AK Parti, hem İzmir hem İstanbul Büyükşehir’i kazanırsa bu bir seçim zaferi olur.İzmir’i kazanamayıp İstanbul’u kazanırsa pek şaşıran olmaz.İstanbul’u kaybedip İzmir’i kazanırsa “gel de açıkla” durumu olur ve siyaset yorumcularına büyük iş çıkar.Hem İzmir’i, hem İstanbul’u kaybederse de iktidar partisi için sonun başlangıcı olur.İzmir için “en iyi” seçenek hangisidir peki?Dünyaya pragmatik bakıyorsanız ilk seçenek en iyisi olur. Hesaba göre İzmir artık “akıllı davranmış” olacaktır. Gücünü koruyan iktidardan daha çok destek alacaktır.Varoluşçu bir gözle bakarsanız da bu seçimin iktidar için sonun başlangıcı olması iyi bir seçenektir. Endişeli bireyler tepki vermiştir. Özgürlüklerle ilgili yıllardır telaşlanan İzmir haklı çıkmıştır.Diğer iki seçenekse daha bulanıktır. Biri mevcudun devamı, öteki ise kafası iyice karışık seçmen demektir ki, kente artı bir şey getirmez o grilik.
Kerhen ‘Evet’
AK Parti’nin İzmir’deki şansı Binali Yıldırım’ın aday olup olmayacağına bağlı. CHP dahil tüm kamuoyu da bu konunun netleşmesini bekliyor gibi.Uzaktan görünen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Binali Bey’i İzmir’e doğru ittiriyor. Binali Yıldırım da siyasetin izin verdiği ölçülerde direniyor.Kerhen aday olacak gibi...Haklı da... İzmir’de seçim kazanmak kolay değil. Sadece projeler yetmez.Özgürlüklerden dem vurmanız gerekir. Yaşam biçimine müdahaleleri eleştirmeniz beklenir. Gezi olaylarını buralarda “dış mihrak” mazeretiyle geçiştiremezsiniz. AK Parti resmi söyleminden sapmazsanız olmaz. Seçmen bunu yer mi yemez mi, o da belli olmaz.Bir başka riskse siz, İzmir’in nabzına uygun giderken Sayın Başbakan’ın mitingin birinde hiddetlenip bir çuval inciri berbat etmesidir.Bu kadar başarılı bakanlık döneminden sonra İzmir seçimini kaybetmek Binali Bey için siyaseten rencide edici olur.İzmir adaylığı bir Başbakan’la en has bakanı arasında bir kırılma noktası da olabilir. İzleyip göreceğiz.
PISA ve ötesi
“Her şeyin başı eğitim” demek yetmiyor artık. Nasıl bir eğitim önerdiğinizin de cevabını vermeniz gerekiyor.Teknolojiyi eğitime nerelerde, nasıl eklemliyorsunuz?Bilgi çağındayız. Eğitim sistemi zamanın ruhuna uygun biçimde gözden geçirilip, biçimlendirilmeli.Bizde de eğitimciler dershane tartışmaları yerine bu konularla ilgili arama konferansları, paneller, şuralar düzenliyor olmalılar.Eğitimcilerin dışındaki paydaşların da önerileri olacaktır eminim.Cevaplanması gereken o kadar soru, atılması gereken o kadar çok adım var ki.Şöyle başlayalım. Geçen hafta OECD bu yılın PISA (Uluslararası Öğrenci Başarısını Değerlendirme Çalışması) sonuçlarını açıkladı.
“
İzmir hayal üretiyor, sonra hayali gerçek sanıp peşinden koşan insanlar oluşuyor. Hayal kurmakta birinci, gerçeğe dökmekte ise sonuncu bir kent…”
Röportajlardan bir cümleyi çekip almak çok doğru değil biliyorum. Bu seferlik mazur görün.
Çarşamba günkü Hürriyet Ege’de Süleyman Arat’ın Göztepe Başkanı Hüseyin Altınbaş’la yaptığı röportajdan alıntıladım bu cümleyi.
UCU açık bir sorudur. Mustafa Kemal yaşasaydı Petkim’in özelleştirilmesine onay verir miydi?
