Paylaş
Türkiye hala 100 yıl öncesinin iç meselelerini çözmekle meşgulken, başka ülkeler ve insanlar almış başlarını gidiyorlar!
*
Global platformlarda bugünlerde bir büyük sorun konuşuluyor.
Bahsedilen büyük değişim ve dönüşümden faydalanamayan insanlar çoğunlukta.
Bu oluşan yeni servete erişemeyen büyük bir grup var.
Ülkemizde gelir dağılımındaki eşitsizliğin son yıllarda giderek artıyor olmasının birçok sebebi var. Bu konuda onunla direk olarak bağlantılı değil mi?
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin erişilebilirliği kadar, bu teknolojileri kullanabilecek ve yararlanabilecek kişilerin sayısının artması da önemli.
**
İnsana yatırımın oldukça önemli olduğu bu dönemde, inovasyon ve girişimcilik konseptlerinin kapsayıcı olması kritik bir konu.
Burada girişimcilikten bahsettiğimde, bir web sitesi veya uygulama geliştirmiş ve bununla iyi gelir elde etmiş kişilerden bahsetmiyorum.
Burada ön plana çıkarmak istediklerim, geliştirdikleri iş modeli ve teknolojiyi kullanarak çok sayıda insanın, daha büyük imkanlara erişimini sağlayabilen girişimler.
**
Bilgi ve İletişim teknolojileri devriminin yayılma aşamasını yaşadığımız bugünlerde, bu devrimin altın çağı, aslında ileri teknolojilerin de yardımıyla herkesin bu dönüşüme dahil olmasının sağlanması ile gerçekleşecektir.
Farkında olmak zorundayız ki şu anda büyük bir dönüşümün tam ortasındayız!
Ülke olarak bu sürece Türkiye hazırlıksız yakalanmamalı.
Kendi iç meselelerimiz sürekli olarak hızımızı kesiyor. Bunun önüne geçmek zorundayız!
**
1900’lü yılların başında hayatımıza giren seri üretim ürünlerinin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını yakında görmeye başlayacağız.
Daha kişiselleştirilmiş, daha uzun ömürlü ürünler karşımıza çıkacak.
Bilgi ve İletişim teknolojileri ile bazı Türk kadın girişimciler bugün artık kırsal alanda zenginlik yaratmaya başladılar.
Örneğin özellikle büyük şehirlerde doğal veya organik olarak tanımlanan ürünlere erişimimiz kısıtlı. Sayıları giderek artan kadın girişimcilerin başlattığı Anadolu’da daha doğal koşullarda yetişmiş ürünlerin şehirlere aktarılmasıyla, daha kapsayıcı bir kalkınma hareketiyle karşı karşıya kalacağız ki bu bizi heyecanlandırmalı!
Türkiye’nin de ihtiyacı olan bu tür girişimlerin sayısının artmasıdır.
Daha yüksek kaliteli ve kapsayıcı bir kalkınma.
Anlamamız gerekiyor ki büyümede sayıdan ziyade, büyümenin arkasındaki kalkınmanın kalitesidir kritik olan.
**
Çin’in bugünlerdeki birebir odak noktası da bu: Yüksek kalite kalkınma
Geçen hafta Çin yönetiminin yaptığı açıklamaya göre bundan sonra yıllık büyüme rakamları olmayacak odak noktaları.
Bunun yerine sürdürülebilir kalkınmaya odaklanacaklar. Çin’in aklındaki kalkınmanın toplumun daha geniş kesimlerine doğru ilerlemesi ve bunun çevreye sahip çıkılarak sağlanması.
Her anlamda sürdürülebilir bir kalkınma.
Çin sonunda arzu ettiği ekonomik noktaya getirdi kendini ve artık kalkınma için yeni alanlar açmaya odaklanıyor.
2035 itibarıyla dünyanın en inovatif ülkesi olmak hedefiyle birlikte, 2050 itibarıyla dünya lideri olmayı hedefliyor.
Ordusunu yeni teknolojilerle geliştiriyor.
İleri teknolojilere inanılmaz bir yatırım söz konusu.
Bakın enteresan bir örnek paylaşacağım sizinle:
Yurt dışında eğitim gören tüm Çin’li öğrenciler son yıllarda artık mezun olur olmaz doğrudan ülkelerine dönüyorlar. Örneğin benimle birlikte MIT’den mezun olan tüm Çin’li arkadaşlarım ülkelerine döndü. O yıl 3 Türk mezun olmuştu MIT’den, şu anda Türkiye’de olan sadece bir kişi var bizden.
Ne üzücü, demek ki Türkiye bu insanları geri getirebilecek koşulları hazırlayamıyor.
**
Ülke olarak sürekli şikâyet etmekten ve mazeret bulmaktan vazgeçmenin zamanı geldi de geçiyor!
Türkler böyle bir millet de değildir zaten. Her şeyin ötesinde mücadeleci olduğumuz ortada. Kolay pes etmediğimiz de bilinir.
Sanırım zamanla çevremizden bazı kötü alışkanlıklar edindik; örneğin sürekli yakınma, şikayet etme ve pek bir şey üretememe gibi! Ama artık titreyip, kendimize gelmek zorundayız!
**
Dijital teknolojiler bazı ülkeleri büyük bir ivme ile kalkındırıyor.
Çin bunun derdinde şu anda!
Bırakın kendi topraklarımızda yetişen mercimeği, nohutu tüketmeyi, hayvanlarımızın yediği saman bile ithal edilir oldu. Halbuki ileri teknolojiler ve Anadolu’nun verimli toprakları sayesinde biz en sağlıklı ürünlerle sadece Türkiye’yi değil, komşu ülkeleri de doyuracak kaynaklara sahibiz.
Şu andaki sürekli ithalat yaklaşımı sürdürülebilir değildir. Türkiye üretimden uzaklaşmak değil, üretimini ileri teknolojiler kullanarak hızla artırmak mecburiyetindedir.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aşağıdaki kayıtta söylediği gibi …
Daha çok ve daha büyük işler yapma mecburiyet ve azminde olmalıyız!
Bizim tek milli gayemiz en medeni ülkeler seviyesine çıkmak, Türk milletinin her bir ferdinin en geniş refah kaynaklarına erişimini sağlamak olmalıdır.
Paylaş