Ve dalından koptuktan, en fazla 24 saat içinde, zeytin yağ haline geliyor. Amacımız, en kısa zamanda, zeytini yağ haline getirmek. Ayvalık ve Datça mesafesi, uzun olduğu için, Ayvalık’taki zeytin ağaçlarının, fidanlarına, Datça’ya getirerek, bu toprağa, formasyon yolu ile Datça toprağında, deneme üretimleri yapmaya başladık. Şu an, Datça arazisinde, ortalama, 8.000 Ayvalık ağacımız var.”
Doğal ürünleri harika
Ertan, günlük yaşamında, Berna’nın yeni yılda, kendisine gönderdiği, zeytinyağlı doğal bakım ürünlerini, kullandığını ve çok memnun olduğunu söyledi. Güller Dağı Çiftliği, Türkiye’nin, en iyi butik zeytinyağı üreticilerinden biriymiş... Organik tarımın yapıldığı, kendi arazilerinden toplanan, organik zeytinler, fabrikaya geldiğinde, yıkama ve ayıklama işlemlerinden sonra, tamamen soğuk sıkım olarak, yani 28 dereceyi geçmeyecek şekilde, kontinü sistemle, zeytin yağı haline geliyormuş. Şişeleme sırasında, şişelerdeki hava boşluğu, azot atmosferi ile değiştirilerek, organik zeytinyağının, uzun süre kalitesinin muhafaza edilmesi, sağlanıyormuş. Ambalaj olarak, tüm ürünlerde, cam şişe kullanılıyor... Güller Dağı Çiftliği bünyesinde, zeytin ağacının işlendiği, zeytinyağlı doğal bakım ürünlerinin yapıldığı, laboratuvarları var.
Guest House’ye ilgi büyük
Benim, Kanal D’den, Fox’a, bin bir zorluk çekerek, transferimi sağladı. Onun sayesinde, sevgili Cenk ki kardeş gibidir, başta olmak üzere tüm ‘Dobra Dobra’ ekibi, hayatımızın transferini yaptık. Üzerimde müthiş emeği var. Zaten insan olarak da, mükemmel. Bana gore Türk televizyonlarında, drama dalında ve de yönetici olarak, hakkı yenilenlerden. Nedeni de, hiç eyvallahı yok. Yine bir projesi için, sabah İstanbul’a gittim. Beni müthiş bir sürprizle karşıladı. Bir zamanlar oturduğum, ve de çok iyi bildiğim Arnavutköy’de, harika, şirin mi şirin bir café restoran açmış. Adı Maviş... Adı gibi, çok sıcak... Gelenler hep A sınıf. Televizyon, sinema, yazar-cizer, medya ve iş dünyasından, önemli isimler, çok popüler tipler. Canan yazmamı istemediği için, ben de saygı duydum, yazamıyorum...
Özel mönüler çok hesaplı
Arnavutköy Rum Kilisesi’ne bakıyor. İnanılmaz sinematografik bir dekor yapmışlar. Ortağı Visal Cumalı’da, Posta Gazetesi’nden, sevdiğim bir arkadaşım, Seral Cumalı’nın kardeşi. Sabahları, her şeyin yerinden geldiği, (zeytin-zeytinyağı Ayvalık’tan, bal Datça’dan, biber salçası, kekik Adana’dan, peynirler, Ege ve çok özel bir mandıradan, közlenmiş sebzeli,pancakekli, özel maviş ekmekli) nefis bir kahvaltı veriyorlar. Simit, peynir, çay parası, neredeyse ödenilen hesap. Öğlenleri de, küçük ama özel bir menüleri var. Ev yemeği gibi, ama özel. Mutlaka zeytinyağlılar, buğday salatası, maş salatası gibi farklı çeşitler... Ve günün her saati tartlar, kukiler, browniler, börekler, pastalar, çörekler, hepsi ev yapımı çay ve kahvenin yanında geliyor...İstanbul’a gidince, mutlaka uğranılması gerekli bir yer. Özellikle de, Boğaz’da güzel bir yürüyüşün ardından, soluklanmak için, doğru bir adres. Bilin istedim.
Telefon:0.212.263.57.29
Eski dostlarla, bir nefes
Eski, ama eskimeyen arkadaşlarımın arasındadır, Feza Fırat ve kızı Başak. Nişantaşı’nda dolaşırken, ikisine rastladım. Biraz lafladık. Yine benim, yıllardır tanıdığım ve de çok takdir ettiğim, Ülkemizin, en değerli, executive şefleri arasında yer alan, Tolga Atalay’la buluşacaklarmış. Kıramadım. Tolga, yeteneklerini, gerçek bir yemek ustalığına dönüştüren, seçkin bir eğitim geçmişine sahip. Lozan Turizm ve Otelcilik Okulu A1 Mutfak Bölümünde okudu. Ardından, Centre İnternational Glion’un Yiyecek ve İçecek Uzmanlığı Bölümünde okudu. Miami South Beach, Ramiro’s Restaurant, dahil olmak üzere, bir çok farklı işletmede, stajlar ve çalışmalar yaptı. 12 yıldır, konsept danışmanlık şirketi, Solid Consulting Group’un sahibi...
