20 Ağustos 2008
ANKARA’daki kadın doğumcular mahkemelik oldu. Toplu yeni doğan ölümleri ve karton kutuda teslim edilen bebek cenazesi ile gündeme oturan Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Hastanesi’nin Başhekimi Opr. Dr. Leyla Mollamahmutoğlu’nun Türk Jinekoloji Derneği Ankara Şubesi’ne başkan seçildiği genel kurul yargıya taşındı.
Türk Jinekoloji Obstetrik Derneği, Mollamahmutoğlu’nun başkan seçildiği Ankara şubenin genel kurulunda usülsüzlük yapıldığı gerekçesiyle iptali için nöbetçi asliye hukuk mahkemesinde dava açtı. Dava dilekçesinde, genel kurula, yasaya aykırı şekilde dernek üyesi olmayan Zekai Tahir Burak Hastanesi yöneticilerinin alındığı ve kulis yaptıkları öne sürüldü.
Yedek denetim kurulu seçilmedi
Dava dilekçesinde seçimin tümüyle "kargaşa ortamında gerçekleştirildiği" ve yedek denetim kurulu üyelerinin belirlenmediği, genel kurulun organ seçimlerini tam olarak gerçekleştirememiş olmasının başlı başına iptal nedeni olduğu savunuldu. Genel merkezin davacı, Ankara şubenin davalı olduğu dava yeni adli yılda görülmeye başlanacak. Dava dilekçesindeki ilginç iddialar ise bakın şöyle:
Dernek üyesi olmayan kişiler, özellikle genel kurulu yasaya aykırı biçimde yönlendirmeye çalışan Zekai Tahir Burak hastanesi yönticileri toplantı yerine alınmış bu kişiler seçimi etkileme ve üyeleri yönlendirmek maksadıyla tüm üyelerle tek tek görüşmüşlerdir. Bu husus Dernekler Yönetmeliği’nin açık ihlalidir.
Oylama açık yapıldı, tüzüğe aykırı
Genel kurulda organların seçimlerinin gizli oy ve açık tasnifle yapılması tüzükte amir hükümdür. Bu açık ve net kurala ve toplantı sırasında dernek genel bakanının divan heyetini bu konuda bizzat yazılı olarak uyarmasına karşın oylamaların tamamının açık yapılması genel kurulun iptalini gerektirir. Dernek yönetim kurulu başkanı Prof Dr Bülent Tıraş, genel kurul sırasında oylamanın hazırlanacak kapalı kabinlerde yapılması gerektiğini içeren itiraz dilekçesi sunmuştur.
Seçim manipüle edildi, özgürlük ihlali yapıldı
Uyarıya rağmen divan başkanlığınca önlem alınmamış gizli oylama yöntemi uygulanmamış ve toplantı böyle sonuçlandırılmıştır. Dernek üyelerinden oluşan bir grubun dernek üyesi olmayan art niyetli kişilerle el ve işbirliğine girerek, şube genel kurulunda yapılan seçimi manipüle etmek üyeleri etkilemek ve özellikle üyelerin iradelerini baskı altına almak maksadıyla hareket ettiği, tüzüğü açıkça ihlal etmiş olduğu; bu yolla hem dernek tüzel kişiliğinin hem de üyelerin dernek çalışmalarına katılma hak ve özgürlüklerinin ihlali suretiyle yaptığı anlaşılmaktadır.
Kime oy verildiği görülüp denetlendi
Yazık ki, divan bir grubun üyelere lanse ettiği adaylara oy verilmesini sağlamak için giriştiği bu hukuk dışı davranış önlenememiş, üyelerin açık oy vermesine ve birtakım artniyetli kişilerin üyelerin kime oy verdikleri görüp denetlenmesine izin vermiştir. Bu hukuken kabul edilemez.
On kadın doğumcu tanık gösterildi
Davada, Başkent, Gazi, Hacettepe ve Ankara Üniversitesi tıp fakültelerinden profesör ve doçentlerin aralarında bulunduğu on ünlü kadın doğum uzmanı tanık olarak gösterildi. Kadın doğumculardan oluşan on kişilik tanık listesi şöyle:
"Prof Dr Hulusi Zeneloğlu (Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi), Prof Dr Haldun Güner (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi)Prof Dr Oya Gökmen, Prof Dr Özgür Deren (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi), Doç Dr Bülent Berker (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi), Doç Dr Bülent Gökmen (Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi) Prof Dr Sevinç Dinçer Cengiz (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi), Prof Dr Fulya Dökmeci (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi), Doç Dr Çağatay Taşkıran (Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi), Dr Orhan Aksakal."
Tartışmalı genel kurulla ilgili son sözü artık yargı söyleyecek...
Kleptoman eşten raporla boşanılacak
EŞİN cebinden habersiz para almayı "güven sarsıcı davranış" diye nitelendiren ve boşanmaya yeterli gören Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, çalma hastalığı olan kleptomaniyi ise tek başına boşanma nedeni saymadı. Yargıtay, kleptoman davalı kadın hakkında ihtisas kurulundan rapor alınarak, karar verilmesini istedi. Yargıtay, çiftin boşanma kararını da bozdu. Bakın dava nasıl açıldı:
İzmir’de oturan N.D’nin kleptoman olduğu iddiasıyla kocası M.D, aile mahkemesinde boşanma davası açtı. Mahkeme kocayı haklı görerek, çiftin boşanmasına karar verdi. Kadın kararı Yargıtay’da temyiz etti. Yargıtay boşanma kararının eksik incelemeyle verildiği gerekçesiyle hükmü bozdu. Kararda şöyle denildi:
"Olayların oluş şekli ve çalınan eşyanın niteliği çalıntının devmallığı dikkate alınarak davcalının kleptomani (çalma hastalığı) olup olmadığının anlaşılması için sağlık kurulunaü gönderilerek, bu konuda görüş alınması sonucuna göre hükmün kurulması gerektiğinin düşünülmemesi eksik inilcelemeye karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Hükmün açıklanan nedenlerle davalı kadın yararına bozulmasına"
Yargıtay’ın bu kararının ardından kadın sağlık muayenesinden geçirilecek ve mahkeme sonucuna göre yeni bir hüküm kuracak.
