Daha 1 hafta önce eşinden ayrılmıştı Fazıl Say. Öyle bir ayrılık ki, sevgi dolu, şefkat dolu. El ele girdikleri adliyeden el ele çıkmışlardı.
Anlam veremeyenler olmuştu bu “el ele” boşanmaya.
Şimdi biraz daha anlaşılır oldu: Karısıyla bir derdi yok. Kendi kabuğuna çekilip, içine kapanıyor sanatçı.
Sosyal medyaya veda ettiğini yazdı ama özel hayatı dâhil, dış dünyaya kapatıyor bence kendini.
Yayınladığı metnin her satırından yorgunluk, yılgınlık, bıkkınlık akıyor.
Hayatla baş edememe ve kendini koruma güdüsü okunuyor.
En çarpıcı cümlesi: 21. yüzyıla girerken neler hayal etmiştik...
Pantene Altın Kelebek Ödülleri’nde ‘en iyi rap’çi’ seçilen Sefo, Bursa’daki bir ilkokul öğrencisinin “Okul başkanı olursam Sefo’yu getirtirim” vaadini gerçekleştirmek için şehre gitti.
Hüsnü Züber İlkokulu’ndaki Tuana adlı kız öğrencinin başkan seçildiğini öğrenen şarkıcı, Bursa yolundan paylaşım da yaptı:
“Bursa’da okulda bir öğrenci, okul başkanlığına aday olmuş. Vaatlerinden biri beni okula getirtmekmiş, arkadaşımız başkan seçilmiş. Ben okula gidiyorum...”
Ünlü rap’çiyi “Hoş geldin Sefo” pankartıyla karşılayan öğrenciler imza almak için birbiriyle yarıştı.
Çocukların sevinci görülmeye değer. İnsanın içini ısıtan, sıcacık görüntüler.
Hatay, Roma İmparatorluğu’nun üçüncü büyük kentiymiş ve o dönem yaklaşık 500 bin nüfusu varmış. Bu ne demek? Yollar, caddeler, evler, dükkânlar, saraylar, zenginlere ait malikâneler...
Bugün bunların hepsi Antakya şehrinin altında yatıyor. Dolayısıyla nereyi kazsanız altından Roma ve öncesine ait kalıntılar fışkırıyor.
The New York Times tarafından “Dünyada görülmesi gereken 52 yerden biri” ilan edilen The Museum Hotel Antakya’nın hikâyesi de böyle başlıyor.
Şehrin ileri gelenlerinden Asfaroğlu ailesi, bundan 13 yıl önce daha önce demir deposu olarak kullandıkları 17 dönüm araziye büyük bir otel yapmaya karar veriyor.
Lüks otel için ünlü mimar Emre Arolat’la anlaşıyorlar. Fakat temel çalışmaları için çukurlar açtıklarında arazinin her yanında tarihi eserlerle karşılaşıyorlar. En eskisi 2300 yıl öncesine giden, farklı dönemlere ait, üst üste birikmiş katmanlar...
Türkiye’de irili ufaklı birçok ödül töreni yapılıyor. Hepsi birbirinden muteber kuşkusuz.
Ama pazar akşamı Zorlu PSM’de 48’incisi yapılan Pantene Altın Kelebek’i hepsinden ayıran apayrı bir güzellik var.
Sadece bir kesimin, bir türün, bir yaş grubunun değil; ülkenin bütün renklerini, bütün seslerini ve kuşaklarını bir araya getirmesi.
Törende Şevval Sam’ın hemen çaprazında oturuyordum mesela.
Az sonra kendisi de ‘en iyi halk müziği kadın şarkıcı’ ödülü alacaktı.
Fakat gözleri bundan dolayı değil, o sırada oğlu Taro Emir Tekin ‘yıldızı parlayanlar’ ödülü aldığı için dolu doluydu.
Bakışlarını görmeliydiniz: Hem ödül alacak bir sanatçı hem de oğluyla gurur duyan bir anne.
Biri salonda, diğeri sahnede. Aynı törende...
◊ Oyununuz “Çılgın Zamanlar” prömiyer yaptı. Sizce sizi ilk görecek bir eleştirmen... Sahnede mi izlemeli, sinemada mı?
- Öncelikle sahnede. Çünkü eşim orada devleştiğimi söylüyor. Bir de orası gerçekten er meydanı. Seyirciyle aramızda başka hiçbir illüzyon yok. Saf oyunculuk istiyor. Ama sinemada da fena değilimdir. (Gülüyor) Farklı bir disiplini olmasına rağmen orada da iyi oyunculuk önemli.
