Yazdığım yazı ile tam dört oda satılmış. Bu benim için muhteşem bir olaydı. Kimse kusura bakmasın gurur duydum. Üstelik gelenler arasında bir emekli öğretmen ve emekli astsubay olan eşi, “Şenay Hanım olmasaydı böyle ulvi bir görev için birikimimizi kullanamayacaktık” demişler. Gözlerim doldu. Vakfın Yönetim Kurulu Üyesi ve benim okul arkadaşım İklil Ulueren’e, “Peki hep emekliler, orta halli vatandaşlar mı geldi. Yok mu trilyoner bir iş adamı. Pamuk, tütün tüccarı. Sanayici. Hani o Diva’da, Mega Life’da boy gösteren zengin, sosyetik takım…Oda başkanları… Trilyonluk katı, yatı, arabası olanlar?” dediğimde yere baktı. Sessiz kaldı…
Biraz ayıp oluyor
Kanser hastalığının, insan yaşamını nasıl etkilediğini, hepimiz biliyoruz. Evlerden uzak. Ama günümüzde, teşhis ve tedavilerdeki hızlı ilerlemeler sayesinde, artık bazı kanser türlerinde, tam iyileşme sağlanabilmekte. Kemik iliği nakli sonrasında, çocuklarda iyileşme % 75, büyüklerde ise % 50. Yani diğer kanser türlerine oranla, şans daha fazla. Tabi erken teşhisin de önemi büyük. İşte İzmir’de, yalnızca İzmirli bir gurup hayırsever tarafından kurulan KİTVAK, hem erken teşhiste, hem de bu hastalığa yakalananlar için, büyük bir umut kapısı. Amma sizler destek verirseniz, büyüyecek ve birken, iki, iki iken yüzlerce insanın derdine çare olacak. Tabi bu gidişle biraz zor. O anlı şanlı iş adamlarının pek çoğundan, hiç ses yok. Artık yazmaktan bıktım. İzmirli İzmir’e sahip çıkmıyor. Ne sanayisine, ne gazetesine, ne bankasına, ne de insanına…Durum böyle olunca bana kızanlar çok. Umurum değil. Onlar ayıp ediyor. Son kez yazıyorum. Yönetim kurulu üyeleri, sevgili meslektaşım Nesrin Çoşkun, Engin Çankeş, Yıldıray Şengün, İklil Ulueren, Başkan Ramazan Soncul, icra komitesi üyeleri başarılı iş kadını Aysel Öztezel, Hayat Soncul, hafta sonu beni arayarak davet ettiler. Odaları gezmeğe gittik. Yanlarında teknik danışman İnşaat Mühendisi Serdar Dedeoğlu’da vardı…
Konukevi, Ege Üniversitesi Hastanesi’ne 100 metre uzaklıkta. Toplam 2.700 metrekare bir alan üzerinde. 40 oda, 120 yatak olarak düzenlenmiş. Binada çamaşırhane, personel için soyunma odaları, çocuklar için oyun odaları, dinlenme alanı, kafeterya, engelliler için girişte bir rampa, sığınak var. Doğalgaz ile ısınılacak. Odalarda klima, televizyon, mini buz dolabı konulacak. Büyük bir banyo ve tuvalet var. Ayrıca bir oturma ünitesi de konulacak. İki, üç ve dört yataklı olarak düzenlenmiş. Büyük bir proje. Kısmetse temmuz-ağustos açılacak. Elde beş odanın daha kaldığını söylediler. Coştum. Etim ne? Budum ne? Ama bir tane de ben aldım. Dört oda sizleri bekliyor. Ha daha fazla yardım tabi ki süper olur. Haydi bre İzmirliler, Efeler, Egeliler, eritelim şu dört odayı. Bir kaç kişi toplanıp, ortak olarak da yapabilirsiniz bağışı. Ben de kardeşlerimle birleştim. Aslında yazmayacaktım. Ama Aysel Hanım, İklil ve Nesrin, “Yaz ne olur” dediler… KİTVAK’a ses verin…
Biraz müzik
Haydi halk konserlerine buyrun
Türkiye’nin ilk ve tek beste yarışmasını bünyesinde barındıran, 19. Kuşadası Festivali ve Altın Güvercin Müzik Yarışması, dün başladı. 26 Haziran’da ise sona erecek. Kuşadası Belediyesi tarafından düzenlenen etkinliğin, tanıtım kokteyli İstanbul’da Legacy Ottoman Hotel’de yapıldı. Büyük ilgi gören tanıtım kokteylinde, yarışmanın finalistlerinin de tanıtımı yapıldı. Türk pop müziğine sayısız beste ve şarkıcı kazandıran, Kuşadası Altın Güvercin Müzik Yarışması, bu yıl da, ünlü isimlerin halk konserine sahne olacak. Altı yıl aradan sonra, Kuşadası’nın başarılı Belediye Başkanı, M. Esat Altungün tarafından, geçen yıl yeniden hayata geçirilen festivalde, bu yıl yıldız yağmuru yaşanacak.