Yazının Devamını Oku 13 Ağustos 2008
"ÖNEMLİ olan yüz değil, ruh güzelliği" sözü evlilikler için tam bir palavraymış. Canlı örneklerini her gün her yerde görüyorum. Ama telefonda 27 yaşındaki Fatma B’nin, ağlayarak, anlattıklarına inanmadım. Kullanmak zorunda olduğu ilaçlar yüzünden kısa bir süre önce yüzü ve vücudunda tüylenme olmuş. Bu basit olay dünyasının kararmasına yetmiş. Büyük aşkla evlendiği kocası, "Senin de benim gibi sakalların çıktı. Çok çirkinleştin. Kıl yumağı gibisin, seni boşayacağım" diye tutturmuş. O da bana sordu:
"Üç yıllık evliyim. Bugüne kadar tartışmamız bile olmadı. Kocam beni yüzümde kıl çıktı diye hiç yoktan boşayabilir mi?"
Hem herşeyin bu kadar çabuk tüketilmesine hem de böylesine şekilsel düşünen insanların varlığına duyduğum şaykınlık içinde sorusunu yanıtlıyorum. Merak etmeyin, sadece bu yüzden hiçbir mahkeme boşanma kararı vermez.
Yargıtay’da boşanma nedeni saymıyor
Çünkü, kıl-tüy tek başına boşanma nedeni sayılmıyor. Eşlerinin kılına ve tüyüne takan sadece şekile takılan öteki çiftlere ve özellikle erkeklere duyurulur. Boşanmak için daha ciddi gerekçelerle dava açmak gerekiyor. Yargıtay’ın da bu konuda örnek kararları ve yerleşik içtihadı var. İçtihat kararlarından biri bakın şöyle alınmış:
İstanbul’da, Bülent T. adlı koca, Semra T. adlı karısının yüzünün kıllandığı çirkinleştiği, bu durumun da "evliliklerini çekilmez hale getirdiği" iddiasıyla boşanma davası açtı. Mahkeme, kocayı haklı bularak, genç çiftin boşanmasına hükmetti. Kadının temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi boşanma kararını oybirliği ile bozdu. Kararda, "Kadının yüzünün kıllanması olayı kanıtlamadığı gibi tedaviden kaçındığı olgusu da kanıtlanamadığından davanın reddi gerekir" denildi. Kararda şöyle:
"Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2 maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının (koca) tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesinde yeralan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek, yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır."
İstatistikler: Güzelse evlenirim
Yargıtay içtihadı böyle. Ama statistikler de gençlerin "Güzelse, yakışıklıysa evlenirim" dediklerini ortaya koyuyor. Geçen yıl Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile Türkiye İstatistik Kurumu’nun Türkiye çapında 12 bin 208 hanede 24 bin 647 kişiyle yapılan görüşmeler sonunda yaptığı araştırmanın çarpıcı sonuçları şöyle:
Ankete katılan kadın ve erkekler, evleneceği adayın "güzel" ve "yakışıklı" olmasını "şart" gibi koşuyor.
Tüm bunlardan anlaşılan şu:
"Evlilikte önemli olan ruh güzelliği devri" çoktan kapanmış...
Cinnah’ta ’karanlık kazaları’ yolda
Cinnah Caddesi uzun süredir karanlıkta. Cadde boyunca aslında akıllıca ağaçların arasına yerleştirilen ve yolu aydınlatması hedeflenen lambalar haftalardır yanmıyor. Sokak lambaları da tek yön yapılan bu işlek caddeyi aydınlatmaya yetmediği için atmosfer alacakaranlık kuşağını andırıyor. Hava karardıktan sonra Cinnah’ı çıkan sürücüler karanlıkta seyrederken, acaba önümüze yaya mı çıkacak korkusunu yaşıyor. Bu yüzden kaza ya da kazalar yaşanması da an meselesi. Büyükşehir Belediyesi, Kuğulu alt geçidini yaptıktan sonra yaya güvenliği konusunda verdiği sözleri unutmuşa benziyor.
Son 10 yıldır ölümlü kazalarda Kore’nin ardından Dünya ikinciliğini kimseye kaptırmayan Türkiye’nin 2007 yılında kaza ve ölüm oranlarındaki artışla birinci sıraya yükseldiği acı bir gerçek. OECD ülkeleri arasında bin kişiye düşen otomobil sayısı bakımından son sırada yer alan Türkiye’nin, bu sıralamada da ölümlü trafik kazalarında yine şampiyon. Böyle devam edersek, malesef trafik kazalarında şampiyonluğu kimseye kaptırmayacağa benziyoruz.
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2008
OKURUM, Ayşen B. komşularının siyah labrodor köpeğini evden attırmak için imza topladıklarını yazıp "Köpeğimi çok seviyorum gerçekten evden attırabilirler mi" diye sormuş. Ben de hem hukukçulara hem de belediye yetkililerine sordum. Bir köpeği apartmandan tahliye ettirmenin tek yolu şikayetçilerin sulh-hukuk mahkemesinde dava açıp kazanmaları. Aksi halde, polis ya da zabıta gelip evden köpek atamıyor. Bakın Ayşen B’nin maili şöyle:
"Çankaya Yıldız’da oturuyorum. Siyah Labrodor üç aylık bir dişi köpeğim var. Zararsız bir hayvan. Çok sakin. Ama komşularım hayvan düşmanı. Köpeğimi attırmak için imza toplayıp Yıldız Polis Karakolu’na gideceklermiş. Köpeğimi evden atmam için kapıma dayanıp baskı yapıyorlar. Gerçekten köpeğimi evden attırabilirler mi? Ben ne yapabilirim. Bu konunun hukuki boyutu hakkında bilgi alabilir miyim?"
