9 Nisan 2008
YARGITAY kamuoyunda hep büyük dava dosyaları anılırdı son dönemde ise bir milyon dosyaya dayanan işyüküyle. Ama bu yüksek mahkemenin kamuoyunun hiç bilmediği bir yönü daha var. Yargıtay, Türkiye’nin her köşesinde, tam 70 ormanı olan tek yüksek mahkeme. Bu yönüyle de başkentin orman şampiyonu...
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emekli Başkanı Aydın Emin Özkul ve eşi Serpil hanım ise bu ormanları "gizli kahramanları". Özkul, 1968 yılında öğrenime gittiği Lozan’da, "Türkiye çöl gibi" sözünden çok etkilenip yaşamını ormana adamış. Özkul, üç gün süren tren yolculukları sırasında, Trakya’dan ayrıldıktan sonra Doğu’ya doğru gittikçe bu içerlediği sözün aslında doğru olduğunun farkına varmış. Hakimlik yaptığı Uludere’den başlayarak, Yargıtay’daki daire başkanlığına kadar her adım attığı yerin orman olması için uğraş vermiş. Yargıtay’ın görev yaptığı İstanbul, Sivas, Eskişehir ve Ankara’da "hatıra ormanları" kurulmasını sağlamış.
150 ORMANLIK REKOR
Yargıtay’daki arkadaşları ve yardımsever dostları bu konuda en büyük desteği vermiş. Yargıtay’ın maddi ve manevi katkısıyla kurulan ormanlarının sayısı 70’i bulurken, önayak olup kurulmasını sağladığı ormanların sayısı ise 150’yi aşmış. 150 orman kurulması gibi çok önemli bir rekorun sahibi olan Özkul, Yargıtay’ın bu örnek orman seferberliğini bakın şöyle anlattı:
ODAMA GİRENDEN AYAKBASTI PARASI ALIR, KUMBARAYA ATARDIM
Benim bir orman kumbaram vardı. Yargıtay’da odama giren herkesten başkanlar, üye arkadaşlarım dahil tüm dostlarımdan beş lira alır, kumbaraya atardım, o paralarla binlerce ağaç dikildi. Yargıtay’da ve çevremizde de bu konuda duyarlılık oluştu. Şimdi bir yakını ölen onun adına hatıra ormanı yapmak istiyor. Bu duyarlılık çok önemli. Çünkü evlat yetiştirmekten sonra en hayırlı iş orman yetiştirmektir. Ben 40 yıldır ömrümü ormana adadım. Hanımı ölen bir Yargıtay üyesi adına Erzurum’da 9-11 Mayıs’ta bir orman kuracağız. Bu amaçla da bir gezi yapacağız çalışması sürüyor.
ÇUBUK ORMANINA KREŞ ÇOCUKLARI BAKIYOR
Yargıtay’ın, Ankara Eseboğa’daki ormanı ise Yargıtay kreşinde kalan çocuklara emanet. Yargıtay Genel Sekreteri Ahmet Ceylani Tuğrul’un önderliğinde ve desteği ile kreşteki çocuklar ormana gözleri gibi bakıyorlar. Her baharda gidip kendileri gibi yeni fidanları elleriyle dikiyorlar.
Yargıtay’ın örnek kararları ve içtihatları gibi 1991 yılında başladığı ve 17 yıldır kendi kendine yılmadan yürüttüğü orman seferberliğinin de örnek olması dileğiyle.
İşte Ankara’daki Yargıtay hatıra ormanları
Yargıtay Genel Sekreter Yardımcısı Gürsel Kasım’ın, "Türk hukuk tarihi sürecinde Yargıtay" adlı kitabında da Yargıtay hatıra ormanlarına geniş yer ayrılmış. Bakın Yargıtay’ın tarihini anlatan kitaba Ankara’dan Türkiye’nin dört bir yanına uzanan "Yargıtay hatıra ormanları" nasıl geçmiş:
"Yargıtay’ımız Türkiye’nin doğadaki yeşilini çoğaltmayı ülkeye hizmetle eş değer tutarak, önem vermiş ve toplumu bilinçlendirme görevini kurum olarak gönüllü üstlenmiştir. 9. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Aydın Özkul’un başkanlığında başlayan ve hayata geçirilen "Yargıtay hatıra ormanlarının" sayısı mensuplarının yoğun ilgisi ile her geçen gün artmaktadır.
İlk kampanya 1991 yılı Nisan ayında 10 bin kavak ve 15 bin değiştik türden olmak üzere toplam 25 bin fidanın dikimi ile Konya Hadim kavaklar mevkiinde Yargıtay Botanik Bahçesi olarak gerçekleştirildi. Sonrasında Yargıtay’ın başlattığı hatıra ormanı geleneğinden yola çıkılarak, Hadim Merkez ve köylerinde onlarca koruluk tesis edildi. 1993 yılında Yargıtay içinde sürdürülen kampanya sonucu Muş Malazgirt’te, dört hatıra ormanı kuruldu.
