Daha sonra 1972 yılında Amerika ile Çin arasındaki diplomatik ilişkiler Nixon’ın Çin ziyareti ile başladı. Bu ziyaretten hemen sonra Çin Amerika’ya iki panda gönderdi. Batı’yla ilişkilerin geliştirilmeye çalışıldığı bu dönemde İngiltere, Fransa ve Almanya’ya da aynı yıllarda hediye olarak birer panda göndermişti.
Çin bir ülke ile çok yakın ilişkiler kurmak istediğinde, panda hediye ederek başlatıyor görüşmeleri.
2017 yılında Çin’in iki panda gönderdiği ülke Almanya oldu. Resmini gördüğünüz Jian Quing bu yıl Almanya’ya gönderilen büyük pandalardan biri. Yazının sonundaki videoda Merkel ve Xi bu pandayı halka ve basına gösteriyor.
Geçtiğimiz haftalarda Almanya’nın Pekin’deki temsilcisi Çin ve Almanya arasındaki ilişkilerin tarihsel olarak en tepe noktasında olduğunu belirtti. Aynı temsilci ekonomik ve politik dinamiklerin Doğu’ya doğru kaydığını da ekledi.
Alman Dış İşleri Bakanı Gabriel de geçtiğimiz haftalarda Trump’ın politikalarının Avrupa’yı Rusya ile birlikte olmaya ittiğini belirtmişti.
Almanya ve Çin arasında hızla gelişen ilişkilerin temelinde teknoloji ve teknoloji transferi yatıyor. Yeni Ekonomi’yi Çin, Almanya’dan aldığı destekle yaygınlaştırıyor. Kasım ayındaki Merkel ve Keqiang’ın telefon görüşmesi sonrasında Çin’in yaptığı açıklamaya göre:
45 yıl önce başlayan diplomatik ilişkiler büyük bir hızla gelişiyor. 2016 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 199 Milyar doları buldu. Çin Almanya’nın en büyük ticaret ortağı haline geldi.
Adeta sihirli bir formülü ortaya koyar gibi, ortak aklın beraber oluşturduğu milli bir yol haritası bu. Bu doküman parlamentoya geçtiğimiz haftalarda sunuldu.
Bu çalışmanın adı “Endüstriyel Strateji: Geleceğin İngiltere’sini inşa etmek”.
İngiliz Başbakanı May ve Dijital Dönüşümden Sorumlu Bakan Clark son derece kapsamlı bir yol haritası ortaya koyabilmek için on ay boyunca kaliteli bir takımla çalıştı.
Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan bu yol haritasındaki hedeflerden yola çıkarak Türkiye olarak bizim nerede olduğumuza baktım.
*
Dünyanın en güçlü ekonomisi olarak İngiltere 1875’de küresel altyapı kalkınma dalgasını finanse etmişti. Ancak 1890 – 1895 aralığındaki finansal gerilemenin ardından ABD almış başını yürümüş ve dünyanın en güçlü ekonomisine dönüşmeye başlamıştı.
İngiltere’nin sürekli ders almaya çalıştığı bir dönemdir 19. yüzyıl. Sanayileşme hareketi İngiltere’de finanse edilmişti ve başlamıştı. Ancak Amerika ve Almanya yeni teknolojileri baz alarak büyüme ve gelişme için yeni milli yol haritalarını çizdiler. 20. yüzyılda Amerika dünyanın süper gücü olmuş, İngiltere çoktan takip eden konumuna geçmişti.
2017 yılında İngiltere daha
Çevik ve yenilikçi kişiler, takımlar ve ülkeler bana her zaman çok ilham vermiştir.
Yenilikçilik (inovasyon) konsepti gibi, çevik (agile) konsepti de dijital ekonominin en temel kavramlarından.
Çevik ve yenilikçi toplumlar dijital ekonomiye büyük bir ivme ile hazırlanıyorlar.
Öyle bir ivme ki onlardan biri 806’ya varmış Türkiye hala 710,000’lerde…Neden mi bahsediyorum?
*
Çin 2011 yılında Milli Patent Geliştirme (2011-2020) stratejisini ve yol haritasını ortaya koydu. Hem genel hedefler belirlenmişti, hem de 2015 için spesifik hedefler belirlemişti.