Tek müzik yarışması
Anamız sağlığına kavuşunca, kardeşlerim bana bir jest yaparak, Lady Travel ile bir Cote D’Azur turu ayarlamışlar. Yalnız o kadar değil... Birden kendimi Lady Travel’ın gözdesi ‘Üç ülke, Fransa, İtalya, İsviçre ve beş şehir’ turunda buldum. Harika bir topluluk. Mimarlar, mühendisler, eczacılar, doktorlar, bankacılar. Bu tarz seyahatler iyi oluyor. Herkes bir birleriyle fikir alışverişinde bulunuyor. Bu arada turun rehberi çoook başarılıydı. Zaten hangi turizmci arkadaşıma Baydu Oral adını versem, herkes ‘On numara’ diyor. Aslında bu turda hemen her şey on numaraydı. Lady, Türk Hava Yolları... İzmir ve Zürıch yer hizmetlerine, kocaman teşekkürler. Dönüş yolculuğunda, Zurich Hava Alanı’nda, biraz tatsızlıklar oldu... Bahar Özdemir, sanırım istasyon şefi, sonuna kadar bizim yanımızdaydı. Gelelim yolculuğumuza ve yaşadığımız güzelliklere. İzmir- Nice yaklaşık 3 saat. Size öyle tefrika şeklinde anlatmak, pardon yazmak istemiyorum. Az ve öz ki, gittiğinizde o rüyayı siz yaşayın. Dünya ve Türk jet sosyetesinin gözdesi Nice’de, yaşayan bayağı Türk var. Aynur Önder ve kızı Mürevvet bunlardan yalnızca ikisi. Eski Nice’de, Cafe Pera’yı işletiyorlar. Bu arada trafik feci. Yani İstanbul’u aratmıyor...
Mutlaka görün
Benim Nice’e beşinci gidişim. Eski anılarım tazelendi. Özellikle de can dostum İzzet Çapa ile bir araba kiralayıp, bütün Cote D’Azur ve çevresindeki köylerde, geçirdiğimiz güzel günleri yeniden yaşadım. İlk gidenler için mutlaka, güzel bir şehir turu yapın. Baydu Oral gibi bir rehberle olursa süper... Görülecek yerler arasında; Promenade Des Anglais, Ünlü Yürüyüş Caddesi, Çiçek Meydanı, Rus Kilisesi ve Akropol başta geliyor. Geçmişi M.Ö. 2000’lere uzanan bu şehir, M.Ö.350’lerde sonradan Nice olacak “Nikaia” ismini, Yunan Mitolojisi’ndeki zafer tanrıçası Nike’tan almış. 1890’larda, İngiliz aristokratların iklimini sevip bölgeye yerleşmeleri, romanlara, resimlere konu olması, 1900 yılında elektrikli tramvayın çalışmaya başlaması, bölgenin kaderini değiştirmiş... Bu kent o gün bu gündür, her yıl binlerce turistin akınına uğruyor. Şehrin fıskiyeleri ile ünlü merkezi Masesena Meydanı... Bu meydandan, sahil boyunca batıdaki havaalanına kadar uzanan kordon, bölgeyi meşhur eden, İngilizler adına Promenade des Anglais ismiyle anılıyor. Cafe’ler, oteller ve restoranlar ile süslü bu kordonda, keyifli yürüyüşler yapabilirsiniz... Bu arada, eski Nice’te yürürken, bir köşe başında, Osmanlı kuşatmasından kalan bir duvara, iliştirilmiş gülle görürseniz şaşırmayın. Bu güllenin, bir dönem Osmanlı kuşatması sırasında, Barbaros Hayrettin Paşa’nın toplarından atıldığı rivayet ediliyor...
