Sohbet sırasında söz alan genç bir kız, yamaç paraşütçüsü olduğunu söyleyip Konya’ya paraşüt pisti istedi.
Ortaya, başa sarıp sarıp defalarca izlediğim şahane bir diyolog çıktı.
◊ Genç kız diyor ki:
“Şu anda kalkış yaptığımız yerler hep taş toprak. Güzel Konya’mıza bir kalkış-iniş pisti yapabilir miyiz?”
Normalde nasıl bir cevap beklersiniz? “Kızım başka derdiniz mi kalmadı” falan değil mi?
◊ Ama Cumhurbaşkanı babacan babacan şöyle cevap veriyor: “Çok tehlikeli bir spor o... Böyle güzel bir kızımızı niye tehlikeye atalım.”
◊ Genç kız ısrar ediyor:
Estetik güzel bir şey kuşkusuz. Fakirler için değişen bir şey yok ama en azından imkânı olanlar için. Ama bazı komplikasyonları beraberinde getirmiyor da değil. En son Ziynet Sali isyan etti:
“Estetik çıktı, mertlik bozuldu. Gerçek ve doğal güzellere haksızlık bu bence!”
Tamam da “güzellik” denilen şey doğuştan bir haksızlık değil mi özünde?
Bırakalım da en azından parası olanlar bu haksız rekabeti bir nebze olsun gidersin.
Güzel doğanlarla durumu eşitlesin, değil mi?
Yani estetik bir haksızlık yaratmaktan çok, bir haksızlığı gidermeye de yarıyor. Tamamen nereden baktığınıza bağlı.
Bu konuda en güzel tespit kuşkusuz geçen gün konuşan Pelin Karahan’a ait
◊ Bir dönem İngiltere’de yaşadınız. Bir müzisyeni hangisi daha çok besler: Londra’nın yağmuru mu, İstanbul’un lodosu mu?
- Bu kişiye göre değişiyor ama şu sıralar sanırım beni ne yağmur ne lodos besliyor. Tercihimi Kıbrıs’ın güneşinden yana kullanıyorum.
◊ Pop dışında her ikisinde de çalışmalarınız oldu: Grek müzik mi, klasik Türk müziği mi?
- Benim için müziğin dili, dini, ırkı yoktur. Her ikisinde de kendimi buluyorum.
◊ Şimdi Türkiye’nin en seksi kadınlarından birisiniz ama öğrenciyken 80 kiloymuşsunuz. Genetik mi, depresyon mu?
- Depresyondu tabii. İstanbul’a alışmak kolay mı? Küçücük bir adadan çıkıp gelmiştim... Ama alışınca da kopmak kolay olmadı.
◊ Müzisyenlikten önce bir müzik şirketinde 1 yıl sekreterlik yaptınız. Yıpratıcı mıydı, öğretici mi?
- Çok öğreticiydi.
Zeynep Bastık, Dünya Kupası için davet edildiği Katar’daki konserini verdi. Ekrana düşen ilk görüntülere göre çok güzel bir konser olmuş.
Dünya Kupası’nı takip etmeye giden birçok ülkeden insan şarkılarda neşeyle dans ediyor, konser alanında bulunan Türkler de bayraklarla Zeynep’e destek veriyor...
Fakat bu konserden önce Türkiye’de öyle bir hava estirildi ki, Zeynep Bastık sanki BTS üyesi Jung Kook gibi dünya starlarıyla Al Bayt Stadı’ndaki açılış seremonisinde yer alacak, stadı dolduran 60 bin kişiyle birlikte, televizyonları başında gösteriyi izleyen milyarlarca seyirciye şarkılarını söyleyecek.
Durum tam olarak öyle değil tabii. Zeynep Bastık Doha’daki Al Bidda Park’ta oluşturulan taraftar eğlence alanında sahneye çıktı.
Bu parkta Zeynep Bastık’tan sonra sahneye çıkacak isimler arasında Suudi popçu Bader AlShuaibi, Nijeryalı Patoranking, Dubaili DJ Aseel, Kuveytli Miami Band, Tunuslu Myrath, Mısırlı Hassan Shakosh gibi, elbette kendi ülkesinde ya da alanında meşhur ama öyle bir Shakira falan gibi de dünya starı sayılmayacak sanatçılar var.
Ne yani, Zeynep Bastık bu konsere gitmese miydi?
Daha önce üç Dünya Kupası açılışında (2006 Almanya, 2010 Güney Afrika ve 2014 Brezilya) konser veren Shakira ile Dua Lipa’nın, insan hakları gerekçesiyle Katar’daki açılışta yer almama kararı ayrı bir tartışma konusu.
