"ÖNEMLİ olan yüz değil, ruh güzelliği" sözü evlilikler için tam bir palavraymış. Canlı örneklerini her gün her yerde görüyorum. Ama telefonda 27 yaşındaki Fatma B’nin, ağlayarak, anlattıklarına inanmadım.
Kullanmak zorunda olduğu ilaçlar yüzünden kısa bir süre önce yüzü ve vücudunda tüylenme olmuş. Bu basit olay dünyasının kararmasına yetmiş. Büyük aşkla evlendiği kocası, "Senin de benim gibi sakalların çıktı. Çok çirkinleştin. Kıl yumağı gibisin, seni boşayacağım" diye tutturmuş. O da bana sordu:
"Üç yıllık evliyim. Bugüne kadar tartışmamız bile olmadı. Kocam beni yüzümde kıl çıktı diye hiç yoktan boşayabilir mi?"
Hem herşeyin bu kadar çabuk tüketilmesine hem de böylesine şekilsel düşünen insanların varlığına duyduğum şaykınlık içinde sorusunu yanıtlıyorum. Merak etmeyin, sadece bu yüzden hiçbir mahkeme boşanma kararı vermez.
Yargıtay’da boşanma nedeni saymıyor
Çünkü, kıl-tüy tek başına boşanma nedeni sayılmıyor. Eşlerinin kılına ve tüyüne takan sadece şekile takılan öteki çiftlere ve özellikle erkeklere duyurulur. Boşanmak için daha ciddi gerekçelerle dava açmak gerekiyor. Yargıtay’ın da bu konuda örnek kararları ve yerleşik içtihadı var. İçtihat kararlarından biri bakın şöyle alınmış:
İstanbul’da, Bülent T. adlı koca, Semra T. adlı karısının yüzünün kıllandığı çirkinleştiği, bu durumun da "evliliklerini çekilmez hale getirdiği" iddiasıyla boşanma davası açtı. Mahkeme, kocayı haklı bularak, genç çiftin boşanmasına hükmetti. Kadının temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi boşanma kararını oybirliği ile bozdu. Kararda, "Kadının yüzünün kıllanması olayı kanıtlamadığı gibi tedaviden kaçındığı olgusu da kanıtlanamadığından davanın reddi gerekir" denildi. Kararda şöyle:
"Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2 maddesi uyarınca boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacının (koca) tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanunu’nun 166/1 maddesinde yeralan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek, yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır."
İstatistikler: Güzelse evlenirim
Yargıtay içtihadı böyle. Ama statistikler de gençlerin "Güzelse, yakışıklıysa evlenirim" dediklerini ortaya koyuyor. Geçen yıl Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile Türkiye İstatistik Kurumu’nun Türkiye çapında 12 bin 208 hanede 24 bin 647 kişiyle yapılan görüşmeler sonunda yaptığı araştırmanın çarpıcı sonuçları şöyle:
Ankete katılan kadın ve erkekler, evleneceği adayın "güzel" ve "yakışıklı" olmasını "şart" gibi koşuyor.
Tüm bunlardan anlaşılan şu:
"Evlilikte önemli olan ruh güzelliği devri" çoktan kapanmış...
Cinnah’ta ’karanlık kazaları’ yolda
Cinnah Caddesi uzun süredir karanlıkta. Cadde boyunca aslında akıllıca ağaçların arasına yerleştirilen ve yolu aydınlatması hedeflenen lambalar haftalardır yanmıyor. Sokak lambaları da tek yön yapılan bu işlek caddeyi aydınlatmaya yetmediği için atmosfer alacakaranlık kuşağını andırıyor. Hava karardıktan sonra Cinnah’ı çıkan sürücüler karanlıkta seyrederken, acaba önümüze yaya mı çıkacak korkusunu yaşıyor. Bu yüzden kaza ya da kazalar yaşanması da an meselesi. Büyükşehir Belediyesi, Kuğulu alt geçidini yaptıktan sonra yaya güvenliği konusunda verdiği sözleri unutmuşa benziyor.
Son 10 yıldır ölümlü kazalarda Kore’nin ardından Dünya ikinciliğini kimseye kaptırmayan Türkiye’nin 2007 yılında kaza ve ölüm oranlarındaki artışla birinci sıraya yükseldiği acı bir gerçek. OECD ülkeleri arasında bin kişiye düşen otomobil sayısı bakımından son sırada yer alan Türkiye’nin, bu sıralamada da ölümlü trafik kazalarında yine şampiyon. Böyle devam edersek, malesef trafik kazalarında şampiyonluğu kimseye kaptırmayacağa benziyoruz.