Şenay Düdek

Platonik gençlik aşkıyla evlendi Gerçek aşkı İzmir’den oy bekliyor

4 Haziran 2011

Tam 30 yıllık arkadaşım. Sırtımı dönebileceğim ender insanlardan biri. Dostum. Bana göre MHP bile, onun gücünden korkuyor. Hiçbir partinin adamı olmayan ben, yalnızca benim. Amma karşımda, ülke ve İzmir menfaatleri uğruna, tek başına yürüyen bir adam var. Sırtını partisine değil, sevenlerine, özellikle de İzmirlilere dayamış. Onun için İzmir, su, ekmek, kanı aksa İzmir... Dolayısıyla İzmir’den ve İzmirlilerden eksik gelen bir oy onu yaralar. Hakkını istiyor. Adam gibi bir adam. Sözünün eri. Hani sorsalar, Nasıl bir Başbakan? Ya da Belediye Başkanı? Ya da Genel Başkan istersin? Vereceğim bir-iki adaydan biri Musavat olur. O nedenle köşemi bu gün ona açtım. İyi mi ettim? Kötümü ettim? Karar sizin... Önce, eşi Nahide Dervişoğlu ve bana ‘Şenay Teyze’ diyen dünya güzeli kızı Zeynep ile konuştum... Çünkü onun bu savaşında, karısı da, kızı da, ailesi de, çok önemli...

Yayla balı ve süt vazgeçilmezi

Saat 09.00’da yollara düşen, gece yarısı ancak evine gelen, kızı ile koyun koyuna uyuyan Musavat, gece yarılarına kadar internette geçiriyor zamanını. Bazen sabah 04.00’ü buluyor. Uyumak için de mutlaka kitap okuyor. Farklı bir adam o...Gece kaçta gelirse gelsin, eşi ile yemek yiyor. Kızını öpüyor. Özel bir diyeti yok. Ama sabahları mutlaka çorbasını içiyor. Vitaminlerini alıyor. Yarım saatte olsa yüzüyor. Karadeniz’den gelen yayla balı, sütü eksik olmuyor. Tüm bunları eşi anlatıyor... Çok şık giyiniyor Musavat. Tam 30 yılda öyle. Gerektiğinde spor, gerektiğinde takım elbise. Şıklığını son zamanlarda eşine borçlu. Öyle marka takıntısı yok. Yemek pek seçmiyor. Eşinin çok güzel yemek yaptığını, özellikle de elinin lezzetli olduğunu söylüyor... Biz Nahide Hanım ile konuşurken, “Ben et severim. Balık ikinci planda. Ama sebze de yerim. Makarna, pilav ve tatlı da. E Karadenizliyim, amma kendimi İzmirli görüyorum. Onlar gibi sebzeye, otlara düşkünüm. Fakat kilo aldım. Bir tiyo, resim çektirirken karnımı çekiyorum. Yaptığım tek hile de o”diyor, gülerek...

Kızı Zeynep babasına hayran

Kıbrıs Şehitler Caddesi’nde yürüyoruz. Pencerelerden sarkanlar, karanfil atanlar, “Başbakan” diyenler. Bunlar hep büyük umut veriyor Musavat’a. Girdiği kuyudan zaferle çıkacağına inanıyor. Çok başarılı bir hatip. Öyle basın danışmanı, halkla ilişkilerini yürüten kimse yok çevresinde. Hep spontane konuşuyor. Kızı Zeynep, biz konuşurken büyük bir hayranlıkla izliyor onu. İki eli kanda olsa, mutlaka kızının gösterilerine gidermiş Musavat. Öyle diyor Zeynep. Ama seçim hazırlıkları nedeniyle, göremediği babasını sayemde görüyor. Çünkü ben Musavat’a, “Buluşmamıza eşini ve kızını da getir mutlaka” deyince, o da ablasının sözünü dinlemiş... Baba-kız her fırsatta sarılıyorlar bir birlerine...

İzmir onların limanı

Musavat’ın popüler olmasından eşi büyük mutluluk, gurur duyuyor. Çok seviyor... Zaten platonik aşkıymış Musavat. Ben öykülerini yıllarca önce Musavat’dan dinlemiştim. Ama bu kez eşi anlatıyor ve sizlerin de bilmesini istiyorum. Ağabeyinin arkadaşıymış Musavat. Çocukluğundan beri tanışırlarmış ailece. Musavat’ın babası avukat, Nahide’nin iki ağabeyi de onun müvekkiliymiş. 80’li yıllarda Samsun’a gidermiş Nahide. Platonik aşk duyduğu Musavat’ı görebilmek için. Daha sonra İstanbul’a yerleşmişler. Gidiş-gelişler başlamış. Musavat’ın ailesi çok beğeniyormuş genç kadını. Sonunda da Musavat’a istemeye karar vermişler. O güne değin, arkadaşının kız kardeşine, yan gözle bakmayan Musavat, aslında içinde bir ateşin yandığını fark etmiş. 1995’de de evlenmişler...İzmir her ikisi için de liman olmuş. İstanbul’dan sonra nasıl yaşayacağını sormuşlar Bayan Dervişoğlu’na, “Önce Musavat’ın tercihi. İzmir’in derli, toplu, modern hali ise beni çekti” diyor...

