Hollywood ile Yeşilçam arasında gidip gelen vasat bir sinema izleyicisiyim.
Sanat filmlerinden hiç çakmam. “Yüksek sinema” cahili olduğum için de sıkılırım sanat filmlerinde.
Kamera yarım saat bir çorap gösterir, sonra yavaş yavaş buğulu bir pencereye kayar, titrek mum söner, başrolün ağzından “Belki” kelimesi çıkar... Oyy.
Fakat korkunun ecele faydası yok. Değil mi ki ülkemize Cannes’dan en iyi kadın oyuncu ödülünü getirdi...
Nuri Bilge Ceylan’ın dün vizyona giren 3 saat 17 dakikalık “Kuru Otlar Üstüne” filmine gidilecek.
Adana Film Festivali’nde izleyen arkadaşımız Sayım Çınar, filmi anlata anlata bitiremiyor.
“Sesli bir kitap gibi Savaş, Türkiye panoraması izliyorsun, 3 saat boyunca gözlerini bir an bile alamıyorsun” diyor, korkum bir nebze dindi.
Mistral bir Akdeniz rüzgârı. Tıpkı ticaret yapmak için İzmir ve diğer liman kentlerimize gelen Levantenleri taşıyanlar gibi...
İzmir’in Maslak’ı diyebileceğimiz Bayraklı semtindeki 47 katlı Mistral’in girişine açılan İtalyan restoranı Montiano’yla böyle güzel bir isim paslaşması var.
Montiano aslında İzmirlilerin ve Çeşme’ye tatile gidenlerin zaten bildiği bir mekân. İlk şubesini geçen yaz Alaçatı’daki Monrêve otelinde açmıştı.
Bu ikinci şubeyse pazartesi günkü açılışa katılan davetlilere bakılırsa İzmir sosyetesinin yeni gözbebeği olmaya aday. Çünkü davet sahipleri Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas ve eşi Merve Arkas’tı.
Yeşil çini ve ahşap ağırlıklı olacak şekilde tasarlanmış iç mekân, öğle saatlerinde çevredeki iş merkezlerinde çalışanlara, akşamlarıysa sosyalleşmek ya da baş başa romantizm yaşamak isteyenlere ferah bir alan sağlıyor. İçeri adım attığınız andan itibaren size Arkas Holding koleksiyonundan seçilmiş heykeller eşlik ediyor.
TABAKLAR 120-680 LİRA
Mesele sadece iki ünlü oyuncunun ebeveynlerinin aşk yaşadığı iddiası değil, aynı zamanda taraflardan birinin evli oluşu.
Yetmezmiş gibi, bir de yazlık komşusu çıktı iki kadın, yani tanışıyorlar.
Kenan Tosun’un eşi Serpil Tosun ile Ümran Seyhan’ın sarmaş dolaş pozları çıktı.
Serpil Tosun tüm bu gelişmelere “Adaletin Bu Mu Dünya” şarkısını paylaşarak cevap verdi. Serpil hanım ayrıca dün 2. Sayfa’ya katıldı ve “Herşey doğru. Konuşucak bir durum yok. Allah’a havale ediyorum onları” dedi.
Benim asıl merak ettiğim bu olup bitene Serenay Sarıkaya’nın nasıl tepki vereceği.
Anneler tanışıyorsa muhtemelen Serenay da tanışıyor Kenan amcası” ve “Serpil teyzesiyle.
Hatta belki evlerine girip çıkmışlığı bile var. En azından mangal yapıldığında bir tabak da komşuya götürmüşlüğü...
İzel, photoshop yaptığı bir paylaşımına gelen kötü yorumlar üzerine, önce photoshop’suz bir fotoğrafını paylaşıp sonra uzun bir açıklama yaptı:
“Buyurun, bu da photoshop’suz, filtresiz ve hatta sıfır makyaj bir fotoğrafım. Ben bu photoshop için sosyal medyadaki saldırılardan çok sıkıldım... Bir defaya mahsus, bir kare o kadar hoşuma gitti ki yüzümdeki çukurların, hepinizin bilmesine rağmen, silinmesini istedim. Burnum, gözüm, çenem, dudaklarım benimdi. ‘Glitter’da son nokta, photoshop’ta son nokta’ dediniz. En acı olan da buna değerli vaktinizi ayırmanız. N’olur bırakın artık bu işleri. Daha önemli şeylere ayırın vaktinizi. Biraz bırakın elinizden şu telefonları. İlgi alanları, hobiler bulun. Allah’ın size verdiği asıl güzelliklerden mahrum kalmayın. Hayat gayeniz bu mu? Diğer sanatçı dostlarım olsun, ben olayım, ‘Kilo almış, gözümüzün estetiği bozuldu’ demek yerine, bizim sesimizi, şarkılarımızı canlı tutun. 38 bedenden 44 bedene çıktım. Sizce rahatsız olmuyor muyum istediğim her şeyi giyememekten? Lakin tiroit ve şeker yüzünden zor veriyorsun. Herkesin bir nedeni var. Hepinizi güzel kalplerinizden öpüyorum...”
