20 Mayıs 2009
ASKERİ Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) son derece ilginç bir karara imza attı ve askerliğini şoför olarak yaparken, "tam kusurlu" olduğu trafik kazasında ölen erin eşi J.A’ya maaş bağladı. Ölen erin, kazada "tam kusurlu" olmasının askerlik vazifesi ile "illiyet bağını kesmediği" gerekçesiyle "vazife malulü" sayılmasına, eşine dul aylığı bağlanmasına karar verildi. Aksi yöndeki karar iptal edildi. Satır arasında kalan karara konu dava bakın şöyle açıldı.
Konya’dan Ankara’ya uzanan dava
Konya Hüyük’te vatani görevini yapan er, Derebucak’tan bölüğe silah ve malzeme taşırken, virajı alamadı. Gece 23.00 sıralarında geçirdiği trafik kazası sonucu öldü. Deniz Kuvvetleri Askeri Savcılığı olaya el koydu. Savcılık, kazayla ölüm olayının erin "acemiliği, tedbirsizlği ve dikkatsizliği" ile meydana geldiği ve tamamen kusurlu olduğu ve "kovuşturmaya yer olmadığına" karar verdi. Eşi, Emekli Sandığı’na maaş bağlanması için başvurdu. Ancak, kurum, ölüm olayının tamamen erin kusurundan kaynaklandığını, "vazife malulü" hükümlerinin uygulanamayacağını ve maaş bağlanamayacağını bildirdi. Dul eş davasını Ankara’ya AYİM’e taşıdı. Bu işlemin iptali ve kendisine dul ve yetim aylığı bağlanması için AYİM’e 2007 yılında dava açtı ve kazandı.
İntihar eden vazife malullü sayılmaz
AYİM, "keyif verici madde kullanmak, kanun, tüzük ve emir dışı hareket etmek, yasak fiilleri yapmak, intihar, menfaat sağlamak veya zarar vermek kastından kaynaklanan maluliyet hallerinin", "vazife maluliyeti" olarak değerlendirilemeyeceğine ve bu durumlarda maaş bağlanmayacağına dikkat çekti. Ancak, verilen bir talimatı yerine getirirken, kendi kusuruyla trafik kazası yapıp ölmeyi bu kapsama sokmadı. 27 Eylül 2008 tarihli örnek karar özetle şöyle:
Acemiliğin kurbanı, talimat dışına çıkmadı
"Somut olayda askerlik hizmetini yapmakta olan er, kendisine verilen görev gereği bölük komutan vekili ile birlikte birliğe tertip edilen silah ve malzemeyi getirdiği sırada trafik kazası sonucu vefat etmiştir. Er kendisine verilen emir ve talimatlar doğrultusunda gece 23.00 sıralarında araç kullandığı tanık ifadelerinden de anlaşılacağı üzere 45 km hızla gittiği, intikal yolunu bilmemesi ve araç kullanmadaki acemiliği dışında emir ve talimatlar dışına çıktığına dair bir delil bulunmamaktadır.
Maluliyet görev sebebiyle meydana geldi
Maluliyet yapılan görev esnasında görevin sebebi ile meydana gelmiştir. Erin olayda tam kusurlu olmasının vazife ile olan bağı kesmemesi nedeniyle ’vazife malulü’ kabul edilmemesi hukuka aykırı bulunarak, iptaline karar verilmiştir."
YARSAV model oldu
BİR haber de YARSAV’dan. Hükümet’in, kapatmak için uğraştığı Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Avrupa Hakimler Birliği tarafından orta Asya ülkelerine model olarak gösterildi. Dünya Hakimler Birliği’nden de 10-15 Ekim’de Fas’ta yapılacak Genel Kurul’a davet geldi. YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ile konuştum. Eminağaoğlu bakın ne dedi:
"Dünya Hakimler Birliği Genel Kurul’unda YARSAV’ın üyeliği de oylanacak. Bu konuda 13 Mayıs tarihinde bu yönde niyeti de belirtir bir mektup aldık. YARSAV’ın örgütlenmesi ve yapısı orta Asya ülkelerine örnek olarak gösteriliyor. Biz de uluslararası ilişkilere büyük önem veriyoruz. Hepsi yabancı dil bilen dört arkadaşımız bu konuyla ilgileniyor ve ayda bir kez yurtdışına çıkıyorlar"
Yazının Devamını Oku 13 Mayıs 2009
HAYDAR Bölen, dedektif gibi çalıştı ve Ankara’daki otogaz yolsuzluğu konusunda savcılığın harekete geçmesini sağladı. Kendisi de akaryakıt sektöründe çalışan Bölen, Ankara’da faaliyet gösteren T. adlı şirket üzerinden dolandırıcılık yapıldığı, vergi kaçırıldığı iddiasıyla Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne başvurdu. Sonuç alamayınca yılmadı araştırmaların sürdürdü ve elindeki onlarca belgeyi ekleyerek, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na şikayette bulundu. Bakanlık, şikayetini Teftiş Kurulu Başkanlığı’na havale etti. Konu incelendi ve suç duyurusu raporu ile savcılığa bildirilmesi kararı çıktı.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Teftiş Kurulu, Ankara’da kurulan T... adlı bir otogaz şirketinin bir harf değişikliği ile sanki İstanbul’da kurulmuş ama Ankara’da faaliyet gösteren ayrı bir şirket gibi gösterilip, usulsüzlük yapıldığı sonucuna vardı. Bakanlık, "Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunun oluştuğu iddiasıyla H.T.E ve M.M.E hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusu da savcılık tarafından işleme konuldu.