Yazının Devamını Oku

21 yaşındaki Oğuzhan’dan Engelliler için büyük proje

1 Haziran 2011
Oğuzhan’ı tanıdığımda 12 yaşındaydı... Çok iyi bir gazete okuyucusu ve de televizyon izleyicisiydi...

Ben o tarihlerde, Posta Gazetesi’nde yazar ve magazin müdürüydüm. Kanal D’de de, Dobra Dobra programının yapımcıları ve sunucuları arasındaydım. Aramızda müthiş bir elektrik oluştu ve bu günlere geldi. Bursalıydı. İki sene sonra da yüz yüze tanıştık. Ailesiyle konuştum. Kendisini manevi oğlum gibi gördüm. Zaten yeri gelmişken de yazayım. Tek manevi oğlum Oğuzhan. Bu güne değin en ufak bir yalanını, arkamdan tezgahını, saygısızlığını görmedim. Ailesi de Bursa’nın ileri gelenlerinden. İyi yetiştirilmiş. Altın kalpli bir çocuk. Kendisiyle barışık olması, onu hep başarıya sürükledi. Daha o tarihlerde, projeler üretiyor, engelliler için çalışıyordu. Hep yazmak istedim. Bana mani oldu... İnsanın yaptıkları iyiliklerin, kul ile Allah arasında kalmasından yanaydı...

Sporcular ile el ele

Oğuzhan bu gün 21 yaşında. Büyük bir projeye imza attı. Proje ses getirdi. İlk adım Bursa’da atıldı. Sırada İstanbul, İzmir, Ankara ve pek çok il var. Ama Oğuzhan’ın da, bu projeyi, bu illere taşıması için, sponsorlara ihtiyaç var. O nedenle de yazmayı daha çok istedim. Şimdi gelelim Oğuzhan’ın bu muhteşem projesine. ‘Gelin Birlikte Oynayalım’ isimli, Bursa Nilüfer Belediyesi tarafından, sponsorluğu yapılan fotoğraf sergisinde, Oğuzhan, sporcuları birer engelliymiş gibi fotoğraflayarak, engellilerin yaşadıkları zorlukları ve “Her sağlıklı insan bir engelli adayıdır” bilincini duyurmayı hedefliyor.

Ünlü isimler poz verdi

“Gelin Birlikte Oynayalım!” isimli proje için, objektif karşısına geçen Fenerbahçeli futbolcular, Emre Belözoğlu ve Gökhan Gönül, NBA’in yıldızları Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur, ayrıca Türkiye’nin tek Kafes Dövüşçüsü Murat Kazgan gibi ünlü sporcular özel pozlar verdiler.
Engelli Hakları’nın tanıtılması amacıyla, projeyi tasarlayan Oğuzhan Toracı, bu konuyla ilgili ise şöyle konuştu;
 “En büyük engel, engellilerimizi ötekileştiren zihniyetlerdedir. Bir ülkenin medeniyeti, o ülkenin sokaklarındaki kaldırımlarıyla ters orantılıdır. Eğer devletimiz kaldırımları, daha da yükseltirse, hem medeniyetimiz ile ilgili ciddi tereddütler, hem de engellilerimiz için içinden çıkılamaz bir özgürlük kısıtlaması yaşayacağız. Devlet her çalışmada, engellilerin haklarını göz önünde bulundurmalıdır.”

Bugünün yarını da var

Yazının Devamını Oku

Hanımlar ideal bir vücut için Power Jump ile mutlaka tanışın

29 Mayıs 2011
Yurt dışı seyahatimden, çok güzel anılarla döndüm... Lady Travel çok başarılı. 699 Euro’ya üç ülke, 7 şehir gezdik. Kimse yanlış anlamasın ama güneyde beş yıldızlı bir otelde, bir haftalık tatil bedeli.