Dünya starlarının köyü
Bu seyahatimizde de Nice’yi merkez yaptık. St Paul de Vence, 7 km’lik bir ortaçağ köyü... 3000 kişilik nüfusu var. Nice’e yarım saat uzaklıkta. Harika. Marc Chagall, Jacques Prevert’le Giacometti, Chagall, Miró ile ünlenip, sanatçılar köyü haline gelmiş. Yves Montand, Lino Ventura, Simone Signoret, Romy Schneider, Roger Moore, Tony Curtis... Burayı 1960’larda sık sık ziyaret etmiş hep. Bugün Cote D’azur’ün birincisi. Bir sanatçılar köyü. Her girdiğiniz sanat galerisinde, kendinizi kaybedip, sanatın doruğu bu köyü unutamıyorsunuz. İzzet ile gittiğimde de, hayran kaldığım bir başka köy ise Antibes... Juan-les-Pins , 1920’lerin İngiliz ve Amerikalı zenginlerin, sayfiye yeriyken, 2. Dünya Savaşı sırasında yok olmama savaşı veriyor. 1946’larda Picasso ile adını tekrar duyuruyor. 1960’larda Marlène Dietrich, Ella Fitzgerald, Ray Charles, Claude François, Johnny Halliday, Michel Polnareff tarafından müthiş beğeniliyor ve vazgeçilmez yerleri arasında yer alıyor... Picasso Müzesi ve Peynet Karikatür Müzesi’ni mutlaka görün. Pazar yeri bölgenin peynir, sebze, meyve ve diğer ürünleri için bir görsel şölen sunuyor. Mutlaka gezin. Türk market bile var.
Biraz alışveriş
Nice’te alışverişe gelince, Massena Meydanı civarı, Cours Saleya , Vieux Port süper. Yemek, özellikle de deniz ürünleri için, Garibaldi meydanı doğru adresler. Fransız ve İtalyan lezzetlerinin ideal karışımı burada. Cannes ünlülerin ve şıklığın adresi, Suquet Kalesi civarı. Ayrıca yat limanı boyunca restoranlar, kent içi daracık sokaklarda alışveriş ve minik cafeler harika. Pahalı, yani Bvlgari, Rolex, Chanel, Dior, YS Laurent, Prada gibi dünya markalarını ise La Croisette Bulvarı üzerinde bulabilirsiniz. Carlton Hotel’e doğru. Fakat her şey çok pahalı. Hatta ateş pahası.
Trilyonlar kaybeden Türkler
Ama bende, pek seyahat etme hevesi, son günlerde yok oldu. Nedeni sanırım art arda yaptığım, yurt dışı ve içi yolculuklar oldu. Bir de insan 34 yıl İstanbul’da yaşayıp, ailesinden ayrı kalınca... Onlarla bir başka huzur buluyor. Neyse 8. Kemer Altın Nar Festivali, bu yıl 19-22 Haziran tarihlerinde yapılacak. Belediye Başkanı Mustafa Gül, Kemerliler için her türlü olanağı seferber etmiş. Her akşam bir başka eğlence… Kısacası Kemer’e yıldız yağacak. Kimler mi var? Ekranların bir fenomeni Seda Sayan, Pop’un son dönemde en başarılı isimlerinden Demet Akalın ki yeri gelmişken yazayım… Demet’in tabiri caiz ise boşu yok. Bütün yaz o festivalden, bir diğerine, bir halk konserinden, yazlık gece kulüplerine konser için koşturacak… Kısacası temposu çok yüksek olacak. Neyse gelelim festivalin diğer renkli isimlerine; Besim Kazado ve Tıpa Tıp Show, Kibariye, Mehmet Ali Erbil ve Aydın…
Bir başka festival de Zeytinli’de. Kültür ve Sanat Şenlikleri adı altında… Temmuz ayında.
