Paylaş
Umut Vakfı’nın 2009 yılında Bireysel Silahsızlanma Günü nedeniyle açtığı fotoğraf yarışmasında renkli baskı dalında birinci olan Selami Özsoy fotoğrafı.
MAGANDA kurşununa kurban giden çocuklar. Bu zamanda bile devam eden tarla sınır savaşlarında öldürülenler. Sokak ortasında “indirilenler”. Sürüp giden terörle adeta yarışan bir yığın bireysel silahlı eylem!
Hakikaten yeter artık! Sevgili Deniz Sipahi’nin bu sayfalarda yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Cemal Tükel de yazdı.
Bu arada devam edip giden hayat... Havada kalan silahsızlanma çağrıları... İnternette çok güvenilir veriler yok. Türkiye’de kayıtlı, kayıtsız 7.5 milyon av tüfeği olduğu söyleniyor. Bireysel silahsızlanma konusunda da çaba gösteren Umut Vakfı’nın sitesinde toplam silah sayısı için 9 milyon rakamı verilmiş.
Ayrıca her yıl 4.500 insanın bireysel silahlar yüzünden hayatını kaybettiği belirtilmiş. MKE sitesinden anlıyoruz ki her yıl yaklaşık 20 bin tabanca satılıyor. Silahlanma konusunda da 178 ülke arasında 14üncü sıradaymışız.
Bu arada ülkemizdeki “özel güvenlikçi” sayısının 200 bini geçtiğini öğrendim. Bu rakam Avusturya, Belçika, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Norveç ordularının toplamına denkmiş!
Ülke olarak derin bir güvenlik kaygısı içindeyiz yani. Bir yandan silahlanıyoruz, bir yandan da özel güvenlikçi istihdam ediyoruz.
İklim bu olunca yapılan silahsızlanma çağrıları romantik kalıyor tabii. Bakalım 28 Eylül’deki bireysel silahsızlanma gününde bu kez sesler ne kadar gür çıkacak?
Şiddete yatkın bir beynin yönettiği elin tuttuğu silahla elbette uğraşmak gerekir. Bir eksik silah, bir eksik tehlike demektir.
Ama işin kaynağına da inmek lazım... O beynin şiddetle ilişkisine müdahale şart. Yoksa öyle işleyen bir beyin silah bulamazsa sopa bulur, bıçak bulur, taş bulur. Bugün yapamazsa yarın yapar yapacağını.
Bu, uzun soluklu ve zor bir süreç işte... Dil değişecek, bakış açısı değişecek, davranış değişecek... Siyaset bu tondayken... Adalet bu haldeyken... Hepimize kolay gelsin.
Az da olsa değişirdi bir şeyler
Gökhan Özgün mutlaka okuduğum köşe yazarlarındandı. Üç yıl kadar önce “Mürekkebimin Sonu” başlıklı bir yazıyla yazmayı bıraktı. Şimdilerde nerededir, ne yapıyordur bilemiyorum.
Geçenlerde bir başka mutlaka okuduğum Yıldırım Türker, Radikal’le yollarını ayırdı. Olaylı da bir ayrılış oldu. Yakında başka bir zeminde yazmaya başlar diye umuyorum.
Allahtan ki Umur Talu Habertürk’te yazmaya devam ediyor. İnsancıllığın gür sesi olarak...
Olmazdı ya, bu üçlü ülkede en çok okunan beş köşe yazarı içinde olsaydı bir şey değişir miydi? Çok farklı bir ülke olmazdık elbet. Ama azıcık da olsa “iyileşmiş olurduk” diyorum.
Öfke kontrolü
Dünya Sağlık Örgütü bir araştırma yapmış. Sonuçları ay sonunda açıklanacak. İlk sızan bilgilere göre (11-15 yaş grubu deneklerle yapılan bir araştırma bu) 34 ülke arasında en öfkeliler, en mutsuzlar bizim gençlerimiz.
Yunanistan, Romanya, Ermenistan ve İsrail’de yaşayan gençler de çok öfkelilermiş. Ukrayna, Polonya, Letonya ve Kanada’daki gençler de mutsuzmuş. Araştırmanın detayları belli değil, ancak bu sonuç sizi şaşırttı mı? Üst yaş grubuna göre gittikçe mutsuzluk ya da öfke azalıyor mudur? Vallahi sosyal medya ortamlarına, tribünlere, trafiğe falan bakarsak mutsuzluğu bilmem, ama öfkenin orada olduğunu hissedebiliriz. Öfkenin dışa vurumu yaşa göre farklılaşsa da.
O yüzden de psikologların, psikriyatristlerin ya da diğer uzmanların okullarda mümkün olduğu kadar erken yaşta gençlere “öfke kontrolü” dersleri vermesi taraftarıyım.
Bu böyle gitmez, gidemez!
Paylaş