Gündüzleri inanılmaz bir yoğunluğun yaşandığı Sirkeci, iş hanlarının ve resmi dairelerin kapanmasıyla akşam 18.00’den sonra ıssızlığa bürünen bir semt. Fakat 250 yıllık Muhsinzade Hanı’ndaki restorasyonun bitmesiyle şehrin en etkileyici otel, restoran ve etkinlik alanlarından birine kavuştu: Olden 1772.
Belki burada olması ekstra bir avantaj çünkü civarda kalabalıktan ve müzikten rahatsızlık duyacak kimseler yok o saatte.
Sırtınızı meşhur Sirkeci Büyük Postane’ye verin. Tam karşınıza gelen Mimar Vedat Sokak’tan
20 metre içeri girin, sol kolda adını yapılış tarihinden alan Olden 1772’yi göreceksiniz.
Servis 11.00’de başlıyor
Orijinalinde 32 oda, 10 mahzen, 10 dükkân ve bir su deposundan oluşan 3 katlı bir yapı burası. Restorasyon tamamlandıktan sonraysa fotoğraftaki gibi şaşırtıcı bir mekâna dönüştü. Gördüğünüz o kare, pazartesi akşamı yapılan Elele dergisi partisinden.
Olden 1772 henüz otel olarak hizmet vermeye başlamadı. Saat 11.00’de kafe olarak servise başlıyor, akşam 19.00’dan sonra yemek müzikleri eşliğinde Türk ve dünya lezzetleri sunan bir restorana dönüşüyor.
◊ Kaan Yıldırım:
Hadise ile Reza Zarrab arasında olduğu iddia edilen WhatsApp yazışmalarında “Kaan’ı rahatlatmak için yaptım” diye adı geçen oyuncu. Olaylar gelişirken Hadise’nin sevgilisiydi, evliliğe yürüyorlardı. Dedikodular ilk patlak verdiğinde ilişkisini savundu. Hadise’nin arkasında durdu. Sonra her ne oldu, her ne duydu, her ne gördüyse...
Birdenbire ortadan kayboldu.
Bütün bu hikâyede belki de dünyası başına en çok yıkılan oydu. Aslında bu mevzunun çok ekmeğini yiyebilecekken, her söylediği çarşaf çarşaf gündem olabilecekken bir daha hiç konuşmadı. Hadise-Mehmet Dinçerler ilişkisi başlayınca sadece tek bir kez “Midem bulanıyor” gibisinden bir paylaşım yaptı.
ŞİMDİ NE YAPIYOR:
Olaylardan aylar sonra Pınar Deniz ile bir ilişkiye başladı. Şimdi yeni aşkıyla el ele görüntülendiklerinde mahcup mahcup gülücükler atıyor.
◊
Ayrıntılar ortaya çıktıkça insan daha da kahroluyor. Kazadan hemen önce ekip halinde çektikleri o neşeli video... Tolga Güleryüz’ün sanki hissetmiş gibi kazadan 10 dakika önce Ceyhun Fersoy’a “Bana elini versene” demiş olması...
Güleryüz’ün boşandığı eşi Zeynep Gülmez’in yaptığı “Ben seni affettim... Affet beni...” paylaşımı...
Acı bir kayıpla birdenbire insanların özel dünyalarına giriyorsunuz. Neler yaşamış olabileceklerini anlamaya çalışıyorsunuz.
Onların vedaları, “keşke”leri, sizin kıssadan hisselerinize dönüşüyor.
Ölümün soğuk yüzü karşısında günlük dertlerinizin, anlık kaygılarınızın, kırgınlıklarınızın, kızgınlıklarınızın ne kadar boş, ikincil, üçüncül olduğunu düşünüyorsunuz.
“Bugün varız, yarın yok” gerçeği karşısında...
Bugün bildiğimiz anlamıyla magazin gazeteciliğini başlatan ilk isimdi
Hıncal Uluç.
Sinemadan futbola, gastronomiden insan ilişkilerine, hayatı 360 derece gören bir vizyon oluşturdu ve onu miras bıraktı bize.
Ömür dediğimiz şey, tatlısıyla tuzlusuyla bir serpme sofraysa...
En fularlısından bir “hayat gurmesi”ydi Hıncal Abi.
Her konuda hemfikir olmanız imkânsız, bazen bodoslama dalardı en kritik mevzulara.
Fakat ne söylediğine asla kayıtsız kalamayacağınız, “Acaba buna Hıncal Abi ne demiş” diye dönüp bakacağınız bir medya noteriydi.