Yargıtay ormanları yaratmanın güzel bir alışkanlığa dönüşmesi kuruluş ve yıldönümlerimizde yapılan etkinliklere 1993 yılında Sincan’da ’125. yıl Yargıtay Hatıra Ormanı’ oluşması eklendi. 1998 yılında Ankara-Aydınköy’de, ’Yargıtay 130. yıl hatıra ormanı’ kuruldu. 1999 Kasım ayında Ankara-Gökçeyurt köyünde ’Beşiktaşlı ve Fenerbahçeli Yargıtay mensupları hatıra ormanı’ Denizli-Acıpayam’da 2000 yılında ’Fenerbahçeli Yargıtay mensupları hatıra ormanı’ oluşturuldu. Yargıtay Ankara’da Orman Bakanlığı ile birlikte Anayasa Mahkemesi, Danıştay’ın yeraldığı yüksek mahkemelerin her biri adına oluşturulan hatıra ormanları içinde Ankara Esenboğa ilçesinde ’Yargıtay ormanını’na hayat kazandırdı"
Soru: Mahmut Esat Bozkurt Caddesi No 100 İncesu adresine kurulan baz istasyonu oturduğum 102/1 nolu dairemin üç metre yakınına kurulmuştur. Daireme bu masafede yakınlığın sağlığımıza yapacağı olumsuz etkileri gözerek, sözkonusu istasyonun kaldırılmasını istiyorum. Önce şirkete başvurdum baz istasyonunun kaldırılmasını istedim. Başka ne yapabilirim (İsmail Gürbüz)
Yanıt: Önce Ankara Valiliği’ne başvurup işlem yapılmasını isteyin. Baz istasyonu şirketini başvurunuz sonuçsuz kalırsa, yargı yoluyla istasyonun söktürülmesi yoluna gidebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku 2 Nisan 2008
BANA mail atan Bahçelievlerde bir apartmanda kiracı olan okurumun yazdıkları çok ilginç. Üst kat komşusunun, "Siz kiracısınız, çatıya anten koyma hakkınız yok. Anteni kurarsanız kiremitler kırılır, salonumun tavanına yağmur suları sızar" diye karşı çıktığını yazmış. "Ben ne yapabilirim diye" sormuş. Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, oturma (sükna) hakkına sahip olan kiracılar apartmanın garaj, teras, çamaşırhane, çamaşır kurutma alanı gibi "ortak yerlerden" diğer evsahipleri gibi arsa payı oranında yararlanabilirler. Evsahibinin "halefi" olarak ortak yerleri aynı şekilde kulanabilirler. Kiracının bu haktan yararlanmasını diğer kat malikleri yani evsahibi olan komşular engelleyemez.
ANTEN DAVASI AÇMAK MÜMKÜN
Yargıtay’ın da bu konuda, "Kiracının ortak yerlerden yararlanma hakkı vardır. Gerektiğinde bu konuda dava açabilir" şeklinde içtihat niteliği almış kararları var. Bu kararlardan biri mail atan okurumun sorduğu sorunun ve izlemesi gereken yolun yanıtı gibi. Örnek dava şöyle açılmış.
Ankara’da bir apartmanda 2 numaralı dairede kiracı olarak oturan davacı A.S, çatıya televizyon anteni kurmak istedi.Ancak buna 5 numaralı dairede oturan komşusu karşı çıktı. Bunun üzerine, A.S bu müdahalenin önlenmesi ve ortak yer olan çatıya anten koyabilmek için dava açtı. Mahkemede de davayı haklı buldu. Yargıtay da davalı, anten koydurmayan komşunun temyiz itirazını reddedip kararı oybirliği ile onadı.
KİRACILAR MERDİVENİ BİLE KULLANAMAZ
Karar ise bakın şöyle:
"Olayda davacı kat maliki değil kiracıdır ve davayı bu sıfatla açmış bulunmaktadır. Bu itibarla sorunun evvela umumi hükümlere ve Borçlar Kanunu’nun kira sözleşmesine ait hükümleri dairesinde çözümlenmesi gerekir. Borçlar Kanunu’nun 248. maddesinde belirtildiği üzere kira akdi bir şeyin kullanılmasını kiralayan tarafından kiracıya terk edilmesinden ibarettir.
Olayın niteliği bakımından bu kullanma hakkının geniş şekilde kabulü gerekir. Yani kat mülkiyeti kurulmuş bölüme münhasır olmayıp o bağımsız bölümle bağlantılı olan ortak yerlere de şamil olduğundan şüphe edilemez. Zira aksi düşüncenin kabulü ortak yerlerden olan binanın merdivenlerinden dahi kiracının faydalanmasına izin verilmemesi gibi sözleşmenin yerine getirilmesini imkansız hale sokacak bir netice doğurur."
KİRACININ DAVA HAKKI SINIRLI
Ortak yerlerin kullanmasının engellenmesi halinde kiracıların da hakimin müdahalesini isteme yani dava hakkı da var. Ancak, bu dava hakkı evsahiplerinki kadar geniş değil. Kiracılar evsahipleri gibi her türlü davayı açamıyorlar. Kat malikleri kurulunun bir kararına karşı dava açabilmeleri için özel bir çıkarlarıyla ilgili olması hak ve yararlarının doğrudan zedeleniyor olması gerekiyor. Kiracılar çatı dışında ortak yerlerden yararlanmalarını sınırlayan şu örnek durumlarda davacı olabiliyorlar:
Genel merdivenin diğer kat maliklrinden biri tarafından yararlanmalarını kısıtlar biçimde haksız işgali
İşyeri olarak kiraladıkları bağımsız bölümün kapısına veya dışarıdaki uygun bir yere tanıtı levha koymalarının engellenmesi
Kat malikleri kurulu tarafından apartmana giriş ve çıkışın haksız yere kısıtlanması, dış kapının belli saatlerde kilitlenmesi
KİRACI ÇEVRE DÜZENLEMESİ PARASINI KİRADAN DÜŞER
Eryaman’da bir sitede oturan H.T ise sitenin ortak çevre düzenlemesi bedelini kiracı olarak ödemek zorunda olup olmadığını sormuş.
Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre ortak giderlerin ödenmesinde evsahibi ile birlikte sorumlu. Ancak, sorumluluğu kira miktarı ile sınırlı ve sözleşmede aksine hüküm yoksa yaptığı ödemeyi de kiradan düşebiliyor. Bu durumda kiracı okurum da çevre düzenlemesine ilişkin ortak gidere katılıp, kiradan düşebilir. Bu konudaki yasal düzenleme ise şöyle:
"Kat maliklerinin payına düşecek gider ve avans borcundan ve gecikme tazminatından bağımsız bölümlerin birinde kira akdine oturma hakkına veya başka bir sebebe dayanarak devamlı bir şekilde faydalananlar da müştereken ve müteselsilen sorumludur. Ancak, kiracının sorumlulğu ödemekle yükümlü olduğu kira miktarı ile sınırlı olup yaptığı ödeme kira borcundan düşülür."
