Reşat Kutucular

Zeytinyağı müzesi

13 Ekim 2012

ONLARIN adını çok duymazsınız. Ortalıkta pek görünmezler. Az konuşur, çok çalışırlar. Üretirler. Ortaya kalıcı güzel şeyler çıkarırlar.
Her güzelliğin içinde saklı uzun bir hikaye vardır. O hikaye maddi, manevi özveriye dairdir. Emek vardır. Özen vardır. En önemlisi kararlılık ve sabır vardır.
O kahramanlar alkış falan beklemezler, ama ben böyle bir hikaye duyduğumda içimden “helal olsun, emeğinize sağlık” der, bir şekilde teşekkür etmeye çalışırım.
Geçenlerde Doçent Dr. Levent Köstem’den gelen bir mail böyle bir kahramana dairdi işte. Bilmiyorum haberiniz var mı, ama artroskopi ve diz cerrahisinde tanınmış bir hekim olan sevgili Köstem, Urla’da bir Zeytinyağı Müzesi kurma çabası içinde. Müze ve zeytin sözcükleri yan yana çok güzel duruyor. Sevgili Levent’e de çok yakışıyor.   
18 dönüm içinde yaklaşık 4.500 m2 kapalı alanı olacak müzenin. Levent Köstem, bloğunda müzenin ortaya çıkmasında büyük katkıları olan emekli öğretmen Ali Ertan İplikçi’den sitayişle bahsediyor. “Urla’da başıma gelen en güzel şeylerden biri Ertan Bey’le tanışmak” diyor. 
Projeci ve inatçı bir doktor... Konuya hakim idealist bir emekli öğretmen... Diğer katkı koyanlar... Ekip sağlam yani... Ne güzel... Müzenin açılış gününü merakla bekliyoruz. O zamana kadar da kolaylıklar diliyoruz. El veren herkese tek tek teşekkür ediyoruz...

Oyum bilişimden yana

Yazının Devamını Oku

Olumsuzdaki olumluyu bulup çıkartmak

6 Ekim 2012

 

GEÇENLERDE bir blogda yönetim danışmanlığı konusunda güçlü simlerden biri olan Peter Bregman’ın  makalesine denk geldim. İşyerinde olumsuzlukla nasıl başa çıkarsınız? Olumsuzluktan kasıt, çalışanların her şeyden şikayetçi olmaları hali. İşler iyi gidiyor olsa bile.

 Bir kere kendi olumluluğunuzu dayatmaya kalkarsanız karşı taraf “anlaşılmamaktan” şikayetçi olacaktır. O yüzden ikna etmeye çalışmayın. 

Yok, tam tersi siz de olumsuz yaklaşırsanız, bu da ortama yeni olumsuzluk ekleyecektir. Pek işe yaramayacaktır. 

O zaman ne yapılmalı? İşte Bregman’ın tavsiyeleri:    

Öncelikle neden yakındıklarını anlayın. Haklı oldukları noktaları bulun, katıldığınızı belirtin. Bu iki adım onlara güven verecek ve yalnız olmadıklarını gösterecektir. Daha sonra da olumsuz duruşun içindeki olumlu yaklaşımları bulup onları öne çıkartmaya çalışın. Birazcık olumluluk gösterse bile destekleyin. Kimse katıksız olumsuz değildir. Katıksız biri olsa bile sizin diğerlerine olumlu yaklaşımlarınız ona umut verecektir.
Makalenin orijinali için http://blogs.hbr.org/bregman/2012/09/how-to-respond-to-negativity.html

İzmir konusunda her dakika şikayetçi olan bazı dostlara bu şekilde yaklaşmaya karar verdim. Bakalım işe yarayacak mı?

Yazının Devamını Oku

Barış, hemen şimdi

29 Eylül 2012

“Okur İnisiyatifi” yaklaşık 1200 üyesi olan bir Facebook grubu.  Bu grupta okur konuşuyor. Kendi ürünlerinin reklâmını yapmak hoş karşılanmıyor.

Grup kendini şöyle tanımlıyor:  “Sevdiğimiz kitapları paylaşıp çok satılmasını, sevmediklerimizi (nedenleriyle) paylaşmayı ve tartışmayı, hatalı basımlara, kötü çevirilere itiraz etmeyi, baskısı tükenmiş olan kitapların yeniden basılması için çaba göstermeyi... ... sözün özü, okur olarak inisiyatif kullanmayı amaçlıyoruz. Ve elbette okur sayısını artırmayı...”

