18 Mart 2009
ÜÇ yıl önce ilk kez boşanmış kadın için de "koruma kararı" vererek bu yönde içtihat oluşmasını sağlayan Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi Eray Karınca, çok önemli bir çalışmaya imza attı. Karınca’nın, kadını aile içi şiddetten korumanın hukuki yollarını örnek kararlarla anlattığı, yasal çerçeveye ve uygulamaya ışık tutan rehber kitabı ücretsiz dağıtılıyor. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından "Kadına yönelik aile içi şiddetle mücadele projesi" çerçevesinde bastırılan kitap, hem uygulayıcı konumundaki hakimlere hem de bu konuda bilgi sahibi olmak isteyen kadınlara ışık tutuyor. Kitap, aile içi şiddeti önlemeye dönük eğitim çalışmalarında da kullanılacak. Karınca ile kitabı ve kadını aile içi şiddetten koruma yollarını konuştum. Çarpıcı tespitleri ve önerileri var. Bakın şöyle:
"Aile içi şiddeti çözmenin yolu kocalara, karılarınızı dövmeyin yerine hedef kitlemiz kadınlara ’Size şiddet uygulanamaz’ zihniyeti vermek bence. Eğer erkek böyle birşeye kalkışıldığında, bunun çok pahalıya patlayacağını kadının ilişkiyi derhal bitireceğini ve hakkını aracağını hissederse, kadın ’Kocam döverde sever de’ mantığından kurtulursa, bu sorun ancak o zaman çözülür. Bu farkındalık bilincinin geliştirilmesiyle çözülebilir. Nüket Subaşı’nın (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzm.Dr.) makalesinde gördüm. Aile içi şiddetin hiç rastlanmadığı yer Papua Yeni Gine’deki bazı yerli topluluklarmış. Gerçek anlamda feminizmi benimsemiş erkeğin zihninde de kadına karşı şiddet yok.
Koruma altındaki kadına devletten nafaka
2006 yılıydı. Kadın boşanmış bir öğretmendi. Eski eşini iki yıl sonra sokakta perişan halde görmüş ve çocuklarının ısrarı ile tekrar eve almış. Ancak iki ay sonra koca, yine şiddet uygulayınca savcılığa başvurmuş. Sonuç alamayınca bizden talepte bulundu. Adana’da imam nikahlı karısını, polisin önünde 40 kez bıçaklayan adam aklıma geldi. Ertesi gün kadının talebini kabul ettim. Bu ilk örnek karar oldu. Yasada ’resmi evlilik’ tabiri yok. Vicdanınız rahatsa o karar hukuka uygundur. ’Evli kadını korurum. Boşandıysa, birlikte yaşıyorsa, korumam’ denemez. Bunlar sosyolojik anlamda yine aile. Aynı yatağı paylaşıyorlar.
Koruma kararı verdiğimizde en çok ’Kadına kim bakacak’ tepkisi geliyor. Burada yönetmelikte düzenleme yapıldı. Kararlarımda, evden uzaklaştırılan kocanın evin kira, su, doğalgaz gibi giderlerini ödemesine ve kadının iaşesi için küçük bir nafaka takdir ediyorum. Önerim ise, şiddet mağduru kadınlar için destekleme fonu kurulması. Devlet bu fondan bu durumdaki kadına nafaka öder, daha sonra kusurlu durumdaki kocasına rücu eder.
Yasadaki diğer bir eksiklik ise itiraz hakkının tanınmaması. Ama bu kararlar ilk elden idari karar valilik kaymakamlık kararı gibi veriliyor. ’Eşine, çocuklarına bundan sonra şiddet uygulamayacaksın, yoksa tutuklanırsın’ diye ihtarda bulunuluyor. Hakim bu boşluğu HUMK uyarınca on günlük süre vererek, itiraz imkanı tanıyarak, doldurabilir. Bu süreyi olayın niteliğine göre kısaltabilir ya da uzatabilir.
İmam nikahına prim verilmiyor
İmam nikahına bu kararların prim vereceği söyleniyor. Bu yanlış bir bakış. Bu insanlar çok küçük yaşta ikinci üçüncü eş olarak evlendiriliyorlar. Bizim önümüze ne zaman geliyor bu olay. Onlar ne zaman kurtulmak isterlerse bu ilişkiden o zaman. Polise başvurularından sonuç alamıyorlar, bize ’Aman beni kurtar’ diye başvuruyorlar. Biz bu kararı vermezsek, ’Sen imam nikahı altında o adamın boyunduruğunda yaşamaya edevam et’ demiş oluyoruz. Üç ay altı ay koruma kararı verilince, kadın ayakları üzerinde durabiliyor, kendi yaşamını kurabiliyor ve karşı çıkabiliyor. Tam aksine bu insanların lehine imam nikahına prim vermek değil tam aksine onu önlemektir.