Yazının Devamını Oku 26 Mart 2008
BANA Dikmen’den mail atan okurumun aktardıkları hayli ilginç. Kendisi yeni yönetici. Eski yönetici olan komşusunun evine hırsız giriyor. Apartman parası olan 870 YTL’yi de soyup gidiyor. O da hesapları devrederken, para yerine evinin soyulduğuna ilişkin polis tutanağını apartman defterine koyuyor. Yeni yöneticinin maili ve sorusu bakın şöyle:
"...6 Ocak 2008 günü yapılan apartman yönetim kurulu toplantısında bir seneliğine apartman yöneticiliğine seçildim. Benden önceki yönetiminin hesaplarının kontrol edilmeden, ibra edilmesinin doğru olmadığını söyledim. Hesapların kontrolu yapıldıktan sonra tekrar yönetim kurulu toplantısı yapılarak ibra edilmesi koşuluyla yöneticiliği devir aldım. Yapılan hesap kontrolünde 870 YTL’lik eksik görüldü.
Eski yöneticinin bu zaman zarfı içinde evlerine hırsız girdiğini yönetim parasının hepsinin hırsız tarafından çalındığını bu meblağı ödeyemeyeceğini onun yerine Dikmen Karakolu’ndan alınan evlerine hırsız girdiğine dair zabıt tutanağını masraf olarak koymuş olduğu anlaşıldı.
Bu durumda kat maliklerini acil olağanüstü toplantıya çağırdım. 6 daire 2 dükkandan oluşan binamızın 06.02.2008 günü yapılan toplantısına, 4 kişi katıldı. Toplantıda, "kararlar sonunda ibra edilmiştir" şeklinde bir cümle karara koyulmadı. Bu durumda eski yöneticinin evine hırsız girerek çalmış olduğu yönetime ait paranın eski yönetici tarafından ödenmesi gerekmekte midir?"
Ben de bu ilginç maildeki soruyu Yargıtay yetkililerine danıştım. Kat Mülkiyeti Yasası’nda yöneticinin görevleri arasında, "Topladığı paraları ve avansları yatırmak ve gerektiğinde almak üzere muteber bir bankada kendi adına ve fakat ana gayrimenkulün yönetici sıfatı gösterilmek suretiyle hesap açtırılmak" da var. Apartman yöneticisinin en önemli yükümlüğü ise "hesap vermesi". Asıl olan da hesaplar kontrol edilip, "ibra" edildikten sonra yöneticiliği selefine devretmesi. Yönetici, aynı bir "vekil" gibi apartman parasının "düzgün tutmak" ve "özenli hareket etmekle" de sorumlu.
DAVA AÇABİLİRSİNİZ
Bu olayda önce yönetim planına bakın, apartman paralarına ilişkin düzenleme var mı inceleyin? Daha sonra da siz yeni yönetici olarak, sulh hukuk mahkemesinde dava açıp 870 YTL’nin ödenmesini eski yöneticiden talep etme yoluna başvurabilirsiniz. Karar ise mahkemenin olacak.
Eğer mahkeme, evine hırsız giren eski yöneticinin apartman parasına gerekli "özeni" göstermediği ve kusurlu olduğu sonucuna varırsa ödemesine hükmedebilir. Bu durumda da 870 YTL kendisinden tahsil edilebilir. Mahkemenin, soyulan eski yöneticinizi kusurlu görmemesi ve talebinizi reddi halinde ise bu parayı eski yöneticinizden alamazsınız.
Son bir not.
Sizin olayınızda yönetici "ibra" edilmemiş. Ama Yargıtay 18 Hukuk Dairesi’nin örnek kararlarına göre, "Yönetici kat malikleri kurulunca genel anlamda aklanmış olsa da zimmetinde olduğu saptanan parayı daha sonra ödemek" zorunda kalabiliyor.
İşte o örnek karar
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 38. maddesine göre yönetici kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumludur ve 39. maddeye göre de hesap vermekle yükümlüdür. Aycrıca Borçlar Yasası’nın vekillikle ilgili 386-398. maddelerindeki hükümlerin uygulanacağı kabul edilmiş bulunmaktadır. Özellikle bu yasanın 392. maddesiyle de vekil zimmetinde kalan parayı ve faizini ödemek durumundadır. Her ne kadar davalı yönetici kat malikleri kurulunca genel anlamda ibra edilmişse de bu yönetcinin zimmetinde olan paranın hesabı görülerek açık ibra niteliğinde değildir. İlk bakışta bilinmeyen ve anlaşılmayan sonradan inceleme ile saptanabilen zimmette duran borç ibra kapsamı içinde kalamayacağından, yöneticilerin zimmetinde kaldığı kesin olarak gerçekleşen bu borcun kendilerinden alınmasına karar verilmesi gerekir. Olayımızda bilirkişilerin inceleme sonucu davalalılarda kalan paranın mahkemece kendilerinden alınmasına karar verilmiş olması doğru bulunmuştur.
Danıştay da merkezden taşınıyor
ANAYASA Mahkemesi’nden sonra saldırıya uğrayan Danıştay da, merkezden taşınıyor. Danıştay, Eskişehir yolunda Bilkent Kavşağı’nda yapılması planlanan Danıştay Başkanlığı Hizmet Binası için mimari proje yarışması düzenliyor. Yarışmaya, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) üyesi mimarlar katılabilecek. Yarışma Jürisi’nin, Danışman Jüri Üyeleri, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, Danıştay Genel Sekreteri Taci Bayhan, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarı Sabri Özkan Erbakan, Müsteşar Yardımcısı Emrullah Kardeş, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü Tesisat Dairesi Başkanlığı Makine Şube Müdürü Gürsel Alkan’dan oluşacak. Yarışmanın birincilik ödülü 70 bin YTL, ikincilik ödülü 60 bin YTL, üçüncülük ödülü 50 bin YTL olarak, belirlendi. Yarışmada, mansiyona değer görülen 5 yarışmacıya 20 biner YTL, satın alma ödülü olarak da 30 bin YTL verilecek. Proje teslim tarihi 17 Haziran olacak.