Zeytinli’de Kültür ve Sanat
Zeytinli, Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı, sırtını Kazdağları’nın güney yamacına yaslamış, gülümseyen yüzüyle, Ege’nin mavi ve serin sularıyla buluşan, doğa cenneti bir belde… Arkeolojik bulgulara göre, geçmişi Yunan ve Roma medeniyetlerine dayanan Zeytinli’nin, kayıt altına alınan yerleşik düzeni, 16. yüzyıla dayanır. Özellikle 18. yüzyıldan itibaren, Türklerin yerleşmesi, ardından başta Girit ve Midilli olmak üzere, Yunan Adaları’ndan aldığı göçlerle, bugünkü demografik yapısı oluşmaya başlamış. Yörenin geliri, başta zeytin ve zeytinyağı olmak üzere tarımsal ürünler ve turizme endeksli, hizmet sektörüne dayanıyor. 1958 yılında, belediye olmayı başaran Zeytinli, bugün 5 mahalleden oluşan yerleşik düzeni ile kışın 20 bin, yaz aylarında ise ortalama 80 bine ulaşan nüfusuyla önemli bir yerleşim merkezi. Bu yıl, 14-15-16 Temmuz tarihlerinde düzenlenecek, ‘13. Zeytinli Kültür ve Sanat Şenlikleri’ hayli keyifli geçecek.
Ayrıca, ‘Zeytinli Plastik Sanatlar Sempozyumu’nun ikincisi de 10-18 Temmuz 2011 tarihleri arasında düzenlenecek… Sanatseverlere duyurulur efendim…
DiKKAT!
Dediğim ve yazdığım çıktı!
Aslında haklı olmaktan pek fazla gurur duyup, şımarmam. Amma bu köşenin yazarını, siyasetten anlamayan biri olarak görenlere, kapak olsun diye yazıyorum. Ben halkın içinden geldim. Eşrefpaşalı olmakla da öğünürüm. Ha, hayatımın on yılı geçti belki o sokaklarda, ama olsun. Kemeraltı’nda dolaşmak, pazaryerinde esnafla sohbet etmek, şoförü, çiçekçisi, kasabı, restorancısı, fırıncısı ile kısacası beni ‘Şenay Düdek’ yapan onlarla konuşmak bana iyi geliyor. .. O nedenle de tahminlerimi, genelde onlardan aldığım duyumlarla yapıyorum... İzmir’in üst düzeydeki, benim tabirimle A sınıfının fikirleri ile değil. Bir hafta önce, ünlü bir balık lokantasında, konuşurken, ki aralarında bazı gazetelerin, üst düzeyde yetkilileri de vardı... AKP’nin oy oranının % 47-49 olacağını, MHP’nin barajı aşacağını söylediğimde, AKP’ye yakın bir dostum bile, “MHP barajı aşar, ama AKP’nin yüzdesi o kadar olmaz” demişti. “Bu CHP ile hiçbir şey olmaz” dediğimde de sevgili İzmirliler, çok kızmışlardı. Hep yazıyorum ben. AKP’li değilim, CHP’li de MHP’li de değilim. Amma tabi ki, bir oyum vardı ve verdim. Onu da bir Allah ve ben bilirim. Yalnızca belki de altıncı his deyin. Tahminlerimde hiç yanılmadım. Uzun uzadıya yazmak istemiyorum. Görünen köy kılavuz istemez. İzmir’de de AKP’nin oylarının artacağını söylediğimde, çevremden pek çok yakın dostum kızmıştı. Buyurun. Kazandığım armağanları ve kimlerden kazandıklarımı bu arada açıklamıyorum, ayıp olmasın... Amma, bana gömlek ölçüsünü, kravat rengini verenlere yalnızca selam olsun... Vatana, millete de hayırlı olsun...