Aile içi şiddette bu yıl artış var
2008 yılının ilk dokuz ayında 362 kadın ve çocuk gibi aile bireyi, aile içi şiddetten korunmuştur. Bu yıl artış görülüyor. Benim mahkememdeki rakamlara göre 1 Ocak-17 Şubat tarihi arasında 12 adet başvuru yapılmış. 10 kabul etsek, toplam 11 tane aile mahkemesi var. 110-120 arasında bir rakam görürüz. Geçen seneye göre müthiş bir artış. Benim uygulamadan gözlediğim kadarıyla boşanma olmaksızın nafakanın artırılması, indirilmesi talepleri de arttı.
Aile mahkemelerinde boşanma davaları ağırlıklıdır. 2009’da nafaka davaları boşanma davalarından daha fazla öne çıkmaya başladı. Sayısal olarak da arttı. Benim uygulamadan gözlediğim kadarıyla boşanma olmaksızın nafakanın artırılması, indirilmesi talepleri arttı. 25 liralık artış için yalvaranlar, bu parayı ’Ödeyemem’ diye net tavır alanları görüyorum.
Yazının Devamını Oku 4 Mart 2009
ANKARA’da da apartmanlardaki dairelerin çoğu tapudaki "mesken" kaydına rağmen işyerine dönüştü. Bu daire-işyerlerinden ise şikayet mailleri yağıyor. Biri bakın aynen şöyle: "Apartmanımızda 6 numaralı daire arsa sahibi tarafından Y. Çocuk yayınları diye bir şirkete ’irtibat bürosu’ adı altında diğer maliklerden izin alınarak kiraya verilmişti. Apartmanda 6 daire ve 3 dükkan mevcuttur. Arsa sahibinin hissesi 3 daire 1 dükkandır. 2008 yılı Kasım ayında 7 numaralı daire de (o da arsa sahibinin) aynı şirkete kiralanmış. Ancak firma hiçbir malikten izin almadan ve büyük bir ihtimalle ruhsatsız olarak bu daireyi çocuk yuvası olarak kullanmaktadır. Apartman dairesi çocuk yuvası veya kreş olarak kullanılabilir mi? Çünkü, bu daire ’mesken’ olarak görünmekte. Diğer kat maliklerinin izni yok. Ayrıca Y. firmasından son derece müştekiyiz.Hem yuvanın hem de firmanın çıkartılması için ne yapmamız gerekmektedir?"
’Mesken’in mesken kullanımı esas
Bu konuyu hem hukukçulara sordum hem de Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin içtihatlarından araştırdım. İşin yasal çerçevesinden başlayalım. Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre aslında türü ve nitelikleri tapu kütüğünde belirtilmiş bağımsız bölümlerin özgülendikleri amaca yani "meskense" mesken, "işyeriyse" işyeri olarak kullanılmaları asıl. Bu nedenle öncelikle, projede "konutken" işyeri yapılan bu bölümlere karşı apartman sakinleri sulh hukuk mahkemelerinde, "meskene dönüştürme davası" açma imkanına sahipler.
İkisi için de dava açmanız mümkün
Şimdi kreş ve işyeri konusuna gelelim. Yine Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre apartmanda kreş açmak için tüm kat maliklerin iznini almak ve bu konuda oybirliği ile karar şartı var.Bütün daireler arsa sahibine ait olmadığı ve hiç izin istenmeden kreş açıldığı ve tapuda da bu daireler "mesken" gösterildiği için sizin sulh hukuk mahkemesine başvurarak, kreşin tahliyesini istemeniz mümkün. Aynı şekilde "mesken" olarak özgülenen dairede, bulunan işyeri için de rahatsızlık verdiğini de belirterek, "meskene dönüştürme" davası açmanız gerekiyor.
İşte yargı kararları
Bu konudaki soruları yanıt olabilecek nitelikteki bazı yargı karararı da bakın şöyle:
Tapuda kreş olan yer jimnastik salonu olabilir
Tapuda kreş olan bağımsız bölüm jimnastik salonu alarak kullanılabilir. Ancak bu kullanım öteki bağımsız bölümlerde oturanlara rahatsızlık vermemelidir. (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, 1997/4789 esas, 1997/6491 karar)
Mesken oybirliği olmadan işyerine dönüştürülemez
Tüm kat maliklerinin oybirliği sağlanmadıkça mesken işyerine dönüştürülemez. Hakim bağımsız bölüm maliklerinin yerine geçerek, bu dönüşüme muvafakat etmiş sayılmalarına karar veremez. (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 1994/10530 esas)
Tapuda mesken olarak kayıtlı bulunan bağımsız bölüm tüm kat maliklernice oybirliğiyle alınmış bir karar bulunmadıkça işyeri niteliğindeki dernek merkezi ya da şubelerinin bürosu olarak kullanılamaz ve bu amaçla kiraya verilemez. (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 1994/8517 esas)
Dükkana dönüştürme için muvafakat yetmez kara alınmalı
Muvafakat yetmez karar şart. Tapuda mesken olarak kayıtlı bulunan bağımsız bölümde işyeri açılabilmesi (dükkana dönüştürme) için kat maliklerinin muvafakatı yeterli olmayıp bu konuda kat malikleri kurulu kararı alınması ve tapuya bu konuda şerh verilmesi gereklidir. (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 1991/771 esas)
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2009
YILDA bin avukatın eğitim gördüğü Ankara Barosu’nun Kızılay’daki eğitim merkezinin giriş katındaki dev trafonun 1.5 yıl önce verilen kesinleşmiş yargı kararına rağmen Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş (BEDAŞ) tarafından bir türlü kaldırılmadığını yazmıştım. Sadece, Türkiye’de "olur" dedirten cinsinden bu olay daha da büyüyeceğe benziyor. Üç yıldır hukuk savaşı veren Ankara Barosu, "trafo kaldırılsın" kararını uygulamayan BEDAŞ yöneticilerinin peşini bırakmayacak.
Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar, BEDAŞ’ın insana, hukuka ve mülkiyet hakkına en ufak bir saygısı olmadığını gösterdiğini söyledi. Coşar, 1.5 yıl önce kesinleşen kararı uygulamayan BEDAŞ yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirtti.
BEDAŞ’TAN YANIT VAR
BEDAŞ’tan ise yanıt geldi. Artık özel statüde (28 Ocak 2009’dan bu yana) bir şirket olduklarını ama "yargı kararını öncelikle uygulama ilkesinden feragat etmediklerini" bildirmişler. Baro’nun altındaki "Semt trafosu" ise Nisan’da taşınacak ve yeraltına alınacakmış. "Cevap hakkına" saygım gereği BEDAŞ’ın yanıtını aynen yayınlıyorum. BEDAŞ’ın yanıtı şöyle:
TRAFO BARO VE SEMTİ BESLİYOR
Bilindiği üzere Yenişehir Ihlamur Sokak Numara 1 adresindeki dağıtım trafosu Ankara Barosu’nun bazı birimlerinin hizmet amaçlı kullanılan yapısını beslediği gibi o bölgedeki yerleşim yerlerinin de elektrik ihtiyacını karşılamaktadır.
TRAFO YERİ BULUNAMADI
Şirketimiz haber konusu trafo ile ilgili olarak konunun mahkemeye intikalinden itibaren trafonun kaldırılması yönünde fizibilite çalışmasını yapmıştır. Öncelikle de mevcut trafonun beslediği alana kaliteli ve sürekli enerji verilmesi için gerekli olan trafo yeri temin çalışmaları yapılmış ancak trafo yeri tahsisi için gerekli olan trafo yeri bulunanamıştır.
Bunun için Ankara’da ilk defa trafo binasının yeraltına alınması doğrultusunda çalışmalar yoğunlaştırılmış ilgili kuruluşların katkısı ile Atatürk Bulvarı üzerindeki Zafer Parkı’nda gerekli trafo yeri tahsisi sağlanmıştır. Bu çalışmaların sonucunda ise projelendirme ve tesis ihalesi ile ilgili çalışmalar hızlandırımış ve gerekli ihale yapılmıştır.
TRAFO NİSAN’DA TAŞINACAK
Yapılan ihalenin yürürlükteki KİK mevzuatına uygun olarak yapılamsı ve yasanın getirdiği değerlendirme sürelerinden dolayı ihale süreci uzamıştır. Bu nedenle şirketimiz ile yüklenici firma arasında 30 Aralık 2008 tarihinde sözleşme imzalanmıştır. Yüklenici firmaya verilen süre içerisinde işin bitimi esastır. Ancak, özel imalat olan bu tesisin gerek imalat ve gerekse montaj esnasında elde olmayan nedenlerden kaynaklanibelcek sorunlar da gözönüne alındığında tesisin bitişi ve işletmeye alınış tarihi yaklaşık 2009 Nisan ayı içerisinde olacaktır.
ÖZEL ŞİRKETİZ YARGI KARARINA UYACAĞIZ
Bilindiği üzere Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş’nin hisse satış yöntemiyle Enerjisa Elektrik Dağıtım A.Ş’ye devir işlemi 28 Ocak 2009 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Gerek kamu niteliğindeki süre içerisinde gerekse devir işleminden sonra özel statüde olan şirketimiz tarafından taahhüt edilen yeni trafo tesisi ve haber konusu trafonun demontajı konusunda herhangi bir karar değişikliği sözkonusu değildir. Ayrıca şirketimizin yargı kararlarının öncelikle uygulanması ilkesinden feragat etmesi de sözkonusu değildir.
TRAFOYU BİLGİMİZ DIŞINDA YAPTILAR
Baro Başkanı Coşar ise yargı kararını uygulamayan BEDAŞ’a tepkisini bakın nasıl dile getirdi:
"Ankara Barosu Yardımlaşma Sandığı’na (ABAYS) ait olan binada ABAYS’ın onayı olmaksızın ve bilgisi dışında bu trafoyu binanın içine yapmışlardır. Oysa hukukun egemen olduğu bir devlette böylesine birşeyi değil yapmak düşünmek bile mümkün değildir.
MAHKEMEYE BAŞVURDULAR
Kanun kendilerine tanıdığı trafo irtifak hakkı tesisi için mahkemeye başvuru imkanı vermesine rağmen bu yola başvurmadan binanın içine trafoyu kurmuşlardır. Bu Türkiye’nin başkentinin nasıl yönetildiğinin en somut göstergesidir.
SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ
Biz BEDAŞ’a trafonun kaldırılması için defalarca başvuruda bulunduk hiç oralı olmadılar. 2006 yılında dava açtık. Üç yıl geçti, dava süreci bitti. Kararın kesinleşmesinin üzerinden 1.5 yıl geçti. Yine hiç oralı olmadılar. Bütün bunlar BEDAŞ’ın hukuka saygısı olmadığını ve hukuka karşı tavrını da gösteriyor. Kesinleşmiş mahkeme kararını uygulamayan BEDAŞ yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu meselenin hukuku boyutu bu.
SAYGILARI OLSA TRAFOYU ÇIKARTIRLAR
Bir de insani boyutu var. O bina içinde bine yakın stajyer eğitim görüyor. Eğer birazcık insana saygıları olsa o trafoyu oradan çıkartırlar. Oradaki stajyerler çalışanlar hem radyasyon alıyorlar hem de her an patlayabilecek bir bombanın üzerinde oturuyorlar. İcra yoluyla da kararı gönderdik hala uygulamadılar. Tadilat çalışmamız da engelleniyor. Bu yapılan herşeyden önce mülkiyet hakkına aykırıdır. BEDAŞ en temel insan hakkı olan mülkiyet hakkına da saygısızlık yapıyor.
Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, BEDAŞ’ın trafonun kaldırılmasına ilişkin kararının tarihinin, 13 Kasım 2007 olduğunu anımsatıyorum. Bu konudaki yorumu da siz okuyucularıma bırakıyorum.
Yazının Devamını Oku 18 Şubat 2009
YÜKSEK Seçim Kurulu’nun, Danıştay kararını uygulayarak, kapatılan 862 belde belediyesinden dava açan 836’sına 29 Mart’taki yerel seçime giriş izni vermesinin ardından aynı yasayla kapılarına kilit vurulan 283 ilk kademe belediyesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) hak arıyor. Bu belediyelerden biri de Ankara-Altınova ilk kademe belediyesi. Ankara’dan başka, İstanbul ve İzmir’den çok sayıda ilk kademe belediyesi adına AİHM’e açılan davalarda, yasayla belediye kapatmanın AİHS’nin, "örgütlenme hakkı" ve "ayrımcılık yasağı" maddelerine ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki referandum koşuluna aykırı olduğunu savunuluyor.
AİHM kabul ederse, referandum gündeme gelecek
AİHM tazminat talepli bu davaları kabul ederse; Türkiye’nin yasayla kapatılan bu 283 ilk kademe belediyesi için yeniden referandum yapması gerekeceği belirtiliyor. Bu da 283 ilk kademe belediyesinin kapılarına vurulan kilitten kurtulmaları anlamına gelebilecek. Önce, AİHM’lik olan bu davanın kısaca geçmişini anımsayalım.
Anayasa Mahkemesi’nden kısmi iptal
Anayasa Mahkemesi’nin CHP’nin açtığı dava üzerine verdiği kısmi iptal kararıyla 862 belde belediyesinden, yasal süresi içinde dava açanlarlar, turizm yöresi ilan edilenler ve başka belediyeye katılma ile nüfusu 2 binin üzerine çıkanların tüzel kişiliğinin devamına imkan tanımıştı. Yüksek Mahkeme ret kararı verdiği için 283 ilk kademe belediyesi kapanmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin kararının gerekçesi 6 Aralık 2008’de Resmi Gazete’de yayınlanmıştı.
YSK seçim vizesi verdi
Kapsam dışında kalan beldelerin imdadına ise Danıştay 8. Dairesi’nin kapatılan Giresun-Bulancak Kovanlık Belediyesi hakkındaki tüzel kişiliğinin devam ettiği kararı yetişmişti. YSK, 23 Aralık 2008’de Danıştay kararına dayanarak, kapanan belde belediyelerine seçime giriş yolunu açmıştı. YSK, Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptal kararının Resmi Gazete’de yayınlandığı 6 Aralık’tan itibaren idari dava açma süresi olan 60 gün içinde, 6 Şubat 2009’a kadar dava açmaları halinde kapatılan belde belediyelerinin seçime girebileceklerine karar vermişti. YSK, 12 Şubat tarihli son kararıyla 836 belde belediyesinin seçime girebileceğini ilan etmişti. Ancak, 283 ilk kademe belediyesi seçim dışı kalmıştı.
