Paylaş
ÇOCUĞA yılda 2 milyon 250 bin Euro para veriyorlar. (Bizim paraya çevirdin mi yaklaşık 6.3 milyon lira yapar.) Sözleşmesi öyle. Sonra ne oluyorsa artık, o sözleşmeyi yırtıp, yenisini yapıyorlar.
“Sana yılda 2 milyon 250 bin Euro veriyorduk ya!”
“Evet??”
“Bundan sonra 2 milyon 750 bin Euro vereceğiz. Sözleşmeni de beş yıl yapacağız..”
“Allah razı olsun..”
Talibi yok, isteyeni yok. Oynadığı futbolu beğeneni yok. Yine de zam yapılmış. Aldığı zamlı parayı TL’ye çevirirsek yaklaşık 6 milyon 300 bin lira eder. Onu da değiştirip, yıllık parasını 7 milyon 7 yüz bin lira yapmışın.
Beş yıl da garanti vermişsin.
Yukarıdaki hayali konuşmada o futbolcuya “Allah razı olsun..” dedirtmeyeceksin de ne dedirteceksin?
* * *
7 milyon 7 yüz bin liranın banka faizi yılda yaklaşık 770 bin lira eder. Stopajını çıkar 660 bin lira kalır. Aya böl, 55 bin lira net maaş.
Beğenmedin bu parayı.. Olur ya! Elin adamı da senin oynadığın futbolu beğenmiyor. Parayı özel ama sağlam bir finans kuruluşuna verirsin. Yıllık yüzde 15 faiz alırsın. 55 bin liralık beğenmediğin aylık faiz geliri çıkar 80 bin liraya.
Ayda 80 bin lira TÜSİAD üyeli işadamı için de Bülbül Ötüşlü Kanarya Yetiştirme Derneği üyesi emekli için de muazzam para.
Bu ülkede böyle bir parayı sana veren sersemler çıkıyorsa, şükredeceksin. Oynadığın futbolu beğenmeyenler sana ıslığı bastıklarında ağlamayacaksın.
Altlarına bir milyon liralık Bentley, 900 bin liralık Porsche otomobiller çeken takım arkadaşların da tribünlere “Yapmayın ayıptır” mânâsına el kol hareketleri yapmayacak. Ayda üç bin liraya yazı yazan medya leşkerleri de bu aptallığa arka çıkmayacak.
MOLLA KASIMLAR
YETMEZ! Biz bu satırları “kamu bimarına” yani futbol ahalisinin yararına yazıp, kendimizce bir tespit yaptığımızda her köşeden bir Molla Kasım çıkıp, laf yetiştirmeyecek.
Özelikle spor medyasını takip edenler arasında Molla Kasımlar çok.
Molla Kasım kim mi?
Benim, kültürü Amarikan Harvard ile Mısır El Ehzer üniversiteleri duracak yer beğenemeyen muhterem okurum bilir de edepsiz, adinin adisi New York Times’in okuru bilmez. Onlar için yazayım.
Molla Kasım nam softa Yunus Emre’yi zındıklıkla suçlayıp, şairin ölümünden yıllar sonra eline geçirdiği şiir kitabını sayfa sayfa yırtıp dereye atan bir zahit. Şiiri okuyor, küfürü basıp sayfayı dereye atıyor.
Nihayet öyle bir sayfaya denk geliyor ki.
Şiirin sonunda iki satırlık, ibretlik bir beyit var. Onu okuduğunda donup kalıyor.
“Derviş Yunus, bu sözü eğri büğrü söyleme.. / Seni sigaya (hesaba) çeken bir Molla Kasım gelir..”
* * *
Yazdığım yazının daha mürekkebi kurumadan Molla Kasımlar’ın internet üzerinden yağdırdıkları siteme (Bu iyisi) yahut küfre (Bu da beteri) alışamadım. İsyanım zatım hakkında söylediklerine, yaptıkları yorumlara değil.
Bu kadar aptal olabilmelerine.
Kendileri öyle yaşıyor ya! Beni de öyle düşünüyorlar. Filancanın attığı yanlış bir pası veya kaçırdığı golü yahut yaptığı hatayı düşüne düşüne seneler geçirdiğimi var sayıyorlar.
“Sayın Duman! Siz öyle yazmışsınız ama filan takımın filan futbolcusu sekiz sene önceki bilmem ne maçında aynısını yapmıştı. O zaman niye yazmadınız?”
Ülen! Ne mesuliyetler almışız boynumuza..
“Boynun altında kalsın sayın okurum.. O zaman akıl edip yazamamışım işte.. Benim boynum da altımda kalsın..”
AĞIRLIK SORUNSALI
BU soruları dayayıp beni sigaya çekenlerden bir tanesi bile “On iki senede ne oldu da ihale yasası 113 kez değişti?” diye bir kez bile merak etmemiştir. Anayasa değişikliğine dair nizaları da merak etmemiştir.
Ama atılan her yanlış pasın, kaçan her golün kaydı bunlarda vardır.
Lig TV’nin paşası sevgili Şansal Büyüka kardeşimiz Mustafa Denizli ile Tümer Metin’i karşısına dikmiş, hesap soruyor:
“Hocam biz neden bu kadar ağır oynuyoruz futbolu?”
Tümer Metin, söz büyüğün mealinde Mustafa Denizli’ye bakıyor. Mustafa Denizli, yılların kurnazı bir hoca olduğundan lafını pat diye söylemez, en diplomatik cevabı arar.
Şansal Bey’in suratına bakarak biraz düşünüyor. O sırada aklından “Ben senin niye bu kadar ağır konuştuğunu merak ediyor muyum?” sorusunu geçirdiğinden yüzde yüz eminim.
Bir şeyler geveliyor, lafı Tümer Metin’e yolluyor ki hiçbiri cevap değil.
Modern futbolun orta karar sıkı bir maçında futbolcunun bir buçuk, bilemedin iki saniye zamanı var. Topu önüne indirecek, etrafına bakacak, ne yapacağını düşünüp karar verecek, kararını uygulayacak.
Olayın daha birinci saniyesi dolmadan rakip takımın oyuncusu üzerine hamle ediyor.
Ben iki saniye dedim ama ortalaması bir buçuk saniye. Bunun icabını yapacak olan da zekâ. Hızlı düşünme yeteneği.
* * *
Aldığı her topu yana, geriye vere vere seyircisini çıldırtan futbolcunun da ona zam yapan yöneticinin de onlara arka çıkan gazetecinin de zekâları aynı kabın içinde. (Benimkini de katın.)
“Bileşik kaplar teorisini” hatırlayın, teoriyi hiçe sayıp, bu gruplardan birinin zekâsını üste çıkaramazsın.
Ağır konuşan Şansal Büyüka’nın ağır ağır önümüze koyduğu “Biz niye hızlı futbol oynayamıyoruz?” sorusunun cevabı belki de burada.
Lafı OECD’nin (38 üyeli Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı) hazırladığı bir haritaya getirip, bağlayayım.
Sözünü ettiğim Avrupa’nın zekâ haritası. Ortalama IQ’su doksanın altında olan üç Avrupa ülkesi var. Biri 82, biri 84 diğeri 85 ortalama IQ’lu.
Bunlardan birincisi Arnavutluk, ikincisi Makedonya.. Bilin bakalım üçüncüsü hangisi?
Paylaş