Üstelik dört yıldızlı oteller ve kahvaltı dahil. Vakti gelince yazacağım. Neyse... Ne yazık ki 2,5 kilo alınca, kendimi İzmir’de, ilklerin adresi, Hılton Spor Merkezi Gymhealth Center’ a attım. Hemen yeni aktivitesi olan Power Jump ile tanıştım. Salonun ortaklarından, sevgili Tanju, “Abla! Gymhealth üyeleri, hem eğleniyorlar hem de 45 dakikalık gibi bir sürede, 1000-1200 kalori yakıyorlar” deyince ilk seansa girdim... Power Jump, 90 ila 120 cm çapında, küçük trombolinler üzerinde yapılan, süper bir kardiyo çalışması. Tabi ki bu sporu yaparken, bazı rahatsızlıklarınız var ise, doktorunuza ve spor hocanıza danışmanız şart. Yüksek müzik temposu eşliğinde, trombolinin üzerinde, zıplayarak yapılan 45 dakikalık, koreograf ile yalnız hanımlar değil, erkekler de yaza, kısa zamanda, ideal bir vücutla girebilirler...
Kilo verdiriyor
-  Sıçrama, fazla kiloları yakmak için, iyi bir egzersiz. Düzenli sıçramak, koşu, bisiklet veya yüzmede olduğu gibi, vücutta kalorilerin yakılmasını sağlıyor.
-  Sıçrama yoluyla lenf sistemi uyarılıyor.
-  Egzersiz esnasında, metabolizmanın hareketlenmesinin sonucu, ortaya çıkan asitli atıkların, toksinlerin, vücuttan atılması daha kolay hale geliyor.Enerji artıyor.
-  Ritmik sıçrama, büyük adale gruplarını çalıştırıyor... Soluk alıp vermeyi ve kan akışını hızlandırarak, kalbin ritmini düzenliyor. Bu dolaşımın hızlanması, hücrelere taşınan oksijeni ve besin miktarını da artırarak, vücudun, enerji seviyesini yükseltiyor, canlılık sağlıyor.
Eklemleri koruyor

Yazının Devamını Oku

Fener’i şampiyonluğa Başkan Yıldırım taşıdı

28 Mayıs 2011
Aslen Galatasaraylıyım. On yaşından beri, Göztepe ve Galatasaray’ı tutarım. Lise yıllarında, Demokrat İzmir’de, atletizm ve spor yazıları yazdım.

Sevgili Çetin Ağabey (Gürel) o zamanlar Yazı İşleri Müdürüydü. Kendisini çok severim. Tam beş sene de Türkiye’nin en çok satan spor gazetesi Fanatik’te, köşe yazarlığı yaptım. Galatasaray ve Milli Takım maçlarını takip ettim. Yani bu fukara yazarınız sporu da bilir. Adnan Polat ve diğer pek çok Galatasaraylı yönetici, arkadaşım. Aziz Ağabey (Yıldırım), Sadri Ağabey (Şener), İbrahim Ağabey (Yazıcı) dostlarım. Ama en çok da yakın olduğum ve ailesini de 30 yıldır tanıdığım, Aziz Yıldırım’dır. Türkiye’de, Yıldırım ile ilk özel röportajı gerçekleştiren gazeteciyim. Sözü uzatmadan, sadede geleyim. Galatasaray’ı nasıl yönetim bitirdiyse, Fenerbahçe’yi şampiyonluğa, öncelikle Aziz Ağabey ve yönetim taşıdı... Niye mi? Aziz Ağabey’in çırpınışlarını, çabasını biliyorum. Ayrıca 21 Mayıs Cumartesi, yani maçtan bir gün önce, Zürih THY uçağında, CİP’de, F. Bahçe Asbaşkanlarından Nihat Özbağı ve eşi ile arkalı, önlü oturduk. Sohbet ettik. Kızının kep giyme törenini yarım bırakmış. Böyle bir aşk, FB’li olmak sanırım. Üstelik de, Aziz Ağabey’den, hep saygı ve sevgiyle söz etti. Yani bir FB yöneticilerine, bir de Polat zamanındaki GS yönetimine bakın. Buyurun... Neyse...
Kocaman değil, Alex kahraman
Fenerbahçe yönetiminin, neredeyse tamamı sevdiğim, tanıdığım, yakın olduğum isimler zaten. Ama o nedenle yazmıyorum. Aziz Ağabey’e yakın biri olarak, yukarıda da söz ettim. Az çok bazı doğruları, başka gazetecilerden daha iyi biliyorum. Bir kere Aykut Kocaman, teknik direktör olarak başa geldiğinde, kadrodan çıkardığı, yedek oynattığı ilk isim kaptan Alex de Souza oldu. Takım başaşağıya gitmeğe başlayınca da Aziz Ağabey, Kocaman’a, Alex’i takıma almasını sert bir şekilde söyledi. Kocaman takımı kurarken karıştı. Sonra da bu günlere gelindi ve Alex gol kralı da oldu. Tabii, şampiyonlukta, başkanın, yönetimin yanı sıra Alex, Volkan, Selçuk, Emre, Santos’un ve de tüm oyuncuların da rolü büyük. Ayrıca çoğuna Aziz Başkan babalık yaptı. O nedenle şampiyonlukta payı büyük. Ardından da Kocaman’ın. Bu gerçeği kimse göz ardı etmesin, istedim... Başta Aziz Ağabey ve yönetim olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanındaki taraftarı, Kocaman’ı ve futbolcuları, Hürriyet Bölge Yazı İşleri Müdürlerinden, benim canım, fanatik Fenerli İsmail Yılmaz’ı, gönülden kutluyorum...