İki değil tek şirket
Bakanlığın 20 Mart 2009 tarihli 13 sayfalık suç duyurusu bakın şöyle:
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından verilen 4 Ekim 2002 tarih, İşyeri açma ve çalışma ruhsatı Ankara-... sicil nolu T. şirketine verilen bir ruhsattır. Ancak başvuru belgeleri arasında yeralan oda sicil kayıt sureti ise İstanbul-...sicil nolu T şirketinin Ankara şubesine aittir. Yine başvuru sahibi M. M. E ise İstanbul-...sicil nolu T şirketinin yetkili müdürüdür. E-vergi levhası ise yine İstanbul-...sicil nolu T şirketine ait olduğu anlaşılmakla birlikte, işe başlama tarihi Ankara’daki şirketin işe başlama tarihidir. Oysa İstanbul-...sicil nolu T şirketi kuruluş anasözleşmesi 23.06.2006 tarihli Türk Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanmıştır. Diğer bir ifade ile İstanbul T. şirketinin 2002 yılında faaliyete başlaması mümkün değildir.
Görevlileri yanıltma amaçı
Yapılan inceleme ve tespitlere göre Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından verilen LPG-Bay/941 ...sayılı LPG otogaz bayilik lisanınsının alınması için dilekçe ekinde verilen belgelerin aynı unvanlı iki şirkete ait olan belgeler olduğu ve tamamen belge düzenlemekle yetkili görevlileri yanıltmayı amaçladığı kanaatine varılmıştır. Zira anılan bayilik lisansı Ankara-... sicil nolu T şirketinin İşyeri açma ve çalışma ruhsatı kullanılarak alınmıştır. Ancak başvuru sahibinin yetkisi ve diğer belgeler İstanbul-...sicil nolu T şirketine ait bulunmaktadır.
Şirket yetkilileri arandığı için adres değişikliği yapıldı
Ankara-...sicil nolu T ltd şirketinin Ankara Ticaret sicili memurluğu sicil dosyasına göre anılan şirket ve yetkilileri hakkında icra takipleri savcılık soruşturmaları açılmış ve açılmış davaların olduğu şirket adına yapılan icra ve savcılık soruşturmalarına konu olan eylemlerle ilgii olarak şirket yetkililerinin aranması nedeniyle Ankara-...sicil nolu T şirketinin adresinin bilinçli olarak değiştirilmesinin düşünüldüğü tescilli adresinde bulunmaması nedeniyle şirketin vergi dairesinden terkin edildiği oysa otogaz faaliyetlerinin devamı için gerekli olan ruhsat belge ve lisansalarının ilk faaliyete başladığı tarihte Ankara-...sicil nolu T şirketi adına verildiği, bu faaliyetin devamı ve alınmış belgelerin iptalini engellemek için 2008 yılında İstanbul Ticaret Sicili Memurluğu’nda yapılan unvan değişikliği ile aynı kişilerin ortak olduğu iki aynı unvanlı şirket yaratıldığı.
Yalan beyanda bulundular
Ankara’da kurulu bulunan şirket adına alınan çalışma ruhsatı ve vs belgeler kullanılarak İstanbul’da kurulu T. şirketinin Ankara’da faaliyetinin sürdürülmesine çalışıldığı ve dolasıyla otogaz bayilik lisansını düzenlemekle görevli Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Hizmet Yeterlilik Belgesi’ni düzenlemekle görevli Türk Standartları Enstitüsü yetkililerine yalan beyanda bulunarak suç işlendiği eylemin TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen "Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunu oluşturduğu bu nedenle H.T.E ve M.M.E’nin anılan kanun maddesi iyuranca cezalandırılmaları gerektiği kanaat ve sonucuna ulaşılmıştır.
Şimdi söz sırası savcılıkta...