Karakol ilgilenmez
Benim aldığım yanıt ise özetle şöyle:
"Semt karakolu bu konuyla ilgilenmez. Karakola gitmeleri halinde, muhmetemelen "Bizim görev alanımıza girmiyor, belediyeye başvurun" yanıtı ile karşılaşırlar. Ama köpeğinizi gürültü yaptığı gerekçesiyle Çankaya Belediyesi’ne şikayet etmeleri mümkün.
Ses ölçümü yapılır
Bu durumda belediye zabıtası gelip ses ölçümü yapar. Ses ölçümü sizin evinizde değil, şikayetçi kişinin evinde yapılır. Köpek tarafından çıkarıldığı iddia edilen sesin şikayetçi kişiyi rahatsız edecek boyutta olup olmadığı belirlenir. Ses ölçümü yasal sınır olan ve son yönetmelikte gösterilenin altında çıkarsa sorun yok. Bu rakamın üstünde çıkarsa, zabıta 135 lira para cezası kesip gidebilir. Zabıta köpeği tahliye etme yetkisine sahip değildir, sadece para cezası kesebilir.
Dava açmaları gerekir
Apartmanda oturan kişilerin kendi aralarında topladıkları imzaların ise tek başına bir yaptırım gücü yoktur. Onlar imza topladı diye siz köpeğinizi atmak zorunda değilsiniz. Bir köpeği apartmandan tahliye ettirmenin tek yolu sulh-hukuk mahkemesinde dava açmaları ve kazanmalarıdır. Köpeğiniz ancak hakim kararıyla tahliye edilebilir.
Apartmanda oturanlar eğer size baskı yapıp köpeğinizi atmanızı isterlerse, hemen semt karakoluna gidip ve "Evimin kapısına gelip rahatsız ediyorlar. Köpeğimi atmam için beni tehdit ediyorlar" diye siz şikayetçi olabilirsiniz.
Son bir bilgi. Avrupa Birliği’ne Uyum Yasaları’ndan biri olarak 2004 yılında yürürlüğe giren 5199 sayılı Hayvan Hakları Yasası gereği hakimler köpek tahliye davalarında genellikle köpek sahibinin lehine karar veriyorlar. Haberiniz olsun.
Çığırtkan simitçiye isyan
Çankaya Sancak mahallesinde oturan gazeteci arkadaşım Nurettin Kurt, hafta sonu dahil her sabah 07.00’de "simitttt, simidiii yeeee" diye nara atarak bağıran simitçilere öfkeli. Küçük oğlunun bu ses ve garaj kapısına kadar giren köpeklerin havlamasından uyuyamaz hale geldiği ve çok korktuduğunu belirterek, "Haftada bir gün dinlenme hakkımız yok mu? Hani Avrupa Birliği yasaları ile bu çığırtkanlar yasaklanacaktı" diye soruyor. Büyükşehir Belediyesi yetkileri sokakta simit satmanın zaten yasak olduğunu, çığırtkan simitçilerin tezgahlarına şikayet durumunda zabıtanın yakalayıp el koyduğunu söylediler.
Akşam inşaat yasak
ÇEVRE ve Orman Bakanlığı’nın, "Çevresel gürültünün değerlendirilmesi ve yönetimi" konulu yönetmeliği geçtiğimiz 7 Mart’ta Resmi Gazete’de yayımlayarak, yürürlüğe girdi. Satır arasında kalan hepimizin yaşamını ilgilendiren bu yönetmelik gürültü konusunda önemli düzenlemeler getiriyor. Çevre ve Orman Bakanlığı yanında diğer Bakanlıklar, Çevre ve Orman İl Müdürlükleri, yetkilendirilmiş belediye ve İl Özel İdareleri gibi birçok kurum ve kuruluş denetim hakkı tanıyor. Yetkili idaredelere gerektiğinde gürültü seviyesinin sürekli ölçülmesine yönelik sistem kurdurmasını öngören yönetemlikteki şu sınırlamalar dikkat çekiyor:
Konut bölgeleri içinde ve yakın çevresinde gerçekleştirilen şantiye faaliyetleri gündüz zaman dilimi dışında akşam ve gece zaman dilimlerinde sürdürülemez. Darbe gürültüsü 100 dBC’yi aşamayacak.
Tatil beldelerinde ve turistik alanlarda gerçekleştirilen tüm şantiye faaliyetleri büyükşehir belediyesi ve/veya il/ilçe/ilk kademe belediyesinin kararı doğrultusunda hafta sonları veya bir kaç ay süre ile tamamen durdurulabilir.
Bu maddede belirtilen işletmelerin oluşturduğu çevresel gürültüye maruz kalan kişilerin ve yaşanan şikayetlerin yoğunluğu göz önünde bulundurularak yetkili otorite tarafından Mahalli Çevre Kurul kararı doğrultusunda çalışma saati sınırlamasına, canlı müzik yayınının kaldırılması gibi faaliyet türünün değiştirilmesine, kaynakların belirlenen başka alanlara taşınmasına karar verilebilir.
Radyo, televizyon, müzik seti ve her türlü müzik aletlerini çok hassas kullanımların bulunduğu alanlar ile toplu taşıma araçlarında çalmak yasak.
Çok hassas kullanımların bulunduğu alanlarda; yüksek sesle konuşarak, bağırarak, anons sistemleri gibi ses yükseltici araçlar kullanılarak ve darbeli düzenli veya düzensiz sesler çıkararak propaganda, reklám, duyuru, tanıtım ve satış yapmak yasak.