Geçtiğimiz haftalarda OECD 2017 Dijital Ekonomi raporunu açıkladı. Bilişim ve Teknoloji (BİT) devriminin yayılma sürecinin kısa bir dilimine denk gelen 2012-2015 dönemine ait bu rapordan alınacak önemli dersler var.
Bu rapor
12 – 15 yaşlarında hayatı sorgulayıp anlamaya çalıştığı o en zor ergenlik döneminde, evde bulduğu derin felsefe kitaplarını karıştırmaya başlar. Nietzsche veya Schopenhauer gibi felsefeciler ona çok karanlık ve negatif gelir. Hatta bir noktada her şey anlamını yitirmeye başlar gibi olur … Karşısına Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi isimli pozitif bir bilim kurgu romanı çıkar.
Bu kitap o genç adama doğru soruların doğru cevaplardan daha önemli olduğunu öğretir.
Bu genç daha sonra lise yıllarını büyük insanların yaptığı büyük keşiflerin hayaliyle geçirir.
Büyük hayalleri ve derin merakı olan birçok genç gibi üniversitede okumaya karar verdiği bölüm fiziktir.
O genç adam bugün dünyanın en heyecanlı projelerine, büyük maddi ve manevi riskler alarak imza atan Elon Musk’dan başkası değil.
Çocuk Musk, ilgi alanına giren kitap ve ortamlara erişimi sayesinde doğru sorularla, doğru hayalleri kurabilmiş bir girişimci bugün.
Musk’ın sürpriz Ankara ve Anıtkabir ziyareti ve sosyal medya paylaşımları ülkemizde onu daha bilinir hale getirdi. Doğrusu iki yıl önce Musk gibi Güney Afrika kökenli olup artık Amerika’da yaşayan Ashlee Vance tarafından yazılan Elon Musk biyografisini okuduğumda, acaba çocukluğunda Atatürk’ün hayatını okumuş olabilir mi diye merak etmiştim. Zira Atatürk bilimi içselleştirmiş bir deha, “Bilime göre İnsan” (Büchner), “Geleceğin Toplumu” (Grave) gibi kitaplar, okuduğu kitaplar listesinde karşımıza çıkıyor. Anıtkabir ziyareti sonrası sosyal medya paylaşımları Musk’ın Atatürk’ü gençliğinde okumuş olabileceği konusunda beni haklı çıkarmıyor mu?
Borsa’da işlem gören büyük bir teknoloji şirketinin Genel Müdür’ü son gün gerçekleşen panelde Çin’in teknoloji konusunda Amerika’yı hızla geride bıraktığını söyledi ve “derin endişelerini” paylaştı. Dijital Ekonomi’de söz sahibi olabilmek için hem yüksek kalite eğitim, hem de kaliteli mühendislerin yetişmesi çok önemlidir diye de ekliyordu.
Bende buradan yola çıkarak hem Çin’deki lider kadronun eğitimini öğrenmek, hem de Türkiye’nin dijital ekonomi için nasıl hazırlandığını anlamak üzere Türk üniversitelerinin dünya sıralamasındaki yerlerine baktım.
Çin büyük bir fenomen. İletişim ve Bilgi Teknolojileri (IBT) devriminin başladığı günden bu yana yaklaşık 40 yılda 100 kat kalkınmış bir dev. Bu fenomenin temel dinamiklerini çok iyi irdelemek gerekiyor. Zaten katıldığım tüm konferanslarda konu dönüp dolaşıp buraya geliyor.
Geçen haftaki konferansta konuşmacının argümanının temeli de Çin devlet yönetiminin teknolojiyi çok iyi içselleştirmiş olmasıydı. Hatta üst yönetim tabakasında aralarında MIT, Stanford mezunlarının bile var olmasıydı. Aynı konuşmacı, bunun karşısında Amerikan Senatosu’nda sadece bir senatörün teknolojiden anladığını ve sadece bu senatörün teknoloji konusunda anlamlı bir şekilde konuşabildiğini söylüyordu. Devletin bu eksikliğinin ülkeyi geride bıraktığını ve bırakmaya da devam edeceğini de ekliyordu, sanki dinleyenleri yeterince endişelendirmemiş gibi!
