∆ Beş yüzyıldır İstanbullu bir aileden geliyorsunuz. Bu birikimi... Sırtınızda mı taşıyorsunuz, üstünde mi oturuyorsunuz?
- Kalbimde... Aksi halde bu yazdıklarımı yazamazdım. Bir mirası taşımayı bilmek diyelim.
∆ Bir tarafında Fransızca konuşulup, opera dinlenen; diğer tarafında Münir Nurettin Selçuk dinlenip, Türk musikisi eğitimi verilen bir aile... Hikâyenizi Stendal yazsa sizin yolunuz kızıl mı oldu, kara mı?
- Hiçbiri! O yazmak istemezdi zaten. Belki Balzac beni “İnsanlık Komedyası”na alabilirdi. Ama en çok Proust ilgilenirdi sanırım. Yolunu şaşırmış bir yazar olarak...
∆
Serdar Ortaç’ın, Chloe Loughnan’ın işlerini engelleyerek eski eşinden intikam aldığı dedikoduları dolaşıyor.
İkili, 5 yıllık evliliğin ardından olaylı şekilde ayrılmış, İrlandalı model 700 bin lira nafaka ödemesine rağmen Ortaç’a haciz davası açmıştı.
Ayrılıktan sonra memleketine dönen Loughnan, ülkesinde buradaki gibi meşhur olmadığı için direksiyonu tekrar Türkiye’ye kırmış; sunuculuk, modellik, fenomenlik gibi işler yapmaya başlamıştı.
Serdar Ortaç’ınsa eski karısının ekmeğine taş koyduğu iddiaları dolaşıyor.
Tıpkı İbrahim Tatlıses’in yollarını ayırdığı dansöz Asena’ya bir dönem yaptığı ya da yaptığı iddia edildiği gibi.
İbrahim Tatlıses’in o dönem Asena’nın çıktığı/çıkacağı mekânlar üzerinde etki gücü var mıydı?
Evet, vardı.
Ali Şen, Emel Sayın, Acun Ilıcalı, İvana Sert gibi müdavimleri olan, yılların efsanevi balıkçısı Arnavutköy Eftalya kapandı. Artık sadece Şaşkınbakkal’daki şubesi açık. Onun yerineyse Bodrum-Gündoğan’ın ünlü beach’i ve kebapçısı Danış geldi.
Danış da Eftalya gibi üç katta hizmet veriyor. Farkıysa sabah kahvaltıyla başlayan servisin, öğle kebaba, akşamsa kulübe dönmesi. Öyle ki pazar öğle vakti gittiğinizde kahvaltıyı uzatmış masalarla öğle rakısına oturmuş olanları yan yana görebiliyorsunuz.
Arnavutköy İskelesi’nin hemen karşısında, içi dışı bembeyaz bir mekân Danış. Deniz seviyesindeki giriş katı zaten kayık gibi. Sarı aydınlatmalar, duvarlarda bitkiler, kaktüsler, hasır avizeler... Boğaz’dan çok, bir Bodrum mekânında gibi hissettiriyor insanı.
İkinci katta farklı büyüklüklerde
VIP odalar var. “İster iş yemeği ver, ister doğum günü kutla, ister büyük ekrandan derbi seyret, ister çağırıp dansöz oynat” diyor Danış Ulaç bunları gezdirirken.
En üst kat, Eftalya’da olduğu gibi her iki köprüyü de gören açık teras. Kışın kapalı, baharda yine 3K (kahvaltı-kebap-kulüp)formülüyle misafirlerini ağırlayacak.
Mekânda gün boyu etnik müzikler çalıyor. Akşam yemek saati bitince ışıklar kısılıyor, DJ setin başına geçiyor, volüm yükselip müziğin ritmi house’a doğru hızlanıyor. Denize ve köprü yola bakan stantlı balkon da güzel bir alternatif.
Özge Ulusoy-Ferruh Taşdemir (24 saat)
Ailenin itirazına rağmen Çeşme’de yıldırım nikâhıyla evlendiler, Özge Ulusoy’un annesi nikâhı bastı.
Babası deli raporu alıp evliliğe engel olmak için onu hastaneye götürdü ve itiraz edince orada dövdü. 24 saat süren bu evlilik bitti...
Hande Ataizi-Fethi Pekin (24 saat)
8 aydır birliktelerdi. Fakat Pekin’in ailesi gelini istemiyordu.
Japon şef Yutaka Hoshino 27 yıldır Türkiye’de. Başka Uzak Doğu restoranlarından sonra 22 yıldır SushiCo’nun executive şefliğini yürütüyor. Bütün bu zaman içinde Uzak Doğu mutfağına bakışımızdaki değişimi gözlemleme şansı bulmuş.
“İlk zamanlarda Türkler suşiye mesafeliydi” diyor: “Hatta çubukla dürtüp çiğ balık canlı mı diye hareket edip etmediğine bakanı bile gördüm. Zamanla Uzak Doğu mutfağına ilgi de beğeni de arttı. Özellikle gençler yeni tatları deneyimlemeye daha açık...”
Bütün bunları hafif aksanlı ama gayet akıcı Türkçesiyle anlatıyor. “Elimden geldiğince çok konuşmaya çalışıyorum ama Türkçe yazamıyorum ve okuyamıyorum” diye eksikliğini dile getiriyor: “Japonca da Türkçe de aynı soydan geliyor, geçmişlerindeki kardeşliklerinden dolayı iyi konuşabildiğimi düşünüyorum.”