Emekli oldu sıkıldı peynirciliğe sardı

Eşref Baltalı, İzmirli… 2006 yılının sonunda, İzmir’in köklü ve de sayılı kuruluşlarından olan, Batıçim A.Ş’ nin CEO’luğundan emekli oldu. Tıpkı, İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince’ nin, yapmayı planladığı gibi… Bir yıl önce, Seferihisar Düzce Köyü’nde, 100 dönüm arazisinde, keçi işine girdi. Aslında, biraz da hobisini gerçekleştirdi, İzmirli işadamı. Bandırma Marmara Araştırma Enstitüsü’nden ve de Balıkesir, Çanakkale köylerinden aldığı, 100 yavru keçi ile başladı. Bu gün keçi çiftliğinde, 1000 sağmal keçiye ulaştı. Ardından da peynir işine girdi.
Hayali gerçek oldu
İzmir elitlerinin de çok yakından tanıdığı, işadamı Eşref Baltalı, hayalinin gerçek olduğunu söyleyerek, bakın yeni işi ile ilgili ne diyor ;

Yazının Devamını Oku

Tein ve kafeinin fazlası zarar

25 Mayıs 2011

Bir haftalık aradan sonra yeniden ‘Merhaba’… Efendim, bu plaza yaşamı ve de rezidanslar, ne yazık ki, komşuluk ilişkilerini bitiriyor. Ben de yıllardır, güvenlik, biraz da rahatlık açısından, plaza ya da rezidansları seviyorum. İstanbul’da da İzmir’de de öyle… Tesadüf, asansörde karşılaştığım, sıcak ve samimi bir komşumla, hemoepati doktoru ve dostum, Levent Buda’nın yerinde  karşılaşınca tanıştık. Daha sonra sohbet ettik. Adı; Ercan Üşümez Jirka… Emre Kınay başta olmak üzere, özellikle iş dünyasından, pek çok isme, ‘Yaşam Koçluğu’ yapıyormuş. Bir gün sizin için buluştum. Neler anlattı neler… Hayatımızda, bir takım keyif aldığımız alışkanlıklarımızın, sağlığa zararlı etkileri yüzünden, özellikle de bağışıklık sistemimiz üzerinde, kötü etkilerinden dolayı, kendimizi yorgun, mutsuz, yaşama karşı isteksiz hissediyormuşuz. Bazı anlam veremediğimiz, depresyon durumları yaşıyormuşuz. Çoğumuz, yediklerimiz içinde, neyin sağlıklı ya da sağlıksız olduğunu bilmiyormuşuz. Üşümez, “Örneğin yıllardır yumurtayı yargıladık.  Tavuk yumurtasının, düzenli olarak tüketilmesiyle, kalp ve damar hastalıklarına, neden olunduğu yönündeki, ön yargı, güncel araştırmalarla devre dışı bırakılmıştır!”  diyor.
Kafeindeki büyük tehlike
Çok fazla tükettiğimiz, tein ve kafein konusunda ise, bakın ne kadar önemli bilgiler aktarıyor;
“Aslında  tein ve kafein aynı şeydir… Ama ikisi arasında ki fark, teinde etkin madde bağlıdır ve daha uzun sürede kopar. Çay bu sebeple daha sağlıklıdır… Ama kafein ya da tein muhteviyatı, osteoporoz hastalığıyla  ilintilidir.  Araştırmalar, bu konuda o kadar net değil belki. Ama yine de görülebiliyor ki, kahve içenlerde, çay içenlere göre, biraz daha güçlü bir osteoporoz eğilimi vardır. Çay içenlerin, toplamda, biraz daha sağlıklı yaşadığı iddia edilmektedir. Ayrıca, yanmış bir çekirdeğin nesi sağlıklı olabilir ki? Çayda ise, çok sağlıklı olan fenoller vardır. Buna rağmen, henüz tamamlanmamış olan, bazı araştırmalar da var ki, bunlar erkekler ve kadınlar için son derece önemli,  sağlımız açısından tehdit oluşturmaktadır…” Üzerinde süren araştırmalar göre, kafein kadınlardan 42, erkeklerden ise 87 saatte vücuttan atılmaktaymış. Her gün bir fincan kahveden ne çıkar ki?  Dersek… İşte olayın püf noktası da buradaymış…
Çocukları koladan uzak tutun
 Üşümez, kafeinin erkeklerde daha büyük zarara yol açtığını söyleyerek, kafeinin yanı sıra, kolanın da özellikle çocuklar için, büyük tehlike olduğunu iddia ediyor. Bu konuyla da ilgili şöyle konuşuyor;
“42-87 saatte, vücudumuzda atamadığımız kafein, tüm mineralleri, vitaminleri, bağlayıcı özelliğinden dolayı, faydasını yok ediyor. Etrafınıza bir bakın… Sürekli kendini halsiz hissedenler, sinirli agresif olanlar, sabırsızlar, mutsuz olanlar, sürekli hastalanan insanlar görürüz. Çok kahve içen erkeklere dikkat edin… Cinsel fonksiyon bozukluklarından yakınırlar… Tabi ki, bu kadar olayın, tek suçlusu kafein değil… Ama kafein, bunları tetikleyen etkenlerden en önemli olanıdır. Çocuklarımıza, kola içirmemenizi öneren doktorlara, bu konuda büyük hak verin. Toparlamak gerekirse, kafein  geçici de olsa, uyku açıcı ve uyarıcıdır. Amma sağlığa verdiği zarar, bu etkisinden daha önemlidir. Mevlana Hazretlerinin, çok güzel bir sözü vardır. (Kuş Bakışı Bakmak Güzeldir. Ama Kuş Gibi Düşünmemek Kaydıyla). O nedenle her şey kararında olması gerek…”