Yazının Devamını Oku 19 Mart 2008
TIPTA Uzmanlık Dernekleri" adı altında tam 34 dernek 40 bin uzman doktoru temsilen "Tam Gün Yasası"na karşı merkez üssü seçtikleri Ankara’da atağa geçtiler. Önce, 29 dernek adına tam sayfa gazete ilanları verip sonra İstanbul’da basın toplantısı düzenleyerek, bu yasaya karşı çıkan uzman doktorlar, şimdi de başkentte devlet zirvesinden randevu istediler.
SON ÇARE YARGIYA BAŞVURACAKLAR
Doktorlar, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı, CHP ve MHP’den randevu talep ettiler. Ancak, randevu taleplerine hala bir yanıtta alamadılar. Tüm bu çabaları sonuçsuz kalırsa, bu uygulamaya karşı son çare yargıya başvuracaklar. Platform adına altı uzmanlık derneğinin temsilcisi profesör zirveye yasaya neden karşı çıktıklarını anlatacaklar ve bir rapor sunup uzman doktorların sorunlarını aktaracaklar.
AKDAĞ’DAN NE İSTEDİLER
Daha önce Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile görüşen doktorlar bakın ne demişler ve hangi önerileri sıralamışlardı.
Yasanın altında hekim açığı kaygısı yatıyor. Ancak bu sistem hekim açığı kapatmaz artırır
"Ya muayenehane ya hastane" demeyin.
8 saat çalışalım ancak sonra serbest çalışma izni verin.
Tek kurumda çalışmak yerine, en az iki sağlık kurumunda (Kamu veya özel) çalışma hakkı verilerek işgücü azamiye çıkarılsın.
Kamuda part-time çalışan hekimler de performans sistemi devreye sokularak çalıştığı oranda katkı payı alsın.
NEDEN KARŞI ÇIKTIKLARINI ANLATTILAR
Platform temsilcisi profesörlerle yasaya neden karşı çıktıklarını da konuştum. Savundukları ortak nokta, yasanın yarardan çok zarar getireceği, sağlıkta yeni sorunlar yaratacağı, 25 bin muayenenin kapanıp, doktorlar, hemşire, teknisyen, sekreter gibi çalışan 100 bin personelin işsiz kalacağı. Eleştirilerini de bakın şöyle dile getirdiler:
YARAR DEĞİL ZARAR GETİRİR
Türk Jinekoloji Ve Obstetrik Derneği Başkanı Prof Dr. Bülent Tıraş: Tam Gün Yasası faydadan çok zarar getirir. Türkiye’nin özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde mevcut olan ve "Mecburi Hizmet Yasası" ile kapatılmaya çalışılan hekim açığı artar. Bu açığın niteliksiz yabancı hekimlerce kapatılmaya çalışması sorunu daha da içinden çıkılmaz yapar. Yasanın altında hekim açığı kaygısı yatıyor, bu yasa açığı kapatmayıp artırır.
YAZIK OLACAK
Tıbbi Onkoloji Derneği 2. Başkanı Prof Dr. Ahmet Demirkazık: 100 bin doktor 80 bin hemşire var. Tıbbi elaman yok. Hastanelerde altyapı, donanım, cihazlar yetersiz. Ayrıca hekim kolay yetişmiyor. Bir öğretim üyesi 20 yılda yetişiyor. Ayrılırlarsa, sistem nasıl işleyecek.Daha iyi bir modele geçilebilir. Yasa böyle çıkarsa yazık olacak.
İKİ KEZ DENENDİ OLMADI
Türk Nöroloji Derneği Genel Sekreteri Prof Dr.Kubilay Varlı: Ülkemizde 1965 ve 1978 yıllarında tam gün yasası iki kez uygulanmaya çalışıldı ve başarısız olunarak, kısa sürede terk edildi. Hekimlerin rencide edildiği hiçbir sağlık politikası uzun vadede başarıya ulaşamaz. Tam gün doktoru mecbur bırakıyor. Mecbur edersen seçeneksizlik doğar. Küçük orta çaplı tedavi merkezleri yaşayamaz. Özel dal merkezleri yok olur.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde halen kısmi olarak çalışan doktorların, tam gün çalışmaya geçtiklerinde sadece 1 saat fazla çalışmış olacaklar.
Hekimlerin daha önce özel kurumlarda vermiş oldukları ek hizmetler ortadan kalkacak, işgücü kısıtlanacak. Kamu hastanelerinde hasta kuyrukları uzayacak. Bunun sonucu ve döner sermayenin kaldırılıp performans sistemine dönülmesi niteliğin değil, niceliğin sayının öne çıkması demek olacak. Hastalara vakit ayrılamayacak, tıbbi hata olasılığı artacak.
Üniversite Tıp Fakülteleri ve Eğitim hastanelerinde çalışan öğretim üyelerinin "Tam Gün Çalışma" zorunluluğu nedeniyle kuruluşlarından ayrılmalarının, hasta sağlığı açısından sorunlar çıkarmasının yanısıra, tıp fakültesi öğrencileri ile uzmanların yetişmesinde ciddi sıkıntılar yaratacak.
Hekimlerin özlük hakları zarar görecek, serbest girişimcilik ruhu ortadan kalkacak.