Grubu yakından izlemeye çalışıyorum.  Bilgilendirici, zihin açıcı paylaşımları kaçırmamak için. Bir yandan da grubun sesi daha çok duyulsun istiyorum.

Geçen hafta aktif üyelerden Nuray Önoğlu’na “grup kollektif bir köşe yazısı yazarsa Cumartesi günkü köşemi o yazıya ayırırım” dedim.  Konu serbestti. 

Teklif kabul gördü.  Konu olarak “barış özlemi ve talebi” öne çıktı.  Barışın sesi daha gür çıksın diye şimdi söz Okur İnisiyatifinde:   

       

 

Yazının Devamını Oku

Lütfen susmayın

22 Eylül 2012

 

Umut’u vuran katil aramızda.  Başka acılar yaşanmasın demek yetmiyor.  Yeni şeyler söylemek lazım, sesleri yükseltmek lazım… 

 

BİREYSEL silahlanmaya karşı Perşembe akşam üzeri Cumhuriyet Meydanı’nda bir grup insan bir araya geldi. Sevgili Sancar Maruflu ve Tuncay Eşsizhan’ın organize ettiği toplantı kalabalık olmasa bile etkileyiciydi. 
Parkta oynarken bir kurşunla hayatını kaybeden 6 yaşındaki Umut Ceylan’ın annesi ve babası oradaydı. Anne Gülhan Ceylan sesi titreyerek yaptığı konuşmada “Sizden tek bir şey rica ediyorum.  Lütfen susmayın” dedi. Konuşabildiğimiz kadar konuşacağız, yazabildiğimiz kadar yazacağız dedim içimden.
Regaip Vatansever’in müzisyen arkadaşları da oradaydı. Hatırlarsınız, o da baterist olarak çalıştığı barın otoparkında başından kurşunlanarak öldürülmüştü. 

Yazının Devamını Oku

Beynin yönettiği elin tuttuğu silah

15 Eylül 2012

Umut Vakfı’nın 2009 yılında Bireysel Silahsızlanma Günü nedeniyle açtığı fotoğraf yarışmasında renkli baskı dalında birinci olan Selami Özsoy fotoğrafı.

 

MAGANDA kurşununa kurban giden çocuklar. Bu zamanda bile devam eden tarla sınır savaşlarında öldürülenler. Sokak ortasında “indirilenler”. Sürüp giden terörle adeta yarışan bir yığın bireysel silahlı eylem!
Hakikaten yeter artık! Sevgili Deniz Sipahi’nin bu sayfalarda yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Cemal Tükel de yazdı
Bu arada devam edip giden hayat... Havada kalan silahsızlanma çağrıları... İnternette çok güvenilir veriler yok. Türkiye’de kayıtlı, kayıtsız 7.5 milyon av tüfeği olduğu söyleniyor. Bireysel silahsızlanma konusunda da çaba gösteren Umut Vakfı’nın sitesinde toplam silah sayısı için 9 milyon rakamı verilmiş.
Ayrıca her yıl 4.500 insanın bireysel silahlar yüzünden hayatını kaybettiği belirtilmiş. MKE sitesinden anlıyoruz ki her yıl yaklaşık 20 bin tabanca satılıyor. Silahlanma konusunda da 178 ülke arasında 14üncü sıradaymışız.

Yazının Devamını Oku

Trafik

8 Eylül 2012

Bizim İzmir İçin Düşünceden Eyleme (İİDE) posta grubunda “Trafik” tartışması yeniden alevlendi.  Tetikleyici mesaj sevgili Bülent Şenocak’tan geldi. Daha sonra da tartışma sevgili Necil Toktay’ın bir önerisiyle yeni bir boyut kazandı. Necil mesajında şöyle diyordu:
“... Benim aklımda bir fikir var, ama nasıl becerilir, tam bilemiyorum. Aklıma Tofaş, Renault, Toyota, Otosan, vb., diğer otomobil üreticileri ile düzenli trafik oluşturulmasına yönelik bir birlik kurmak geliyor. Bu birliğe, Shell, BP, TP, vb., diğer dağıtım şirketleri de dahil olsun. Tabii ki, TCK bu grubun üyesi olsun. Tabii ki, arzu eden medya kuruluşlar dahil edilsin. Konuya ilgi duyabilen ilgili veya ilgisiz, türlü kuruluşlar ve kişiler de dahil olurlar. Başına türlü kaza olayları gelmiş yakınını kaybetmiş, yaralanmış, insanlar, dahil olabilirler. Bir STK kuralım. Belki vardır, bilmiyorum veya İİDE böyle bir görev üstlensin.”
Trafik hepimizin sorunu... Terör gibi can alıyor... Yaralı kurtulanların fiziksel ve psikolojik sorunları oluyor. Bunların yanında zaten daha yaşanır bir İzmir için daha düzgün bir şehir içi trafiği şart.
Teknolojide trafiği iyileştirmek için artık pek çok yeni çözümler sunuyor.
Böyle bir şemsiye birlik kurulması ya da varsa sesini daha çok duyurması herkesin yararına olur.