Yazının Devamını Oku 6 Mayıs 2009
SİZE en uygun parfümü bulmakta, kullanmakta incelikli ve zor bir iş gerçekten. Giyinmek gibi bir sanat. Nasıl koktuğu kişinin kimliğini de yansıtıyor. Bu yüzden artık parfüm eğitimi veriliyor. Hem de üniversite çatısı altında. Ankara önümüzdeki Cuma günü ikinci kez parfüm zirvesine evsahipliği yapacak. Gazi Üniversitesi, Kozmetoloji Eğitimcileri Derneği ve Türk Koku Çalışma Grubu’nun (Koku Türk) işbirliği ile önümüzdeki Cuma günü parfüm eğitim günlerinin ikincisi düzenlenecek. Eğitim programının altında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Kuaförlük ve Güzellik Bilgisi Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Celalettin Rumi Çelebi ve Araştırma Görevlisi Ömür Uçar’ın imzası var. Gazi Üniversitesi M. Turla Salonu’nda 10.00-16.30 saatleri arasındaki eğitim isteyen herkese açık. Öğrencilere ve eğitimcilere ücretsiz diğer katılımcılar 20 YTL karşılığı katılabilecek. Katılımcılara sertifika da verilecek.
Parfüm masaya yatırılacak
Gün boyu sürecek toplantıda, parfüm kültürünün tarihinden, Türkiye ve dünyadaki tüketim alışkanlarına, fizyoloji ve kimyası ile nasıl kullanılacağına ilişkin uygulama tekniklerine kadar parfüm her boyutuyla anlatılacak. Düzenleme komitesinde Doç. Dr. Çelebi ile konuştum. Toplantı ile ilgili, "İki yılda bir parfüm eğitim günlerini düzenliyoruz. Bu kez daha organize bir toplantı düzenledik. Sektör de toplantıya davetli. Toplantı sırasında, interaktif koku eğitimi de yapılacak" dedi.
Prof Çelebi’den parfüm tüyoları
Prof Çelebi, bahara yaşadığımız sıcak yaz günlerine hazırlandığımız bu mevsimde parfüm satın alma ve kullanma konusunda tüyolar da verdi. Bakın şöyle:
"Deneyin, 24 saat sonra ’Tam bana göre’ dediyseniz alın. Ağzını sıkı kapayın. Birkaç parfüm kullanıyorsanız, küçük şişe alın. Uzun süre saklamak için buzdolabında koruyun. Ofiste hafif-çiçek, sporda taze, akşam daha ağır koku kullanın. İpek giysilerinize parfüm sıkmayın leke yapar.
Yıl boyu tek kokuya bağımlı kalmayın. Isı farkları kokuların yoğunluğunu etkileyebilir. Parfümün kokusu sıcak ve nemde daha kuvvetlenir.O halde, daha baskın ve egzotik olanları sonbahar ve kışın, hafif olanları ise yaz aylarında kullanın. Parfüm kullanmanın ilk şartı, cildin tüm kokulardan arınmış yani temiz olmalıdır.Parfümün daha kalıcı olmasını istiyorsanız duş veya banyo sonrasında sürün.Gözeneklerin açık olması cildin kokuyu daha iyi emip tutmasını sağlar. Parfüm kokularını yaymak için sıcaklık,hareket gibi faktörlere ihtiyaç duyarlar. Koltuk altları, göğüs araları,ense,kulak arkaları ve göbek. Kanın fazla pompalandığı noktalar. Bilek içleri,şakaklar ve boyun. Hareketli noktalar.Dirsekler ve diz içleri. Saçınızı parfümlemek istiyorsanız, temiz olmalarına dikkat edin. Şampuanı kokusuz seçin. Saç kısaysa diplere uzunsa uçlarına sıkın. Saçlarınızı fırçalamadan önce fırçanıza da biraz parfüm sıkın"
Kimler katılıyor
Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nden, Prof Dr Mehmet Emin Özcan, parfümün tarihini anlatacak. Hüseyin Erdoğmuş, interaktif koku eğitimi verecek. Parfümün kullanma tekniklerini öğretecek. Doç Dr Çelebi ise "Kokular ve gelecek" parfümün geleceğini anlatacağı bir sunum yapacak. Araştırma Görevlisi Ruşen Akman ise üniversitenin parfüm satış elemanı eğitim programını tanıtacak. Ankara Ünivesitesi Eczacılık Fakültesinden Prof Dr Asuman Karakaya, "Parfüm güvenilirliği"ni izleyicilerle paylaşacak. Toplantıda, kadınların parfüm kullanma alışkanlıkları ve global parfüm tüketimi de tartışılacak.
