Selahattin Duman

Hem okur hem yazarım! Nerede benim Şamanım?

30 Ekim 2014
“EĞİTİM şart” lafı ile yatıp kalkan bir toplumun çocukları üç bin yıl öncesinin Şaman kültüründen medet umacak hale geliyorsa koyuverin yakasını gitsin.

Vaktiyle “Sosyal budalalığa son şeklini veren şey eğitimdir” gözlemini yapan Pitigrilli’nin hakkını burada vermek gerek.
Cumhuriyetimizin eğitim politikaları var olsun.
Her hükümet değişikliğinde aynı şey yaşanıyor. “Bu düzeni hangi akıllı kurdu?” sorusu ile tetiklenen Eğitim Reformu(!) sil baştan yapılırken, milyonlarca çocuğa o makama bir şekilde gelmiş büyüğümüzün aklı dayatılıyor.
Her eğitim reformu, bir sonraki yöneticiye “Hangi akıllı..” diye başlayan cümleler kurma hakkı veriyor.


* * *


Yazının Devamını Oku

Çocuğunun adını bir futbol takımına verebilirsin..

28 Ekim 2014
Paran varsa tabii! İkinci Devr-i Saadet zamanının birinciye gelen ölçüsü para olduğundan sorun çıkmaz.

Parayı bastır, karının adını Lig TV’si de diğer spor kanalları da sabah akşam söylesin. Namın yedi iklim, on dört alemde yürüsün.

BU memleketin ayakta durabilen ahlâki, moral değerlerinin kalıp kalmadığı tartışılırken bir örnek de futbol diyarından geldi.
Adamın biri çıktı, parayı bastırdı.
Kayseri Erciyesspor’u yönetenlerde önlerine basılan parayı beğendi. Bir de baktık ki Türkiye’nin en süper (!) liginde oynayan köklü bir takımın adı değişmiş.
Suat Altın İnşaat Kayseri Erciyesspor olmuş.
Nasıl mı olmuş?
Suat Altın İnşaat’ın sahibinin cin fikirli olduğu için. Türkiye’de futbolu yönetenlerin fikir seviyesi de Suat Altın İnşaat’ın şu anda yapımı devam etmekte olan konutlarının su basman seviyesinin altında kaldığı için.

Yazının Devamını Oku

Başını kolla beyim başını! Dökerler gözünün yaşını!

27 Ekim 2014
AMPUL Partisi’nin büyük adamlarından Bülent Arınç ile İstanbul Milletvekili Süreyya Sırrı Önder arasındaki atışmayı zevkle izliyorum.

İki tarafın da birinciye gelen lafı “Haddini bil haddini”...
Ağızdan çıkan laflara bakıldığında, ikisinden biri “hadsiz” ama bu hangisi bilmiyorum. Karşılıklı atışmada lafın ucu nereye kadar gider onu da bilmiyorum. Hatta kim haklı kim haksız onu da bilmediğim gibi sorunun cevabı beni zerrece ilgilendirmiyor.
Sadece sonucu önceden belli bir boks maçını izler gibi hallerini izliyorum. Tadını çıkarmaya bakıyorum.

* * *

Süreyya Sırrı’yı siyaset öncesinden de tanırım, eksisini-artısını bilirim ama Bülent Arınç’ı tam çözebilmiş değilim. Yüz yüze gelmediğim için izlenimlerim gazetelere düşen laflarından, ekranlara düşen görüntüsünden.
Biri damdan düşer gibi “Bülent Arınç kimdir?” diye sorsa ilk aklıma gelen cevap “Ampul Partisi’nin Ağlayan Adamı” olur.
Ressam Bruno Amadio’nun minibüs tipi dolmuşların arka penceresine kadar tırmanan “Ağlayan Çocuk” tablosunu bilirsiniz. İşte Bülent Arınç’ın ikide bir ağlayan görüntüsü de “siyaseten” o tablo gibi kitsch (kiç) oldu.

Yazının Devamını Oku

Cebime koydum leblebi, karıştırdım Şam’ı Halep’i

26 Ekim 2014
“KOBANİ nerede dersen Alaska’da sanacak. Çakma Gandi bu çakma..”

Bu satırları okur okumaz “Tamam..” deyip gülümsedim kendime.
“Uzun Boylu Sevgi İnsanı’nın başımıza diktiği yeni hükümet adamı işin özünü kapmış. Daha da durduramazsınız..”
“Çakma Gandi” diye tesmil edilen Altı Kazık Partisi’nin başında dikilen Mülayim Bakışlı Gözlüklü Şahsiyet.
Malezya’dan diplomalı akademisyenimiz başbakanımız, Mülayim Bakışlı Gözlüklü Şahsiyet’in çelebi hallerine bakıp bu benzetmeyi yapıyor. Eminim, bu cümleyi söylediğinde dinleyenlerin yüzüne geniş bir gülümseme ile bakmıştır. Sonra o gülümseme “Çok komik bir şey söyledim, niye gülmüyorsunuz..” sorusunun sessiz efektine dönüşmüştür.