Çok hassas kullanımların bitişiğinde, alt ve üstündeki alanlarda konser, gösteri, miting, tören festival, düğün ve benzeri gibi açık hava faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi yasak.
Konut içerisinde ve konut bahçesinde barındırılan evcil hayvanlar için, sahiplerince; çevreye yayılan gürültü seviyesi Leq gürültü göstergesi cinsinden mevcut arka plan gürültü seviyesini 5 dBA’dan fazla aşmayacak şekilde gerekli tedbirler alınır.
Yazının Devamını Oku 30 Temmuz 2008
YARGITAY son derece ilginç kararları imza atıyor. Etkili eylem suçlarında hangi aletlerin silah olup olmadığını belirliyor. Buna göre de sanıkların cezası artırılıp indiriliyor. Yargıtay son kararıyla da tuğlayı silah saymadı. Yargıtay içtihatlarına göre bakın neler silah değil:
"Sıcak su, kızgın yağ, alelade dikenli tel, tahta fırın küreği, sağlam şişe ve boru anahtarı"
Yargıtay kavga sırasında, mağdura, hayati tehlike yaratacak şekilde tuğla ile vururarak yaralama eyleminde sanığa ceza artırımı öngören "silahla yaralama" suçundan verilen mahkumiyeti bozarken bu kararı verdi. Yargıtay, bu kararıyla sanığın cezasının üçte bir oranında azalmasını imkan sağladı.Bakın dava nasıl açıldı:
Tekirdağ’da, kavgalı olduğu şahısla tartışan H.P., kavga sırasında mağdurun başına tuğla ile vurdu. Mağdur ağır şekilde yaralandı. Tutuklanan H.P’ye 5 yıla kadar hapisle "hayati tehlike yaratacak şekilde yaralamaktan" dava açıldı.
Mahkeme tuğlayı silah saydı
Yerel mahkeme, eylem sırasında kullanılan tuğlayı "silah" olarak gördü ve yarı oranında ceza artırımı ile H.P’ye 7.5 yıl hapis cezası verdi. H.P kararı temyiz etti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, kavgada kullanılan tuğlanın silah olarak kabul edilemeyeceği sonucuna vardı ve kararı H.P lehine bozdu. Mahkeme, Yargıtay’ın bozma kararına uyarsa sanığın cezası üçte bir oranında azalarak 5 yıla inecek. Kararda ise şöyle denildi:
"Suçta kullanılan tuğlanın Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) tanımı yapılan silah sayılmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, temel cezada artırım yapılması mahkumiyet kararını bozmayı gerektirmiştir"
Yumruk silah sayılmıyor
Yargıtay’ın, öteki kararları ışığında silah saymadığı eşya ve materyaller şöyle:
"Yumruk, kırık olmayan şişe, normal demir çubuk, ayakkabı çekeceği, tahta, cezve, ıstaka, küreğin ağaç kısmı, taş, namlu, bakraç, ağaç baston, cıvata, tahta yaba, av tüfeği dipçiği, şartel kolu, kol demiri, kömür karıştırıcı, boru anahtarı, niteliksiz demir, yüzük, demir kova, posa demiri, soba kapağı, sağlam çay bardağı, şemsiye, tüfek dipçiği, kornej parçası, şemsiye teli, piknik tüpü, pafta demiri, su anahtarı, soba maşası, soba demiri, soba tablası ve borusu, tabanca kabzası, bilye yatağı, demir oturak, alelade dikenli tel, mantar tabanca, kırılmamış lamba şişesi, övendire"
At nalı, çatal, kerpeten silah
Günlük hayatta mutfakta ve evde sık sık kullanılan birçok alet, tarım ve marangozluk aletleri ise silah olarak nitelendiriliyor. Silah sayılan eşyalar da bakın şunlar:
"Kırık bira şişesi, yemek çatalı ve at nalı, tırpan, çekiç, ateş küreği, İngiliz anahtarı, kazma tornavida, dirgen, hızar bıçkısı, levye, satır, balyoz, sivri soba demiri, maşa, çapa, balta, keser, orak, muşta, kama, demir zincir, pense, kırık cam, demir kiloluk, demir mala, tırnak çakısı, delici baston, çakı bıçağı, kezzap, işlenmiş demir boru, girebi, demir çapa, demir manivela, demir kerpeten, bel küreği, tüp anahtarı, bağ makası, nakış makası, demir dirhem, çelik cop, bijon anahtarı, boğma zinciri, çivili sopa, iki ağızlı yıldız anahtarı, tırmık, kunduracı bıçağı, koyun kırpma makası, ustura, demir yaba, at nalı, demir süpürge sapı, demir fıskiye kavalı, demir bükme anahtarı, testere, bıçkı."
Kötü tatile dava hakkınız var
MAİL atan okurum Aysel F. Alanya’da üç kız tatile gidip 800 YTL ödedikleri, otelin ilandakinden çok farklı çıktığını, odada klima olmadığı için 40 derece sıcakta tatil yerine çile çektiklerini yazıp, "hukuken ne yapabilirim" diye sormuş.
Okurum, zararın tazmini için Tüketici hakem heyetine başvurabilir. Hakem heyetleri, ilanda yazılanla sunulan hizmetin aynı olmaması halinde, otelleri ya da seyahet şirketlerini aldıkları parayı geri ödemeye mahkum ediyorlar. Ödediği para 800 YTL olduğu için mail atan okurum da Ankara Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurabilir.