◊ Sinema vitrininizde hangisini öne koyarsınız: “Berlin in Berlin” mi, “Neredesin Firuze” mi?
- Meyve severim. “Mandalina mı, portakal mı?” dersen her ikisi de fark etmez. Yeter ki meyve olsun.
◊ “Laf Lafı Açıyor” ile bugün bilinen anlamda talk show’u başlatan kişisiniz. Sizce veliahdınız kim oldu: Beyazıt Öztürk mü, Okan Bayülgen mi?
- Ben “imparator” olmadığım için veliahdım da olmadı. Anlayan anlar. (Gülüyor)
◊ “Acemi Şarkılar” adında siz de bir albüm çıkardınız. 90’larda ne yaşadık biz: Pop rönesansı mı, tüp patlaması mı?
Doğru ya da yalan...
Ama iddiası bile artık bardağı taşıran son damlaydı.
Acun Ilıcalı cephesi “Limitin doldu” mesajı verdi Şeyma’ya: Kızını sadece İstanbul’da görebilecek.
Sonra Şeyma cephesinden evlilik haberi geldi.
Bir ayrılıp bir barıştığı sevgilisi Meedo ile mayısta düğün yapacağını duyurdu.
Hemen peşinden de bir paylaşım: “Hadi inşallah, annesi nerede yaşıyorsa kızı da orada yaşayacak...”
Çok kesif bir şekilde “velayet savaşı” kokusu alıyorum bu son gelişmelerden.
Zekeriyaköy’deki Kızılsakal No:1’de dana dil taş fırında 12 saat pişiyor. Tokat çalma pekmeziyle servis ediliyor.
MasterChef fanatikleri ‘Kızıl Sakal’ lakabının muhatabını yakından tanıyor: Yarışmanın son şampiyonu Eren Kaşıkçı. Yerel mutfaklara, özellikle de yetiştiği Tokat yöresinin lezzetlerine düşkünlüğüyle tanınan Eren, Zekeriyaköy’de kendi yerini açtı: Kızıl Sakal No:1. Zaten kendisi de restoranın başında durabilmek için Kilyos’a yerleşmiş.
Ortasında taş fırını olan, bahçe içinde, iki katlı bir villa-restoran burası. En az şampiyonun kendisi kadar ilginç. Mesela: 120 kişilik olmasına rağmen 90’dan fazla rezervasyon kabul etmiyorlar. Bir başka mesela: Diğer tüm tabakların yerel olduğu restoranda, durduk yere bir burrata salatası çarpıyor gözünüze. Meğer kadrosundaki herkese menüye bir imza tabak koyma hakkı tanımış; sous-
chef’lerden (yardımcı şef) biri “İtalyan peynirli bu salatayı koyacağım” diye tutturmuş. Demokratlık böyle bir şey. Genel kuralı bozma pahasına kabul etmiş Kızıl Sakal. Ama salatanın da hakkı... Hakikaten yıkılıyor.
Yemeklerin çoğu ortaya söylenip paylaşılabilecek lezzetler. Kahvaltıda ‘serpme değil, seçme’ sloganıyla başlıyor merasim: Süt reçeli 25, miks zeytin 30, Tokat köy peyniri 21, avokado sandviç 106 lira. Pişiler ikram.
Taş fırın gün boyu yanıyor ama günün farklı saatlerinde farklı ısılarda, farklı yemekler pişiyor: Kaburga pizza 240, kokoreç 230, kuzu incik 320 lira.
Burger ve tatlılar her saat emrinize amade: Bez sucuk ve eski kaşarla yaptıkları tarçın burger 194, poşe armutsa 110 lira...
Cem Yılmaz’ın Ahu Yağtu’ya ödediği 10 bin dolarlık nafakanın tartışması bitmiyor.
Dövizin çok artmasından dolayı nafakayı azaltıp Türk lirasına sabitlemek istemişti, istinaf mahkemesi kararı bozdu.
Evet, doların aşırı değerlenmesiyle nafakanın aylık 186 bin lira gibi yüksek bir rakama çıkması tuhaf. Neredeyse 30-40 asgari ücret.
Bu mevzuda öncelikle şunu söylemek isterim: Ortak çocuk sahibi iki yetişkin insanın bunu mahkemelere, medyanın diline düşmeden aklıselimle kendi aralarında halledebilmesini beklerdim.
Ayrıca, Ahu Yağtu gibi düşkün ya da muhtaç olmayan bir kadının neden nafaka aldığını da anlamış değilim.
Ne bu yani?
Cem Yılmaz evlendi diye bir çeşit “kan parası” mı?