Yazının Devamını Oku 12 Mart 2008
BELEDİYENİN kapatmadığı çukura düşüp lastiği patlayan hasar gören otomobiliniz, araçların bozuk yolda sıçrattığı çamur yüzünden kullanılamaz hale gelen elbiseniz-kürkünüz ya da bozuk yolda topuğu kırılan ayakkabı için belediyelerden tazminat talep edebileceğinizi biliyor musunuz? ANKARA Hürriyet çok güzel bir projeye daha imza attı. "Yol ihbar hattı" sayfasıyla Ankaralıların "bozuk yol" derdine de tercüman oldu. Yollarla ilgili her türlü şikayet, bu özel sayfaya fotoğraflı yansıtılıyor. İlgili belediyenin de gazetede o fotoğrafı görünce, artık çukuru kapatması, asfaltı yapması hedefleniyor. Çok güzel bir sosyal sorumluluk projesi.
Ankaralıların, e-posta yağdırdığı "Yol ihbar hattına" gelen şikayetler birkaç başlıkta toplanıyor:
Çöken, çatlayan, bozuk asfalt yüzünden lastiği patlayan, hasar gören araçlar ve bu yüzden, meydana gelen kazalar.
Unutulan ya da üzeri kartonla kapatılan logar kapaklarını görmeyip düşüp yaralanan çocuklar, yaşlılar.
Bir arkadaşım gibi yol ortasındaki logar kapağını gece farketmeyip takla atan sürücüler
Belediyenin açıp aylarca kapatmadığı derin çukurlara düşüp yaralananlar, kolu, bacağı kırılanlar
Bozuk yollarda seyreden araçların sıçrattığı çamur yüzünden kıyafeti kullanılamaz hale gelenler
Ankara’nın küçük kesme taşlı ve bozuk kaldırımlarına topuğu takılınca düşüp yaralananlar.
ORTAK SORU NASIL DAVA AÇABİLİRİZ
Bu maillerdeki ortak soruda şu: Belediyenin "ayıplı hizmeti"nden kaynaklanan bu gibi durumlarda nasıl dava açabiliriz?Belediyenin kapatmadığı çukura düşüp lastiği patlayan hasar gören otomobiliniz, araçların bozuk yolda sıçrattığı çamur yüzünden kullanılamaz hale gelen elbiseniz-kürkünüz ya da kötü yolda topuğu kırılan ayakkabı için belediyelerden tazminat talep etme hakkınız var. Bakın şöyle:
827 YTL SINIRI
Maddi zararınız 827 YTL’nin altındaysa, yapacağınız tek şey tüketici hakem heyetine başvurmak. Bu miktarın üzerindeki maddi tazminat talepleri için Tüketici Mahkemesi ya da hukuk mahkemesine gitmek mümkün. Belediyenin "ayıplı hizmeti" nedeniyle çukura düşen kolu bacağı kırılanlar ise, maddi zararları hastane masrafları yanında mahkemeye başvurup, manevi tazminatta isteyebiliyor.
ÖNCE TUTANAKLA TESPİT SONRA DAVA
Görüşüne başvurduğum Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar da tüketicilere açacakları bu tip davalar konusunda her türlü hukuki yardıma hazır olduklarını belirtip bakın şunları söyledi:
"Yol konusunda çok sayıda şikayet geliyor. Yaya geçitleri, elektrik, telefon direkleri, tabelalar yüzünden insanlar yolda kaldırımda yürüyemez hala geldi. Kaldırımlar işgal altında. Yollar bozuk. Bunun sorumlusu da belediye. Belediyenin bu noktada görevini yapmaması ’ayıplı hizmet’ olarak nitelendirilebilir. Çünkü çukurları kapatacak, bozuk yoldaki asfaltı düzeltecek olan belediyedir.
Belediyenin açtığı çukara düşüp bacağını kırmıştır, bu çukurda otomobili ezilmiştir. Bu zarara karşı tüketicinin belediyeden maddi ve manevi tazminat talep etme hakkı vardır. Böyle bir zarara uğrayan tüketicinin önce trafiği ya da polisi çağırıp tutanak tutturması en sağlıklı yoldur. Daha sonra örneğin bacağı kırılan kişi hastane masraflarını da ekleyip maddi zararını belgeledikten sonra nakde dönüştürüp ilgili belediyeye başvuracak ve tazminat isteyecek. Örneğin zararı 3 bin YTL ise belgeleri ile belediyeye başvurup ’zararımı karşılayın. Aksi halde yasal yollara başvuracağım’ diye ihtarname çekecek. İhtirnameye olumsuz ya da hiç yanıt verilmemesi halinde, 827 YTL’nin altındaki miktarlarda hakem heyetine başvurmak gerekiyor. Bu rakamın üzerindeki tazminat talepleri ise Tüketici Mahkemesi’ne dava açmak mümkün."
CEZAİ YAPTIRIMI DA VAR Hukukun Egemenliği Derneği Başkanı Erdem Akyüz ise belediyelerin hizmet kusuru ile ilgili olarak hukuki sorumluluğu yanında cezai sorumluluğu olduğuna da dikkat çekti. Akyüz’de, tüketicilere şöyle yol gösterdi:
"Belediyenin hizmet kusuru Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkmadan önce, TCK’nın ilgili maddeleri ve Borçlar Kanunu’na göre değerlendiriliyordu. Hem hukuki hem de cezai yaptırımı var. Yeni Tüketici Kanunu, ’ayıplı hizmet’ kavramını getirdi.Tüketici, belediyenin ’ayıplı hizmeti’ nedeniyle bir şekilde, maddi bir zarara uğrarsa örneğin kolu, bacağı kırılırsa, organlarından biri zarar görür ya da ölüm olursa, iki şekilde hareket etmek gerekiyor.