Yazının Devamını Oku 29 Nisan 2009
YENİ TCK’ya göre "silah" kavramını tartışıp, kapsamını genişleten Yargıtay Ceza Genel Kurul’u çok önemli bir karara imza attı. Yargıtay, sopayı "silah" sayarken, el, ayak, kafa ile duvar gibi sert zeminleri ise silah kapsamında değerlendirilmedi. Önce bu kararın verildiği davaya bir gözatalım: Kavga sırasında, Ertan D. adlı sanık mağdur Mehmet K’yı, yerden aldığı tahta parçası (sopa) ile darp edip gözünün kör olmasına neden oldu. Sanığın suçta kullandığı sopaya el konulmadı. Davaya bakan ağır ceza mahkemesi, suçta kullanılan sopanın eski TCK’ya göre silah sayılmadığı, ancak yeni TCK kapsamında artık silah olarak nitelendirildiğine dikkat çekti. Mahkeme, sanığın lehine olan eski TCK’daki "yaralama" suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapse mahkum etti.
Daire onandı, Başsavcılık itiraz etti
Mahkeme kararını, Yargıtay 3. Ceza Dairesi onadı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, "suçun silahla işlenmediği" ve bu nedenle yeni TCK’nın sanığın lehine olduğu iddiasıyla onama kararına itiraz etti. Bunun üzerine "Kör eden sopa silah mı değil mi" tartışması dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun önüne taşındı. Silah kavramını yeniden yorumlayan ve genişleten Kurul, Başsavcılığın itirazını oyçokluğu ile reddetti ve mahkumiyet kararını onadı.
Kurul kararında, "Yeni TCK ile yasa koyucu, fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli olmak koşulu ile her nesneyi, imal edilip edilmediğine ve hangi amaçla yapılmış olduğuna bakmaksızın silah kapsamına dahil etmiştir" denildi.
Hakim silah niteliğini belirlemeli
Yargıtay her somut olayda hakimin olayın bütünlüğü içinde değerlendirme yaparak, nesnenin silah olup olmadığına karar vermesini, hukuki bilginin yeterli olmadığı durumlarda bilirkişi görüşüne başvurmasını istedi.
Suç aleti sopanın zapt edilmemiş olmasına rağmen, yaralama yönünden "elverişli" bir özelliğe sahip olduğu doğurduğu sonuç itibarıyla "silah" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi. Sanığın yeni TCK uygulansaydı 5 yıl hapse mahkum edileceği ancak eski TCK’dan verilen 3 yıl 1 ay 15 günlük cezanın lehine olduğu belirtilen kararda bakın şöyle denildi:
"Eski ve yeni TCK’daki en temel ayrım ’saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler’in silah kapsamına alınmasıdır. Bu alt bent ile silah kapsamı, 5237 (yeni TCK) yasada genişletilmiş ve önceki daraltıcı uygulama terk edilmiştir. Yasa koyucu bu düzenleme ile ’Fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli’ olmak koşulu ile her nesneyi imal edilip edilmediğine ve hangi amaçla yapılmış olduğuna bakmaksızın silah kapsamına dahil etmiştir. Buradaki ayırıcı ölçüt ’saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişliliktir’
Kafa, el, ayak, duvar silah değil
Vücudun el, ayak, kafa gibi uzuvları eylemde kullanılış yöntemine göre saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli sayılabilirse de kişinin beden bütünlüğüne dahil oluşları nedeniyle silah kapsamında değerlendirilmeleri olanaksızdır. Aynı şekilde sabit bir direk sert bir zemin ve duvar doğurduğu sonuç ne kadar ağır olursa olsun silah kapsamında değerlendirilmemelidir."
Yazının Devamını Oku 22 Nisan 2009
YARGITAY 2. Hukuk Dairesi, çalışmayan mağdur kadını boşanma sırasında koruyan kararlara imza atarken, geçtiğimiz günlerde ilginç bir örnek karar verdi. Tarla zengini kocanın sadece bir arazisinin değerinin 520 bin TL olduğu için davacı kadına 35 bin TL maddi tazminat veren mahkemenin kararı bozuldu. Önce bu ilginç davanın nasıl açıldığına bakalım:
Sincan’da Birgül B. 13 yıllık eşinin kısır olduğu, içki içip pavyona gittiği, kendisini dövdüğü, hakaret ettiği için ailesinin yanına sığındığını belirterek, boşanma davası açtı. Birgül B. bin TL nafaka, 50 bin TL maddi, 50 bin TL manevi olmak üzere 100 bin TL nafaka talep etti.
Mahkeme çiftin ekonomik durumunu araştırdı
Sincan 2. Aile Mahkemesi, tarafların ekonomik durumuna araştırdı. İlçe emniyet müdürlüğünden gönderilen tutanakta, Yunus B’nin iki yıldır işsiz olduğu, 350 TL Bağkur maaşlı annesi tarafından geçiminin sağlandığı kaydedildi. Tapu kayıtlarında ise Yunus B’nin Etimesgut Yapracık Köyü’nde tarlası bulunduğu belirtildi. Tutanakta eşi Birgül B’nin de ev hanımı olduğu herhangi bir geliri bulunmadığı ve eniştesinin evinde kaldığı ifade edildi.