Yazının Devamını Oku

Bir hafta sonu Paris ve Disneyland

15 Mayıs 2011
Annemin rahatsızlığı beni, en çok da kız kardeşlerimi yordu. Sağ olsunlar, Nuray, Gülay ve Tülay her dakika imdadına yetişiyorlar.

Her şey el yakıyor, fakat turist kaynıyor

Ben biraz daha mı ne rahatım. Aslında hastalık sevmiyorum. Hastalığın ve negatifliğin, bütün enerjimi aldığına inanıyorum. Bu konuda, kız kardeşlerim daha dayanıklı. Neyse, Allah başımızdan eksik etmesin ama, “Acaba diyorum biz de yaşlanınca hastalık hastası mı olacağız? Hep mi yakınacağız? Hep mi etrafımızda insan isteyeceğiz. Doktorlar (İyisin) dedikleri halde kendimizde hastalık mı arayacağız?”... Sadede geleyim. Biraz kafayı boşaltmak ve de yeğenim Merve’ye, verdiğim sözü yerine getirmek için hafta sonunu Paris ve Disneyland’da geçirdim. Toplam 3 gece, dört gün. İşimi aksatmadan, sizleri köşemden eksik koymadan. Amma, bu günden itibaren, bir hafta yokum sevgili okur. Bilginize... Sevgili Erol Yaraş yazmıştı. ‘İzmir turizm kenti olamaz!’ diye. Ben de aynı görüşteyim. Yazımı size, bu sıcakta, eve kapanmış, yüzlerce sinekten balkonuna çıkamamış, biri olarak da haykırıyorum, “Bu yönetimle bir şey olmaz”... Bu Paris’e 8, Disneyland’a ilk gidişim. Her şey ateş pahası. İki top dondurma bile 12 lira... Yani Özsüt ve Pexsimet’ de yarım kilonun karşılığı. Üstelik de daha lezzetsizi... Ama turist kaynıyor. Marka mağazaların önünde, restoranlarda, metrelerce kuyruk. En çok da Japon, Arap ve zengin Amerikalılar ile İsrailli...

THY Başarılı, Magıc Cırcus Hotel

Sabahın köründe, THY ile uçtuk. Bütün organizasyonu, İzmir’in başarılı tur şirketlerinden, Lady Travel yaptı. Kusursuzdu. Sevgili Özlem ve herkese kocaman teşekkürler. THY da süper. İkramları harika ki, 20 yıl sonra ilk kez ekonomi uçtum ve memnun kaldım. Öyle tefrika halinde yazıp, dizi yapmayacağım. Her geldiğimde, Paris’te farklı yerler keşfediyorum. Sevgili Burak Türeci, Reha Muhtar, Yıldırım Mayruk, Terzi yamağı Barbim, Sema Celebi, İzzet Çapa, Ergun Yıldız ile Paris’in altını, üstüne getirdiğimiz, gün ve geceleri andım. Özellikle Reha, Sema, Mayruk ve Barbi sayesinde bir rehber kadar Paris’i öğrendim. İki gün Disneyland’da Magıc Cırcus Hotel’de kaldık. Harika. Kahvaltısı düzgün. Dört yıldızlı. Çoluk, çocuk kalabilirsiniz. Bir de otelin içinde, Paris’teki, ünlü bir restoran L’etoıle şubesi var. Yemekler iyi ama çok pahalı. İki kişi, bir pizza, bir deniz mahsülleri noddle ve bir şişe şarap ile cola bizim paramızla 140 TL. Burada en ucuz, şarap. Zaten, Paris’te de, en ünlü restoranlarda bile şarap ucuz, Türkiye’ye oranla. Bu arada Dısneyland’a giriş, iki gün, el yakıyor... Bizim paramızla 600 TL. Ama Parkı ve Walt Dısney Stüdyolarını ücretsiz dolaşıyorsunuz. Bu arada, Lady’nin bir hatası... Size ise benim kıyağım olsun. Sarı basın kartı olanlar, önceden rezerv yaparlarsa, ücretsiz. Öğrenci kimliği olanlara ise indirim var.