Birincisi sorumlulara ceza davası açılması. Burada, doğrudan belediye kusurlu ise kusuru olan görevlilere, müteahhit taşerona iş yaptırılmışsa, o kişiler dışında kontrolden sorumlu birime savcılık, ’ölüme sebebiyet’, ’yaralanma’ veya, ’uzuv zaafı’ndan ceza davası açar. Kolu, bacağı kırılan kişi hastane masraflarıyla, iş ve güçten kalma ile manevi tazinat talebiyle hukuk davası da açabiliyor. Tüketici Mahkemelerine veya hukuk mahkemelerine açılabilecek bu davalarda ilgili belediye muhatap alınacak"
KIRILAN TOPUĞA DA TAZMİNAT
Akyüz, topuğu kırılan kürkü çamur olan kişinin de ’ayıplı hizmet-hizmet kusuru’ nedeniyle belediyeden tazminat talep edebileceğini de ekledi ve şöyle dedi:
"Burada standart bir tazminata hükmedilir. Çok pahalı bir kürk karşılığı değil normal kürk, ya da topuğu kırılan marka ayakkabı yerine standart ayakkabı fiyatı üzerinden hakem heyetleri tazminat kararı verir.
BENİM ÖNERİM
Benim önerim ise mahkemesiz çözüm. Dev çukurları seçim zamanını beklemeden asfaltlamak, bozuk yolları kaldırımları yapmak. Su, gaz, elektrik, telefon saha logar kapaklarını gelişi güzel yerleştirip kod farkı da yaratıp hem yaya hem araç trafiğine engel olmak yerine medeni ülkeler gibi davranmak. Kaldırımlara gelişi güzel yerleştirilen ve yaya hareketini zorlaştıran saha dolaplarını, kıyılara yatay bir şekilde, düzenli hatta hiç görünmeyecek şekilde yerleştirmek. Bu kuralsızlık ve gelişi güzel görünüm hem kazalara yolaçıyor hem de Ankara’mızı çirkinleştiriyor.
Yazının Devamını Oku 5 Mart 2008
BİR hakime açtığı "Haksız karar verdiniz" davasını kaybeden avukat G.Ç’nin, Ankara’da Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na kadar uzanan hukuk savaşı, temyizde avukatlara "nezaket kriteri" getiren ilginç bir karar verilmesiyle noktalandı. Kurul, nezaket kriterlerine uymayan temyiz dilekçesini, "münasebetsiz evrak" diye hiç incelemeden reddetti. Bu karar bakın nasıl verildi? Avukat G.Ç, bir müvekkili hakkında "haksız karar verdiği" iddiasıyla, davanın hakime tazminat davası açtı. Dava, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nde görüldü. Daire, hakime tazminat istemini reddetti. Bu duruma içerleyen G.Ç yılmadı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda temyize başvurdu.
İŞTE O DİLEKÇE
G.Ç dilekçesine şunları yazdı:
"Mahkeme kararlarına karşı kanun yollarının tanınmış olması, hakimlerin nasılsa kanun yolları tanınmıştır mantığından hareketle keyfi kararlar verebileceği anlamına gelmemektedir. Şekil keyfiliğin can düşmanı, özgürlüğün ikiz kardeşidir. Bunu söyleyen düşünürün haklılığı bugün de gün gibi ortadadır. Mahkemenin verdiği karar keyfiliğin hukuken himaye görmesi, özgürlüğün ise yok edilmesidir. Karardan sonra müvekkilin korkuları daha da büyümüş, adalete ve hukuka güveni kalmamıştır. Artık herkes korkmalıdır. Hatta korkudan titremelidir. Ret kararını veren hakimler de korkmalıdırlar. Çünkü bir gün onlar aleyhine de haksız ve keyfi bir karar verilebilir. Halbuki hukuk herkese lazımdır. Hukuk hakimler için de gereklidir."
"MÜNASEBETSİZ EVRAK" DİYE REDDEDİLDİ
G.Ç’nin temyiz dilekçesini Kurul, ifadeleri, "itiraz sınırlarını aşan, hakkın ortaya çıkarılması yönünden etkili olmayan, icapsız sözler" olarak nitelendirdi. Yeniden dilekçe hazırlaması için de on gün süre verdi. Yargıtay, yeni dilekçenin "nezaket ve saygı kuralları" içerisinde kalınarak ve hukuk kuralları dışına çıkılmadan hazrlanması halinde inceleneceğine de hükmetti. Avukatlara ders veren ve "nezaket kriteri" getiren ilginç karar da şöyle:
"Temyiz dilekçesinde yer alan ifadelerin, adli yazışmalarda ve özellikle Yargıtay’a verilen dilekçelerde alışılmış olmayan, itiraz sınırlarını aşan, davanın aydınlığa kavuşması, hakkın ortaya çıkarılması yönünden etkisi ve yazılmasında zorunluluk bulunmayan gereksiz (icapsız) sözler olduğu, bu nedenle ’münasebetsiz evrak’ niteliğinde bulunduğu kabul edilmiştir.
Nezaket ve saygı kuralları içerisinde kalınarak icapsız sözlere yer verilmeden ve hukuk kuralları dışına çıkılmadan sadece hukuki nedenlerin açıklanıp belirtilmek suretiyle, 10 gün içinde yeni bir dilekçe düzenlenmesi halinde inceleneceği sonucuna varılmıştır."
Ertosun haklı değil mi?
Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin evi soyulan üyesi Ali Suat Ertosun, hüküm ertelemesiyle ilgili affa karşı çıkmış ve af düzenlemelerinden sonra cezaevlerindeki hükümlü tutuklu sayılarına ilişkin bazı rakamlar vermişti. Bu rakamların bazıları ise gazetemizde yanlış yeraldı. Eski Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü de olan Ertosun’un ağzından, af düzenlemelerinin ardından cezaevlerindeki kişi sayılarındaki değişimler bakın şöyle:
"Kamuoyunda ’Rahşan Affı’ olarak adlandırılan 4616 sayılı kanun çıkmadan önce cezaevlerinde 73 bin kişi vardı. Bu aftan sonra cezaevlerindeki mevcut sayısı 49 bine indi. 5237 sayılı yeni ceza kanunu yürürlüğe girmeden önce cezaevlerinde yine 73 bin kişi vardı. Bu affın yürürlüğe girmesiyle sayı 51 bine indi. Rahşan affından 24 bin kişi, yeni TCK ile getirilen af gibi düzenlemeden 22 bin kişi faydalandı. Şimdi cezaevlerinde 95 bin kişi var. 8 Şubat’taki hüküm ertelemesi ile yine af getiriliyor. Rakamlar ortada. Bu tip düzenlemeler yanlış ve çok sakıncalı. Vatandaş artık isyan ediyor?"