Hafta sonu sevgili arkadaşlarım, Akapunktur konusunda süper bir isim Dr. Tayfur Yağcı ve Homeopat Dr. Levent Buda ile La Cigar’da yemekteydik. Çok şeyler konuştuk. Bitkisel tedaviler... Ortada dolaşan şarlatanlar ve de alternatif tıp... Levent, benim de bir zamanlar IBS (Irıtabl Barsak Sentromu) hastalığında yararlandığım Homeopati konusunda, Türkiye’de ilk isimlerden. Çok da başarılı. Dünyada pek çok ünlü tarafından kullanılan, bir tamamlayıcı tıp yöntemi olan Homeopati, bütünsel bir yaklaşım. Yani hastalığa değil, hastaya bakıyor. Böylece kişiye özel bir uygulama ortaya çıkıyor. Doğal kaynaklı ilaçlar (bitkisel, mineral vb) ile tedavi amacını güden bu yöntemi, İngiliz Kraliyet Ailesinden, Karl Lagerfeld’e, David Beckham’a kadar pek çok ünlü kullanıyor.
Levent, Klasik Homeopati Derneği başkanı oldu. Türkiye’de, homeopati amaçlı olarak kurulan ilk dernek olması nedeniyle, 127 üyesi olan bu derneğin, bütün üyeleri sağlıkçı. Derneğin amacı Türkiye’de Homeopatiyi yaygınlaştırmak,
Zihni ve ruhu etkiliyor
Sohbet sırasında Levent, 18 Haziran’da, Kaya Thermal Otel’de vereceği, biyokimya tuzları eğitiminden söz etti. Bizlere hayli uzak gibi görünen bu terim, aslında vücudumuz, yaşamımız için çok önemliymiş. Bundan Yaşam Koçu olan Ercan Üşümez’de söz etmişti. Doktor Wilhelm Schüßler (1821 – 1898), “Biyokimya” terimini, kendi sağ altım metodu için seçmiş. Bu metot, vücuttaki hastalıkların, belli başlı minerallerin eksikliğine dayanılarak, sistematik mineral alımı ile bunların iyileştirilebileceği varsayımı üzerine kurulmuş. SchüBler tuzları, organizma üzerinde, dengeleyici bir şekilde etki eder ve iyileşmeyi teşvik edermiş. Metabolizmanın daha düzgün ve dengeli çalışmasını sağlarmış. Mineraller, vücut fonksiyonları için de önemli bir tamamlayıcıymış. Vitaminlerde olduğu gibi, bunlarda yaşamsal besinlermiş. Pek çok siyasetçi kullanıyormuş. Gıdalar ile almamız gereken, kimyasal elementlermiş (anorganik tuzlar). Vücut bunları içine alır ve işler, fakat kendisi üretemezmiş. Metabolizmanın sorunsuz çalışmasını sağlarlar. Sağlık ve sıhhatten fazlasını desteklerlermiş... Levent anlattıkça, Tayfur’da bu konudaki fikirlerini söyledikçe, konu ilgimi çekti. Bir de Levent, “ Mineraller vücuda, zihne ve ruha etki eder. Bu minerallerin, birbirlerine eşit nispette bulunmamaları, hastalıklara neden olur.” Deyince konuyu daha da açmasını istedim. Bakın ortaya ne kadar önemli, bilmemiz gerekli bilgiler çıktı.
Peki eksiklikler nasıl oluşur
Bir çok akut ve kronik hastalıkta, başarılı bir şekilde kullanılan mineraller vücudu güçlendirirmiş. Eksikliği ise önemli rahatsızlıklara yol açarmış. Peki eksikliklerin nasıl oluştuğuna gelince, buyurun Levent’in sözlerine kulak verin ;
*Mineral madde eksikliğinin en bilinen nedeni, yeterli olmayan ve tek düze beslenmedir. Buna da tek düze gübreleme, doğallığın bozulması, izolasyon ve konserveleme neden olabilmektedir. Bir takım tek düze beslenme şekilleri de, mineral madde eksikliklerini şiddetlendirmektedir. Hiçbir şey değilse bile, örneğin bazı perhiz şekilleri ya da oruç şekilleri buna sebep olabilmektedir.