Rüyalar dünyası

Paris’e 36 km uzaklıktaki, Avrupa kıtasının tek Disney parkı, tabiri caiz ise para basıyor. Bir rüyalar ülkesi. Hayaletler Evi, Mark Twain’in Gemisi, inmek için sabırsızlanacağınız ve bütün vücudunuzun titrediği maden treni, İndiana Jones, Robinson’un Evi, Karayip Korsanları Mağarası, Bebekler turu, Uzaya yolculuk, Korku asansörü ve her gün saat 16.30’da geçit töreni şeklinde, parkın içinde dolaşan Disney karakterleri, doğruya doğru, benim de çok ilgimi çekti ki ben Orlando’yu görmüşüm. Bu arada, gerek Disneyland’da, gerekse Paris’ de, öğle ve akşam yemeklerinizde, mönü seçin, daha hesaplı oluyor. Alakart da kazığı yiyorsunuz. Yine büyükler için tek gün yeterli. İkinci park, daha çok çocuklar için. O nedenle, benim gibi boşuna, para vermeyin. Bu arada, otelinizden, 5 Euro karşılığı, shut ile gidebileceğiniz, 15 dakikalık bir uzaklıktaki La Vallee Vıllage Outlet Shoppıng’e, tam bir gününüzü ayırın. Harika. Newyork, Miami gibi Amerika’daki, şehir dışındaki outletler kadar, şık ve zengin. Burberry, Dıesel, Dolca&Gabbana, Kenzo, Polo Ralp Lauren, Armani, Cavlın Klein gibi 100’e yakın dünya markası var. Üstelik de hayli ucuz. Bir de restoran, bar ve dev bir akvaryum ilginizi çekebilir. Haftanın yedi günü, buranın saatine göre, 22.00’e kadar açık. Kaçırmayın...

Türk guruplarına % 40 indirim

Yaptığınız alışverişlerde, %12 oranında, vergi iadesi alabilmeniz, için en az 175 Euro tutarında, bir alışveriş yapmanız şart... Galeries Lafayette, Printeps ve Benlux, Türk guruplarına % 40 indirim uyguluyor. Cumartesi, sürprizlerle dolu bir şehir olan, Paris’e geldik. Merve’nin, ilk gelişi olduğu için, bir şehir turu attık. Bir tam gün şart... İlk gideceklere, görülmesi gerekli yerleri bir özetleyim;