Altınova Belediye Başkanı da davacı
Türkiye’de hak arayışlarından sonuç alamayan 283 ilk kademe belediyesi ise işte bu sürecin sonunda Avrupa’nın kapısını çaldı. Ankara-Altınova ilk kademe belediyesi için dava açan avukat İsmail Gür, AİHM’e kişisel başvuru yapıldığı için davayı başkanların adına açtıklarını söyledi. Gür, "Kapanan ilk kademe beldelerinde yaşayan vatandaşlar da AİHM’e bireysel başvuruda bulunabilirler" dedi. Gür, bakın konuyla ilgili neler söyledi:
Sözleşmeye aykırı
Biz de Ankara-Altınova ilk kademe belediyesi için AİHM’e başvurduk. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin örgütlenme hakkı, ayrımcılık yasağı, etkin başvuru hakkı ve hakların kısıtlanması maddelerine dayanarak, dava açtık. Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na imza koydu. Bu sözleşmede, referandum şartı getirilmiştir. ’mümkünse referandum yapılmalı’ maddesini, şöyle yorumlamak gerekiyor. Savaş olur, doğal afet olur, referandum yapılması mümkün değildir. Bir aciliyet sözkonusudur olabilir. Ama normal zamanda referandum yapılmadan ilk kademe belediyelerinin kapatılması bu sözleşmelere aykırıdır.
Hizmet birliği yok
Burada önemli olan şudur. Ankara’da Çavundur Belediyesi var. Çubuk Belediyesi’ne bağladılar. Çubuk’la, Çavundur’un hiçbir imar birliği yok. Sincan’la Temelli’nin aynı şekilde ne imar, ne altyapı, ne de hizmet birliği yok. Bu hizmeti götürmüyorlar. Ama sanki otobüs başka hizmetleri veriyorlarmış gibi işlem görüyorlar.
AİHM’den referandum kararı çıkabilir
Biz müvekkilimiz adına tazminat talep ettik. AİHM tazminata hükmedebilir. Ya da dostane çözüm kararı verebilir. Bu durumda, ilk kademe belediyelerinin kapatılması için referandum yapılması yönünde bir karar çıkabilir. Türkiye’de bu karara uymak zorunda kalır.
Şimdi söz sırası AİHM’de...
Yazının Devamını Oku 11 Şubat 2009
ANKARA 9. İdare Mahkemesi’nin park ve piknik alanlarındaki, içki yasağını iptalinin ardından parklardaki "içki içmek yasaktır" tabelalarının ve "yok denilen" fiili alkol yasağının kaldırılması gerekiyor. Bu karar AKP’li diğer belediyelerin açık alanlardaki alkol yasağının iptali için de örnek oluşturuyor. Önce davanın nasıl açıldığını anımsayalım:
Ankara Barosu adına avukat Kemal Vuraldoğan, Ankara’da park ve piknik alanlarında uygulanan fiili içki yasağının kaldırılması için Büyükşehir Belediyesi’ne başvuruda bulundu. Belediye, bu başvuruya hiçbir yanıt vermedi. Vuraldoğan, belediyenin başvuruya yanıt vermeyerek, talebini örtülü (zımnen) olarak reddettiğini savundu ve bu yasağın kaldırılması için idare mahkemesinde dava açtı.
BELEDİYEYİ FOTOĞRAF YALANLADI
Ankara Büyükşehir Belediyesi mahkemeye sunduğu savunmada, piknik alanlarında içki yasağı bulunmadığını iddia edince, Göksu Park girişindeki "Alkollü içki kullanmak kesinlikle yasaktır" tabelası ile Mogan Parkı’nda asılı "Parkta içki içmek kesinlikle yasaktır" yazılı tabelaların fotoğrafları mahkemeye delil olarak sunuldu. Mahkeme bu iki "yasak fotoğrafını" fiili olarak uygulanan içki yasağına delil saydı.
Davayı kabul eden idare mahkemesi yasal bir dayanağı olmadığına dikkat çekerek, parklardaki içki yasağı uygulamasını iptal etti. İki sayfalık kararın sonuç kısmı bakın aynen şöyle:
"Davalı idarece açıkta içki yasağına ilişkin hiçbir işleminin bulunmadığı belirtilmekte ise de dosyada mevcut belge ve bilgilerden anlaşılacağı üzere davalı Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğunda bulunan park ve piknik alanlarında içki içilmemesine yönelik fiili bir uygulamanın olduğu ve bu yasaklamanın yasal dayanağının da bulunmadığı anlaşıldığından işlemde hukuka uyarlılık bulunmadığından iptaline oybirliği ile karar verildi.
TABELALAR İCRAYLA SÖKTÜRÜLDÜ
Davacı Ankara Barosu’nun Başkan Yardımcısı Salih Akgül kararla ilgili bakın ne dedi:
"Park ve piknik yerlerinde içki yasağı tabelası konulmasının yasal dayanağı yok. Belediye dava sırasında yasal dayanak gösteremedi. Davayı kazandık. Karar kesinleştikten sonra tabelaları ve bu yasağı kaldırmazlarsa, icra yoluyla biz kaldırtırız. Yargı kararı açık ve uygulanmalı"
Maltepe Üniversitesi İdare Hukuk öğretim üyelerinden Prof Dr Ülkü Azrak ise bu kararın ardından Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, Mogan ve Göksu parklarındaki "içki içmek yasaktır" tabelalarını indirip fiili yasağı kaldırması gerektiğini söyledi. Azrak, "Polis ve Vazife Kanunu’nda sadece bir hüküm var. O da okullar ve ibadet yerlerine 100 metre mesafede içki içilemeyeceğine ilişkindir. Park ve piknik alanlarına ilişkin mevzuatta böyle bir yasak yoktur. Kanunda olmayan bir yasak getirilmesi de mümkün değildir. Yasak ancak kanunla konulalabilir" dedi.