Siz de gittiğiniz tatilde size vaat edilen hizmetleri alamamız halinde kötü tatile karşı yargı yoluna başvurabilirsiniz. Maddi zararınız 827 YTL’nin altındaysa, yapacağınız tek şey tüketici hakem heyetine başvurmak. Bu miktarın üzerindeki maddi tazminat talepleri için Tüketici Mahkemesi’ne gitmeniz gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 9 Temmuz 2008
Yargııtay, hamile kalan karısını kürtaja zorlayan kocaya hem boşanma cezası verdi hem de manevi tazminata mahkum etti. Bu karar beni telefonla arayan 6 yıllık evli olan Aylin D’nin sorularının da yanıtı. Aylin D. eşinin çocuk sahibi olmak istemediğini buna rağmen hamile kaldığını eşinin baskısına rağmen kürtaj yaptırmak istemediğini belirterek, sormuş: "Ben çocuk istediğim halde o istemiyor. ’Üç günlük dünyada bir de çocuk derdiyle uğraşamam, kafamı şişeremem. Çocukları da sevmiyorum. Sakın çocuk doğurmayı düşünme. Hamile kalırsan, kürtaj yaptırırsın’ diye karşı çıkıyor. Aramızda bu konuda derin bir fikir ayrılığı doğdu. Şimdi bir aylık hamileyim, ve eşime söylemedim. Söylersem, kürtaj yaptır diye baskı yapacak. Kendisi serbest çalışıyor, kazancı yerinde maddi durumu iyi. Evlenmeden önce bir şirkette çalışıyordum eşimin baskısıyla bıraktım. Şu anda çalışmıyorum. Kocamdan boşanmayı düşünüyorum. Tazminat ve nafaka alabilir miyim"
DAVA AÇABİLİRSİNİZ
Yanıtını ben de hukukçulara sordum. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin benzer örnek kararı ışığında, eşinize boşanma davası açmanız, manevi tazminat ve nafaka istemeniz mümkün. En kolayı eşinizle uzlaşabilirseniz, anlaşmalı boşanmanız ve bir avukata başvurmanız. Sizin için örnek oluşturabilecek benzer ve ilginç bir karara da ulaştım. "Eşini kürtaja zorlayan koca boşanmaya sebep olan hadiselerde daha ağır kusurludur" denilen bu karar bakın şöyle alınmış:
İstanbul’da yaşayan Ahmet T., hamile kalan eşinin doğum yapmasını istemedi ve bebeğin kürtajla alınması için baskı yaptı. Kocasının kürtaj konusundaki ısrarı üzerine, zor durumda kalan Kamuran T adlı kadın "evliliğini kurtarmak" için kürtaja istemeye istemeye razı oldu.
Kürtajın gerçekleşmesinin ardından psikolojisi bozulan Kamuran T eşini suçladı. Kürtaj nedeniyle çıkan tartışmaların şiddetlenmesi üzerine de kadın evi terk etti. Kamuran T, kocası Ahmet T’nin "eve dön" çağrısını da kabul etmedi ve kürtaja zorladığı için asla affetmeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Kamuran T’ye, karşı kocası Ahmet T. boşanma davası açtı.
KADIN KARŞI DAVA AÇTI
Kamuran T bunun üzerine kocasına karşı dava açarak, manevi tazminat talep etti. Mahkeme taraflar arasında, "Evlilik birliğinin temelinden sarsılması" nedeniyle boşanmaya hükmetti. Ancak, mahkeme, kadının manevi tazminat talebini reddetti. Temyiz üzerine dosya Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne geldi.
YARGITAY KADINI HAKLI BULDU
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise "Kocanın eşini kürtaja zorlamasını manevi tazminat gerekçesi" kabul ederek, tarafların ekonomik ve sosyal konumuna göre uygun tazminat ödenmesine karar verdi. Yargıtay’ın kararında, boşanmaya sebep olan hadiselerde kocanın daha "ağır kusurlu olduğunu istemediği halde kürtaja zorlanan kadının bu operasyon sonucunda manevi olarak zarara uğradığına" hükmetti. Kararda özetle şöyle:
"Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 maddesi boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür.Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Eşini kürtaja zorlayan koca boşanmaya sebep olan olaylarda daha ağır kusurludur. O halde mahkemece tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
ANLAŞMALI BOŞANMANIN ŞARTLARI
Bir yılı geçen evliliklerde anlaşmalı boşanmakta mümkün. Anlaşmalı boşanma özetle tarafların, evliliğin tüm sonuçlarını kapsayan bir protokol yapması ile gerçekleşiyor. Mahkeme ilamında protokol karara geçiriliyor. Hakimin özellikle çocukların velayeti hususunda protokole müdahale etme hakkı var. Gerekli gördüğü takdirde tarafların anlaştığı kısmı da değiştirebiliyor.
İşte boşanma nedenleri
SIK sık sorulan "Boşanma nedenleri nelerdir" sorusununun yanıtı Medeni Kanun’un 161 ve devamındaki maddelerde var. Boşanma nedeni olarak, "Zina, hayata kast pek kötü yada onur kırıcı muamele, suç işleme ve haysiyetsiz yaşam sürme, terk, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin sarsılması" sayılıyor. Anlaşmalı boşanma ve herhangi bir nedenle açılan boşanma davasının reddi üzerine üç yıl boyunca müşterek hayatın tesis edilmemesi hallerinde de boşanma gerçekleşiyor.
Beypazarı’nda buluştular
ANKARA Gazi Lisesi’nin mezunları 42 yıl sonra Beypazarı’nda buluştular. Mezunlardan Prof Dr Muharrem Gerçeker’in düzenlediği gezide, karşılaşma anı son derece renkli oldu. Aynı okulun sıralarını paylaşan Gazi liseliler, geçen yıllar nedeniyle tur otobüsünde birbirlerini tanımakta zorlandılar. Daha sonra mezun oldukları 1966 yılına geri dönüp okul anılarını tazelediler. Anımsanan isimler ve yüzlerle çok eğlenceli iki gün geçirdiler. Mezunlar önce Beypazarı Hıdırlık tepesine çıktılar. Ardından Beypazarı Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı ziyaret ettiler ve Taş Mektep’te çay içtiler. Gümüşçüler çarşısından Beypazarı gümüşü almayı da ihmal etmeyen mezunlar daha sonra Çayırhan’a geçtiler. Sarıyer Barajı’nda bir saatlik tekne tutu yaparak, yörede bulunan kuş cenneti deltasındaki kuşları ve doğal güzellikleri de seyrettiler. Nallıhan ve Ayaş’a da giden mezunlar Ankara’ya döndüler. Sık sık buluşma kararı alan Gazi Liseliler sonraki gezi rotalarını da Amasra, Kapadokya ve Elmadağ olarak belirlemeyi de ihmal etmediler.