Tolga çok başarılı
Bilgisine, görgüsüne, hayata bakışına ve de eğitimine, öğretimine… Namık Kemal Lisesi’nin ardından, ABD’de Houston Üniversitesi’nde, Yüksek Mimarlık okumuş. Mezun olmuş. Ardından, Columbia Üniversitesi’nde, Şehir Merkezi Planlaması’ndan da mezun olmuştu. Atletizm dalında elde ettiği, müthiş başarılarıyla, Houston Üniversitesi’nde, Atletizm bursu almış. Bunu, Texas Mimarlar Odası ve Columbia Üniversitesi, Dallas Şehir Merkezi Etüdü, özel bursları takip etmiş... Houston Üniversitesi’nde, öğretim görevinde bulunmuş, daha sonra, New York şehrinde, dünyaca ünlü Marcel Breuer ile Flaine Kayak Merkezi ve Washington’da, resmi binalar ve müze üzerinde çalışmıştı. Kendisi, ayrıca Fuller, Şehir Plancısı Tunnard ve Marıo Salvadori ile de çalışmalarda bulunmuş. Okul sırasında da, dünyaca ünlü heykeltıraş, Solari’den heykel dersleri almış. Çeşitli ülkelerde, Mimarlık ve planlama konuları ile uğraşmış… A.B.D.’de, Şehir Merkezleri ve (Shopping Center) dünyaca ünlü, Sacks, Sears, Macy’s gibi, mağazaların planlarını projelendirmiş. Şimdi oğlu Selim (Erdil), Aksoy Alışveriş Merkezi’ni yapmak istiyor… Ama o da, bilgisiz insanlarca engelleniyor. İzmir’in kaderi sanırım. Neyse… 1967 yılında, Türkiye’ye dönerek, Ankara’da rahmetli Turgut Özal ile devlet planlamada, konut projeleri üzerinde çalışan Orhan Erdi, daha sonra babası, Cavit Erdil’in, İzmir’de kurmuş olduğu şirkette çalışmaya başlamış.
Türkiye’nin ilk 45 katlı projesi
Orhan Erdil, Türkiye’nin ilk kırkbeş katlı projesini, benim de eski patronum olan, Sayın Erol Simavi ile yapmış. Gene Türkiye’nin, ilk Lagun Projelerini, İzmir Atakent ve Mavi Şehir projelerini yaparak, İzmir Florida gibi olacak iken, bazı mimarların karşı çıkması ile bu muhteşem proje iptal olmuş. Halbuki gerçekleşseydi, Dünyada ilk defa, Lagun Sistemini kullanarak, Orta Körfez, kendi kendini, ısı farklarıyla temizleyecekti. Bizde bu sineklerle ve kokuyla uğraşmayacaktık. Şu an anılarını yazan Orhan Erdil’i, köşeme konuk etmemin nedeni, ondan öğrenecek çok şeyin olması. Bizim, gençlerin, Büyükşehir, Konak ve de diğer belediyelerin de…
ŞD-Niye anı kitabı?
OE- Yer kabuğunun, düzensizliğinin, yaratmış olduğu dağlar, plajlar, göller, koylar, ormanlar, nehirler ve cennet… Dünyamızda altı milyar insan yaşıyorsa, altı milyar insanın da, anıları olacaktır… Onlardan biri olarak da, benim İzmir ile ilgili anılarım ise; Bütün medeni ülkelerde yapılan ve bizde de olması gerekenleri kapsamaktadır.
ŞD-Hayvanlar için bir projeniz vardı?OE- Öncelikle, İzmir’de kültür parkın duvarları yıkılmalıdır. Parklar, insanların ve şehirlerin, nefes almasını sağlayan, mirengi noktalarıdır… Ve yeşil alanlar, halka açıktır. Parklar duvarlar ile gizlenemez. Aynı şekilde, insan dostu hayvanlar için de, oyun alanları yapılmalıdır. Bunu önerdim ama netice sıfır…
ŞD-Peki, İzmir Körfezi, neden Florida olamadı?
OE-Önce aklıma takılan bir konuya değinmek istiyorum. Dünya, kuş cennetleri ile doludur. Bizdeki kuş cennetleri; medeni ülkelerdeki gibi olamıyor! Avrupa’nın bütün sahilleri, Holanda, Afrika, Avustralya ve A.B.D.’nin güney sahillerinde, lagun sistemi ile insanlar, kuşlarla birlikte yaşarlar. Biz kuşları, tecrit ediyoruz. Yine, otuz sene önce planladığım, İzmir Orta Körfez, Alaçatı, Lagun Projeleri ve Atakent, Mavişehir projelerimi, sözde bir profesör, lagunu iptal ettirdi. Ama şimdi İstanbul’dan, Antep’e kadar, her yerde Lagun Projeleri yapılmaktadır. Bu büyük proje ile, İzmir kimlik kazanacaktı. Marka şehir olacaktı. Yirmi senede Dubai, Orta Doğunun Paris’i oldu. Biz ise, bu fırsatı kaçırdık. Halen bu potansiyel İzmir’de var. Yeter ki yaratıcı yöneticilerimizin, büyük düşünmesi gerekir. Eskiden de Basmane’de başlayan, Gazi Bulvarı’nda denize açık lagun vardı. Körfez Florida olabilirdi. Ama tren kaçtı…