* * *


Yazının Devamını Oku

Bu coğrafyanın en yiğit insanına selam olsun!

23 Ekim 2014
Şener Şen’in canlandırdığı Züğürt Ağa tiplemesini herkes bilir.

Filmin başlarında, torununu dizinin dibine oturtup, kitap okuttuğu bir sahne vardır.
Torun “Hazreti Ali’nin Kan Kalesi Cengi” kitabını tekleyerek okurken, onu dinleyen Züğürt Ağa arada bir içini çekip kendi kendine söylenir:
“He kurban! Ben yiğit diye Ali’ye derim”
***

Yazlık çalışmalarını elan Bodrum’da sürdürdüğümden hemen her gün Züğürt Ağa’nın filmdeki hissiyatı içine giriyorum.
Ne zaman sahile insem, hazineden devir arazi üzerine Kan Kalesi gibi kondurulmuş o inşaatı gördüğümde önce bir “Heee Heyt!” çekiyorum. Sonra hükmü nidaya ekleştiriyorum:

Yazının Devamını Oku

Islıklanan Futbolcular Dayanışma Derneği..

21 Ekim 2014
Fener maçının bitiminden sonra Selçuk ve arkadaşları, maçta ıslıklanan Veysel’i aralarına alıp seyirciye gittiler. Onu işaret edip, alkışlanmasını istediler. Daha önce ıslıklanan Selçuk önderliğindeki bu dayanışma eylemi hoşuma gitti. Beni dilhûn eyledi.

Cumartesi günü izlediğimiz Galatasaray-Fenerbahçe maçı için “aykırı” bir şey söylemek mümkün değil.
Kalite mi? Tartışılır.
Arkadaşının yerden attığı uzun topu kontrol edecek yerde “çiğnemek istermiş” gibi üzerinde debelenen milli futbolcular var mıydı sahada?
El cevap: Vardı.
Hakemin düdük çalıp oyunu durduğunda, rakibin kullanacağı topu yerden alıp üç beş adım yürüdükten sonra geriye atan yarım akıllılar var mıydı sahada?
El cevap: Vardı.
Rakip oyuncu taç atışı kullanırken gidip boş bir adam tutacağına, rakibin üç metre ilerisine dikilip, içinden “Acaba o topu bana atar mı?” diye geçiren saftorikler var mıydı sahada?

Yazının Devamını Oku

İyi huylu köşe yazarı tarifeye bağlansın

20 Ekim 2014
KÖŞE yazarı dedikleri vücutta istenmeden çıkan “tümör” gibidir.

İyi huylusu vardır, kötü huylusu vardır. Her ikisi de rahatsızlık vericidir.
İyi huylu olanına genelde ilişilmez, yani katlanılır. Kötü huylu olanı her daim tehdittir. Özellikle hükümet adamlarını ayar edenler de bu tarife girenlerdir.
Tek parti devrinde “köşe yazarı” ile nasıl baş edileceğini bulmuşlar. Daha doğrusu o işi İstiklal Mahkemeleri’ne havale etmişler.
Diyelim ki birilerine aykırı gittin.
Büyüklerimiz aykırı giden köşe yazarlarını “yeterli sayıya geldiklerinde” bir emirle başka başka şehirlerdeki İstiklal Mahkemeleri’ne gönderir, hesabı orada kestirirlermiş.
Yargılanmak üzere jandarma eşliğinde seyahat eden köşe yazarının da “nerede yanlış yaptığını” düşünmek için yolda bolca vakti olurmuş.


Yazının Devamını Oku

Batı medeniyeti bizim carcar otunu ne bilsin?

19 Ekim 2014
HAİN medya sadece bizde değil. Bunun bir de Le Monde adında Fransa uzantısı var. O da ayrı bir bela.

Sen dünyanın yüzde 98’inin okuyamadığı gazeteye ne diye “Dünya” adını koyuyorsun, diye sorun “Dünyanın derdi, bizi fena gerdi..” diyemediklerinden susup önlerine bakarlar.
Bu adı batasıca gazete benim “Uzun boylu sevgi insanım..” için oturup bir yazı yazdırmış. Yazı çirkeflikte yeterli kıvamda olmalı ki onu herkesin gözüne girsin diye başmakale yapmış.


* * *


Yazı iftira olmasına iftira ama ben dostumuzu düşmanımızı iyi bilelim fikrinden gidip içeriği hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.
Şöyle ki.. İleri geri yazılmış Le Monde başmakalesinde benim “Uzun boylu sevgi insanım..” için söylemesi ayıptır, o zat ruhsal açıdan şöyledir, böyledir diyor.

Yazının Devamını Oku