Yazının Devamını Oku

Çeşme bu yaz uçacak İzmir ile İstanbul yarışacak

14 Mayıs 2011
Alaçatı’da güzel bir evim var. Biliyorsunuz zaten. Fakat gecen yıl, toplam on gün kaldım.

Çeşme’de bir kadının günlüğü,  bana göre, beş yıldızlı bir otel odasına eşit olunca, tercihimi otelden yana kullandım. E, gelen-giden de olmayınca, bu yıl kiraya verdim. Çok da değerli insanlar. Turizmci... İnşallah yanılmam... Janset Tour’un sahipleri, İnci Bingöl ve eşi tuttu. Anlaşma yapmak için gitmişken, bir tur attım. Sezon henüz başlamadı tabi. Bir, benim çok sevdiğim ve bana göre İzmir eğlence yaşamının prenslerinden, Mehmet’in (Özöner) Marrrakech’i açıktı. O da hafta sonları. Fakat bu günden itibaren Memo, sezonu tamamen açtı. Hafta arası da açık yani.  Ha bir de Marina çok hareketli tabi. Diğer yerlerde de çok hummalı çalışmalar var. Ama bu yıl bence, Çeşme fark atacak. Çünkü İzmirli işletmecilerden çok, İstanbullu işletmeciler ağırlıkta. Üstelik de Emre Ergani, Tolga Atalay, Figen Erener gibi, iddialı isimler var. Yani sıkı bir yarış da olacak…
Zirveyi kaptırmıyorGeçtiğimiz yıl, Aya Yorgi Koyu’ nda hizmete giren ve zirveyi kapan Marrakech, bana göre bu yıl da harikalar yaratacak. Zirveyi pek kimselere beach clup olarak bırakmayacak. Mehmet, bu sezona da hayli iddialı girdiğini söyledi. Zaten görünen köy de kılavuz istemez. Daha havalar ısınmadan, sezon açılmadan, Marrakech tıklım tıklım. Çeşme’ye damgasını vuran mekanda, geçen yıla oranla, konsept olarak değil ama çok büyük yenilikler ve şıklıklar var. Bu sezonda da, oldukça iddialı olan mekan, gece 3500, gündüz ise 4000 kişiye hizmet verecek. Marrakech’ de özel müşteriler için de, 11 adet VİP loca bulunuyor... Genç patron Mehmet Özöner, bu yıl biraz daha büyüterek, dekorunu tamamen yenilediği mekanında, özellikle, Beach voleybol sahasını, orijinal voleybol sahası büyüklüğünde yapmış. Saat 16:00’dan sonra, güneş almıyacak şekilde dizayn etmiş. 100 adet, değişik tarzda kitap ve dergiler ile gündüz kütüphanesi hazırladıklarını söyleyen Memo, “Böylelikle insanlara, okuma alışkanlığı da, kazandıracağız. Ayrıca Beach’e gelen herkese, özel yatak ve serinlemek için buzlu havlular vereceğiz” dedi.
7800’de değişiklikTuru atarken, sanırım kokumu almış olacaklar, gerçek bir gourme ve mutfak şefi, İstanbul’da pek çok restoran markasının yaratıcısı Tolga Atalay aradı. Ardından da, bu yıl birlikte iş yapacakları Emre Ergani. Emre, gece yaşamını en iyi bilenlerden. İstanbul’da W Oteli’nin içinde, Nişantaşı’nda, Bodrum’da, Türbükü’ nde, eğlence yaşamında, pek çok önemli markanın yaratıcısı... Harika Çocuk bence. Emre, genç ve başarılı iş adamı, sevgili Gökhan Çarmıklı’ ya ait olan, 7800 Rezidans ve Otel içinde yer alan, restoran, bar ve plajın işletmesine aldı. Kuvvetli bir ekiple işe giriyor. İleride daha detaylı yazacağım. Bir kere Etiler Şamdan’ın markalaşmasında, önemli bir imza olan Selma Şeşbeş, Tolga Atalay ile için başında. Emre, İstanbul’un en eğlenceli meyhanesi Levendiz’i de, Ilıca’da Nar’s Oteli’nin restoranında hizmete sokuyor. Açılışı, son anda bir terslik olmazsa, Cenk Eren 19 Mayıs’ da yapıyor. Meyhanenin işletmesini ise İstanbul elitlerinden ve güzel kadınlarından Figen Erener yapacak. Yine Emre’nin, Nişantaşı’ndaki hayli popüler barı Biber’de, Alaçatı’da, geçen yıl Tipsi olarak ünlenen yerin, yerine açılıyor...
Rouge Cafe&Restoran farkıÇeşme’nin, en popüler mekanlarından biri olan, Rouge Cafe& Restoran, yalnızca gençlerin değil, ben ve benim yaşımdaki, pek çok insanın, keyifle yemek yiyip, eğlendiği yerlerin başında geliyor. Eski Levanten evleriyle, dantel gibi işlenmiş, Yıldızburnu koyunda, 6. yılını kutlamaya hazırlanan Rouge Cafe& Restoran, bu yıl yenilenen dekoru ve konseptiyle yine zirvedeki yerini alacak.  Rouge, İzmirlilerin yanı sıra, İstanbul cemiyet hayatının da, tanınmış isimlerinin tercih ettiği, çok şık bir mekan. Rouge’ un, Sushi çeşitleri ve pizzaları çok meşhur. Aynı zamanda füzyon mutfağına sahip olan Rouge’un, bana göre en büyük kazancı, çok sıcak bir mekan olması. Gelenler hep tanıdık... Müşterilerle çalışanların dost olduğu, müdavimlerinin, belli masalarının bulunduğu enerjik bir mekan. Bir de patronlar çok başarılılar. Gencecikler... Biri, benim için, eğlence dünyasının süper beyefendilerinden, Murat Alpiskender. Diğeri ise Ümit Özgünter.