Tanıklar: Arsalarını satıp yiyor
Davacı kadının tanıkları, Yunus B’nin gece hayatına, alkole düşkün olduğu, eşine hakaret ettiğini ve tokatladığını gördüklerini, Yapracık köyündeki arsalarını satıp yediğini ve başkasına satmış gibi gösterdiğini söylediler.
Davalı kocanın tanıkları ise tarafların çocuk sahibi olmak için sürekli bakkallık yapan babadan para aldıklarını, Yunus’un işsiz olduğu ve cep harçlığı ile geçindiğini, arazileri satıp yediğinin de doğru olmadığını savundular.
Mahkeme, kocanın eşine hakaret edip dövdüğü, evden attığı, gece hayatı ve alkole düşkün olduğu ve boşanmada tamamen "kusurlu" bulunduğu sonucuna vardı. Mahkeme, ev hanımı olan ve çalışmayan kadını, kocasının yoksulluktan kurtarmak zorunda olduğuna da dikkat çekti. Mahkeme, kocanın tarlasının Ankara’da yapılaşma ve konut yapımı ile ilgili olarak değerlenen bir yerde olduğunu gerekçe göstererek, 35 bin TL maddi, 8 bin TL manevi tazminatın kadına verilmesine hükmetti.
Yargıtay bozdu
Davalı koca kararı Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nde temyiz etti. Temyizde Yargıtay kadına verilen tazminatı "varsayıma dayalı" diye bozdu. Bakın Yargıtay’ın bozma kararında ne denildi:
"Hakim, kişisel bilgisine ve varsayıma dayanarak, karar veremez. Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına boşanmaya yolaçan olaylardaki kusur derecelerine paranın alım gücüne ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran kadın yararına hükmolunan maddi tazminat çoktur. Türk Medeni Kanunu’nun hakkaniyet ilkesi ile Borçlar Kanunu nazara alınarak, daha uygun miktarda maddi tazminat takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir."
Yerel Mahkeme bozmaya uymadı ve ilk kararında direndi. Direnme kararında, kararın "varsayıma ve kişisel bilgiye dayanmadığı" savunuldu. Tapu kayıtlarından davalı kocanın babasından kalan arsalar nedeniyle zengin bir malvarlığına sahip olduğunun anlaşıldığı, Yapracık Köyü’ndeki 20 dönümlük tarlanın üzerine kayıtlı 13 dönümünün bile tanık ifadeleri ışığında dönümü 40 bin TL’den 520 bin TL’yi bulduğu belirtildi.
Şimdi son sözü Yargıtay Hukuk Genel Kurulu söyleyecek.
Yazının Devamını Oku 15 Nisan 2009
EVLERDEKİ bahar temizliği ve taşınma hazırlığı Nisan’da yüksek mahkemelere de yansıdı. Anayasa Mahkemesi, Çankaya Simon Bolivar Bulvarı’ndaki binasından, İncek’teki yeni binasına taşındı bile. Anayasa Mahkemesi’nin eski binasına talip olan ve Başbakan’dan bu konuda söz alan Yüksek Seçim Kurulu ise taşınmak için "yazı" bekliyor. Kızılay’daki binası dar gelen YSK Başkanı Muammer Aydın’a, "Anayasa Mahkemesi taşındı. Siz Çankaya’daki bu binaya ne zaman taşınıyorsunuz" diye sordum. Başkan Aydın da, "Sayın Başbakan şifai olarak bu konuda bize söz verdi. Ama yazı gelsin diye bekliyoruz" diyor. YSK’da, bu konuda resmi kararı alır almaz taşınma hazırlığını yapacak. "Yüce Divan" yargılamaları ile tarihe geçen bu bina Yüksek Seçim Kurulu binası olarak kullanılacak.
Hem açılış hem kutlama
Anayasa Mahkemesi’ndeki taşınma telaşına kuruluş yıldönümü telaşı da eklendi. Yüksek Mahkeme’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne olduğu gibi "bireysel başvuru" hakkı tanınmasına, üye ve raportör sayısının artırılmasına imkan verecek biçimde büyük yaptırılan binası kuruluş yıldönümünün de kutlanacağı 24 Nisan’da açılacak. Açılışlı kuruluş yıldönümü için başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve yüksek mahkemelerin başkanları olmak üzere devlet zirvesine davetiyeler gönderildi.
Anayasa Mahkemesi binasıyla ilgili son bir not daha. Hükümet’in rafa kaldırılan anayasa değişikliği taslağında, Meclis’in mahkemeye üye seçmesi, üye sayısının artırılması yanında, vatandaşlara "bireysel başvuru" imkanı tanınması da vardı. Hükümet daha yeni anayasa için bu çalışmaya başlamadan Anayasa Mahkemesi, planlanan yeni modele uygun şekilde büyük ve modern bir binaya taşınmış oldu.