Hayır, devletçi ve milliyetçi olduğu için vermezdi. Evet, dünyadaki gelişmelere uyum sağlar, onay verirdi. Her iki bakış açısını geliştirebilir, savları güçlendirebiliriz. Ama sonuçta bu bir tahmindir. Yanılma payı da vardır.
Nazım Hikmet 100 yaşını görseydi, 2002 yılında yapılmış kutlamalarda en ön sırada yine mülki erkanın oturmasını mı isterdi, yoksa fabrika işçileriyle bir geceyi mi tercih ederdi? Bence ona eziyet etmiş devletle kolay kolay barışamazdı. En önde başkaları otursun isterdi.
Ahmet Kaya yaşasaydı... İte kaka da olsa barışa doğru gidilmesine sevinirdi bir kere. Ama bu onu iktidarın çekim alanına sokmaz, zalimlere karşı susturmazdı. O şarkılarıyla her türlü itirazını sürdürürdü. Biraz daha ileri gideyim. Ona yapılanları susarak izleyenlerin bugünkü hezeyanlarını da yemezdi.
Oğuz Atay yaşasaydı AK Parti’li olurdu demekse hem Atay, hem de AK Parti algısında ciddi zorlama gerektiriyor.
Hayatı bu kadar zorlaştıracak, her şeyi birbirine tıkıştıracak ne var diye sormadan edemiyorum.
***
Besten barın işe git
Bu ülke cinsellikle çatışmasını aşamadı gitti. Zaman zaman yaşanan akla zarar, zamana ters tartışmalar bence hakkıyla yaşanamayan, hatta konuşulamayan cinsellikten kök alıyor.
Zira bünye kodlu, biyolojik olarak gaza basmadan duramıyor. Kültürel kodlar ise tam ters yönde işliyor, sürekli fren yapma telaşında. Yorucu bir mücadele… Erkek egemen gelenek durumu daha da zor hale getiriyor.
Maalesef evlenince de sorun hallolmuyor. O kadar basit değil çünkü. Ahlaki çerçeveyi halletmek yetmiyor.
Geçen hafta Ayvalık’ta “Zeytin Hasat Günleri”nin dokuzuncusuna katıldık.
Ticaret Odası Başkanı Rahmi Gençer bu organizasyonu iyi oturttu. Bakıyorum yıllar geçtikçe hem kemik bir katılımcı grubu oluştu, hem de şenlik daha geniş kitlelere hitap eder oldu.
Ayvalık ve zeytin birlikte insanlara iyi geliyor. Bu sefer şansımıza hava da çok güzeldi. Pazar günü kapadı ama Cumartesi körfez süt limandı.
Programa kısmen icabet edebildik. Hasadın enerjisini olduğu gibi hissettik ama. İstediğimiz sıklıkta görüşemediğimiz dostlarla hasret giderdik. Cunda havası soluyup, kafamızda güzel karelerle İzmir’e döndük.
BU ara çevreci olmayan yok.
Kimileri militan, yürekten çevreci... Doğaya zarar verecek her türlü müdahaleye inatla karşı çıkıyorlar.
Kimilerinin çevreciliğiyse daha gevşek, daha duruma bağlı... Şık bir AVM veya geniş bir yol, ya da nükleer santral falan gündeme gelince dayanamayıp yelkenleri suya indiriyorlar.
Yeni FED Başkanı Janet Yellen
FED, yani Amerikan Merkez Bankası, son küresel krizin başından bu yana hayatımızdaki en önemli ekonomik aktör. Orada aldığı kararlar buradaki fiyatlara etki ediyor.
Burada yaşanan iyiliklerin de bir kısmı FED sayesinde. Ne de olsa sisteme 3 trilyon doların üzerinde para verdi. Vermeye de devam ediyor. Patron cömert.
CEMAL Süreya’nın dediği gibi kahvaltının mutlulukla ilgisi varsa Pazar Kahvaltısı mutluluğun garantisi olmalı.
Önce köpeklerin mamasını ver... Sonra gevrekli bir kahvaltı sofrasına otur. Eşten şanslı olmak diye bir şey var.
Aferin TEMPO Dergisi’ne bu ülkede yaşamak için 90 neden saymış, birinci sırada simit. Sevgili Selim San aslında yıllar önce söylemişti bunu. Kesinlikle doğru.