Yazının Devamını Oku 2 Temmuz 2008
ANKARA’dan yazan genç okurum Ahmet D. nişanlısının hiçbir kusuru olmadığı halde kendisini terk ettiğini nişanda taktıkları tek taş pırlanta yüzük, set ve altın takılarla, ünlü bir modaevinde 7 bin 500 YTL’ye diktirdikleri nişan elbisesi ile diğer hediyelerin kız tarafından iadesini isteyip istemeyeceklerini sormuş. Mailinde, iki ailenin bu olay yüzünden kavgalı hale geldiğini, hediyelerin iadesine de yanaşmayan eski nişanlısı ve ailesine maddi-manevi tazminat davası açıp açamayacağını da öğrenmek istemiş. Bu soruların yanıtlarını ben de hukukçulara sordum. Bakın şöyle:
Tazminat istenebilir
Medeni Kanun’un 121. maddesine göre nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, "kusurlu" olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebiliyor. Çünkü nişanlanmanın amacı evlenmeye hazırlık ve bu dönem sonunda evlenmek. Bu nedenle haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozan kız ya da erkek tarafı tazminat ödemek zorunda kalabilir.
Davacı olabilirsiniz
Siz de kusurlu tarafın karşı taraf olduğunu savunduğunuz için davacı olabilirsiniz. Ekonomik değeri olan para ve altın takıların iadesini de isteyebilirsiniz. Ama kullanmakla ekonomik değerini yitiren nişan elbisesi, giysi, ayakkabı gibi hediyelerin iadesi mümkün olmayabiliyor.
Bir yıl içinde dava açabilirsiniz
Medeni Kanun’un 123. maddesine göre nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakkı sona ermenin üzerinden bir yıl geçince zamanaşımına uğruyor. Bu yüzden nişanın bozulması nedeniyle açılacak her türlü dava için (eşyaların geri iadesi, tazminat) bir yıl süreniz var. Aksi halde bu davalar zamanaşımına uğruyor. Haberiniz olsun.
Nişanlılardan birinin ölümü, gaipliğine hükmedilmiş olması, nişanlılardan birinin bir başkasıyla evlenmesi, cinsiyet değiştirmesi ya da aralarında kesin evlenme engellerinin ortaya çıkması gibi nedenlerle ise nişanlılık durumu doğrudan yani kendiliğinden ortadan kalkar. Nişanın bozulmasıyla ortaya çıkabilecek çeşitli hukuki durumlar ve açılabilecek olası davalarla sonuçlarının ayrıntıları da bakın şöyle:
Nişan hediyelerinin iadesi davası
Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. (Medeni Kanun 122) Hediye aynen veya milsen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. Nişanın bozulması halinde nişanlı taraflar kız ya da erkek tarafı birbirlerine verdikleri mutad dışı hediyeleri geri isteyebiliyor.
Mutad dışı hediyeler olağan dışı, sıradan olmayan ve değerli hediyeler olarak tanımlanıyor. Örneğin bir altın set, burma bilezik, tek taş pırlanta, elmas kolye ya da ev otomobil. Bu tip nişan hediyeler iade kapsamında bulunuyor.
Hediyelerin istenebilmesi için tarafların nişanın bozulmasında kusurlu olması şartı da aranmıyor. Nişanın bozulmasını isteyen taraf kusursuz olsa dahi olağan dışı ve değerli olan hediyeleri talep halinde geri iade etmek zorunda. Hediyelerin iadesini sadece taraflar değil onların anne ve babaları da talep edebiliyor.
Maddi tazminat davası
Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakárlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle de yükümlü. Örneğin düğün salonu kiralanması, düğün balosuna yönelik masraflar yapılması, beyaz eşya gibi ev eşyalarının alınması. Benzer ödemeler halinde nişanın bozulmasıyla mağdur olacak taraf bu konudaki masraflarını karşı taraftan talep edebiliyor. Tazminatın miktarı konusunda Medeni Kanun hákime takdir hakkı vermiş durumda. Hakim duruma göre uygun bir maddi tazminata hükmedebiliyor.
Manevi tazminat davası
Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini de talep edebiliyor.
Nişanın bozulması halinde manevi tazminat isteyebilmek için aranan şartlar ise şöyle:
a)Nişanı bozan tarafın kusurlu olması
b)Tazminat isteminde bulunan nişanlının nişanın bozulmasında herhangi bir kusurunun bulunmaması
c)Kusursuz olan nişanlının kişilik hakkının nişanın bozulması yüzünden saldırıya uğramış olması.
Nişanın bozulması sebebiyle manevi tazminat isteyebilmek için kişilik haklarının ağır şekilde saldırıya uğramış olması şart. Tazminat miktarını belirlemek konusunda ise takdir hakkı yine hakime ait.
Yazının Devamını Oku 25 Haziran 2008
YARGITAY, anlaşmalı boşanmada nafakaya "bütçe ayarına" vize verdi. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, anlaşmalı boşanmalarda tarafların özgür iradeleriyle yaptıkları sözleşmeye dayanarak bağlanan nafaka miktarının, değişen ekonomik koşullar karşısında azaltılabileceğine hükmetti. Kararda, "Ödeme güçlüğüne düşen nafaka yükümlüsünün (eski koca) ekonomik durumunun incelenerek, sonucuna göre nafaka miktarının yeniden belirlenmesi gerekir" denildi.