AİHM modeli planlandı
YÜKSEK mahkemenin AİHM modeli yeni binası dört blok halinde dizayn edildi. Projeye göre, "A" blokta Başkan, Başkanvekili, üyeler ve raportörler, "B" blokta Yüce Divan, "C" blokta Uyuşmazlık Mahkemesi ve diğer idari personel, "D" blokta da sosyal alanlar yer alıyor. Binada, Yüce Divan yargılamaları için bin 500 metrekarelik alan ayrıldı. Bu alanda sanık bakan ve bürokratlar için bekleme yerleriyle tutuklu sanık bekleme odaları bulunuyor. Yeni binada, 16 üye için toplam 25, raportörler için de 100 oda planlanmıştı.
Temeli 29 Ekim’de atılmıştı
ANAYASA Mahkemesi’nin yeni hizmet binası, PTT Genel Müdürlüğü’nün, mevcut bina ile takas edilen Ankara Ahlatlıbel’deki 63 dönüm arazisi üzerine yapıldı. Binanın temeli 29 Ekim 2006’da, Tülay Tuğcu’nun Anayasa Mahkemesi Başkanlığı sırasında, devlet zirvesinin katıldığı bir törenle atıldı. Yüksek Mahkeme, geçtiğimiz 29 Ekim’de yeni binaya taşınmayı planlıyordu. Ancak, binanın tefrişi ve açılışıyla ilgili çalışmalar tamamlanamadığı için taşınma işlemi yetiştirilemedi.
Yazının Devamını Oku 8 Nisan 2009
HÜKÜMET’in Yeni Çek Yasası taslağı görüşülmeyi beklerken, karşılıksız çek davalarıyla ilgili olarak mahkemeler arasında tam bir tahliye karmaşası yaşanıyor. TCK’nın 1 Ocak 2009’da yürürlüğe giren ve 9 bin taklit davasına örtülü af getiren "Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Bu kanunun genel hükümleri özel ceza kanunları için de uygulanır" şeklindeki genel hükümleri "karşılıksız çek" davalarında mahkemelerce farklı şekilde yorumlanıyor.
Çek Yasası’nı dikkate alan mahkemeler tahliye taleplerini reddederken, TCK’nın genel hükümlerini uygulayanlar tahliye ve beraat kararları veriyor. Tahliye kararı verenler arasında, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Şişli 3 ve 11. Asliye Ceza Mahkemeleri var. Tavas Asliye Ceza Mahkemesi’nin aralarında bulunduğu birçok mahkeme ise tahliye taleplerini geri çeviriyor. Önce bu örnek tahliye kararına kısaca bir gözatalım:
İlk tahliye kararı Sakarya’dan geldi
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, karşılıksız çekle ilgili ilk tahliye kararını veren mahkeme. Geçtiğimiz ay karşılıksız çek suçlarından "Kanunların suç saymadığı fiil için ceza verilemez" gerekçesiyle tam 25 tahliye kararı verdi. Kararda, TCK’nın genel hükümlerinin uygulanacağı ve 3167 sayılı Çek Yasası’nın 1 Ocak’tan itibaren uygulanamayacağı savunuldu. Karar şöyle:
"Uygulanamayan bir ceza kuralı kaldırılmış demektir. Uygulanamayacağı yasa ile düzenlenen, bu nedenle yasal olarak kaldırılma dışında yok hükmünde olan bir kurala göre ceza vermek gerek Anayasa’da yapılan temel haklar ile ilgili düzenlemelere, temel hak ve özgürlükleri içeren Uluslararası Sözleşme hükümlerine ve gerekse TCK’nın 2. maddesinde düzenlenen ’kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz’ kuralına aykıdır."
Çek mağdurları isyan etti
İnternette site kuran karşılıksız çek mağdurları ise bu karmaşaya isyan ediyor. Tüm basın kuruluşlarına mail yağdıran ve seslerini duyurumamaktan yakınan çek mağdurları yaşanan karmaşayı ve tepkilerini bakın şöyle dile getirdiler:
"3167 sayılı Çek Kanunu ve TCK’nın ilgili maddeleri uygulanabilirliğini yitirmiştir. Ceza hukuku otoriteleri Sayın Prof. Adem Sözüer ve Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya’nın görüşleri de bu yöndedir. Türkiye genelinde Sarayköy, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Şişli 11. Asliye Ceza, Şişli 3. Asliye Ceza ve başka mahkemeler infazı durdurma kararı vermekteler. Hukukta, özellikle ceza yasalarında yorum ve kıyas olmaz.
