Büyüklerimizden böyle görüp, öğrendiğim için “selamlaşma seferberliği” başlatan devletli Başbakanımız hakkında “Ben vaktiyle bu zatta çok iş olduğunu yazmıştım” diye övünmeyeceğim. Ama ondaki ışığı ilk görenlerden biri olduğum gerçeğinin altını müsaadenizle çizmek isterim.
Özellikle de “Selamlaşma Seferberliği Projesi”ni duyduğumda içimden “Tamam” dedim. “Türkiye’nin aradığı taze kan bulunmuştur..”
* * *
Başbakanımızın icat ettiği “Selamlaşma Projesi” ile yerleşen “Uzun boylu Sevgi İnsanı”nın Kobani eylemlerinden sonra yaptığı “huzurlu ülke” tarifi üst üste geldi. Hangisi daha inandırıcıydı, kıyaslamasını da o sebepten yaptım.
Altı ilde otuz yedi kişinin hayatını kaybettiği olayların akşamı cumhurun başı seçilen “Uzun boylu Sevgi İnsanı” onlarca televizyon kamerasının karşısına geçti. Kameralardan bir kısmı yandaş kanallarındı.
Ben bu “yandaş” sözcüğünden çok hazzetmiyorum. “Helal TV’ler” diyelim. Diğerleri de doğal olarak “Haram TV’lerin” kameralarıydı. “Uzun boylu Sevgi İnsanı” tane tane konuştu: “Burası bir huzur ülkesidir. Bu huzur ve barışı kimse bozamaz..”
Sözleri, o olaylarda hayatlarını kaybedenlerin huzur içinde öldüklerini düşündürdüğünden eminim ki vatandaşın içini çok rahatlatmıştır.
ALIN SİZE BİR ÇARE..
Seçilmiş cumhurbaşkanının “seçim propagandası” maçında turuncu takımın teknik direktörlüğünü yapan Fatih Terim, o maçta gösterdiği üstün başarıyı(!) geçen iki milli maçta tekrarlayamadı.
Biri bizi evinde 3-0 ile dövdü.
Öbürü bizi evimize gelip 2-1 ile dövdü.
Şu anda sıfıra sıfır, elde var sıfır. Seçilmiş cumhurbaşkanına teknik direktörlük yaparak üç gol attıran hocamız maçtan sonra gergindi.
Maç sonrası röportaja gelen yayıncı TV’nin muhabirine “Acaba bir münasebetsiz soruyla karizmayı çizer mi?” endişesiyle bakıyordu.
Vücut dilini okumak da yabancı dil bilmekten sayılır. O gerilimi gördük yani. Bereket muhabir görgülü çıktı. Koskoca Türkiye Teknik Direktörü’ne sorabileceği en saygılı soruyu sordu.
Adı başka stadyumlara da verilesi Türkiye’nin Teknik Direktör’ü rahatladı.
* * *
Teknolojiye yatkınlığımdan biliyorum ki bu mesaj sesi. Bu aralar eş-dosttan çok şirketler arıyor. Bankalar, şirketler, telefon operatörleri kendilerini baştan tanıtıyorlar.
Telefonu açıp, onlara cevap yetiştirmek hoşuma gidiyor. Cevap derken biraz terbiyesizleşiyorum ama yapacak bir şey yok, duygusalım.
Sertleşme eğilimim ortaya çıktığında karşıdaki kız genellikle “Efendim konuşmalarımız kayıt altına alınıyor...” deme ihtiyacı duyuyor. Ben de “Hah!” çekip saydırıyorum:
“Aman kayıt aksamasın. Ben sizin şirketin sahibinin de başındakinin de yanındakinin de izzetli...”
* * *
Uyku sersemi olmayıp, aklımı başımda gezdirsem; Hitchcock filminden bir gerilim sahnesini yaşıyormuş gibi telefona dik dik bakardım.
Arayan Fikret Ercan’mış. Hürriyet’in dünya durdukça yerinde durası yazıişleri paşası. Eski arkadaşım. Dış gezilerdeki can yoldaşım.
Biz ona Arap Fikret deriz.
Şahsen neden böyle dediğimi bilmem. Fikret’in Araplığı; gazete içinde muhalif bir intifadaya katılmasından ya da gerilla-yazar Cengiz Çandar’ın terkisine binip, Filistin’e gitmesinden gelmiyor.
Söylemesi ayıptır teni biraz koyudur. Görüntüsü de entelektüel. Uzaktan bakıldığında Bangladeş Merkez Bankası Başkanı gibi durur. Milletin dili, başka milletlere dönmediğinden “Arap Fikret” deyip çıkmışlar, ben de onlara uyuyorum.
BUYUR BAKALIM İŞE..
OYNANAN futbolun tadı tuzu yok. Naklen yayınlar sırasında ekranı “reklam çöplüğüne” döndüren Lig TV istediği kadar bu futbolu parlatmaya çalışsın, sonuç değişmiyor.