Bu karar bana mail atıp, "Artık çalışamıyorum, gelirim düştü, sadece emekli maaşım var. Eski karıma ödediğim 1500 YTL’lik nafakanın yeniden belirlenmesi için dava açabilir miyim" diye soran erkek okurum Mehmet D’nin sorusunun tam yanıtı. Okurum da örnek karardaki gibi mahkemeye başvurarak, nafaka miktarının değişen ekonomik koşullarına göre yeniden belirlenmesini isteyebilir. Bakın örnek karar şöyle alındı:
EMEKLİ OLDU NAFAKAYI ÖDEYEMEZ HALE GELDİ
İstanbul’da O.T adlı koca 1992’de karısından şiddetli geçimsizlik nedeniyle anlaşarak boşandı. Hazırlanan protokolde, karısına aylık 750 Alman Markı nafaka ödemeyi de kabul etti. Sözleşmeye dayalı nafakayı 10 yıl düzenli ödeyen O.T emekliye ayrılınca, ekonomik durumu bozuldu ve ödeme güçlüğüne düştü.
Eski koca O.T mahkemeye başvurarak, anlaşmalı boşanmadan kaynaklanan nafakanın kaldırılmasını istedi. Mahkeme, nafaka miktarının tarafların hür iradeleriyle belirlenip protokole bağlandığını, azaltılması veya kaldırılmasının, dürüstlük, iyi niyet ve doğruluk kuralıyla bağdaşmayacağını gerekçe göstererek, talebi reddetti.
YARGITAY KOCAYI HAKLI BULDU
Yargıtay temyizde, tarafların ekonomik koşullarının önemli ölçüde değişmesi durumunda, sözleşmeye dayalı nafaka yükümlülüğünün de değişebileceğine hükmetti. Kararda özetle şöyle denildi:
"Sözleşme koşulları, beklenmeyen gelişmeler nedeniyle taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, hakimin sözleşmeye müdahalesi gündeme gelebilir. Tarafların mali durumunun değişmesi iradın arttırılması veya azaltılmasını gerektirebilir. Örneğin alacaklının yoksulluğu azalmış veya ortadan kalkmış ya da borçlunun gelir durumu kötüleşmiştir. Somut olayda, nafaka yükümlüsü davacının boşanma sonrasında emekli olduğu ve gelirinin azaldığı iddia edilerek nafakanın kaldırılması istenmiştir. Bu durumda, nafaka yükümlüsü davacının ekonomik durumunun gerçekten bozulup bozulmadığı ya da ciddi oranda ödeme güçlüğü ve geçim sıkıntısı doğuracak şekilde azalıp azalmadığı ile nafaka alacaklısı davalının düzenli, güvenceli görevi nedeniyle gelir sahibi olup olmadığı araştırılmadan karar verilemez. Tarafların sosyal ve ekonomik durumları tüm delillerle birlikte incelenip, sonuca göre hüküm kurulması gerekir."
ZENGİN ÇOCUK DA ÖDEYECEK
Aynı dairenin nafaka ile ilgili yeni ve ilginç bir kararı daha var. Bu karar ise zengin çocuklara, yardım etmedikleri takdirde yoksulluğa düşecek olan anne, baba gibi yakın aile bireylerine "yardım nafakası" ödeme yükümlülüğü getiriyor. Kredi borçları yüzünden emekli maaşına haciz konan 70 yaşındaki babaya zengin oğlunun "yardım nafakası" ödemesi gerektiğine hükmeden karar ise şöyle alındı:
OĞLUNA NAFAKA DAVASI AÇTI
Baba, bankalara olan kredi kartı borcu yüzünden SSK’dan aldığı emekli aylığının haczedildiğini, aylık gelirinin 225 YTL olduğunu, yüksek gelir sahibi ve refah içerisindeki oğlundan kendisine aylık 2 bin 250 YTL, halen 7. sınıf öğrencisi olan küçük oğlu için de 750 YTL yardım nafakası bağlanması için dava açtı. Davalı oğul, babasının dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanmak suçlarından dolayı mahkum olduğunu, İstanbul Defterdarlığı’na başvurarak kendisini ihbar ettiğini, ölümle tehdit ve hakaret suçlarından yargılandığını, yanında çalışan hizmetçisinden evlilik dışı çocuğu olduğunu ve bu nedenlerle yardım nafakası isteyemeyeceğini savundu.
MAHKEME REDDETTİ YARGITAY BOZDU
Mahkeme, taraflar arasındaki aile bağlarının, babanın kusuru ile ortadan kalktığını, davacı babanın, oğlunu ölümle tehdit suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığını ve aile bağlarının temelinden sarsıldığına dikkat çekti. Mahkeme, aile birliğinin sağladığı hak ve yükümlülüklerin ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Temyizde kararı bozan ve oğlunun babaya "yardım nafakası" ödemesi gerektiğine hükmetti. Bu karar özetle şöyle:
"Medeni Kanun’un 336. maddesi uyarınca, korunmaya muhtaç kişilerin bakımı bununla yükümlü kurumlar tarafından sağlanır. Bu kurumlar, yaptıkları masrafları nafaka yükümlüsü hısımlarından isteyebilir. Yasanın bu hükmü de gözetildiğinde, nafaka yükümlülüğünün yasanın emrettiği ve özellikle refah içerisinde olan altsoy (oğul) için kaçınılmaz bir yükümlülük olduğu görülmektedir.