Anayasa kuralı olan ’bir taahhütten dolayı, kişilere hürriyeti bağlayıcı ceza verilemez’ şartı varken, genel kaide olan ’suçsuz ceza olmaz’ şartı varken, bazı mahkemelerin uygulayıp, bazılarının da karara devam etmesi hukukta kaosa neden olmakta. Bu durum da adalete olan güvenimizi sarsmaktadır. Buradan yetkililere sesleniyoruz; kanayan yara olan ’karşılıksız çek’ artık kangrene dönüşmüş ve içinden çıkılmaz bir hal almıştır.
Binlerce aile dağılmış, binlerce esnaf olmayan bir kanundan ceza evinde, onbinler kaçak yaşamaktadır. Esnaf intiharları artmıştır. Sesimizi duymanız için daha kaç esnafın intihar etmesi gerekecektir? Çok acil bir çözüm lazım. Bizler af istemiyoruz, yasal hakkımız olan özgürlüğümüzü, bir şans daha verilerek çalışıp borçlarımızı ödemek ve kul hakkından kurtulmak için kullanmak istiyoruz."
İşte o mailler
Tahliye verilebiliyorsa, biz niye mağdur oluyoruz
Bazı Hakimlerimiz bu davalarda infaz durdurma-beraat kararları verirken, bazıları tam tersi karar vermektedirler. Senelerce babamdan devraldığım işi yürüten dürüst bir tüccardım. 20 senelik ticari hayatımda bir trafik cezası almamış bir insanım. İki sene evvel işlerimin bozulması nedeni ile 15 kişiyi istihdam ettiğim ve yılda devlete 400.000 TL’den fazla dolaylı vergi ödeyen bir firmamı kapadım. Piyasada 150.000 TL’ye yakın sahsi çeklerimin karşılığı çıkmadı ama piyasada çalıştığım firmalar benim dürüstlüğümden dolayı çoğu bu borçları sildi. Sadece 4 kişi toplam 40.000 TL miktar için hakkımda tutuklama kararı çıkardı. Geçen hafta avukatım itiraz etti.Reddedildi. Sayın Adalet Bakanı’ndan bu karmaşa için yardım talep ediyoruz. Şayet mevcut yasa yatmamızı istiyorsa onunda cezasını çekeriz ama şayet bu cezamızın affı söz konusu ise neden ben ve bu insalar mağdur oluyoruz.( Kutlu A.)
Dünyada başka örneği yok
1 Ocak 2009’dan bu yana gündemde olan ancak medyanın nedense pek itibar etmediği bir konu var. TCK’nın 5. maddesinin 1.Ocak 2009’dan itibaren, ceza içeren diğer tüm kanunları da kapsayacak şekilde yürürlüğe girmiş olması dolayısıyla, karşılıksız çekten dolayı hapis cezası almış olanlar, kanunsuz bir şekilde tam 70 gündür cezaevlerinde tutuluyor. Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 6 Mart 2009 günü cesur bir kararla bir çek mahkumunun cezasını kaldırmış bulunuyor. Ancak binlerce mahkum kanunsuz bir şekilde hala hapiste. Böyle bir uygulama zulümdür ve dünyada başka örneği de yoktur. Hapisteki binlerce mahkum ve davası sonuçlanan yahut devam eden yüzbinden fazla insan açısından hayati önemi haiz olan böyle bir konu, en azından "Hande’nin bacakları" veya "Hadise’nin kumaşsız elbisesi" kadar medyada yer almalı diye düşünüyoruz.
Babamın hapiste yatmasının borcunu ödemesine ne faydası var
Babam bir kaç gün önce karşılıksız çekten içeri girdi zor günler geçiriyoruz. Çok severek gittiğim üniversiteme ne yazık ki artık gidemeyeceğim. Avukatlar bile yardımcı olmak istemiyor eğer af çıkarsa, geçim kaynaklarının büyük bir kısmını oluşturan çek ve senet davalarından para kazanamayacaklarını düşünüyorlar. Af çıkmasına kesinlikle karşılar. Bir yanda Sakarya’da beraat eden 25 kişi bir yanda onlar kadar insaflı karar mercilerine rastlamayan hapiste yatan onbinlerce insan 400 bin aranan, 1 buçuk milyon çek. Ne yazık ki adalet neye göre işliyor bilmiyoruz. Ufacık çocuklara tecavüz eden adamlar 5 yıl yatmıyor şimdi kalkıp bir işadamını ya da esnafı verdiği sözü tutamadı diye en çok çalışması gereken zamanken 5 yıl içeri alıyorlar. Hiç kimsenin sözünü tutamadığı için özgürlüğü kısıtlanamaz? Yasalarda bu kadar boşluk varken kriz zaten her şeyi bu kadar zorlaştırmışken böyle keyfi kararlarla aileler umutsuzluğa itilebilir mi? Gerçekten anlamıyorum. Babamın orada olmasının kime ne faydası var? Ne ailesine bakabiliyor ne varolan borcunu ödeyebiliyor. Halbuki almış olduğu çok güzel işler vardı bir ay içinde bu parayı rahatlıkla ödeyebilirdi. Kalkıp karşılıksız çekle ilgili hapis cezasını Adem Sözüer gibi bir çok hukuk profsörü bile yasal bulmuyorsa neden bir gazetede kanalda bu haksızlığa değinilmiyor? İnsan yaşadığı ülkenin adaletine bile güvenemezse neye güvenebilir?
