Giriş ücretsiz, festival süresince otobüs, tramvay da. Dolayısıyla bazı anlarda 50 bin kişinin toplandığı söyleniyor GastroAntep Festival alanına.
Ortalık orman yangını gibi. Izgara dumanından görüş mesafesi yer yer 3 metreye kadar düşebiliyor. Gaziantepliler hallerinden son derece memnun: Kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin-fakir, açık-kapalı... Vanilyalı tütsü muamelesi yapıyorlar bu sumaklı sis perdesine.
“Kadın” bir etkinlik bu festival.
Tıpkı şehrin belediye başkanı gibi. Salça standı da var, katmer standı da. Şerbetçi, baklavacı, pizzacı, kebapçı... Hem de hepsinden 5’er, 10’ar tane.
Ama asıl güzellik, ev kadınlarının açtığı stantlar: Ne dolmalar, ne içliler, ne yuvalamalar, ne börekler...
Sempatik mi, ziyadesiyle.
Geçen akşamsa Beşiktaş Çarşısı’nda yine tanımadığı insanlarla şarkıya durdu ünlü oyuncu.
Şarkı, Levent Yüksel’in “Bu Gece Son” parçası.
Kalabalık oldukları için sesleri de yüksek çıkıyordu.
Sempatik mi, ziyadesiyle.
Fakat herkes onlar kadar mutlu değildi bu şarkının gecenin bir yarısı bağıra çağıra söylenmesinden.
Önünde durdukları apartmandan su döküldü üzerlerine sussunlar diye.
Şimdi 4 aylık kirasını ödemeden kaçtığı iddiasıyla gündemde.
Uzi’nin ev sahibi, Bomonti Anthill’deki evden fotoğraflı bir paylaşım yaptı:
“2022 yılında Türkiye’nin en çok dinlenen sanatçısı (!) @elchavouzi’nin 4 aylık kirasını ödemeden kaçtığı ve çilingirle girebildiğimiz dairemizin durumu... Muhatabımız olan prodüktörün de sırra kadem basmış olması içler acısı. Belki utanırlar!”
Ev sahibi Elif Obdan’ın paylaştığı fotoğrafları uzun uzun inceledim.
Tahminen yaklaşık 50 metrekarelik ve yine tahminen 30-35 bin liralık bir ev.
Elif Hanım’ın bahsettiği gibi çok kötü bir durum da göremedim dairede.
Evet, boşaltıldıktan sonra temizlik yapılmamış ama kırık dökük yok. Duvarlar, yer döşemesi, ankastreler falan hasarsız.
Kronoloji hızlıca şöyle gelişti...
Kanal D’nin yeni dizisi “Dilek Taşı” yeni bir Yılmaz Güney tartışması başlattı.
Dizinin baş kahramanı Mustafa’ya (Salih Bademci) hapishanede sahip çıkan Yılmaz karakterinin, Yılmaz Güney olup olmadığı tartışıldı.
Tam da Yılmaz Güney’in 39’uncu ölüm yıldönümüydü, yazar Murathan Mungan şöyle bir paylaşım yaptı:
“İyi bir yönetmen, iyi bir oyuncu, iyi bir senarist olmasının yanı sıra sinemamızın en iyi yürüyen erkeğiydi. Bir daha kimse onun gibi boynunu hafifçe yana kırarak hüzünle bakarken, içimizin en ücra yerine dokunamadı...”
Mungan’ın bu paylaşımına Farah Zeynep Abdullah’tan sert bir yorum geldi:
“Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği... Kadın döven... Şiddet türleri açısından zengin... Etkili silah kullanan diyelim...”
Karaköy’de gündüzleri esnaf lokantası, geceleri meyhane olarak ünlenen Mahkeme Lokantası, Galaktos adında yeni bir restoran, kahvaltıcı ve şarküteri açtı. Ana restoranın hemen yanında, Perşembe Pazarı Caddesi’nin Tersane Caddesi’yle kesiştiği köşedeki mekân, kendini restomarket olarak tanımlıyor. Burada kahvaltı edebildiğiniz, yemek yiyebildiğiniz gibi alışveriş de yapabiliyorsunuz: Kamkattan, domatesten yapılan reçeller; Hatay halhalısı, Gemlik dublesi, yabanmersinli, bademli gibi 50-60 çeşit zeytin; cevizli tulum, Trakya çörekotlu, kaymaklı lor gibi 100’ün üzerinde peynir çeşidi; Rize Çamlıhemşin, Van Çatak, Pervari karakovan gibi ballar; Kayseri kavurması, füme jambon, Galaktos sucuk gibi şarküteri ürünleri; yağlar, unlar, sirkeler...