Biz suşiyi sevdik, peki o Türk mutfağından en çok hangi yemekleri seviyor diye merak ediyorum. En çok zeytinyağlıları sevdiğini anlatıyor: “Japon mutfağında zeytinyağlı yok, bu nedenle benim için çok özel ve lezzetli...”
Ama önemli de bir sitemi de var Hoshino Usta’nın: “İlk geldiğim zamanlardaki yani 30 yıl önceki domatesler çok güzeldi, onların kokusunu, tadını çok özlüyorum.”
◊ Pantene Altın Kelebek jüri toplantısında ilk sözü alan yapımcı Faruk Bayhan, bu ödüllerin ne kadar önemli olduğuna vurgu yaparak, “Elimizde bir tek Pantene Altın Kelebek Ödülleri kaldı. Çok önemsiyorum, titizlikle sahip çıkmalıyız” dedi.
◊ Her kategoride söz, önce o konunun uzmanlarına verildi. Mesela “en iyi çocuk oyuncu” kategorisinde duayen tiyatrocu Nevra Serezli öyle etkileyici bir konuşma yaptı ki, hepimiz ikna olduk ve bütün jürinin blok oyuyla sıralama değişti.
◊ “En iyi erkek oyuncu” kategorisinde sıralama değişmedi ama Faruk Bayhan’ın düştüğü şerhe, başta Nevra Serezli olmak üzere herkes hak verdi: “Halk oylamasında sıralamaya girememiş ama bence İsmail Hacıoğlu da bu listede olmalıydı...”
◊ Benzer bir olay, “en iyi kadın sunucu” kategorisinde de yaşandı. Faruk Bayhan’ın işaret ettiği ismin başarısı konusunda herkes hemfikirdi, fakat bütün jüri blok halde oy versek bile halk oylamasından gelen sıralamayı değiştirecek bir sonuç ortaya çıkmıyordu.
◊ Hafızaların tazelenmesi için o kategorideki adayların şarkıysa şarkısı, diziyse dizisi ekrana yansıtılıyordu. Bu konuda en titiz kişi Erol Evgin’di. Bütün adayları tekrar izlemeden yorum yapmamaya, rengini belli etmemeye özen gösteriyordu.
◊ Müzisyen Ersay Üner söz alarak, Pantene Altın Kelebek jüri toplantısına ilk kez katıldığını ve ayrı ayrı her kategoride böyle hassas değerlendirmelerin yapılmasından, ortaya atılan fikirlerden ve tartışma ortamından mutlu olduğunu anlattı.
◊ Müzikle ilgili kategorilerde şarkıcı
◊ Bankacılıktan komedyenliğe geçtiniz. Ne oluyor bu şubelerde: Sıra no makineleri mi çok kafa dengi, para sayma cihazları mı fırlama?
- Ben çağrı merkezinde çalıştığım için gün boyu en az 200 kişiyle konuşuyordum. Biri “Ben kartımı iptal ettirmek istiyorum” diyor, diğeri “ATM kartımı yuttu” derken belli bir süre sonra beyinler yanmaya başlıyor ve istifa bayraklarını çekiyorsunuz.
◊ İstanbul’da doğmuşsunuz, sonra 6 yıl Rize’ye gönderilmişsiniz, sonra oradan yine İstanbul’a. Kargo hatası mı, sevilmeyen bir çocuk muydunuz?
- Yok ya... (Gülüyor) Annem o sıra kendi evinin sahibi olma telaşına düştüğü için babamla hunharca çalışıyorlardı. Benim payıma da köye gitmek düşmüştü.
◊ “Karadenizli bezgin kadın” taklitlerinizle tanınıyorsunuz. Kızdıkları oluyor mu, hoşlarına mı gidiyor?
- Çok seviyorlar. Çünkü aslında sadece Karadeniz değil, tüm kadınların içinde o bezmişlik var. Hepimiz bezmişiz.
◊ Aydın Üniversitesi’nde drama oyunculuk okudunuz. Sahnede hangisinde daha rahatsınız: Doğaçlama mı, tekstten mi?
- Kesinlikle doğaçlama. Ben asla yazılı bir metne baştan sona bağlı kalamıyorum. Hiçbir şey yapamasam arada öksürürüm. Muhakkak benden bir şey olmalı.
Elon Musk, satın aldığı Twitter’da, çalışanlara bir e-posta göndererek uzaktan çalışmanın sona erdiğini, haftada en az 40 saat ofiste çalışmaları gerektiğini bildirdi.
Dünyanın en zengin ve başarılı iş insanının bu uygulaması başkalarına da örnek olur mu, pandemide uzaktan çalışmaya geçen şirketler personelini işyerine geri çağırır mı, bekleyip göreceğiz.
Ama benim bu noktada hak verdiğim bir yan da var Elon Musk’a.
Hatırlayın, pandemi ilk başlayıp evlere yollandığımızda beyaz yakalılar olarak hepimiz bayram etmiştik.
Ulaşıma harcanan saatler ortadan kalkmış; giyinme, bakımlı görünme gibi dertlerden kurtulmuştuk.
Aslında teknolojik altyapısı hazır olan bir devrim, pandemi sayesinde gerçekleşmiş, geçen yüzyıldan kalma “mesai” gibi köhne bir kavram şak diye ortadan kalkmıştı.
Şirketler de memnundu hallerinden, işyerlerinin masrafları azalmıştı. Kimileri ofisini hepten kapattı.