Paylaş
Hollywood ile Yeşilçam arasında gidip gelen vasat bir sinema izleyicisiyim.
Sanat filmlerinden hiç çakmam. “Yüksek sinema” cahili olduğum için de sıkılırım sanat filmlerinde.
Kamera yarım saat bir çorap gösterir, sonra yavaş yavaş buğulu bir pencereye kayar, titrek mum söner, başrolün ağzından “Belki” kelimesi çıkar... Oyy.
Fakat korkunun ecele faydası yok. Değil mi ki ülkemize Cannes’dan en iyi kadın oyuncu ödülünü getirdi...
Nuri Bilge Ceylan’ın dün vizyona giren 3 saat 17 dakikalık “Kuru Otlar Üstüne” filmine gidilecek.
Adana Film Festivali’nde izleyen arkadaşımız Sayım Çınar, filmi anlata anlata bitiremiyor.
“Sesli bir kitap gibi Savaş, Türkiye panoraması izliyorsun, 3 saat boyunca gözlerini bir an bile alamıyorsun” diyor, korkum bir nebze dindi.
“Kuru Otlar Üstüne”, zorunlu Doğu görevinden sonra İstanbul’a tayin hayali kuran bir öğretmenin hikâyesini konu alıyor.
“Yalnız ve güzel adam” Nuri Bilge Ceylan, Cannes’daki basın toplantısında filmin konusu hakkında şunu söylemişti:
“Hayatımızdan memnun değilsek, nerede olursak olalım; başka yerde mutlu olabileceğimiz avuntusu bize iyi gelir...”
Yüksek sinemadan çakmam ama laftan iyi anlarım. Mutluluğun başka yerde olduğu avuntusu...
Farklı şiddetlerde de olsa hepimizin yaşadığı bir durum aslında. Başka bir coğrafyada ya da başka bir zaman diliminde mutluluk hayali yani.
Sanki bu şehir, bu hafıza, bu iklim arkamızdan gelmeyecekmiş gibi... İşin bu kısmı psikolojik, bir nevi teselli.
Bir de bunun üstüne başka türlü bir arsızlık var günümüzde. “Nerede, ne kaçırıyorum” duygusu.
Bir yerde tatildeyken, başka bir tatil yerinde ne olup bittiğini merak etmek... Bir düğündeyken, başka bir doğum gününde ne kadar eğlenildiğini düşünmek...
Önündeki yemeği yerken gözünüzün başka masaya giden tabağa kayması.
Böylece uzayıp gidiyor bu arsızlıklar.
Her yerde bulunma, her şeyi isteme, her cacığa nane olma hallenmeleri.
Yalan yok, bende de var.
Ve günümüzde bu kadar artmış olmasının sebebi de sosyal medya, kesin.
Birileri filtreleyip ballandırdıkça, sen de bir parmak çalmak istiyorsun ağzına.
Almanlar çağın ruhuna “Zeitgeist” diyor ya...
Bu da çağın telaşı bence.
Deepl’dan bakıp kendi terimimi uydurdum: Zeiteile...
Tek ilacı aşk
“Nerede, ne kaçırıyorum” telaşını dindirebilen tek şeyse aşk galiba. Sadece âşık olduğumda doğru yerde, doğru zamanda, doğru kişinin yanında olduğumu hissediyorum.
Başka yerlerde ne olup bittiği, başka insanların ne yaşadığı, başka haller umurumun ucunda olmuyor.
Olsam bile kopup kopup, kaçıp kaçıp geleceğim, en mutlu olduğum yeri biliyorum.
Emin oluyorum, sakinleşiyorum. Aşk, ey aşk... Tekrar bul beni de bitsin bu telaş.
Hakikaten de benzemiyor mu?
Avatar Atakan olarak bilinen Survivor ünlüsü Çağan Atakan Arslan, kızı Zenia’nın bir fotoğrafını paylaşıp altına da “Biraz Selda Bağcan havası var” yazdı.
Hakikaten de minik Zenia, Selda Bağcan’ın reenkarnesi gibi.
Çenesi, tombik yanakları, kaşı gözü bile benziyor; insan gülümsemeden edemiyor.
Selda Abla sever böyle işleri, bir araya gelseler de bir fotoğraf çektirseler çocuk büyüyüp değişmeden.
Paylaş