Geçen sezon ciddi bir azalma gösteren maç başına atılan gol ortalaması, bu sezonun daha da geriledi.
Yunanlı Gekas da olmasa bizim futbolda arada bir “gol” atıldığını kimse fark etmeyecek.
Rengi olmayan bir ligin eline kaldık.
Şampiyon adaylarının maçlarına bakıyorum. Biraz Fenerbahçe top oynuyor, o kadar. Diğerlerinki futboldan başka her şeye benziyor.
Geri pas, yan pas. Geri pas, yan pas.
Yıldız denecek birileri de yok. Koca ligde kendimce izlemeye değer bulduğum iki futbolcu var. Biri Gekas diğeri de Konyasporlu Torje. Gerisi olsa da olur olmasa da..
* * *
Aynı şeyleri birbirimize bıkmadan söyleriz. Hem konuşan hem dinleyen bundan zevk alır. Bu sadece orta zekâlılara nasip olan bir hazdır.
HASBELKADER, kimi kulüp yöneticileri ile aynı masaya oturup, yemek yemişliğimiz var. Bir tarafın kimliğinde ‘kulüp yöneticisi’ yazıyorsa sohbetin ağırlığı da kaçınılmaz olarak futbol oluyor.
Bu sohbetlerin bir kaçında, arkadaş kategorisine giren kulüp yöneticilerine “Bu Gekas’ı almayı düşünür müsünüz?” diye sormuşumdur.
Fahri olarak Gekas’ı pazarlama gayretlerimin hedefi olan yöneticilerden biri dahi bu önermem üzerine “Yahu aslında iyi fikir” demedi.
Tam tersine.. Sanki federasyonun açtığı yüksek kursları(!) bitirip de teknik direktörlüğe hak kazanmışların bilgiçliğiyle burun kıvırdılar. Yaşlı dediler, geçti dediler.
Onlar ‘yaşlı’ veya ‘geçkin’ dedikçe Gekas gollerini attı.
* * *
Teofanis Gekas, Yunan futbolunun son 20 yıl içinde çıkardığı en büyük golcülerden biri.. Enteresandır.. Yunanlılar genelde hücum değil, savunma futbolu oynarlar.. Buna rağmen iyi golcüler çıkarırlar.
ÇOCUĞA yılda 2 milyon 250 bin Euro para veriyorlar. (Bizim paraya çevirdin mi yaklaşık 6.3 milyon lira yapar.) Sözleşmesi öyle. Sonra ne oluyorsa artık, o sözleşmeyi yırtıp, yenisini yapıyorlar.
“Sana yılda 2 milyon 250 bin Euro veriyorduk ya!”
“Evet??”
“Bundan sonra 2 milyon 750 bin Euro vereceğiz. Sözleşmeni de beş yıl yapacağız..”
“Allah razı olsun..”
Talibi yok, isteyeni yok. Oynadığı futbolu beğeneni yok. Yine de zam yapılmış. Aldığı zamlı parayı TL’ye çevirirsek yaklaşık 6 milyon 300 bin lira eder. Onu da değiştirip, yıllık parasını 7 milyon 7 yüz bin lira yapmışın.
Beş yıl da garanti vermişsin.
BİR haftadan beri memleketin dört bir yanında heyecanla beklenen yazıma başlarken Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün sevgili başkanı Fikret Orman’a “Türkçemize kazandırdığı yeni deyim” için teşekkür ederim.
“Laf-ı güzergâh!”Fikret Orman’ın bu lafı ilk kez nerede ettiğine ve ettiği laftaki edebi derinliğe ayrıca geleceğim. Önce kısa bir flash-back yapıp, gelişmelere bakalım.
Fikret Orman kulüp başkanı. Sevgili Ahmet Nur Çebi de yönetimin ikinci adamı. Şimdi ezberden unvanını bilemedim. Belki başkan yardımcısı, belki genel sekreter. Her hal-û-kârda kulüpte Fikret Bey’den sonra gelen şahsiyet olduğu kesin.
* * *
Beşiktaş’ın para işlerini Ahmet Nur Çebi’ye vermişler. Alacak, borç, hesap, kitap onda. Şu sıralarda takımın başı en ağrıyan adamı da o. Bir yandan takıma para yetiştirecek, bir yandan yapılmakta olan stadyuma.
Diğer yandan da sabahtan akşama kapıdan ayrılmayan alacaklılardan kaçacak.
Kulübün eski başkanı olan zat-ı muhterem, yol üstündeki büfeden meşrubat alır gibi futbolcu aldığından, satın alırken de kaça aldığına bakmadığından Beşiktaş perişan olmuş. Mali durumu, kredi kartı borcunu ödeyemez hale gelmiş maaşlıdan beter.