Sultanlar ve itilen kakılanlar

Yazının Devamını Oku

TERAS MUHABBETİ

1 Eylül 2012


Sonbahar geldi.  Hava dönüyor artık. 
Tam da Haluk Şahin’in yazdığı gibi:
Sabahleyin kırlar / sırılsıklamdı çiğden / soğuk teri mi kış korkusunun 
Çeşme geceleri için de çiğ zamanı.  “Eski Çeşme” havasını hatırlatırcasına.  Yirmi yirmi beş yıl öncesinin Çeşmesi daha serin bir yerdi sanki.  Akşamları kazaksız çıkılmazdı. 
Çok bilimsel olmasa da aklıma yatan açıklama şöyle:  Binlerce ev yapıldı.  O evlerin peyzajı (çimi, bitkileri, ağaçları) nedeniyle daha nemli bir mikro klima oluştu ve Çeşme havası ısı tutmaya başladı…
Neyse, geçenlerde keyifli bir Çeşme gecesinde terasta Komşum Rıfat’la sohbet ediyorduk.  Rıfat Ankaralı bir işadamı…  Çok okuyan, çok dinleyen, çok düşünenlerden…  

Yazının Devamını Oku

Çeşme mi pahalı Münih mi

25 Ağustos 2012

BU ayın başında Habertürk’te Serdar Turgut “Herkesi Boykota Çağırıyorum” diye bir yazı yazdı. Sayın Turgut kısaca İstanbul ve Bodrumdaki restoranların müşteriyi keriz yerine koymasından şikayet ediyor ve artık dışarıda yemek yemeyeceğini belirtiyordu. Restoranları hizaya getirmek için de herkesi böyle bir boykota çağırıyordu.
Yazıyı okuduğumda içimden “ben de, ben de” diye geçirmiştim. Çeşme ve Alaçatı’daki fiyatlardan rahatsız olan bir yazlıkçı olarak. Şahsi boykotum hayata geçemedi, ama eminim ki bu bayramdan sonra özellikle Ege Bölgesi’nde boykota niyetli insan sayısı patlama yapmıştır.
Ülke olarak pahalı bir ülke olmaya başladık. Biraz ilgi gören sahil kasabalarında ise fiyatlar iyice çıldırdı. Komşum Rıfat geçen hafta bir fuar için Münih’teydi. “Almanya bile bize göre ucuz kalmaya başladı” dedi. Almanya ki bu krizde Avrupa’nın hamiliğini üstlenmiş vaziyette. Münih de Almanya en zengin kentlerinden.
Beş yıldızlı Hilton’da gecesi 150 Euro... Çeşme ve Alaçatı’daki cari otel fiyatları malum. Sabah mükemmel bir açık büfe kahvaltı almış. Alaçatı’da bir çaya 3 TL yazan kafelerdekinden pahalı değil. Münih’in en iyi lokantalarından birine gitmişler. Kişi başı 40 Euro. E biz kişi başı 50 Euro’ya alıştık bile. Otoparka 20 TL vermeye de!
Bu acayip fiyatlar tabii ki arz talep dengesi sonucu oluşuyor. Mevsimsel yığılma Çeşme’yi Münih kadar pahalı yapıyor.
Bu fiyatlar sürdürülebilir mi, orası şüpheli. Eninde sonunda kendini düzeltecektir. Ya talep tarafının “yeter” deyip geri çekilmesiyle, ya paramızın devalüe olmasıyla, ya da Yunanistan rekabeti nedeniyle... Herkes o kadar çok şikayet etmeye başladı ki. Bakalım göreceğiz...


Yazının Devamını Oku