Son bir not.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, cumhuriyetin ilk eserlerinden olan tadilatı süren Gençlik Parkı da dahil belediyeye ait olup içki içilebilen hiçbir sosyal tesis ve park bırakmamasının ardından bu karar yargıdan bu konuda çıkan ilk iptal kararı. Davalı Büyükşehir Belediyesi kararı Danıştay’da temyiz etti. Son sözü de Danıştay söyleyecek.
Yazının Devamını Oku 28 Ocak 2009
ANKARA’daki işsiz sayısı 213 bini, Türkiye’deki işsiz sayısı 2.4 milyonu aşarken, Sayıştay’ın da bu konuyla ilgili şok bir rapor hazırladığı ortaya çıktı. Sayıştay denetçileri, Ankara’daki bakanlık merkez teşkilatlarının yanısıra büyükşehir belediyeleri dahil toplam 187 kurumu inceledi. Sadece 2002-2006 arası beş yıllık dönemde istisnai memuriyet kadrolarına açıktan yapılan atamalardan 136’sının, bir süre sonra sınavla girilebilecek memur kadroları olduğunu tespit etti.
Önlem alınması istenecek
Sayıştay Genel Kurulu, denetçilerin bu tespitleri üzerine toplandı ve "istisnai memuriyetin", sınavsız devlet memuriyetine geçişte basamak olarak kullanıldığı ve Anayasa’nın "eşitlik" ilkesine aykırı olduğuna karar verdi. Bu karar ve rapor, Sayıştay Yasası gereği "Önlem alınması" istemiyle Meclis’e bildirilecek.
İşte rapor
"657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 59. maddesi hakkındaki Sayıştay raporu" başlıklı Kasım 2008 tarihli raporda, istisnai memuriyete atanarak, devlet memurluğuna sınavsız girişin, devlete duyulan güveni zedeleyeceği ve sonuçları bakımından Hazine menfaatlerini zarara uğratıcı nitelikte görüldüğü belirtiliyor. Kamu Personeli Seçme Sınavı’na (KPSS) girip kazanan ve devlette bir kadroya atanmak için bekleyenlere karşı haksızlık olduğu vurgulanıyor. Şok rapor bakın özetle şöyle:
İhtiyaç dışı kullanılıyor
"Son dönemlerde yapılan denetim ve incelemelerden elde edilen bulgular, uygulamanın zaman zaman ihtiyaçların dışında kullanıldığına, istisnai memurluk kadrolarının kişilere devlet memurluğu statüsü sağlamanın kolay bir yolu olarak görüldüğüne işaret etmektedir.
136 kadro tespit edildi
Başta bakanlık merkez teşkilatları ve büyükşehir belediyeleri dahil olmak üzere toplam 187 kurumdan konu ile ilgili elde edilen bilgiler incelenmiş, 2002-2006 yıllarını kapsayan beş yıllık dönemde istisnai memuriyet kadrolarına açıktan yapılan atamalardan 136’sının, bir süre sonra sınavla girilebilecek memur kadrolarına atandıkları tespit edilmiştir.
Sınavsız memur atanıyor
KPSS sınavında başarılı olanların devlet memuru olarak atanmayı bekledikleri ortamda, istisnai memurluk kadrolarına yapılan atamaların, sınavsız memur atama uygulamasına dönüştürülmesi 59. maddenin öngörmüş olduğu amaçlarla bağdaşmamaktadır.
Anayasa’yı zedeliyor
Sözkonusu kadrolara açıktan veya 657 sayılı kanuna tabi olmayanlar arasından yapılan atamaların, atanan kişileri kısa bir süre sonra diğer memurluk kadrolarına atayabilmek amacını taşıması, 657 sayılı kanunun temel ilkelerine aykırı bir uygulama olduğu gibi Anayasanın kanun önünde eşitlik ve kamu hizmetlerine girmede eşitlik ilkelerini zedeleyici mahiyettedir.
Kamu kaynakları verimsiz kullanılıyor
İstisnai memurluk kadorlarının, sınavla girilebilecek diğer memur kadorlarına atama yapma amacıyla kullanılması, atama yapılan kadroların gerektirdiği ehliyet ve likayate sahip olmayan kişilerin atanmalarıyla kamu kaynaklarının verimsiz kullanılmasına neden olacaktır.
İstismar önlensin
Daha da önemlisi bir kanun hükmünün istismar edilmesi anlamına taşıyan bu tür uygulamalar, uygulamayı yapan kurumlara ya da genel olarak devlete olan güveni zedeleyecektir. Bu itibarla istisnai memurluklarla igili yasal düzenlemelerde uygulamanın istismar edilmesini önleyici tedbirlerin alınması önem arz etmektedir.