Sizce de Ertosun haklı değil mi?
Çek suçlusuna af yok
n Soru: Ankara’da karşılıksız çek vermek suçundan cezaevinde yatıyorum. 8 Şubat’ta yürürlüğe giren düzenlemeden ben de yararlanabilir miyim? Öğrenmek istediğim bir başka şey de benim durumumda kaç kişi olduğu.
n Yanıt: Yanıtım malesef hayır. Hüküm ertelemesi yoluyla getirilen örtülü af karşılıksız çeki kapsamıyor. Çek Kanunu çerçevesinde, çek karşılığı ödendiği zaman dava ortadan kalkıyor. İkinci sorunuzun yanıtı da şöyle. Yargıtay’daki çek davalarının sayısı yaklaşık 60 bin. Devreden dosya sayısı 28 bin. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bekleyen dosyaların toplam rakamı ise 25.
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2008
8 Şubat’ta yürürlüğe giren temel ceza yasalarına uyum yasasının "örtülü af" getiren maddelerinden birisi son derece ilginç bir madde. 2 yılın altında cezası olan tüm suçlara "örtülü af" getiren yasa, Langırt Yasası sanıklarının yasadaki özel hüküm nedeniyle ne ertelenen ne de paraya çevrilebilen kesin hapis cezalarını da affediyor. Bu noktada bir eşitsizliğe de çözüm getiriyor. Artık, Langırt Yasası sanıklarının cezaları da ertelenebilecek.
ANKARA HAKİMİNİN HUKUK SAVAŞI
Bu konudaki hukuk savaşını ise bir sanık değil, Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesi eski Hakimi Beyazıt Boran verdi. Nasıl mı bakın şöyle:
Ankara Ulus’ta bir işhanının koridorunda sigara makinasını bir sandalyeye monte ederek, baht ve talih oyunu oynatan R.H yakalandı. R.H, 1072 sayılı "Rulet, Tilt, Langırt ve benzeri oyun alet ve makinaları Yasası"nın azizliğine uğradı. Hakkında bir yıldan az olmamak üzere hapisle dava açıldı. Bu davada Hakim Boran’ın önüne geldi.
Hakim Boran, dolandırıcılık, hırsızlık gibi yüz kızartıcı suçların cezasının bile ertelenebildiğini gerekçe göstererek, Langırt Yasası’na muhalefetten verdiği ve ancak yasa gereği erteleyemediği bir yıl hapis cezasını "6 ayı geçmemek üzere bilgisayar kursuna devam etmeye" çevirdi. Boran’ın, verdiği bu ceza o zaman bir ilkti. Boran kararında, çok daha ağır suçların cezası tecil edilirken, Langırt Yasası’a muhalefet cezasının ertelenememesinin "hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu" ve "kamu vicdanını rahatsız ettiğine" vurguladı.
ANAYASA MAHKEMESİ’NE DE BAŞVURDU
Boran bununla da kalmadı, Langırt Yasası’ndaki bu düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Ancak, Yüksek Mahkeme iptal başvurusunu oyçokluğu ile reddetti. Boran’ın bu kararı ve çabası Meclis’te yankı buldu. Ceza yasalarına uyum paketine 1072 sayılı "Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun" da alındı. Yasa ile "Langırt Yasası’ndan mahkum olanların cezaları tecil edilmez" hükmü yasa metninden çıkarıldı. Yürürlükten kaldırılan bu madde ile langırt sanıklarına da ceza ertelemesi imkanı sağlandı. Böylece Langırt sanıkları artık kesin olarak hapis cezası almaktan kurtuldu.
HANGİ SUÇLARA AF ÇIKTI
Langırt sanıklarını kesin hapisten kurtaran 5728 sayılı "Temel Ceza Yasalarına Uyum Amacıyla Çeşitli Yasalarda ve Diğer Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" 8 Şubat tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Bu yasayla, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi ve İnfaz Kanunu’nun 98-101. maddeleri değiştirildi. Bu değişiklikle, "2 yıldan az hapis cezası alan" ve "2 yıldan az hapis istemiyle yargılanan" hükümlü, tutuklu ve sanıklara, "hükmün açıklanmasının ertelenmesi" imkanı tanındı. Böylece, iki yılın altında kalan birçok suçtan mahkum olanlara tahliye ve ceza almaktan kurtuluş yolu açıldı. Langırt suçundan daha ağır olan bu suçlardan bazıları da şöyle:
"Görevi kötüye kullanmak, görevi ihmal, haksız menfaat sağlamak, hırsızlık, mala zarar vermek, cinsel taciz, ruhsatsız silah bulundurmak, adam yaralamak, hakaret, küfür, aşağılama, tehdit ve şantaj, insan üzerinde deney, konut dokunulmazlığının ihlali, haksız arama."
Şehit Cengiz Topel Otobüsü’nden şikayet var
Şehit Cengiz Topel Mahallesi’nin otobüsünden şikayet var. Mail atıp telefonla şikayet yağdıranların çoğu da kadın. EGO’ya defalarca başvurduklarını ama otobüs sorunlarının bir türlü çözülmediğinden yakınan okurlarımın şikayetleri şöyle:
1- Aldığımız bilgiye göre sadece dört otobüs sefer yapıyor. 7.30’dan 9.30’a kadar bu otobüslere binmek mümkün olmuyor. Otobüs sayısı yetersiz.