Ama önce tadıp sonra alışveriş etmek daha iyi fikir tabii. “Tanıtım aşamasında fiyatları makul tuttuk” dedikleri menüde antrikot, pirzola, şeftali kebabı gibi ızgaralar 190-390 lira; karışık, vejetaryen, margarita gibi pizzalar 120-180 lira, ıspanaklı ravioli, üç peynirli gibi makarnalar 80-120 lira; tavuklu, çizburger gibi burgerler 120-180 lira; San Sebastian, limonlu cheesecake, Rus tatlısı, panacotta gibi tatlılar 85-115; kahve çeşitleri 50-80 lira.
Bazı günler çeşit sayısı 100’ü bulan zeytinyağlı ve mezeler var. Aralarından seçip kendi tabağınızı kendiniz yaptırıyorsunuz. Miktarına siz karar veriyorsunuz, onlar da tartıp gramajına göre fiyatlandırıyorlar.
Benim gibi üç öğün et yese bıkmayacak insanların asıl ilgisini çekecek olansa kahvaltı. Dükkânda ne varsa önünüze yığdıkları serpme kahvaltı 6 kişi için 1.500 lira. Serpme dışında kendi kahvaltı tabağınızı da yaptırabiliyorsunuz, o zaman da yine seçtiklerinizin gramajına göre fiyatlandırma yapılıyor. İşin en güzel yanıysa 22.00’de kapanan Galaktos’ta, saat 21.30’da bile gitseniz kahvaltı servisi alabilmeniz.
Ceyda Düvenci’nin programına konuk olan Sinan Akçıl, ilişkilerde hiç terk edilmediğini, hep terk eden taraf olduğunu açıkladı.
Mesela ben bir Ebru Şallı olayını pek öyle hatırlamıyorum ama mesele o değil.
Bir insan neden terk etmenin hesabını tutar ki? Hadi tuttu, neden bunu açıklama ihtiyacı duyar ki?
İnsan ilişkisini “Dur o terk etmeden ben edeyim” kafasıyla yaşar mı hiç?
Bir kere en baştan “ayrılmak” yerine “terk etmek” kelimesini seçmesi de sorunlu.
Ayrıca bu marifet değil, her seferinde yanlış seçim yaptığını fark etmenin itirafı.
İmambayıldıcılar ve karnıyarıkçılar olarak bölünüverdik yine ikiye.
Demeye kalmadan Doğukan Manço patlıcandan hastanelik oldu. Anaflaktik şok seviyesinde alerjisi varmış, solunum yolu tıkanıyormuş.
Babasının şarkısı vardı zaten “Domates, Biber, Patlıcan” diye:
“Bir anda bütün dünyam karardı...”
Bu patlıcan meselesi mühim. Kim Kardashian’la röportaj yapmıştım... Ailesi Türkiye kökenli olduğu için evlerinde patlıcana (eggplant) hâlâ patlıcan dendiğini anlatmıştı.
Oraya kadar gitmişler, kuşaklardır unutmuyorlar yani patlıcanı. Mustafa Sarıgül ise patlıcanlı bir deyimle girdi topa:
“Sevgili Vedat, bak canım kardeşim sana bir şey söyleyeyim... Senin canın can da Erzincan’ınki patlıcan mı? (Pat, elini masaya vuruyor) Bırak patlıcanı, gel can Erzincan’a da tulum peynirini gör. Cimin üzümünü gör, Kemah’ın tuzunu gör! Vedat, Vedat, Vedat (Pat, pat, pat)...”
Kanal D’de başlayan “Dilek Taşı” dizisi, yeni bir tartışmanın fitilini ateşledi: Hapishane sahnelerinde gördüğümüz Yılmaz karakteri, gerçek hayattaki Yılmaz Güney mi?
Önce kısaca diziyi anlatayım ki ilk bölümü kaçıranlar da ne olup bittiğini anlayabilsin...
Mustafa (Salih Bademci) ölüm döşeğindeki eşini ameliyat ettirebilmek için patronundan para ister. Patron para vermeyi reddedince aralarında arbede çıkar ve Mustafa katil olur. O sırada hasta karısı da vefat eder. Küçük kızlarını çok zengin bir aile evlatlık alır. Mustafa ise hapiste türlü zorluklarla baş etmeye çalışıyordur...
Bu sırada ona Yılmaz adında, hapishanede kıdemli biri yardım eder... Tipi de Yılmaz Güney’e benzeyen bu karakterin, Çirkin Kral lakaplı sinemacı Yılmaz Güney olup olmadığı tartışılıyor.
Dizi, 12 Eylül döneminde geçiyor.
Yılmaz Güney’in hayatına baktım, bir yargıcı öldürdüğü için Temmuz 76’dan Ekim 81’e kadar hapis yatmış.
Yani tarihler de örtüşüyor.