Başkan’ın ilginç tasarrufu
Son olarak, bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Sayıştay Başkanı Mehmet Damar’ın, bir mağazada satış elemanı olan baldızı Ebru Ö’yü yaklaşık dört yıl önce önce özel kaleminde, "istisnai memuriyet"e aldığı daha sonra da KPSS’ye girip kazanmamasına rağmen veri kontrol elemanı olarak, Sayıştay kadrosuna geçirdiği dile getiriliyor. Kendisi ve kişilik haklarına saygım nedeniyle Sayıştay’dan telefonla aradığım Ebru Ö. bu konuda konuşmak istemedi.
Belki bu işlemin yıllar önce yapıldığı savunulabilir. Ama yine de Sayın Damar’ın tasarrufunun, başında bulunduğu kurumun bu kararına uygunluğu konusundaki değerlendirmesini merak ediyorum ve köşemde aynen yayınlamak üzere bekliyorum.
Yazının Devamını Oku 21 Ocak 2009
MAİL atan okurum üst kattaki 4 yaşındaki komşu çocuğundan ve ailesinden muzdarip. Çocuğun aşırı bağırması ve sürekli koşturmasından dairelerini satışa bile çıkarmışlar. Ama ekonomik kriz yüzünden satamamışlar. Bana da ne yapabileceğini sormuş. Önce Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 18. maddesine gözatalım. Bu madde komşuların birbirlerinin rahat ve huzurunu bozacak biçimde gürültü yapmaktan kaçınmaları yükümlülüğü getiriyor. Yargıtay kararlarında, komşuların huzurunu bozacak davranışlar bakın şöyle sıralanıyor:
"Çocuk bağırması, takunya ile yürümek, yüksek sesle şarkı söylemek, saz çalmak, piyano, keman eksizleri yapmak, radyo, teyp sesinin aşırı derecede açılması, ugun olmayan sasatlerde onarım yapmak, takunya ile yürümek, balkonda halı dövmek, çekiç kullanmak."
33. maddeye göre müdahale istemek mümkün
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre huzur bozan bu davranışları ısrarla sürdüren komşu hakkında Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 33. maddesine göre sulh hukuk hakiminin müdahalesini istemek gerekiyor. Bu aile de sizin ve yöneticinin uyarısını dinlemediğine göre, hakime başvurup Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre müdahalesini istemenizden başka çare görünmüyor.
Hakim uyaracak
Hakim, önce çocuk ve üst komşuların çıkardığı gürültünün rahatsız edici düzeyde olup olmadığını saptayacak. Huzur bozucu nitelikte olduğu anlaşıldığında ise bu gürültünün giderilmesi için önlem alacak. Ancak, kat malikleri gürültünün ya da rahatsız edici eylemin giderilmesini isterken, iyiniyetli davranmakla yükümlüler. Örneğin "gürültü yapıyorlar" diye çocukların bahçeye çıkmalarını önleyeci bir karar alınamıyor ve böyle bir dava da açılamıyor. Çocukların belil saatte örneğin uyku saatinde bahçeye çıkmaları yönetim kararıyla da kısıtlanabiliyor. Ama bahçede bütün gün oynamaları yasaklananıyor. Aynı şekilde radyo ve televizyon gürültüleri geliyor diye o dairede radyo ve televizyon kullanılmasının yasaklanması talebiyle de dava açılamıyor.
Gürültüyle karşı ek yalıtım önlemi
Hakim bilirkişi incelemesi ile çocuk ve ailesinin aşırı derecede gürültü yaptığı tespiti yaptıktan sonra, aileyi uyarmanın yanında gürültünün önlenmesi için dairelerine yalıtım yaptırmalarına da hükmedebiliyor. Bu konudaki bazı örnek kararlar da bakın şöyle:
Raporlu önlem
Kat Mülkiyeti Yasası’nın 18. maddesi bağımsız bölüm sahipleri ile kiracı ve oturma hakkı sahiplerinin bölümlerini kullanırken birbirlerini rahatsız etmemekle yükümlü olduğunu kurala bağlamıştır. Bu kurala aykırı davrananlar hakkında kira sözleşmesinin feshi ve tahliye isteminde bulunmak mümkün olmayıp ancak hakimin müdahalesi istenebilir. Bu durumda bilirkişi incelemesi yapılır. Gürültünün diğer bağımsız bölüm maliklerine rahatsızlık vermeyecek ölçülere indirilmesi için ne gibi önlemler alınabileceği, "Ek yalıtım, gürültü yapan aygıtların birlikte kullanılmaması, uygun ve belli saatlerde çalıştırılması" gibi saptanmalı ve bu önlemlere karar verilmelidir. (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 1999/6304 esas)
Önlem icra yoluyla uygulanır
Kat maliklerinin birbirlerini rahatsız etmeme boruçlarına ilişkin hükümler, bağımsız bölümlerdeki kiracılar için de geçerlidir. Ancak bu hükmün yaptırımı kiracının tahliyesi olmayıp rahatsızlık verici eylemlerin önlenmesi için mahkemece belirlenecek önlemlerin gerekirse, icra yoluyla uygulanmasıdır. (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2000/1368 esas)
Keşke, bütün bunlar hiç mahkemeye gitmese ve "komşuluk hukuku" içinde çözülebilse...