2- Önce küçük otobüs sefer yapıyor, insanlar balık istifi bindikten sonra körüklü otobüs boş gidiyor.
3- Otobüsün servis saatleri düzensiz. 45 dakikada bir otobüs konulması gerekiyor. Bu servis saatlerine uyulmadığı gibi otobüsün ne zaman geçeceği hiç belli olmuyor.
Yazının Devamını Oku 20 Şubat 2008
ANKARA Mart’ta çok önemli bir zirveye evsahipliği yapacak. ABD Ankara Büyükelçiliği ve Adalet Bakanlığı’nın işbirliği ile AB başsavcıları Ankara’da yuvarlak masa toplantısında biraraya gelip, özellikle terör suçlularının iadeleri konusunda karşılıklı yaşanan sıkıntıları masaya yatıracak. Ankara geçen hafta ilk kez bir ABD Adalet Bakanı’nı ağırladı. Micheal Mukasey, iki günlüğüne Ankara’ya geldi. IRAK ve Katar’a yaptığı ziyaretin ardından Ankara’ya gelen Mukasey, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Türk yetkililerle görüştü.
ABD’DEN İKİNCİ ÖNEMLİ ZİYARET
ABD’den Türkiye’ye son haftalarda, PKK’ya karşı mücadele ile bağlantılı ikinci ziyaretin gerçekleşmiş olması da dikkat çekiciydi. ABD Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral James Cartwright’tan sonra ABD’li Adalet Bakanı Mukasey, Ankara’da PKK’ya karşı işbirliğini görüşmek için temaslarda bulundu. Bu önemli ziyaretin ayrıntıları ise satır arasında kaldı.
İADE KONUSUNDA İŞBİRLİĞİ GELİŞTİRİLECEK
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Ankara Hakimevi’nde yapılan ve sadece Hürriyet’in görüntülediği bir saatlik kahvaltıda, Mukasey’i, ağırlandı. Toplantıda, terörle mücadelenin yanısıra PKK’lıların ve öteki terör suçlularının iadesi de gündeme geldi.
Türkiye, 150’ye yakın PKK’lının adının ve bulundukları yerlerle ilgili detaylı bilgilerin yer aldığı listeyi birçok kez ABD ve Irak yönetimine vermiş ve iadeleri istenmişti. İki ülke arasında hükümlü-tutuklu iadesi konusundaki işbirliğinin geliştirilmesi konusunda da görüş birliğine varıldı. ABD tarafı PKK ile mücadelede tam destek ve işbirliği sözü verdi.
Mukasey, Türkiye’den ayrılırken ise "Türkiye bizim tarihsel bağlarımız olan çok önemli bir müttefikimiz. ABD’nin Türkiye için güçlü bir müttefik olmaya devam edeceğini söylemek için buraya geldim. Türkiye ve ABD’nin PKK ile mücadele konusunda işbirliği devam edecek" şeklinde çok sıcak mesajlar verdi.
MART’TA YUVARLAK MASA TOPLANTISI
Ben bu işbirliğinin önümüzdeki günlerde somut bir adımı olup olmadığını da Adalet Bakanı Şahin’e sordum. Şahin de ABD’den, Türkiye’nin PKK’lılar başta olmak üzere terör suçlularının iadesinde, sorun yaşadığı AB ülkeleriyle bu sorunlarını aşabilmesi için, Mart’ta Ankara’da, "Türk-AB savcıları yuvarlak masa toplantısı" önerisi geldiğini açıkladı. Şahin bakın ne dedi:
"ABD Ankara Büyükelçiliği’nin bir önerisi var. AB üyesi ülkelerden terör suçlularının iadesi konusunda sorun yaşadıklarınızı biz aktif biçimde, Türk Adalet Bakanlığı ile birlikte Ankara’ya davet edelim. Yuvarlak masa toplantısında, bu iadelerin neden gerçekleşmediğini Türk savcılarla, AB ülkelerinin savcıları aralarında konuşsun. Biraraya gelememekten kaynaklanan sorunlar varsa aşılsın. Mart sonuna doğru onların önerdiği isimlerin de katılımı sağlanırsa, toplantı yapılacak."
Ankara şimdi bu çok önemli zirveye evsahipliği yapacağı zamanı bekliyor.
Rekabet Kurumu: Amblemin Rekabet Kanunu ile ilgisi yokHABER Müdürümüz Levent Seğmen’in, köşesinden başlattığı "Atakule figürlü amblem diğer alışveriş merkezleri açısından haksız rekabet yaratmaz mı?" tartışmasına Rekabet Kurumu da katıldı. Rekabet Kurumu İkinci Başkanı Tuncay Songör, "Bu konunun Rekabet Kanunu’nla ilgisi yok, pozitif hukuk dallarıyla ilgisi olabilir" görüşündü.
Songör, benim de köşeme taşıdığım bu tartışma üzerine aradı ve ayrıntılı şekilde bilgi verdi. Songör, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ambleminde Atakule figürünün yeralmasının diğer alışveriş merkezleri açısından haksız rekabet olup olmadığı konunun 4054 sayılı Rekabetin Korunması hakkındaki kanunun kapsamına girmediğinin altını çizdi. Songör şu açıklamayı yaptı:
"Rekabet Kanunu’yla bu konunun ilgisi yok. 4054 sayılı kanunda kapsam belirlenmiştir. Mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren teşebbüslerin rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayacı anlaşma, uygulama ve kararları ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme devralma niteliğindeki hukuki işlem ve davranışlar bu kanun kapsamına girmektedir. Dolayısıyla Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin amblem tartışması bu manada yasa ile ilgili bulunmamaktadır. Ancak, bu konu pozitif hukuk dallarıyla ilgili olabilir."
Yazının Devamını Oku