Yardım nafakası, zarurete düşen hısmın yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu yardım isteğidir. Yardım nafakası isteyenin kusuru ile yardıma muhtaç duruma düşmüş olması, yükümlüyü borcundan kurtarmamaktadır. Aile bağlarının herhangi bir nedenle zayıflamış olması da yükümlülüğü ortadan kaldıran bir neden olarak düzenlenmemiştir. Yardım nafakasının koşulları objektiftir ve bu koşulların gerçekleşmesi halinde nafaka borcu doğmaktadır.
Aileye karşı vazifelerini ağır surette ihmal edenlerin, nafaka isteyemeyeceği Medeni kanun’un 510. maddesi uyarınca kabul edilmektedir. Uygulamada, aile bağlarının temelinden sarsılması halinde nafaka yükümlülüğünün ortadan kalkacağı kabul edilmektedir.
Davacı 70 yaşlarında, nafaka yükümlüsü oğul refah içerisindedir. Aile bağları babanın kusuru ile zayıflamıştır. Ne var ki, Medeni Kanun’un 2. maddesindeki dürüstlük kuralı, bu koşullarda davalı oğlun nafaka yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmemelidir. Oğlun, yardıma muhtaç duruma gelmiş olan babasına karşı asgari yaşama giderlerini karşılama borcu, dürüstlük kuralı gereği ortadan kaldırılamaz. Aksini gerektirir. Zira, altsoyun (oğlun) üstsoya (babaya) karşı yardım yükümlülüğü ile üstsoyun altsoya karşı olan yardım yükümlülüğünün ahlaki, geleneksel ve toplumsal nedenleri farklıdır."
Yazının Devamını Oku 18 Haziran 2008
TELEFON dinleme artık sektör olurken, gazete ilanlarıyla bile bu programlar satılıyor. Cep telefonlarına kurulan casus yazılımla eşinizin, sevgilinizin, yakınlarınızın, çocuklarınızın cebini dinlemek mümkün. Bedeli de sadece 1500 YTL. Bana bir okurum mail atıp sormuş. "Gazete ilanlarıyla bile artık bu programlar satılıyor. İnternette, çarşıda pazarda da var. Bu tip dinleme suç değil mi?" diye.
Ben de bu konuyu Maltepe Üniversitesi idare hukukçusu Prof Dr Ülkü Azrak’la konuştum. Azrak, dinleme ve izlemenin hakim kararıyla yapılabileceğini haksız izlenen ve dinlenen kişinin dava açabileceğini belirtiliyor. Bu dinleme aletleriyle ilgili ise Prof Azrak’ın çarpıcı tespitleri ve uyarıları ise bakın şöyle:
Dinleme aletleri satılıyor
Son olaylarla dinleme cihazlarının sadece emniyet makamlarının elinde bulunmadığı ortaya çıktı. Bana bir emniyet görevlisi bu dinleme cihazların İstanbul’da Perpa’da özel kişilere 500-1000 lira arasında satıldığını anlattı. İlanla da bu cihazlar satılıyor. Herkes bu cihazları alabilir bir başkasını dinleyebilir. Ama gözden kaçırılan çok önemli bir konu var. Bu çok ağır bir suç. Bu suçu işleyen satış yerlerine polis müdahale etmedi.
Almanya’da böyle bir olay oldu. Minik bir dinleme cihazı vitrinde satışa arz edildi. Derhal Alman Emniyeti harekete geçti, birkaç gün dükkana kapatma cezası verdiler, müsdare edip cihazın satışını da önlediler. Dükkan sahibi mahkemeye gitti. Mahkeme, Almanya’da idarenin bu müdahalesini hukuka uygun buldu.
Türkiye’de de müsadere yoluna gidilmeli
Bence Türkiye’de nerede Ankara, İstanbul farketmez, böyle cihazlar özel kişilere satılıyorsa, derhal müsadere yoluna gidilmesi ve idarenin müdahale etmesi lazım. Daha sonra da mahkeme kararıyla bu cihazlara el konulmalı.
İdare de suçlu duruma düşer
Bunu yapmazsa idare suçlu. Çünkü bu suç aletini satmaktan başka birşey değil. Suç aletini satıyor ve idare birşey yapmıyorsa, buna gözyummaktan onlar da suçlu. Bunları normal olarak nasıl sokuyorlar? Kaçak mı araştırılması lazım.
Göz göre göre suç işleniyor
Örneğin ben de böyle bir dinleme cihazı alırım. Valinin yakınında bir işyeri kiralarım, Valiyi de emniyet müdürünü de dinlerim. Cihazlar 500 metre öteden dinlemeye imkan sağlıyorlarmış. Bu cihazları alanlar sadece özel kişileri değil resmi konuşmaları da dinlerler. Ama tüm bunların karşısında devlet duyarsız. Kendisinin de dinlenebileceğini hiç düşünmnüyor. İnsanlar da fevkalade duyarsız. Göz göre göre suç işleniyor. Hukukçular dahil kimsenin tepki göstermemesine hayret ediyorum. Türkiye’deki insanlar her türlü suçun işlenmesine alıştı.
Vatandaşlar dava açmalı
İzlenen vatandaşlar da tabi ki, dava açabilir. Manevi hakları, anayasada teminat altına alınmış ne kadar hakları varsa, hepsi çiğnenmiştir. Özel hayatın gizliliği ve haberleşme özgürlüğünün çiğnenmesinden dolayı idareye idare mahkemesinde "tam yargı" davası açabilirler. Eğer bu ispat edebilebilirse; bu davada tazminat almaları yüzde yüzdür. Davanın muhatabı da İçişleri Bakanlığı’dır.
Asansörlerden şikayet var
AŞTİ’nin asansörleri ya çalıştırılmadıkları ya da bozuk oldukları için sık sık kullanılamaz halde şikayeti yağıyor. Telefon açan okurum, bu durumun yaşlı ve hasta yolcuları büyük sıkıntıya soktuğunu belirtiliyor. AŞTİ yetkilerine duyurulur.
Yazının Devamını Oku