Paylaş
Teknolojiye yatkınlığımdan biliyorum ki bu mesaj sesi. Bu aralar eş-dosttan çok şirketler arıyor. Bankalar, şirketler, telefon operatörleri kendilerini baştan tanıtıyorlar.
Telefonu açıp, onlara cevap yetiştirmek hoşuma gidiyor. Cevap derken biraz terbiyesizleşiyorum ama yapacak bir şey yok, duygusalım.
Sertleşme eğilimim ortaya çıktığında karşıdaki kız genellikle “Efendim konuşmalarımız kayıt altına alınıyor...” deme ihtiyacı duyuyor. Ben de “Hah!” çekip saydırıyorum:
“Aman kayıt aksamasın. Ben sizin şirketin sahibinin de başındakinin de yanındakinin de izzetli...”
* * *
Bu kez gelen mesaj Hasan Cemal ağabeyimizdendi. “Ulan Ayı!” diye başlayıp devam ediyor:
“Kutlamak için arıyoruz, cevap versene...”
Mesajdaki “ayı” ben oluyorum. “Kibar şahıs” ise o!
Hasan ağabeyimi severim, ne söylerse söylesin alınmam. Ayrıca “ayı” hayvanını da sevdiğimden ona benzetilmeye de aldırmam. Biri yüzüme karşı “ayı” çektiğinde İstanbul’a ilk kez gelen taşralı tepkisini veririm.
İYİ Kİ ÖYLE DEDİN...
Orman köylerinin temiz kalpli adamlarından biri, ilk kez İstanbul’a gelmiş, Galata Köprüsü’nü geçiyor. Kalabalıktan başı dönmüş olacak ki birine fena halde çarpmış. Canı yanan adam da dönmüş:
“Ulan Ayııı!” demiş. “Önüne baksana...”
Taşralı yiğidim adama ters ters bakıp, cevabı yetiştirmiş:
“Ben seni burada fena döverdim ama ayı dedin de gönlümü aldın.”
Hasan Cemal abimizin yakıştırması, gönlümüzü aldığından bize pek koymadı. Sözlü tebriklerini kabul ettik, nasihatlerini dinledik. Ömrüne dua edip, telefonu kapattık. Tavsiyelerini de aklımızın bir kenarına yazdık.
Hasan abim “Oğlum, arada bir siyasete de çak!” diyor. Kendisi çaka çaka çok güzel randıman aldı. “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyetin...” gazabına uğrayıp, memlekette kendine yazacak gazete bırakmadı.
Şimdi aynı akılları bana veriyor.
* * *
Ortam da tam siyasete çakılacak ortam hani.
Altı ilde, yirmi iki ilçede sokağa çıkma yasağı var. Gösteriler yüzünden dün itibarıyla otuz yedi can gitmiş.
Memleketin halini “huzurlu” olarak tarif eden zat-ı muhterem hem her lafına “Ben halayın başıyım ley ley!” der gibi “Ben cumhurun başıyam” diye başlıyor hem de de cumhura saydırıyor:
“Alçaklar, vatan hainleri, hainler...”
Hükümetin başına diktiği Küçük Enver de yedeğinde durmuş, o da Altı Kazık Partisi’nin başındaki “Mülayim Bakışlı Gözlüklü Şahsa...” talimat veriyor:
“Konuşma, sadece sus!”
HALLERİMİZ BUDUR
Başımıza diktikleri bu Başbakan’ı ilk kez Ampul Partisi’nin eylül kongresinde görmüştüm. Daha mazbatasını almamış yeni Cumhurbaşkanı salonda şeref turu atarken bunu yanına almadı.
İçimizden “Adamcağızı yeni hükümetin başına dikeceksin, o da bir tur atsaydı ne olurdu?” dedik ama attırmadı işte. Küçük Enver’i kendi alkışına ortak etmedi.
Lakin yeni Başbakan’daki cevheri seçildikten sonra çıktığı sahnede fark ettik. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyet” unvanını geride bırakıp “Uzun boylu sevgi insanına” terfi eden zat, kürsünün konduğu sahneye gelip giderken uzun adımlarla yürüyordu.
Ardından seyirten yeni Başbakan da onun tek seferde attığı bir metre seksen santimlik adımlara yetişmek için ayağını açabildiğince açıyordu.
Benzetmek icap ederse, askeriyede “kaz adımı” diye bilinen adımlarla yürüyordu.
“Uzun boylu liderinin ardından “kaz adımları” ile seyirten bir taze başbakan” görüntüsünü hafızama kaydederken, altına da not düştüm.
“Bu adamda çok cevher var...”
* * *
Ben böyle ufak tefek, okumuş insanlardan çok korkarım. Biraz fettan olurlar. Temsil, bir köyün ahalisini bir eşeğe bindirirler. Yine de eşeğin üzerinde boş yer kalır. Nasıl yaptıklarını anlamazsın.
Aha Dışişleri Bakanı’yken eline verdikleri Ortadoğu’nun hali. Yıkımına sebep olduğu her komşu devletten, sekiz-on silahlı teşkilat çıkardı ki her biri devletten beter.
O yüzden siyasete bulaşmadan biraz daha bekleyeceğim, şartlara bakacağım. Ne demiş kanaat önderimiz Fatih Terim:
“Karşımdakinin karakteri oturmadan, ben ayağa kalkmam!”
Paylaş