Bize, Ergun Ağabey’in ve benim çok sevdiğim, İzmir’in önemli bir modacısı olan, sevgili Ertan Kayıtken de eşlik etti. Zaten Ertan ile Ergun Ağabey’in dostluğu, benden eski… Ergun Ağabey oteli ve yeni açılan Dream adlı restoranını teftiş edecek, Ertan ile ben de Bodrum’da bir tur atacaktık. Henüz sezon açılmadığından, bir de hafta başı, yani tatil günü olmadığından, öyle bir kalabalık yoktu. Amma Bodrum’u, Allah var, Belediye Başkanı Mehmet Kocadon uçurmuş. Beş sene sonra, Azmak Başı ve Halikarnas taraflarında tur attık. Ergun Ağabey ve Ertan, “Bodrum Avrupa olmuş” dediler. Çocukluğumun pastanesi, Nokta durağındaki Penguen’e uğradık. Yollar, alış-veriş yapılacak dükkanlar, sahil Nice gibi olmasa da çok gelişmiş…
Eğlence zirvede
Gümbet’teki Cesars Resort Oteli’nde, ağırlık daha çok yabancı turiste. İngiliz ve Ruslar daha şimdiden Bodrum!un keyfini çıkarıyorlardı. Otel çok güzel bir koyda. Sıfır deniz. Biri çocuklara, diğeri büyüklere iki havuz var. Çok geniş bir lobiye sahip. Bu yıl Türk müşteriye daha çok ağırlık verecekler. Benim kaldığım oda Penthouse. 75 metrekareydi... Bu arada yandan merdivenle, bir üst kata çıkıyorsunuz ki, manzara olay. Kendinize ait kocaman bir havuzu, konuk ağırlama yeri ve yemek yiyebileceğiniz özel bir bölüm var. Yani aile ya da dostlarınızla sakin bir tatil için on numara. Ama benim tercihim deniz. Zaten su pırıl pırıl. Restoran, bütün Avrupalı ve Bodrumluların tanıdığı Mario tarafından işletiliyor. Çok sıcak kanlı, şeker bir adam. Özellikle yabancılar bu adama hayran. Canlı müzik var. İki yıl Swissotel Grand Efes’in SKY Barı’nda çalışan Onur ve Nazan çıkıyor. Harika bir ikili. İnsanlar masaların üzerindeler. Otelin genç Genel Müdür’ü Murat Dora, her dakika ortalıkta. Kısacası Cesars ve Dream, Bodrum’da bu yılın ‘in’ yerleri olacak…
Telefon: 0.252 319.40.40
Sosyete’nin son gözdesi
Geçtiğimiz yıllarda, Bodrum’un en popüler plaj, kulüp, restoran ve barları Türkbükü’ndeydi. Bu yıl Metin Fadıllıoğlu, sosyeteyi Kuum Otel’e çekecek. İstanbul’un önemli bir markası 29 ile… Sonunda, o da Bodrum’a girdi yani. İki yıldır görüşme yaptığı Kuum Otel ile anlaştı. Otelin plajını, 29 Beach Lounge olarak açmış. Beach, restoran ve gece kulübü olarak da hizmet verecek. Rekabet kızışacak sizin anlayacağınız. Çünkü sırada Ali Sayar-Cenk Eren ve Emre Ergani’nin 24 Haziran’da açacağı beş mekan ile Reina’nın işletme ortağı Ali Ünal’ın ve Sibel Barış ile eşinin açacağı yeni yerler var…
Tula da Bodrum’lu oldu
İstanbul eğlence yaşamının, en popüler ve başarılı isimlerinden, Tula Karacalidis de bu yıl Bodrum’da. Sevgili Tula, 1998 yılından beri faaliyette olan, Türkbükü’nün klasiklerinden, Osman Billi’nin sahipliğini yaptığı Fidel de. Tula ile zaman darlığından ancak telefon ile görüştüm. 2011 yılında yeni şekli, şık restoranı, zengin mutfağı, lezzetli yemekleri, kaliteli müziği ve barıyla hizmete girdi. 