İzel’in cildinin bozuk olduğunu herkes biliyor. Zaten saklamıyor da. Sıfır kompleksle “yüzümdeki çukurlar” diye bahsediyor cildinin girinti çıkıntılarından.
Ama sanki onu eleştirenler arkadaşına, gruba bile fotoğraf gönderirken filtre yapmıyor...
Ama biliyor musun İzel, “Vaktinizi daha iyi değerlendirin, bu boş şeylerle zaman kaybetmeyin” derken boşuna dil döküyorsun.
Türkler sosyal medyada neden dünyanın en aktif ülkelerinden biri biliyor musun?
Çünkü vakit geçirecek başka uğraşlardan yoksun.
Aslında arkadaş olan bu ikili atışmaya başladı.
Derken meseleye Selen Görgüzel dahil oldu, Işın Karaca’nın da “anırarak” şarkı söylediği çıkışını yaptı:
“Niye böyle bir müzik otoritesi gibi her şeye yorumda bulunuyor? Sivri konuşunca haber olacak biliyor. Kimse ona sen de anırarak şarkı söylüyorsun demiyor. Sesi eyvallah kuvvetli ama sürekli bir anırma hali...”
Köpek havlar, kedi miyavlar, aslan kükrer, kuş öter. “Anırmak” ise malum, eşeklere, katırlara özgü bir ses çıkarma şekli.
Bir kadın, başka bir kadın sanatçının sesini eleştirirken niçin böyle “sivri” terimler seçer?
E muhtemelen o da haber olmak istiyordur.
Haber olmak, gündeme gelmek için bu “yoluşmalı kombi” hallerini bir kenara koyacak olursak...
Olabilir, insanlar böyle hassas dönemlerden geçerken bir şey paylaşır, vazgeçer siler, hepimizin hayatına dair şeyler bunlar. Ki hassasiyet denince de Mehmet Aslantuğ tescilli marka.
Fakat bu yumurta vakasından sonra yapılan yorumlara biraz tatlı-sert bir açıklaması oldu Aslantuğ’un.
Bu konuyu yazmadığım için üzerime alınmadım ama yine de bazı tuhaflıklar/tutarsızlıklar var bu söylemde.
Şöyle diyor Aslantuğ:
“Ah benim tatlı dilli, magazinci kardeşim... İki yumurta kırıp iki gömlek ütüleme paylaştım diye kendimi acındıracak kafada mıyım sanırsın? Çoğu insan için önemli olan, konfor alanlarını kaybetmemek olabilir. Ama ben onları yok sayarak yürüyorum.”
Türkiye bir liselinin yaptığı Atatürk paylaşımının infialini yaşıyor. Ünlüler, siyasiler açıklama üstüne açıklama yapıyor; beddua eden de var, sınır dışı edilmesi gerektiğini savunan da.
Be çocuk! Çocuk diyorum çünkü 18 yaşının altında, hukuken çocuk sayılır henüz.
Öbür taraftan çocuk da değil.
Fatih’in İstanbul’u fethetmeye hazırlandığı, Atatürk’ün teğmen olup Libya’dan Çanakkale’ye vatan savunmaya giriştiği yaşlarda.
Böyle büyük tarihi karakterle kıyaslamak da haksızlık tabii...
Çeşme Ovacık’ta bir lavanta tarlası... Akşam serinliği çökünce her yanı nasıl güzel bir koku sarıyor, anlatamam. İnsanın birazcık da uykusunu getiriyor ama uyumamam lazım. Türkiye’de bu işi yapan ilk kadın, İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli ve ekibinden Ege Gastronomi Projesi’ni dinliyoruz. Amaç Türkiye’nin ilk yaşayan laboratuvarı kabul edilen Tarım Teknoloji Merkezi sayesinde yeni teknolojileri sahadaki çiftçilerle buluşturmak. Yıldız ürünler seçip onlara odaklanılmasını sağlamak... Başkan heyecanla anlatıyor; bu çabaların sonucunda bir tarım teknolojileri üniversitesi kurulacak. Bu umut verici sunuma, bölgenin ürünlerinden oluşan harika bir ziyafet eşlik ediyor.
İçinde bulunduğumuz lavanta tarlasının adı da Tarla. Çeşme’de yazın en ilginç mekânlarından biri olmuş. Alaçatı’da bu yaz açılan KestelINN butik oteline ait.
Şimdilik sadece otel misafirlerine böyle özel vesilelerle hizmet veriyor. KestelINN, 7 odalı butik bir sanat oteli. Küçük, sade ama şık. Alaçatı âşığı mimar ve sanatçı Hakan Ezer tarafından tasarlanmış. Odalarda antika eşyanın yanı sıra Bedri Rahmi Eyüboğlu, Abidin Dino gibi ünlü ressamların eserleri de sergileniyor.
ÇALIŞANLAR EĞİTİM ALIYOR