ELİT MÜHENDİSLER
Bende ilk fırsatta araştırmamı yaptım. Çin’i uzun dönemdir bilen ve takip eden birini bulmalıydım. 1972 ve 1980 yılları arasında Çin’de ticaretle uğraşmış, Boston’dan yakın tanıyıp çalıştığım Kenneth Morse’a sordum. Kenneth bugün Avrupa’dan Japonya’ya küresel şirket Genel Müdürleri’nin başvurduğu vizyoner bir teknolojist ve strateji danışmanı. Kenneth’e Çin’deki yöneticilerin profilleri 1972’den bu yana nasıldı dediğimde bana kısaca “Tüm bu yıllar içinde Çin her zaman elit mühendisler tarafından yönetildi” dedi.
Daha sonra Çin’in şu andaki liderlik kadrolarına baktım. Küresel üniversite sıralamasında ilk 5’de yer alan üniversitelerde (MIT, Stanford, Harvard, Caltech ve Cambridge) eğitim almış kişi sayısı 3’den fazla değildi. Belki de geçen haftaki konuşmacı kadar endişelenmeye gerek yoktu Silikon Vadisi için.
Merkel’in olası ortakları Hristiyan Demokrat Birlik partisi, Yeşiller ve Hür Demokrat Parti olarak görünüyor.
Siyasi görüş olarak son derece farklı kökleri olan bu 4 parti, koalisyon görüşmelerindeki konuları önceliklendirdi.
Bu listenin en başındaki konulardan biri Almanya’nın her karış toprağına yüksek hızlı İnternet’in, yani fiber ağların ivedilikle götürülmesi ve Almanya’nın dijitalizasyon konusunda ivme kazanması.
Aceleleri mi var derseniz?
Türkiye hala 100 yıl öncesinin iç meselelerini çözmekle meşgulken, başka ülkeler ve insanlar almış başlarını gidiyorlar!
*
Global platformlarda bugünlerde bir büyük sorun konuşuluyor.
Bahsedilen büyük değişim ve dönüşümden faydalanamayan insanlar çoğunlukta.
Bu oluşan yeni servete erişemeyen büyük bir grup var.
Ülkemizde gelir dağılımındaki eşitsizliğin son yıllarda giderek artıyor olmasının birçok sebebi var. Bu konuda onunla direk olarak bağlantılı değil mi?
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin erişilebilirliği kadar, bu teknolojileri kullanabilecek ve yararlanabilecek kişilerin sayısının artması da önemli.
**
Geçen temmuz ayında bir alışveriş merkezinde Steve adındaki robot kendini bir havuza atıp boğuldu. Hem de geride hiçbir not bırakmadan!
Bu olayın ardından sosyal medya da bir kişi “Bize uçan araba sözü verilmişti, ama elimizde intihar eden robotlar var” şeklinde anlamlı bir paylaşım yaptı…
Yapay zeka hayatımızdaki hemen hemen herşeyi etkileyecek bir teknoloji. Bu konunun en önemli uzmanlarından Andrew Ng yapay zekayı elektriğe benzetiyor. Elektrik enerjisi nasıl her şeyi değiştirmişse, yapay zeka da aynı şekilde insan oğlunun hayatına derin bir değişim ve dönüşüm getirecek.
Elektriğin ilk ticari kullanımı 1870’lere dayanıyor. Türkiye’nin elektrik enerjisi ile tanışması ise 1902 yılı. 1970 yılına gelindiğinde Türkiye’de elektriklenmiş köy sayısı hala SADECE yüzde 7’lerdeydi.
**
Yapay zeka olarak bilinen teknolojinin altyapısı makine öğrenmesine dayanıyor. Bu büyük bir ivme ile büyüyen bir alan. Şu anda yapay zeka konusunda eğitim almış yeterince insan yok.
5 yıl önce Stanford Üniversitesi’ndeki makina öğrenmesi dersinde 40 öğrenci ve 5 asistan vardı. En son duyduğuma göre bugünlerde aynı derste 400 öğrenci ve 40 asistan var.