Paylaş
BU ayın başında Habertürk’te Serdar Turgut “Herkesi Boykota Çağırıyorum” diye bir yazı yazdı. Sayın Turgut kısaca İstanbul ve Bodrumdaki restoranların müşteriyi keriz yerine koymasından şikayet ediyor ve artık dışarıda yemek yemeyeceğini belirtiyordu. Restoranları hizaya getirmek için de herkesi böyle bir boykota çağırıyordu.
Yazıyı okuduğumda içimden “ben de, ben de” diye geçirmiştim. Çeşme ve Alaçatı’daki fiyatlardan rahatsız olan bir yazlıkçı olarak. Şahsi boykotum hayata geçemedi, ama eminim ki bu bayramdan sonra özellikle Ege Bölgesi’nde boykota niyetli insan sayısı patlama yapmıştır.
Ülke olarak pahalı bir ülke olmaya başladık. Biraz ilgi gören sahil kasabalarında ise fiyatlar iyice çıldırdı. Komşum Rıfat geçen hafta bir fuar için Münih’teydi. “Almanya bile bize göre ucuz kalmaya başladı” dedi. Almanya ki bu krizde Avrupa’nın hamiliğini üstlenmiş vaziyette. Münih de Almanya en zengin kentlerinden.
Beş yıldızlı Hilton’da gecesi 150 Euro... Çeşme ve Alaçatı’daki cari otel fiyatları malum. Sabah mükemmel bir açık büfe kahvaltı almış. Alaçatı’da bir çaya 3 TL yazan kafelerdekinden pahalı değil. Münih’in en iyi lokantalarından birine gitmişler. Kişi başı 40 Euro. E biz kişi başı 50 Euro’ya alıştık bile. Otoparka 20 TL vermeye de!
Bu acayip fiyatlar tabii ki arz talep dengesi sonucu oluşuyor. Mevsimsel yığılma Çeşme’yi Münih kadar pahalı yapıyor.
Bu fiyatlar sürdürülebilir mi, orası şüpheli. Eninde sonunda kendini düzeltecektir. Ya talep tarafının “yeter” deyip geri çekilmesiyle, ya paramızın devalüe olmasıyla, ya da Yunanistan rekabeti nedeniyle... Herkes o kadar çok şikayet etmeye başladı ki. Bakalım göreceğiz...
Terörden ölenlere yanarken, trafikte yitirilen canlara üzülürken bir de yakınımızdan güzel bir insanı kaybettik. Salvador Assael, bizim Salvo, 58 yaşında beklenmedik bir anda gidiverdi.
Briçte Masterpoints sıralamasında bir numaraydı. Milli takım oyuncusuydu. Altın Büyük Ustaydı. Eski dosttu. Tanıyanlarınca hep sevilen bir adam oldu. Dün uğurladık. Nur içinde yatsın.
50 YAŞINDA BİR ADAM
Ankara Gaziosmanopaşa’daki Trilye Restoran’ın ilginç bir blog sayfası var. Bu şarkıya orada rastladım. Lynda Lemay söylüyor: “Elli Yaşında Bir Adam”.
Yine Eylül geldi, bir yaş daha atmaya az kaldı. Bizim bu yaşları, bu yaşanmışlığın verdiği olgunluğu kutsayan pek şarkı da yok ya zaten... Keşfettiğim için çok memnun oldum.
50 yaşında bir adam arıyorum,
Her düşü kurmuş, her düşü yitirmiş,
Her şeyi istemiş,
Şimdi artık ne istediğini bilen...
50 yaşında bir adam arıyorum,
Her borca girmiş, her borcu ödemiş,
Sonra yeterince para edinmiş,
Ama paradan gözleri kamaşmamış...
50 yaşında bir adam arıyorum,
Yaşamış, her tütünü içmiş,
Her içkiyi devirmiş,
Yeteri kadar kadın tanımış
Ve artık başkalarını aramayan...
50 yaşında bir adam arıyorum,
Veremeyeceklerinin farkına varmış,
Geçmişi geleceğinden fazlalaşmış,
Ama ancak şimdi yaşamaya başlamış...
50 yaşında bir adam arıyorum,
Kendini en kötüye hazırlamış,
Zamanın neleri iyileştirmeyeceğini öğrenmiş,
Çok cenazeler kaldırmış...
50 yaşında bir adam arıyorum,
Gerçeklerle yüzleşebilen,
Yalan söylememe cesaretini edinmiş,
Hislerinden kaçmamayı öğrenmiş...
50 yaşında bir adam arıyorum,
Kendini artık ciddiye almayan,
Yüzünde kırışıklıkları olan,
Beni sükunetle seven,
Ve benim için elinden gelecek her şeyi yapan,
50 yaşında bir adam arıyorum...
Paylaş