11 odalı butik oteliyle de evinizi aratmayacak rahatlığı sunan Fidel, 2011 yılında da Bodrum Türkbükü’nün en gözde yerlerinden biri olacak gibi. Sevgili Süleyman Köse ve Demet’in (Akalın) ex eşi Oğuz Kayhan’ın ortak oldukları Chocolate, Casita Mantı ve Lola Beach ise bu yıl Türkbükü’nde yok. Ama, Ship Hoy yine zirvesini koruyacak bence. Buranın ortakları Zafer Tarlan ve sevgili Cemal Yarar, geçen yıl Maki Otel’ni işletmişlerdi. Bu yıl ise Erdal Acar’ın satın aldığı Mavi Hotel’i işletecekler. Otel, mimar Tolga Balıklı tarafından yeniden dekor edilmiş. Bu arada can dostum İsmail (Akkaya) Cemal’in, Mavi’ye harika bir kapalı gece kulübü de yaptığını söyledi. Ben gittiğimde açılmamıştı daha. Kısacası Bodrum Türkbükü, bu yıl yine magazin basınına, paparazilere hayli malzeme akıtacak…
Ali, dünyanın bir ucuna çağırsa giderim. Adam çünkü. Tıpkı Kuşadası Belediye Başkanı M.Esat Altungün gibi... Neyse... Başkanlığını Söz Yazarı Mehmet Teoman’ın üstlendiği, Ali Rıza Türker (Düzenleme Kurulu Başkanı), Cengiz Ünal (Vokaliz Grubu Şefi), Fuat Güner (Besteci-Yorumcu), Metin Özülkü (Besteci-Yorumcu-Orkestra Şefi), Osman İşmen (Aranjör-Orkestra Şefi), Toygar Işıklı (Dizi Müzikleri Bestecisi ve Yorumcu) ve Vedat Sakman (Besteci-Yorumcu) isimlerinden oluşan ön jüri, 25 Haziran 2011 Cumartesi gecesi, Kuşadası’nda düzenlenecek, 2011 Altın Güvercin Müzik Yarışması’nın, Büyük Finali’nde yer alacak Finalistleri şöyle belirlemiş;
Müzikle kanseri yendi
Geçmiş yıllardaki müzik çalışmalarıyla tanınan, bazı önemli besteci ve yorumcuların da yer aldığı finalistler içinde, beni Arzu Ece çok mutlu etti. Bizim jenerasyonun en güzel ve de iyi yorumcuları arasındaydı. Kansere yakalandı. Çok büyük mücadele verdi. Kanada’ya yerleşti. Müzikle hiç bağını koparmadı. Ali Rıza “Yılmadı ve kanseri de önce Allah sonra müzikle yendiğini söyleyerek yarışmaya eserini yolladı. Biz de çok sevindik. İyi de bir eserle finale kaldı” dedi. Kral TV’nin naklen yayın yapacağı gecenin, büyük sürprizi ise Deniz Seki. Ali ağzından kaçırdı. Herkes bu satırlardan öğrenecek.
Popun starlarına kapı açtı
Kuşadası 2011 Altın Güvercin Müzik Yarışması’nın, Büyük Orkestrasını, Metin Özülkü yönetecek. Müzik otoriteleri ve halk jürisinden oluşan büyük jüri, 1., 2. ve 3. olan ödül sahiplerini, oylarıyla belirleyecek. Yarışma sonunda başarılı olanlara verilecek ödüller ise şöyle;
1. Besteciye; Altın Güvercin ve 20.000 TL. para ödülü. 2. Besteciye; Gümüş Güvercin ve 10.000 TL. 3. Besteciye; Bronz Güvercin ve 5.000 TL.
Kuşadası Altın Güvercin Müzik Ya-rışması’nın, 18 yıllık geçmişinde, birçok değerli müzisyen, güzel bestelerinin yanında, yorumculuk alanında da, ödül sahibi oldular. Fatih Erkoç, Aşkın Nur Yengi, Harun Kolçak, Suavi, Cem Karaca, İzel-Çelik-Ercan, Eda-Metin Özülkü, Burak Uçkun, Asya, Burhan ve Serhan Şeşen, Ajlan Büyükburç ve Cem Doğangil gibi isimleri sayabilirim...Geleneksel yarışmanın bir diğer geleneksel ödülü ise rahmetli sanatçımız Barış Manço adına düzenlenen onur ödülü. Bu yıl “ BARIŞ MANÇO ONUR ÖDÜLÜ”, yurt içinde ve yurt dışında, ülke müziğimizi başarıyla tanıtan “MODERN FOLK ÜÇLÜSÜ”ne verilecek. Efsane grup, final akşamı, unutulmaz şarkılarından bir demet sunacak.