Demet’e talep çok

Gecen yıl Çeşme’de, irili ufaklı 90’a yakın mekan açılmıştı. Özellikle de İstanbullu işletmeciler tarafından. Bu yıl da, İstanbullular krallıklarını ilan ettiler gibi. Kısacası Çeşme’de yarış büyük olacak. Dalyanköy, Ilıca, Şantiye’deki hareket ve bereketi ve de canlı müzik yapan mekanları saymıyorum tabi. Bu arada Alaçatı’da da, yeni yerlerin yanı sıra, pek çok butik otel de hizmete girdi. Telefonum susmuyor. Davet, davet üstüne. Köşemden duyurayım. Prensip gereği, hiç bir daveti kabul etmiyorum. Parama geçer sözüm. Kendi parama, müesseseden kuruş yok! Onu da bilin. İndirim yaparsınız olur. Gücümün yettiği yere kadar. Neyse, yazacaklarım bu kadar değil tabi. Daha çok mekan var. Bir kere Çeşme ve Çeşmeliler ile özdeşleşmiş olan bir marka, Paparazi, aynı şekilde Alaçatı içinde yer alan Lavanta, yine Alaçatı’da bu yıl ilk olan, ama önemli bir marka Tike, Babylon, Sole & Mare, Sea Seade, Dalyan’da, sevgili dostum, Nedim Demirağ’ın Rezidans’ın altında yer alan, beach clup ve sosyete fasıllı meyhanesi, canlı müzik yapan işletmeler... Onlara da gelecek günlerde değineceğim. Ayrıca bu köşe herkese açık bilesiniz... Bu arada, canlı müzik yapan, pek çok yerde, en çok talep Demet Akalın ve Serdar Ortaç’a oluyormuş. Yakışır. Yalnız şu aralar, Demet ile kankası Elif Güvendik’in arası açılmış. Onu da sırası gelmişken yazayım. Demet, Elif’in albümünü yapacaktı, vaz
geçmiş. Üzüldüm. İnşallah barışırlar...

Nokta

Yazının Devamını Oku

Down Sendromu’nda büyük bir gelişme

11 Mayıs 2011

Efendim dünyada, 5.8 milyonun üzerinde, Down Sendromlu insan yaşıyor. Türkiye’de bu rakamın, 100 bin olduğu tahmin ediliyor. Günde, ortalama 2 Down Sendrom’lu çocuk, dünyaya geliyor... Tüm bu bilgileri, sevgili Volkan Bas anlattı. “Nereden biliyor sun?” deyince, İzmir Mavişehir’de yer alan, Kordon Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Merkezi’nde, İbrahim Yanık adlı, bir doktor tanıdığı olduğunu ve ondan öğrendiğini söyledi. Bu hastanede bulunan, son teknoloji makineler ile, ultrason ve tarama tespitler sonucunda, üç aylık anne karnındaki bebekte, tanı yüzde 95 olarak veriliyormuş. İlgimi çekince, Volkan ile gittik. Vallahi iyi de oldu. Özellikle hamile anneler, bu yazıyı dikkatle okuyun.  Mutlaka kontrolünüzü yaptırın... Korkmayın yani.
Üç aylıkken teşhis ediliyor
Türkiye koşullarında, anne karnından, su alınmadan, ultrason taraması sonrası, tanı yüzde 65 oluyormuş. Kordon Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Merkezi’nde, bu rakam yüzde 95’e çıkmış... Down Sendromunun, önemli bir vaka olduğunu söyleyen, hastane doktorlarından, İbrahim Yanık’ın açıklamalarına kulak verin; 
“Biz standartların üzerinde, işimizi yapıyoruz. Bizim hastalarımız, sadece İzmir’den değil, Ege bölgesinin çeşitli yerlerinden geliyor. Çünkü, yüzde 95 tanı, yüksek bir rakam. Son teknoloji ile üretilen, makinelerle, ultrasondan geçen anne adaylarına taramalar yapılıyor. Ense kalınlığı, burun kemiğine ve duktus venozus damarına, damak ile alın arasındaki, açıya bakıyoruz. Böylece, Down Sendromlu bir bebeği, henüz anne üç aylık hamile iken, rahatlıkla anlıyoruz.” Anne karnındaki bir bebeğin, başına gelecekleri de, üç aylıkken belirlediklerini söyleyen Yanık, sözlerini şöyle sürdürüyor;
 “Genelde, ileri yaştaki annelere, direkt olarak amniyosentez yapılır. Ancak su alma operasyonu, son yapılması gereken bir işlem olmalıdır. Çünkü su almanın, zararları da var. Biz ise yaş sorunu gözetmeksizin, en son su alma operasyonuna başvuruyoruz. Onun öncesi ise, gerekli taramaları yapıyoruz. Gerek duyulursa, devreye su alma operasyonu giriyor. Bu sayede, anne karnından, su alma tekniğine bağlı, bebek kayıpları, en aza indirilmiş oluyor. Bütün gebeliklerin, %20’si, 35 yaş üzerinde olduğu, göz önüne alındığında, bir çok gereksiz amniyosentez yapılmamış          oluyor...”
Yine ileri teknoloji sayesinde, kalp özürlerinin de, bebek, anne karnında, 12 haftalık iken, tanınabiliyormuş. Bu tür özürlerin, erken tanınması, müdahalenin de, daha erken olmasına, annenin bu olaydan, daha az etkilenmesine yardımcı oluyormuş...


Yazının Devamını Oku