Yazının Devamını Oku 14 Ocak 2009
BİR arkadaşımın şikayeti. Adını vermiyorum. Seyranbağları’nda oturdukları apartmanda "randevuevi daireden" şikayetçi. Ev sahibine durumu anlatmışlar. O da rahatsız olduğunu ama ne yapacağını bilemediğini söylemiş. Bana sordu, Yargıtay içtihatlarını araştırdım. Apartmanda kiralanan daireyi randevuevi gibi işletmek Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre yasak. Dairenin bu şekilde kullanıldığının ortaya çıkması halinde, ev sahibinin, kiracıyı derhal çıkarma hakkı var. "Randevuevi daire" nedeniyle diğer komşuların ise kendi kira sözleşmelerini "haklı fesih" imkanları bulunuyor. Bu konuda Yargıtay’ın örnek kararları da var.
Kızlarım, ’sermaye’ diye taciz ediliyor
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin kararına göre, Çankaya’da, bir daireyi öğrenci iki kızına kiralayan anne alt kattaki dairenin randevuevi olarak kullanılması nedeniyle kızlarının sermaye sanılarak, taciz edildiği, kapının randevuevi diye çalınıp taciz edildiklerini savunarak, kira sözleşmesini feshetti ve evi boşalttı. Ev sahibi bunun üzerine dava açtı. Ancak, Yargıtay anneyi kira sözleşmesini fesihte haklı buldu. Yargıtay, davacı ev sahibinin tazminat talebini ise reddetti. Örnek karar bakın şöyle:
"Davalı Feriha; okumakta olan kızları için daireyi kiraladığını, üsteki dairede bulunan köpeklerin havlamalarından dolayı kızlarının uyuyamayıp, ders de çalışamadıklarını, mülkiyeti davacıya ait alttaki dairenin de randevuevi olarak kullanıldığını, civar sakinlerinin bunu bildiğini, kızlarının eve girip çıkması sonunda sermaye sanılarak taciz edildiğini, zaman zaman yanlışlıklar da olsa kapılarının randevuevi düşüncesiyle çalınıp taciz edildiğini, o nedenle kira akdini fesihte haklı olduklarını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Ev fuhuştan mühürlendi
Kiralananın altındaki dairenin randevuevi olarak kullanılması nedeni ile yapılan bir ihbarı değerlendiren ahlak zabıtasının, evde fuhuş yapıldığını suçüstü yapmak suretiyle tespit ettiği, Zührevi Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonu Başkanlığı’nın 19.1.1994 tarih ve 23 sayılı kararı ile de 25.1.1994 tarihinde kapısının mühürlendiği, Asayiş Şube Müdürlüğü’nün yazısı ile belirlenmiştir. Bu olgu karşısında; davacı kiralayanın anlatılan Borçlar Kanunu’nun 249. maddesindeki akde uygun şekilde kiralananı teslim ve koruma borcunu ağır bir şekilde ihlal ettiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Bu durumda, davalı kiracının öğrenci olarak okuyan iki genç kızın içtimai, sosyal ve ahlaki durumlarının tehlikeye maruz kalmamasını temin amaç ve düşüncesiyle akdi fesihte haklı olduğunun kabulü zorunludur. O nedenle, davacı akdin feshi nedeni ile bir giderim isteyemez. Mahkemece, yasa maddelerinin uygulanmasında ve delillerin takdirinde hataya düşülerek davalıların giderimle sorumlu tutulmaları usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir. Buna yönelik istem reddedilmelidir.
Pavyon komşu iznine tabi
Apartmanlarda mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde gazino, pavyon, bar veya kulüp açmak ise kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla mümkün. Kat Mülkiyeti Yasası’nın 24. maddesi ise "Yasak işler" başlığı altında bu konuyu bakın aynen şöyle düzenliyor:
"Ana gayrimenkulün, kütükte mesken, iş veya ticaret yeri olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde hastane, dispanser, klinik, poliklinik, ecza laboratuarı gibi müesseseler kurulamaz; kat maliklerinin buna aykırı sözleşmeleri hükümsüzdür; dispanser, klinik, poliklinik niteliğinde olmayan muayenehaneler bu hükmün dışındadır. Ana gayrimenkulün, kütükte mesken olarak gösterilen bağımsız bir bölümünde sinema, tiyatro, kahvehane, gazino, pavyon, bar, kulüp, dans salonu ve emsali gibi eğlence ve toplantı yerleri ve fırın, lokanta, pastane, süthane gibi gıda ve beslenme yerleri ve imalathane, boyahane, basımevi, dükkan, galeri ve çarşı gibi yerler, ancak kat malikleri kurulunun oybirliği ile vereceği kararla açılabilir.Bu karar yöneticinin veya kat maliklerinden birinin istemi üzerine bütün bağımsız bölümlerin kat mülkiyeti kütüğündeki sahifelerine şerh verilir."
Yazının Devamını Oku