Yazının Devamını Oku 1 Nisan 2009
ÇEK suçlularının gözü kulağı Yargıtay’daydı. Bu konuda da hergün onlarca telefon alıyorum. Ama onlara kötü bir haberim var. Çek davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesi, TCK’nın 31 Aralık 2008’de yürürlüğe giren genel hükümlerini uygulayarak, karşılıksız çek suçlularını taklitçiler gibi üstü örtülü aftan yararlandırmadı. Daire, TCK ile Çek Yasası’nın çelişen hükümlerini masaya yatırıp konuyu değerlendirdi. Dairenin, 8 üyesinden 7’si TCK’nın af gibi işleyecek genel hükümleri yerine Çek Yasası’nın özel hükümlerinin uygulanmasına devam kararı verdi.
Yasa koyucu yerine geçmeyiz
Daire, "Yasa koyucu yerine geçerek, karar veremeyiz. Özel yasa olan Çek Yasası yerine TCK’nın genel hükümlerini uygularsak yasanın sadece adı kalır. Özel yasa genel düzenlemenin üstündedir. Taklit davaları ile çek davalarının hukuki durumu farklı" diyerek, Çek Yasası kapsamındaki mevcut uygulamaya ve cezalara devam kararı aldı. Bu konuda af gibi işleyecek yeni bir içtihat kararı verilmedi. Çek Yasası’na göre örneğin bir araba taksiti ödemek için verilen ve karşılıksız çıkan her bir çek yaprağı için ayrı ceza uygulanıyor. TCK’nın genel hükümleri uygulansaydı, bu suçlar birleştirilecek ve daha az ceza verilecekti.
Karşılıksız çek yarıyı kilitledi
Yargıtay’da temyizde 70 bin çek davası var. Piyasada 1 milyon 400 bini aşkın karşılıksız çek olduğu belirtiliyor. Küçük esnaf ise "karşılıksız çek" davaları nedeniyle mahkemelere taşınıyor. Türkiye genelindeki icra müdürlükleri ile asliye ceza mahkemeleri, karşılıksız çek ve senet davaları nedeniyle kilitlenirken, karşılıksız çek sayısının son 6 ayda 5 kat arttığı bildiriliyor. Merkez Bankası tarafından bankalara duyurulan toplam karşılıksız çek sayısı Şubat’ta, geçen yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 53.1 artarak 149 bin 186’ya çıktı. Tüm bunlar da bir af beklentisi yaratmıştı.
Çek Yasa taslağı Başbakanlık’ta
Adalet Bakanlığı da Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin de görüşünü alarak, hazırladığı 11 maddelik yeni Çek Yasası Taslağı’nı 11 Mart’ta Başbakanlığa sevk etmişti. Taslak, "Karşılıksız çek" suçunda "hapis" yerine 1500 güne kadar "adli para cezası" getiriyor ancak, hükmedilecek adli para cezasının çek bedelinin karşılıksız kalan miktarından az olmayacağına hükme bağlıyor.
Taslak, üç farklı tipte çek ve yeni bir sistem getirdiği için çelişki doğmaması ve davaların sonuçsuz düşmemesi için bir sigorta maddesi içeriyor. Eski çeklerle ilgili eski yasaya göre yargılamanın süreceği belirtiliyor. Taslakta, "Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenmiş çeklerle ilgili olarak 3167 sayılı kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur" şeklinde madde var.
Taslak af beklentisini karşılamadı
Beni telefonla arayan çek sanıkları, 3167 sayılı eski Çek Yasası’nda en fazla 80 bin TL’ye kadar ceza kesilebileceği bu paranın şimdi 150 bin TL’ye yükseltildiğini belirterek, tepki gösteriyorlar. Taslak af beklentisini karşılamamış gibi görünüyor. Çeklerinin karşılığını alamayan mağdurlar ise taslağın paralarını alabilmeleri konusunda bir düzenleme içermediğinden ve bunun büyük bir eksiklik olduğundan yakınıyorlar.
Son bir not. Bu sonuçta bir taslak. Bir af tasarısına dönüşüp döşünmeyeceği konusunda son sözü Meclis söyleyecek.
Yazının Devamını Oku